davutoglunun-mirasi-ne-olacak
Davutoğlu’nun Mirası Ne Olacak?

Davutoğlu’nun Mirası Ne Olacak?

15 Ekim 2015
Okuyucu

Konuya sadece liderlik gözüyle ve fikirler bağlamında ele alalım. Bu gözle Davutoğlu misyonu tamamlandığında kurumsal bağlamda hatırlanabilecekleri inceleyelim. Bunun için daha çok erken, diyenler olabilir. Ama önemli olan bugünden bir değerlendirme yapmaktır, ülke yararına daha iyi sonuçlar çıkarılabilir. Dolayısıyla işimiz ülke yararıdır, kişilerin özelleri değil liderliklerinin analizidir.

Neyi inceliyoruz? Örneğin Amerika’da başkanların dönemleri, yaptıkları somut işlerin dökümü, bıraktıkları politik miras (legacy) ve bunların devletçe sahiplenilmesi yasal ve kurumsal prosedürler halindeyken bizde benzer şekilde oluyor mu? Türkiye’de bu siyasi gelenek tam olarak kurumsal arşivlere dahil ediliyor mu, gelecek nesillerin akademik çalışmalarına eksiksiz verilebiliyor mu, bilmiyorum.

Geçmişinde bir başbakanını asmış, ülkesine hizmet edip kenara çekilen ve yaşlılık zamanlarında devlet törenlerine bile çağrılmayan bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım. Bunlar bitmiş olsun isteriz. Bizde politika Osmanlı döneminde de zor idi, şimdi de zor! Ne olursa olsun, liderine, liderlik yapmış şahsiyetlere sahip çıkmayı bir yöntem olarak kabullenebilmiş bir geleneği mi konuşuyoruz, düşünülmelidir. Şimdi bu genel saptamayı bir tarafa bırakalım isterim.

Örneğin henüz misyonu devam eden Obama’nın mirası için girin internet sitelerine sayfalarca okumak mümkündür. Döneminde Amerika içinde sağlıkla ilgili politikalar daha ön planda tutuldu. Bu ana kadar barış ve dünyada taşların yerli yerine oturtulması için Irak’tan asker çekildi, Usame Bin Laden bir operasyonla öldürüldü, NATO görevi sonunda Kaddafi Libyalı muhaliflerce katledildi, Rusya ile Yeni START (Strategic Arms Reduction Treaty) anlaşması imzaladı, İran ile nükleer anlaşma imzalandı. Küba ile ilişkiler normalleştirildi. Döneminde Silikon Vadisi’nin ürünleri küresel piyasada en üst seviyeye çıktı. Siber güvenlik konularında önemli tedbirler aldı. Elektrikle çalışan araçlar kullanılabilir düzeye getirildi. Fosil yakıtın bu yöndeki sarfiyatına alternatif geliştirilmiş oldu. Enerji depolama teknikleri ve gereçleri pratik hale getirildi. Robot ve yapay zeka sistemleri üst seviyeye taşındı. 3-D baskı yaygınlaştırıldı. Alışveriş alışkanlıkları değiştirildi. Küresel ekonomi daha akışkan oldu. NASA ile ilgili düzenlemeler yaptı, uzay çalışmalarına yön verdi. Başka gezegenlere yoğunlaşma sağlanacak türden yasalar çıkardı. Acaba Orta Doğu’daki şuanki sıcak olan sorunlardan birkaçı da onun zamanında çözülecek olursa buna neler eklenebilecek? Örneğin Suriye ve Rusya işi Amerikan menfaatlerine göre halledildi mi denecek?

Gelelim Ahmet Davutoğlu’nun mirasına!..

Öncelikle şöyle açıklamam gerekiyor, Davutoğlu üniversitede öğretim üyeliği yaparken stratejisini yazdı ve yayımladı. Türkiye’nin pasif bir dış politika yapmaması gerektiğini açıkladı. Ben onun akademiden derslerini dinledim, kitaplarını okudum, sorularımla daha başka neler düşündüğüne vakıf oldum. Bu bakımdan, onun devlet görevleri başlamadan önceki fikir yapısını biliyorum. Onun fikri nihayetinde barışçıdır, ama pratik açıklamayla, Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış!” politikasına farklı bir yaklaşım sergiler. Beslediği ideali, daha çok Orta Doğu’da Osmanlı mirasına sahip çıkarak, bugün Türkiye’nin imkanlarını daha da artırmaya yöneliktir. Böylelikle onda Müslümanlığa da sahip çıkılacağı düşüncesi vardır. Yöntem olarak bilinen “formüllü medeniyet hesaplamaları” vardır. Bu hesap yöntemiyle kendisi tarih, coğrafya, nüfus gibi değerleri çarpıp bölününce bazı tarihsel ilerlemelerin olabileceğine inanır. Derslerinde de bunlar anlatılır.

Davutoğlu Milli Görüş geleneğini mi temsil eder? Bunu cevaplamak gerçekten güç, zira politik kurumlar ve politikacılar sürekli değişiklik yapabilmektedirler.

Eğer bir mirastan söz edilecekse, burada Davutoğlu kendi mirasını nasıl açıklayabilecek, sorusunu sormak gerekir. O (mealen), “Biz bir bütünlük içinde incelenebiliriz,” der. Diğer soru: O halde Türkiye’de dini hareketlerin içinde yer alanlar el ele midir? İngilizler veya Yahudiler bu farklı görüşleri istismar ederek bu coğrafyaları bölmediler mi? O halde istismara açık noktalar var denebilir.

Dışişlerine danışmanlık yaptığı dönemde onun politikaları ile bazı açılımlar sağlanmıştır. Dışişleri Bakanı olunca önemli ölçüde dış misyon yukarıda belirttiğim temel akla göre yönlendirilmeye başlanmıştır. Başbakanlık ve AK Parti Başkanlığı kendisine önce “atama” yöntemiyle teslim edilmiş, daha sonra delegelerin tam oyu ile hem Parti Başkanı hem de Başbakan olmuştur. Bu süreçlerde dış politika çizgisi hep aynı olmuştur.

Şu anki tablo ile (eğer mümkün olabilecekse,) yazılabilecek miras nedir? Orta Doğu’da Mısır, Suriye, Türkiye ve diğer birkaç ülkede model şöyle öngörülmüştür: Sünni geleneğe bağlı bir anlayışla işbaşına gelmiş güçlü yönetimler ve bu yönetimlerle bir tür birlik oluşumu kurulması.

Ancak bu düşünce İran başta olmak üzere pek çok ülkede eleştirilmiştir. Hatta bölgedeki liderlerle ve devletlerle bir anlamda ters düşmenin ötesinde bir sürece girilmiş, bu süreç barış değil çatışma ve kutuplaşma getirmiştir.

Diğer taraftan İsrail’in bölgede emelleri olduğu bilinmektedir ve belli ölçüde bir nüfuzu vardır. R. Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı (Davutoğlu Dışişleri’nde) döneminde ciddi bir değişim yaşanmıştır. “One Minute” olayından sonra İsrail ve Amerika’daki İsrail Lobileri bütünüyle hükümet aleyhindeki bir sürece girmiştir. Bu dönemden itibaren Davutoğlu’nun formüllü dışişleri bakışı, bilinen şekliyle “Stratejik Derinlik” kurgusu farklılaşmaya başlamıştır.

AK Parti için hedef nedir? Uzunca süre Türkiye’nin %50’lere yakın oyunu alıp Belediye Başkanlığı, Başbakanlık, Parti Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı yapmış bir lider olan R. Tayyip Erdoğan için doyum noktası ne olabilir? Bu yaklaşımla Başbakanlığa gelen Ahmet Davutoğlu’nun misyonu ne olabilir? Bütün bu kurgu ancak içeride yeni bir anayasa ile teminat altına alınabilir idi. Bu anayasa başkanlık sistemini temin edecek idi. İnsan gücü ise büyük ölçüde İmam Hatip mezunlarından temin edilecekti. Üzerinde çalışılan “başkanlık sistemi” ana fikrine dayalı ve hem içeride hem de dışarıda sorunları göğüsleyebileceği düşünülen bir anayasa henüz tamamlanamamıştır. Davutoğlu daha bu konu üzerine çalışılabilecek imkanları bulabilmiş değildir.

Gelinen noktada Türkiye’de terör bütünüyle başka boyutlara taşınmıştır. PKK terörü göreceli-durağan bir haldeyken şimdi tekrar doksanlı yılların benzeri bir hale dönülmüştür. İçeride siyasi istikrarsızlıklar ve ekonomik daralmalar vardır. IŞİD, Türkiye’de eylem yapan terör örgütü hüviyetine gelmiştir.

Irak’ta ve Suriye’de gelişmeler ve denklemler ortadadır. Mısır’da Muhammed Mursi’nin politik süreci de ortadadır. Türkiye’nin Irak sınırında Barzani’nin Bölgesel Kürt Yönetimi hakimdir. Suriye’de de PYD lideri Salih Müslim, büyük oranda Amerika’dan ve İran’dan, ihtimaldir ki İsrail’den ve bazı bölge ülkeleri ile şartlara bağlı şekilde Esad’dan destek almaktadır. Rusya da bu işin içerisindedir. IŞİD ise bölgede bütün olumsuz gelişmelerde bir piyon hüviyetindedir. Sadece bu gelişmeler bile ortalığın ne denli karmaşıklık gösterdiğini gösterir haldedir. Daha pek çok sıralanabilecek sonuç var. Bunları gündemde olduğu için takip edebilmekteyiz. Ben burada tekrar etmeyeceğim.

Sonuç olarak, öncelikle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bırakacağı politik-mirasın kendine ait mi, yoksa bağlı olduğu düşünce sistemine mi dayandırılacağı hususu düşündürücüdür. Kendisine sorulsa, “Ben bir şey istemiyorum, biz hizmet için varız, öteki dünya için yaşıyoruz,” diyecektir. Böyle diyebileceği düşünülürse, kendisine saygı duymamak mümkün değildir. Bu bir lider için fazla özverili bir davranış olur. Ancak gerçekler şöyle gösteriyor: O düşündüğü ve ders olarak anlattığı idealden hem çok uzakta ve hem de Türkiye’yi içeride ve dışarıda zor duruma sokmuş halde olacağa benziyor. Eğer bugün Davutoğlu görevinden uzakta bir yerden baksa bu gerçeği kendisi de görebilecektir. Halen mevcut atmosferin sıcaklığı içinde ve haliyle hem duygusal hem de ideallerine odaklanmış vaziyettedir.

Şu anlaşılmasın, tersini düşünen yok. Bu memleket bizim, hepimizin. Keşke en sonunda Davutoğlu’nun ülke lehine pek çok olumlu politik-mirası kalsa da millet refah ve güvenlik içinde gelişse. Diğer liderler ne durumda? Onları da başka bir fırsatta inceleriz, biz değilse de tarih bu ödevi mutlaka yapacaktır.

Politika 'ın son yazıları

27 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
35 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
69 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
86 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme