Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
Teorik bir anlatımım var, kendi yöntem ve üslubumla, bilinçlenmenin önemini anlatacağım. Önce dünyadaki mevcut gidişatın eleştirisini yapacağım, belki bu yazdıklarım önümüzdeki birkaç asır hafızalarda kalacak. Kavramlar, ekonomi, felsefe, tarih, sosyo-kültür, çevre, sistemler... Peşinden mevcut güç teorisinin eleştirisini yapacağım. Mevcutlar neler? Bildiğiniz gibi, uluslar, devletler, ABD, Avrupa, Çin, Rusya, BM... Buradan itibaren belki insanlığın hiç mi hiç uygulayamayacağı bir teoriden söz edeceğim: Özü bulmak! Bunun için ne gerekli? İrade göstermek ve cesur olmak süreçlerini açıklayacağım. BM Genel Sekreteri'nin çaresizliğini örnekleyeceğim... Bu tür bir anlatım yönteminden ulaşmak istediğim ise bize gerekli olan bilinçlenmektir, hepsi bu!
Grilikler içinde yeni güçleri, uluslararası sistem içindeki aktörlerin rekabetini, ikisi arasında gelişen küresel güçlerin ne tür bir etki yarattığını kapsamlı bir biçimde analiz edeceğiz. Analizimizde bugünün temel güçlerin gruplaşma biçimlerini netleştireceğiz ve bunlara ilişkin belirgin özelliklerin tespitini yapacağız. Araştırdığımız konu geleceğe nasıl gideceğimizle ilgili olacaktır. İşte bu rekabetçi yapı içinde ilgili aktörler tarafından tercihler nasıl yapılacacak ve küresel gelişim kontrol edilebilecek mi?
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 2020 seçimlerinde olup bitenler akıllardan çıkmayacak nitelikteydi. Sonuçta kabileler, aşiretler veya köktenciler 6 Ocak 2021 günü Kongre binasını bastılar. Bu olayın yankıları devam ederken aslında ABD’de başka bir tartışma yapılmaktaydı, "Acaba bu kabileci zihniyetten ne zaman uzaklaşılacak?" diye. Bu tartışma küreselcilerin, yani dünyada küreselleşme ile kazanılan imkanları politikada kullanan, yeni bir yönetim sistemi inşa etmek ve ulus tabanlı sistemlerin muhafazakâr destekçilerini zayıflatarak genişlemek isteyen kesimlerce somutlaştırılmış oldu. Bu noktada ortaya çıkan konulardan biri de haliyle muhafazakarlıkla açıklanan kabileciliğin, aşiretçiliğin veya köktenciliğin törpülenmesiydi. Joe Biden yönetimi bu konuyu temel politika olarak belirginleştirdi.
Çağın siyasi akımlarını ve inşa ettiği durumu kavramak açısından ayrıca çaba sarf etmek gerekiyor. Fazlaca politize olmuş toplumların aklında tutması gereken bir nokta da yozlaşmadan (devolution) uzak kalmasıdır. Bugün Türk siyasetini bilinçli bir biçimde yozlaştırmak isteyenler olabilir. Bu durumda toplum olarak neleri bilmemiz, göz önünde tutmamız gerekir, inceleyelim.
Maalesef ki terörün bile siyaset olduğu bir coğrafyada bulunuyoruz. Bu kabul edilemez! Kimler siyasetin neresinde konumlanıyorlar, diye soralım ve bakalım cevaplar nasıl olacak?
Donald Trump’ı anlayabildik mi? Acaba neyi planladı, şimdi ne yapıyor? Trump açısından konu belli: Enternasyonalizmin patronluğu mu, küreselleşmenin maşası olmak mı? O bile sorguladığına göre!..
Bir anlığına bütüncül ve daha önemlisi yansız bir bakış açısı ile politik gündem ve kritik tartışmalar konusu üzerine yoğunlaşalım. Bakın ilk akla gelenler neler olacak? Tartışma kültürü en temel şekilde demokrasilerde, entelektüel alanlarda, bilim ve sanatta bir erdemlilik ölçütüdür. Şartlarına riayet edildi ise tartışma gereklidir, değilse bir kavgadan öte değildir. Tartışmanın bir seviyesi, amacı, muhatabı, süreci vardır ve bütünüyle insana özgü olgun bir davranış olarak sürdürülür. Eğer tartışma başka amaçların elde edilmesinde bir araç halinde kullanılıyor ise bunun değeri ve hedefi başka şekillerde ele alınmalıdır. Bu ve benzeri teorik yaklaşımları başlangıçta aklımızda tutalım isterim. Ama biz daha çok uygulamaya bakacağız.
Çok önceleri bir makale okumuştum, dönemin yetkilileri Avrupa’dan Ada’ya gelebilecek salgın hastalıklar için tehlikeleri gözden geçiriyorlardı. “Fareler ve insanlar” yoluyla gelebilecek hastalıklar nedeniyle inşası planlanan Manş Tüneli için Britanyalılar tedirginlerdi. O dönem, “Demek ki Adalılar Avrupa’dan gelebilecekler için çok hassaslar,” diye bir sonuç çıkarmıştım. Benzer anlayış hakim oldu: AB’den Ayrılma (Britannia Exit – Brexit) oylaması sonuçları açıklandı, Birleşik Krallık “kendini koruma” yönlü bir karar verdi, ayrılıyor.
Tarihin gösterdikleri ve yaşanmışlıklar elbette yok sayılamaz; dekorlar, insanlıkla ilgili olan konular, medeniyet ve kazanılmış değerler… Tarihten dersler çıkartılır ve bu dersler ileriye gitmenin çabası içinde kullanılmalıdır. İnsanlar dününü ve bugününü bir bütünlük içinde görüyor. Ama daha ilerilere aldığı derslerle bakıyor. Düşünceler “İleri demokrasinin gerekçeleri” için Türkiye özelinde dikkate alınması gereken; din istismarı; ülke, devlet, millet istismarı; politika, ileri demokrasi ve küresel değerler; bütünsellik hakkındaki düşüncelerimi aşağıya listeledim. Ele aldığım konulara göre bu düşüncelerimi uygun bir akışla yazı içinde doğrulamaya çalışacağım, dolayısıyla gerekçelerimi daha ayrıntılı bir şekilde açıklamış olacağım.