Etki Ajanlığı Yasası

12 Mayıs 2024

Bu çağda, etki ajanlarına karşı önlem almak ve ülke yararına çalışanların eline mücadele etmek adına imkan vermek gibi konularda aksi düşünülebilir mi? Bu gerekli, ülke güvenliği açısından yerinde bir hamle. En azında caydırıcılık çok önemli. Ajanlar ve etki ajanları öyle cirit atmasınlar… Gerekli önlemleri ve bu kapsamda belli yasal düzenleme imkanlarını yaratalım. Her türlü tehdit var. Onları caydıralım, caydırıcı nitelikte ülkenin somut eylemleri olsun. Türkiye’de istihbarat hizmetleri 2014’dan itibaren iyi bir seyirle gelişiyor. İlk olarak operasyon yapma imkanı oldu. Kötü mü? Operasyonel İstihbarat gayet başarılı. Teröristler ve bölgemizdeki hasım ülkeler bunu görüyorlar, dikkatleri çekildi. Şimdi de bu tür ilave yasalar olsun isterim. Doğru adım! Elbette ben bu konuyu istihbarat açısından ele alacağım, uzmanlığım bu yönde. Hukuk konusu ayrı.

GİRİŞ

Yasa taslağında, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesinden sonra gelmek üzere “diğer faaliyetler” başlığının eklenmesi önerildi. Bu ekleme ile “etki ajanlığı” konusu kapsanmış olacak. Buna göre, devletin güvenliği ile iç/dış siyasal yararları aleyhine, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatları doğrultusunda, Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında, “araştırma yapan veya yaptıranlar” hapis cezası ile cezalandırılacak.

Gerekçede şu var: “Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir.”

DÜZENLEME

Diğer faaliyetler:
Madde 339/A- (1) Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda; a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar, b) Türkiye’de suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. (2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır. (4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Gerekçe:
Madde 22- Maddeyle, 5237 sayılı Kanunun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, Yedinci Bölümüne madde eklemek suretiyle “yeni bir suç” ihdas edilmektedir. Söz konusu Yedinci Bölümde, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçları düzenlenmiştir. Genel itibarıyla bu bölümde Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ve bilgilerin yok edilmesi, tahrip edilmesi, temin edilmesi veya açıklanması suç olarak düzenlenerek bir yaptırıma bağlanmıştır. Bu fiillerin siyasal veya askeri casusluk maksadıyla yapılması da yine suç olarak düzenlenmiştir. Belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen “diğer faaliyetler” bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir. Maddeyle, “diğer faaliyetler” adı altında yeni bir suç kabul edilerek, Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin “yaptırıma bağlanması” amaçlanmaktadır. Maddenin birinci fıkrasıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranların, b) Türkiye’de suç işleyenlerin, cezalandırılacağı düzenlenmektedir. “Devletin güvenliği” kavramı, Devletin varlığının korunmasını ve tehlikeyle karşı karşıya bırakılmamasını ifade etmektedir. Devletin varlığını tehlikeye düşürebilecek nitelikteki eylemler, Devletin güvenliğini ihlal etmektedir. Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Nitekim yararlarını koruyamayan Devletin, güvenliği de tehlikeye düşebilecektir. Maddeyle, Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir. Suçun oluşması için failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Yabancı organizasyon, Türk hukukuna göre kurulmamış veya oluşturulmamış organizasyon olarak değerlendirilmektedir. Yabancı organizasyon, yabancı bir devlet tâbiiyetinde olabileceği gibi hiçbir devletin tâbiiyetinde de bulunmayabilir. İhdas edilen bu suçun oluşabilmesi için “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümünde düzenlenen suçların oluşmaması gerekir. Diğer bir ifadeyle, 5237 sayılı Kanunun 326 ili 339 uncu maddelerinde düzenlenen suçların meydana gelmesi halinde 339/A maddesinde tanımlanan bu suç oluşmayacaktır. Böylelikle bu bölümde düzenlenen mevcut suçlarla herhangi bir içtima sorunu yaşanmayacaktır. Fiilin, aynı zamanda bu bölümde düzenlenen suçların dışında başka bir suçu oluşturması durumunda gerçek içtima hükümleri uyarınca her suçtan ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Örneğin bu madde kapsamındaki fiilin aynı zamanda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturması durumunda hem bu maddeden hem de 109’uncu maddeden ceza verilecektir. Yine failin birinci fıkranın (a) bendindeki fiillerinin söz konusu olduğu hallerde bu maddede düzenlenen suçla birlikte özel hayatın gizliliğini ihlal veya kişisel verilerin kaydedilmesi suçlarından da ceza verilebilecektir. Hakkında araştırma yapılan veya yaptırılan Türk vatandaşları ile kurum ve kuruluşların Türkiye’de bulunması zorunlu olmayıp, yabancı bir devlette bulunan Türk vatandaşları ile kurum ve kuruluşlar hakkında gerçekleştirilecek fiiller de bu suçu oluşturabilecektir. Maddenin ikinci fıkrasıyla, fiilin savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış olması halinde faile sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verileceği kabul edilmektedir. Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca savaş halinin ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) karar verebilmektedir. Fiilin savaş sırasında işlenip işlenmediğinin tespiti bakımından TBMM tarafından verilen karar dikkate alınacaktır. “Devletin savaş etkinliği”, Devletin savaş bakımından bütün güç, kudret ve yetenekleri ile olanaklarını ifade etmektedir. Devletin savaş hazırlıklarının veya savaş etkinliğinin veya askerî hareketlerinin tehlikeyle karşı karşıya bırakılıp bırakılmadığı ise somut olayın özelliklerine göre yargı mercileri tarafından belirlenecektir. Maddenin üçüncü fıkrasıyla suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmaktadır. Suçtan dolayı kovuşturma yapılabilmesi için Adalet Bakanının izin vermesi gerekmektedir.”

MÜTALAA

Konumuz istihbarat ve devletin güvenlik fonksiyonunu yerine getirmesi, bunları bir yana bırakmadan etki ajanlığı konusunu da anlayamayız. Sürmekte olan İstihbarat Savaşı ile beraber, Enformasyon Savaşı, Siber Savaş, Propaganda, Dezenformasyon, Hibrit Savaş, gibi konuları da iyi bilmek zorundayız. Bunları bilmeden etki ajanı nedir ve ne kadar kritiktir, bunu değerlendiremeyiz.

15 Şubat 2022 tarihinde Enformasyon Savaşı başlıklı makalemi şu satırlarla bitirdim: “Enformasyon savaşı çağımızın önemli bir konusudur. Bireyler sorumluluk taşırlar, isteseler de istemeseler de. Enformasyon savaşını bilmeyenler kolaylıkla dezenformasyonun aracı olabilirler. Ancak ülkelerin durumu kendi çıkarına göre yönetmesi gerekmektedir. Hatta medyada uzman olarak konuşanların seçimi dahi çok önemlidir, bunlardan bazıları etki ajanı olabilirler ve siz farkında değilsinizdir, etki ajanları (alnında yazmaz) bir tarafa ait bilgilendirmelerle ortamı yönlendiriyor olabilirler. Burada resmi istihbarat birimleri çok önemli noktalardır. Güvenlik, savunma, beka, vs. derken bu kavramlar bir bütünlük arzeder.

23 Aralık 2022 tarihinde Bilgi Harbi ve Dezenformasyon başlıklı makalemde şöyle yazdım: “Reuters Institute Digital News Report (2018), Türkiye’nin yüzde 49 ile en fazla yalan habere maruz kalan ülke olduğunu işaret etmektedir. Bilgi Harbi içinde dezenformasyon nedir? Dezenformasyon, yanıltmayı amaçlayan yanıltıcı bilgiler, özellikle bir devlet kuruluşu tarafından rakip bir güce veya medyaya verilen propagandadır. Dezenformasyon dış politikanın vazgeçilmez parçasıdır. Dezenformasyon da bilgidir, hem hedefine uygun iyi hazırlanmış ve yöneltilmiş bilgidir. Bilgi algoritmik yayılır, teknoloji geliştikçe yayılma hızı giderek artmaktadır. Eğer her defasında elinizdeki verinin yüzde doksanın ikişer yıllık periyotlarla üretilenler olduğunu bilirseniz, şu an 2022’deyiz, 2030’larda üretilmiş verinin büyüklüğünü ve etkisini hayal bile edemezsiniz. Dezenformasyonla hedef alınan konular bir toplumdaki geniş eğilim oluşturan mevcut şikayetler üzerinedir. Öyle çok bilinmedik konular aramayın. Ama şunu aklınızdan çıkarmamalısınız, çünkü göz ardı edilen nokta da budur: Ben biliyorum dediklerinizden, hatta iyi bildiklerinizden hedef alınırsınız ve sonuçta etki altındasınızdır, yönlendiriliyorsunuzdur, aslında yönetiliyorsunuzdur.

7 Ocak 2024 tarihinde İstihbarat Savaşı, Üstünlük Mücadelesi ve Ajanın Yeri başlıklı bir makale yayımladım. Şöyle yazdım: “Etki ajanı bahsi çokça konuşulur. Bunlar çeşitlidir. Hatta bazen etki ajanları kendi konumunu bile tam bilmeyebilir. Etki ajanları meşru (bilinen) sıfatlarıyla içimizdedir, yabancılarla meşru zeminlerde irtibat kurarlar, onların yararına sonuçlar doğurabilecek türden yönlendirmeleri yaparlar. […] ‘Devlet aleyhine fiil işleyen, kullanılan, eleman, taşeron, vs.’ terimler kullanılabilir. […] Bakın bu bir istihbarat savaşı konusudur, devlet böylesi karşılık verme durumlarında yine örtülü (gizli) bir faaliyeti seçecektir. Zira istihbarat savaşı kendi mecrasında, kendi dünyasında yapılır!.. İstihbarat örgütleri ülke yararına sonuçlar doğuracağından örtülü biçimde kendi güç savaşını veya üstünlük mücadelesini gerçekleştirirler. Unutmayalım, devlet işini bilir!..

Bugünkü tarih itibariyle ben memnunum! Şahsen rahatsız olduğum eylemler vardı, bugüne dek sadece bir vatandaş olarak üzüldüm. Ama öyle olacak ki, benim üzülmemen için Devlet gerekeni yapacak. Bundan sonra boşluklardan yararlanıp kendine ve başkalarına yarar sağlayanlar dikkatli olmalılar. Çeşitli örneklerle konuyu açayım.

Yabancı bir ülkeden, o ülke, politikası, silah sistemleri, vs. lehine tanıtım, kulis, piar, öne çıkarıcı faaliyetler yapmak adına para alanlar veya mevki elde edenler, bu amaçla medyada (konvansiyonel ve sosyal medya) çıkıp yazanlar ve konuşanlar oluyor mu? Biz vatandaşlar şöyle düşünüyoruz: O kişi bir gazeteci, akademisyen, sosyal medyada yer alan ünlü biri, herhangi bir tanınmış uzman. Fakat, aslında başka bir devletin yararına çalışıyorsa ne olacak? Yaptıkları casusluk kapsamına giriyor veya girmiyor, araştırma konusudur. Eğer casusluksa (örneğin, sırları başkasına verenler, sırları açığa çıkaranlar, vs. varsa) ve devlet onu yakaladı veya yakalayamadı ise bu karşı-casusluğun ve hukukun konusudur. Ama burada başka bir durumdan bahsediliyor! Buna kim ne yapacak? Dikkatinizi çektiğini düşünüyorum, ben bazen ”çantacı” diye bir tabir kullanmaktaydım. Sanki aramızda başka bir devletin malını satmaya çalışanlar var gibi geliyor bana!..

Vaktiyle Diyarbakır’da bizzat şahit oldum. Fakülteden hukukçular mezun ediliyor. Avukatlık stajları abilerinin işi! Onlar Kürtçülük yapıyorlar, Türk ve Kürt siyaseti ayrı diyorlar. Böyle bir siyasetin savunucuları yetiştiriliyor. Bunlara Avrupa Birliği ve Amerika’dan çeşitli ziyaretçiler geliyor; parlamenterler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri veya medya temsilcileri. Değişik ortamlarda resmen bölücülük konuşuluyor, siyasetin Devlet aleyhine yapılması ve bunun için örgütlü hareket edilmesi hususları yerli ve yabancı kimselerce detaylandırılıyor. Hatta ödevler veriliyor, mesela faili meçhuller gibi. Diyelim adam mezrada damdan düşmüş ölmüş, bu avukatlardan birkaçı yazıyor, aslı astarı olmasa da bir kurgu hadise ABD’nin ve Avrupa’nın ödül verdiği “faili meçhul” çalışmaları kapsamı için dosya haline getiriliyor, dosyalar yurtdışına Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün mekanizmasını ve en çok da siyaset ve yargısını eleştirmek amacıyla bir tür silah olarak kullanılıyor. Bu işleri yapanlar kimlerdi? Etki ajanı mı, ajan mı? Bu isimlerden birkaçı halen Türkiye’de bilinen isimlerden, siyaset yapıyorlar ve hiç de Devlete hesap vermediler. Nasıl olacak bu işler?

Şöyle düşünün, Türkiye’den emekli asker birini Moskova’da bir siyasi panelde oturtsunlar, çok önemli uzman diye lanse etsinler ve konuştursunlar. Sorulan soru çerçevesinde konuşması veya açıklamaları NATO aleyhine olsun. (Örnek bu: Türkiye bir NATO üyesi ülke, yer Moskova!) Sonra Rus medyası alsın bu kişinin sözlerini referans göstererek allasın pullasın, kullansın. Dahası var, Moskova’nın değişik şekillerde işbirliği faaliyetlerini üstlenen, misafirlerini ağırlayan, bazı organizasyonlarının yapılmasına kolaylık sağlayan birileri olsun, mesela diyoruz… Burada bir Türk vatandaşı NATO düşmanı Rusya tarafından kullanılıyor ve Rusya politikaları aşısından stratejik çıkarımlar yapılıyor olsun. Türkiye’de de bazı medya organları buna dair haberler paylaşsın, sosyal medya paylaşımları yapılsın. Ne dersiniz?

“Gezi” olaylarını hatırlıyoruz. O olaylarda yabancıdan kaynak alarak ortalığı karıştıranlar vardı. Şu an Google “gezi parkı, finans” yazdım karşıma çıkan isim George Soros oldu. O konunun adli meseleleri çokça tartışıldı, ben onlara girmeyeceğim. Ama vatandaş olarak bazı soruları sormam gerekiyor. Mesela belli kesimlere karşı sosyal medyada trolleme oluyor. Buna kaynak ayıranlar dışarıdan veya içerideki maşalarından dolayı olayları gerçekleştiriliyor, bu gibi girdilerle yönlendirmeler yapılıyor… Bu noktada casusluk değil, fakat etki ajanlığı yapanlara yönelik olarak Devlet ne yapacak?

Genel yazıyorum, meşru alanda faaliyeti olan ancak ajans adı altında kimselere para aktararak belli konularda milli güvenlik konularında halkı birilerinin çıkarına dönük olarak yönlendirenler var. Dijital Çağ’dayız ve bunlar artık günümüzde çok görülüyor. Sosyal medya buna imkan veriyor. Hatta, gerçeklik ötesi (post-truth), Cambridge Analytica, vs. konuları hatırlıyoruz. Devlet bu gibi konularda kendini ve halkını nasıl koruyacak? Örneğin troll şirketlerine para aktararak buralardan yönlendirmeler yapmaya çalışan ve dolayısıyla demokrasiye, halkın iradesine, seçimlere müdahale etmek isteyenler ve belki de müdahale edenler var. ABD 2016 Başkanlık Seçimleri sonrasında hazırlanan Mueller Raporu diye bilinen dokümanı okumayan varsa, okumalılar. Keza, İngiltere’de Brexit oylamasında aynı şeyler yaşandı. Bu tür vakıalarda mesela Rusya önemli işlevler gördü. Başka ülkeler masum diyemem. Hele binlerce çalışanı olan Siber Komutanlıklar kuran ABD ve İngiltere gibi ülkeler var. Bunlar ne yapıyor, tahmin edebilirsiniz, ama ispat edemezsiniz. Bir de bu işlerde emekleme aşamasında olan ülkeler var, fırsat yakalayıp kendi isimlerini ve güçlerini geliştiriyorlar. İran, İsrail gibi ülkeler de hiç masum değiller.

9 Temmuz 2019 tarihinde Gerçeklik Algısındaki Değişim konusunu yazdım ve ABD’deki seçimler ile Brexit olaylarını işledim. Burada bazı detaylar bulabilirsiniz. Matthew D’ancona 2017’de Post-Truth: The New War on Truth and How to Fight Back (Gerçeklik Sonrası: Doğruluk Üzerine Yeni Savaş ve Nasıl Geri Mücadele Edilir) isimli eserini yayımladı. Kitabın tanıtım cümleleri şöyle: “Gerçekliğin Sonrası Çağa, yalan sanatının demokrasinin ve bildiğimiz dünyanın temellerini sarstığı bir zamana hoş geldiniz. Brexit oyu; Donald Trump’ın zaferi; iklim değişikliği biliminin reddi; göçmenlerin kötüye kullanılması; hepsi gerçekleri değil duyguları uyandırma gücüne dayanıyordu. Peki tüm bunlar ne anlama geliyor ve yalanlar ve ‘alternatif gerçekler’ zamanında gerçeği nasıl savunabiliriz?

Ben de bunu soruyorum, aramızda gezen ve yalan üzerine olan kurgularla halkın duygularını uyandırma faaliyetlerine dahil olanlar kimler?

Şimdi Devletime vergi veren biri olarak kendi açımdan olaya bakayım, vatandaş olarak rahat olmalı mıyım? Bu tür yanlış hamleler yapılıyor ve birileri buna alet oluyor ise ben bunu kabul edemem. Devletime derim ki, beni, haklarımı, imkanlarımı, geleceğimi ve irademi korumak senin birinci görevin. Devlet işte bu sorumluluğu nasıl gerçekleştirecek? Ona belli imkanları vermek gerekir. Teröristin, propagandacının veya yabancıyla işbirlikçinin elinde her tür imkan olacak, ama benin devletimin memurunda olmayacak, bunu kabul edemem.

Size bu noktada siyaset alanından örnekler vereyim. PKK/KCK terör örgütü hesabına neler olmuyor?.. Hatta meşru zeminde siyaset yapanlar, sözüm ona fikir hürriyeti diyerek, Devletin altını oymak için o denli rahat davranıyorlar ki!.. Ben vatandaş olarak bu tür durumdan fazlasıyla şikayetçiyim. Benzer konu FETÖ için geçerlidir. FETÖ’nün etki ajanlığını yapanlara karşı vatandaş nasıl korunacak? Partilerde, derneklerde, sağda solda… Gri bölgeler istismar alanlarıdır!

22 Şubat 2024 tarihinde Dersimiz Terörle Mücadele başlıklı makalemde gri bölgelerdeki kritik hususlardan bahsettim. Şöyle: “Diğer taraftan ise Gri Bölge Operasyonları dediğimiz yöntemler uygulanır. Burada, terörden istihbarata, medya operasyonlarından siber taarruzlara, propagandanın her türüne (gri, beyaz, kara), hukuk aşımlarına, ekonomik çıkar yaratma şekillerine, teröristin ve uzantılarının siyasette meşru zeminini ve çıkarlarını geliştirme çabalarına, çatışma ve huzursuzluk yaratmaya, neredeyse hemen her şeyi sulandırmaya, imkânı ölçüsünde baskı yaratmaya, tehdit etmeye dönük olaylar vardır, yoksa da olması için bir gayret söz konusudur. İşte bu gri bölgedeki veya hibritleşmiş (melezleşmiş) güç alanındaki duruma etkin ve kararlı bir politika geliştirilemez ve ilgili uzmanlar bu yönde kendilerini yetiştiremezler ise istismarın derinleşmesi ve genişlemesi gibi bir tehlike ortaya çıkacaktır. Terörist her şeyi tartışılır yapmak ister. Adeta meşru alandan parçalar kopararak gri alana, buradan da taşıma yoluyla terör alanına çekmek ister. Bölücü sıfatlı terör kampanyalarının asıl üzerinde durduğu demokrasi, toplumun belli bir kesiminin hak ve özgürlükler yönüyle mücadelesi gibi ifadeleri içerir. Bunlar hedef sözcüklerdir, istismar ve istikrarsızlaştırma, güven duygusunu aşındırma ve toplumda ayrılık yaratma böyle yapılır.” 

Gerçek bir olay: 2021’deki Deva Parti kurucularından emekli subay M. G. olayını hatırlayın. Türkiye’de yabancı bir diplomattan yasa dışı yolla para aldığı görüntülendi ve casusluk davası medyada manşetlere taşındı. Diyelim ben size 2020 tarihinde, Deva kuruluyorken, “M. G. neden bir partide rol alıyor, o kendini gizlemiş bir FETÖ’cü olabilir” deseydim, bunun bir iddiadan öte geçemeyeceği aşikar olurdu. İddia! İspat nasıl olacak? Hukuk nasıl çalışacak? Bir soru daha: Önleyici hukuk kavramı ne demektir? Ama M. G. tutuklanana kadar sürekli siyasi ve dış politik bazı argümanlar sundu, devleti, bürokrasiyi, hatta benim gibi hedef gördüğü başka emekli uzman kimseleri de eleştirdi. O dönem ben yine deseydim ki, “bu bir etki ajanı,” karşılığı olmayan bir cümle kurmuş olurdum, öyle değil mi? Casus diyemezdim, etki ajanı derdim, çünkü yaptığı konuşmalardan ben bunu anlayabiliyordum. Peki ne yapacaktım? Devlet ne yaparsa o! Ama sonra kendini ele verdi… Bu örnek bize ajanların ve etki ajanlarının olabildiğini, hatta etrafımızda bulunabildiğini, entelijans noktasında ele geçinceye kadar faaliyette olduklarını göremeyiz, bunu da bilmemiz gerekmekte. Peki, M. G. kimlerden para aldı? Olay sadece yakalandığı görüntüyle mi sınırlıydı?

Desem ki, bugün de insanları dinliyorum, başka ağızlar için konuşmalar oluyor… Bakın, bnlar teknik olarak anlaşılabilir türdendir. Örneğin endokrinoloji doktoru birine bakar ve dışarıdan gözlemle bile ne olabileceğini değerlendirebilir ise bu da benzer bir durum. Çünkü başka ülke argümanları ve temaları kullanıldığında, kullananın vurgularındaki tutumlarına bakıldığında bir şüpheye yetecek kadar bile olsa istihbarat uzmanı, ama uzman olacak, durumu anlaşılabilir. Elbette bu bir şüphe konusudur. Şüphe duyması gerekenler devletin çalışan memurlarıdır. Sonra, bir şüpheden yola çıkılsa bile, devleti, ülkeyi, milleti korumak adına üzerinde çalışmaya değer bir konu olamaz mı? Hukuk buna kişisel hayata müdahale olarak mı bakar, bu benim işim değil, bunun da uzmanları düşünsünler. Doktor ne yapıyor, hemen kan ve idrar tahlili… Böylesi güvenlik konularının da üzerinde çalışılmaya değer yönleri olmamalı mı?

Almanya, Rusya, İran, ABD, İngiltere, Çin gibi ülkelerin kendi politikaları var mı, var. İçimizden birileriyle politikaları örtüşüyor olabilir mi, evet. Benim ülkemde nasıl olur da bir başka ülkenin yararına siyaset yapılır? Yararına, ne demek? Rekabet nedir, bunu iyi biliyor muyuz? Bu casusluk olmayabilir. Ama her yapılan iş benim ülkemden alınıp, hatta benim vatandaşımın istismarına imkan yaratıp, diğerinin kazancına dönüştürülebilir. Güçlü olan taraf, her şartta, ülkemin imkanlarını ve kaynaklarını, benim Devletimin kontrolünden çıkarıp, kendine yarar sağlayabilir mi?

8 Ocak 2024 tarihinde Gri Bölge ve İstihbarat başlıklı makalemde istihbarat örgütlerinin yürüttüğü istihbarat üstünlük mücadelesi konusunu işledim ve şöyle açıkladım: “İstihbaratın dünyasında neler vardır? Ajanlar, haber elemanları, kritik personel, dinleme haberleşme ve diğer iletişim sistemleri, siber kolaylıklar, propaganda ve medya kanalları, gibi. Hatta buna Orta Doğu özelinde terör örgütlerinin verdiği başka bir oyun alanı formatını da eklemek gerekebilir. […] İstihbaratın tanımında ‘hasmın hassas, zayıf ve kuvvetli tarafları’ diye bir ifade yer alır. Bütün mesele şudur, çıkarına olacak etkiyi yaratmak! Örneğin, hasmın kuvvetli tarafından kaçın, zayıflığını kullan, hassas noktaları ise istismar et ve sonra kullan. Peki ülkelerin bu durumda nerelerine bakılır? İşte bu gibi noktaları siz düşünün isterim. İstihbarat analisti dersine iyi çalışır, siz öndekilerle ilgileniyor olabilirsiniz. Bir istihbarat analistiyle bazı durumları tartıştınız mı? Acaba sizler de aldanma zincirinin bir halkası olabilir misiniz? Neticede Beşerî İstihbarat diye bir şey var, değil mi?

Devletime istihbarat alanında yıllarca hizmetim oldu. Ara sıra imkan verildiğinde sorular çerçevesinde az da olsa kendi konumla ilgili çıkıp konuşuyorum. Amaç kamuoyu yararı! Size şöyle açıklayayım, ABD, Kanada, İngiltere, vs. ülkelerce somut ve mahkemelerde sonuçlanan vakıalarıyla sabit konuları takip ediyorum. Örneğin Çinli şirketlerden bazılarının kendi ülkelerinde yoğun ve önemli faaliyetleri oluyor. Bana deseniz ki anlat, buradaki mahkeme dosyalarını okumadıysam okurum, sonra derim ki, şöyle olmuş, böyle olmuş, belgeleri ortada… (Bir akademisyen de çalışırken benzerini yapar.) Ben bu konulara yakın mıyım? Evet. İstihbaratın, propagandanın, dijital platformlarda dezenformasyonun nasıl olduğunu ve yapıldığını bilirim… Böylesi bir ülke ABD olur, Rusya veya Çin olur, ülkenin adı önemli değil. Bakın Çin’in durumu biraz daha farklı, onu ve benzerlerini özellikle ayrı tutmam gerekiyor. Sonuçta benim ülkemde, bu tür yabancı şirketler var ve çokça iş hacimleri, personel ve medya faaliyetleri de var. Peki içim rahat olabilir mi? Ben size böylesi konularda ne anlatabilirim? Bu konular biraz karmaşık, silik, örtük, haliyle karanlık olabilir. Ama bu silik, karanlık veya örtülü faaliyetler benim ülkemin yumuşak karnı mı olsun? Hele bu Bilgi Harbi, Propaganda, Hibrit Savaş, Enformasyon Savaşları var, diye anlattığım bir dünyadan ve dönemden bahsettiğim halde… Şimdi siz söyleyin!

8 Aralık 2023 tarihinde İstihbarat ve İngiliz İstihbaratı başlıklı makalemi yayımladım. Siber istihbarat Konusuna bir bakalım: “İngiltere, muhalif olarak algılanan kişilere yönelik devlet destekli suikast, saldırı ve kaçırma tehdidinin giderek arttığı düşünmektedir. Bu kapsamda, İran, Çin ve Rusya merkezli faaliyetler yakından incelenmektedir. İngiltere’nin siber alandaki tehdit algısı giderek sıkılaşmaktadır. Siber faaliyet hem devlet aktörleri hem de suçlular tarafından bilgi, veri ve fikri mülkiyeti çalmak için kullanılan bir alandır. Bu, İngiltere için önemli ve giderek artan bir tehdidi temsil etmektedir. Bu alanda Ulusal Siber Güvenlik Merkezi (NCSC) çalışmalarını artırmış gözükmektedir. İngiltere bazı örneklerin Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte geldiğini açıklamaktadır. Bu durum siber-uzayda görülen çok önemli bir çatışma şekli olarak not edilmektedir. Bunun dışında Çin’in siber-uzaydaki faaliyetleri her zamankinden daha karmaşık ve yaygın haldedir. Çin’in önemli bir küresel casusluk kampanyasıyla siyasi, sosyo-ekonomik ve stratejik hedeflere ulaşmayı amaçladığı iddia edilmektedir. Çinliler, yazılım açıklarından başarıyla yararlanmanın yanı sıra giderek daha fazla üçüncü taraf teknoloji ve hizmet tedarik zincirlerini hedef alıyorlar. Çin ayrıca, başta yapay zekâ, kuantum hesaplama ve yarı iletkenler olmak üzere mevcut ve gelişmekte olan birçok teknolojinin gelecekteki ulusal güvenliği için hayati önem taşıdığını tespit etti. İngiltere tarafından İran’ın, çeşitli casusluk, yıkıcı faaliyet ve siber yetenekleriyle saldırgan bir siber aktör olmaya devam ettiği ifade ediliyor. İran Devleti ile bağlantılı siber aktörlerin birçok ülkede mağdurlara yönelik saldırılarda bulunduğu ifade ediliyor.” 

Biliyorum, etki ajanlığı tarifi ve somut karşılığının tespiti zor ama gerekli bir konu. Öte yandan dünyanın çivisi çıktı ve Türkiye çok dinamik bir coğrafyada yer alıyor. Devlet bu imkanı ülkesinin ve milletinin yararına kullanacaktır, hiç şüpheniz olmasın. Peşin hükümlü olarak eleştiri yapmayalım. Mutlaka adalet mekanizması için de eleştirileri olanlar yok değil, bu da başka bir konu. Ama şu an bütün sorunlar bir yana, ülkenin ve milletin çıkarını, refah ve güvenliğini esas alarak, öncelikle bizim adımıza iş görecek memurlarımızın elinde kullanışlı bir imkan yaratmalıyız, kullanımı ise ortaya çıktıkça ayrıca tartışırız. Bu imkan ve çabalar neye karşı olacak? Türkiye’yi zayıflatmak, zayıf göstermek, rekabette geri bırakmak ve hatta düşmanlık yapanlara karşı olacak.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Yeni Üstünlük Mücadelesi ve Savunma Anlayışı

DİĞER YAZI

Savaşta Teknoloji Kullanımı

Güvenlik 'ın son yazıları

Savaşta Teknoloji Kullanımı

Birincisinden dördüncüsüne kadar her nesil savaş biçiminde gördüklerimiz, sert güçten makine kullanım becerisine doğru bir değişimi gösterdi. Bugün yeni nesil savaşlar uygulanırken, artık beşinci nesil savaşlar oluyor, burada teknolojinin sahadaki taktik uygulama becerisini hesaba katmamız gerektiği açık. Konu şu, savaşta durumu değiştirme inisiyatifiyle hareket eden teknolojiyi kullanım bilinci yüksek askerleri düşünüyoruz. Bunlar bize yeni bir tariflerin yapılmasını gerektiriyor: Gelişen teknolojiye göre askerin sahadaki uygulamasını tam uyumlu hale getirmek, hatta askerin bu yeteneğine başvurarak savaşı kazanmayı bilmek.

Yeni Üstünlük Mücadelesi ve Savunma Anlayışı

Temel konumuz silahlanma ve polemoloji olacak. Bu alanda yeni anlayışları irdeleyeceğiz. Genel savunma ve silahlanma politikalarına, büyük güçlerin aldıkları pozisyonlara, örnek olarak ABD'nin savunma yöntemine ve son olarak yeni üstünlük mücadelesi kavramlarına değineceğim. Bahsedeceğim yeni üstünlük mücadelesi terimleri neler? Oyun değiştiricilik, sistemlerin sistemi mimarisi, otonom kor sistemler, tam baskılama veya üstünlük kurma (dominasyon), bütün yönleriyle nüfuz etme (penetrasyon), istihbaratın penetrasyonu ve caydırıcılık için silahlanmak, olacak. Bunları neyle yapabilirsiniz? Bu makalede size ipuçlarını vermiş olacağım.

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme