Yakın zamanda “Yeni Küresel Devrim” konusunu işlemiştim[1]. Bu devrim sürecinin içinde olduğumuzu işaret etmiştim. Şimdi de post-kapitalizm ve buna bağlı yönetim erkinin yapısını sistemsel olarak ortaya koyacağım.
Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.
Terimleri yerli yerinde kullanalım, polemoloji bunu gerektirir! Sıfır Kayıplı Savaş hukuki gerekçelere dayanır, ancak uyan var uymayan da! Bu konuya bakılarak hem insani hem de askeri yönden farklı yorumlar yapmanız mümkündür. Ben sizin adınıza, ülkemizde teknik bütünlük yönüyle yeterince tartışılmayan, ama savaş bilimi açısından önem arz eden, bugünümüze ilişkin önemli konuyu tartışmaya açıyorum. Makalenin içinde neler var? Sıfır Kayıplı Savaş, Ukrayna-Rusya savaşının bu yönlerden irdelemesi, İHA ve SİHA’lar, robotik sistemler ve gelecekte daha fazla tartışılacak olan savaş hukuku sorunu, Neo-Medievalizm ve Beşinci-Altıncı Nesil Savaş konular.
Türk SİHA'ları dünyada savaş konseptini değiştirdi. Bu nasıl oldu? Fark ne? ABD gibi ülkelerin süper orduları neden Türk SİHA'larının kullanma konseptini örnek alıyor?
Konu hepimizi ilgilendiren ve zamanın ruhunu yakalamak açısından değer taşıyor. Aslında sadece tehdit kavramı çerçevesinde değil, jeopolitik, stratejik, ekonomik, politik ve teknolojik alanlarda öne çıkan esaslı konuları, jeo-ekonomiyi, dijital asimetriyi, griliği ve yeni ittifak anlayışını bir bütün halinde okuyacaksınız.
Ağ tabanlı yaşam kalıplarının daha belirgin olacağı bir dönem girmiş bulunmaktayız. Yeni dönemin en önemli konularından birisi de kentlerin nadide noktalarında yaşayan ve değişik yaratıcılık kabiliyetine sahip genç beyinlerden azami istifade etmenin yollarını bulabilmektir. Silikon Vadisi örneğinden yola çıkarak birçok gelişmiş ülke kendi yaşama normlarına göre yeni bir sosyal yaşam dokusu oluşturmayı hedefliyorlar.
Soğuk Savaş bitti ve NATO görevlerini yeniden belirledi. Sivil Asker İşbirliği, Barış İçin Ortaklık ve Yeniden Yapılanma gibi konuları öne aldı. Demek ki NATO evrilerek yaşatılan bir kurum. O halde gelecekte NATO olacaksa doğaldır ki faaliyetleri zamanın icaplarına göre değişecektir. Ama eğer getirdiği ile götürdüğü mukayese edildiğinde ihtiyari bir noktada değerlendirilirse, haliyle zaman içinde terki düşünülecektir. Bunun için geriye değil ileriye bakmak gerekir. Örneğin 20-30 yıl sonra dünyada neler olacak?
Konuya sadece liderlik gözüyle ve fikirler bağlamında ele alalım. Bu gözle Davutoğlu misyonu tamamlandığında kurumsal bağlamda hatırlanabilecekleri inceleyelim. Bunun için daha çok erken, diyenler olabilir. Ama önemli olan bugünden bir değerlendirme yapmaktır, ülke yararına daha iyi sonuçlar çıkarılabilir. Dolayısıyla işimiz ülke yararıdır, kişilerin özelleri değil liderliklerinin analizidir.
Bu yazıda, insanlık tarihi yakın zamanındaki önemli devrimlerin asıl sahipleri kimlerdir, bu konuyu tartışacağız. Sorunun cevabı için genel çerçeveyle, insanlığın kendisi, denebilir. Peki, bunun içinde nereye odaklanmalı? Ben bu çerçevede bir “zemin” kavramı üzerine odaklanılması gerektiğine değineceğim. Devrimin Niteliği Tarih sahnesinde insanlık büyük değişimleri başararak yürümüş, bu günlere gelmiştir. Acaba yeterince hızlı ve belirginleştirilmiş adımlarla mı yüründü dersiniz? Dönüşleri tanımlarken gelişme, yenilenme, devrim gibi nitelemeleri kullanmaktayız. Devrimler içlerinde önemli değişimleri barındırırlar. “Ne değişti ki bunca her şey farklılaşmaya başladı?” sorusunun cevabı “devrim” olmaktadır. Türkçe’deki bu sözcük çok önemli, kapsamlı ve köklü bir değişim anlamına gelir. Olanı devirmek ve yerine başka
Dilin ilkel halini, daha sıra gelişmiş dile gelmeden anlaşmaya imkan veren iletişimi, bebeklikten itibaren sıralamak ve açıklamak mümkündür. Isı ile temas, dokunuş, gözlerle anlaşma veya çeşitli belli belirsiz sesler çıkarma bunlardan bazılarıdır. Kültürler kendi anlaşma şekilleriyle kendi toplumsal kişiliklerini yaratırlar. Örneğin kulaktan-kulağa, sadece dinlemeye dayalı anlaşma pratiği olan bir dilin baskısında kalan bir gencin büyüyünce nasıl bir davranış tipinin örgüsüne bağlanacağı üç aşağı beş yukarı bellidir. Buna karşılık okuyan, araştıran, sorgulayan, sözün üstün iradeli insanın en önemli belirtisi olduğunu kavrayan bir kültürün dil pratiğinde mükemmellik olacaktır. Aradaki farkları anlamak için her dilden insanın bulunduğu bir uluslararası havaalanına gidin seyredin. Göreceksiniz
Sorun Son dönemde yaşananlara karşın milletin verdiği reflekslere bakarak bir hayli karamsarlık yaşadım. Çünkü doğru düşünme, yorumlama ve karar verme, ileri görme, planlama, sağlam iş üretme ve sorumluluk duyma gibi konularda derin sorunların varlığı gün yüzüne çıktı. Doğru konuşmasını, tartışmasını, aklı kullanmayı ve ilerlemeyi esas almayan ve işin kötüsü bu işin önemini fark edemeyen bir sorun sahası, beni oldukça rahatsız etti. Böyle olduğunu düşünmeyenler ise temelde ayrışmacılığı isteyenlerdir ve sonuç daha karamsar bir mecraya kayar; anlayışlarda bölünme ve davranışlarda çatışma!.. Kendime göre bir plan yaptım. Bazı temel konuları tekrar edeceğim ama en baştan irdelemekte yarar gördüm. Bu kapsamda ilk olarak