turkiye-acisindan-istihbarat-nedir-ne-olmalidir
Türkiye Açısından İstihbarat Nedir

Türkiye Açısından İstihbarat Nedir, Ne Olmalıdır?

23 Mart 2016
Okuyucu

Sanırım ülkece, sürekli gelişen ve değişen tehdidi tanımlayamadık, gerekli yeni kurumları yaratamadık, başından bu yana istihbaratı hiç anlayamadık ve yapılacak görevleri buna göre iyi detaylandıramadık… Her ne kadar derinlemesine tartışma imkanımızın olmadığının farkındaysam da bu yazıda kısaca işaret etmek istediğim birkaç konu olacak.

İşleyeceğim ana başlıklar şunlardır:

  • İstihbarat nedir, ne işe yarar?
  • İstihbaratın bir yan iş gibi görülmesi ne demek?
  • Demokrasi ve istihbarat ilişkisi nedir?
  • Karar verenlerden bahsetmiştik, bunlar kimler?
  • Dominant karakterli servisler kimler?
  • İstihbarat ve strateji ilişkisi nasıl açıklanır?
  • Tehdit nasıl açıklanır?
  • Silahlanma ve istihbarat ilişkisi nedir?
  • İstihbarat ne değildir?
  • Espiyonajın sınırı var mıdır?
  • Ajan neden önemlidir?
  • Dominant istihbarat servisleri nasıl çalışırlar?
  • Örnek var mı?
  • Hassas noktalarda istihbaratçı planı nedir?
  • Disiplin konusundan kastedilen ne?
  • Güven bu işin neresinde?
  • Sanal ve siber bir dünya kurgusunda düzen kolay işler mi?
  • Türkiye’nin vatan savunması teşkilatına ihtiyacı var mı?
  • Devletin İstihbarat Çalışanları İçin Öneriler Nelerdir?
  • Sonuç

İstihbarat nedir, ne işe yarar?

En kısa açıklama ile devletin ana görevi “refahı” ve “güvenliği” temin ve idame ise istihbarat teşkilleri de buna dönük asıl gayret içerisindedir. Devletin içinde politika, diplomasi, bürokrasi, her disiplin, iş alanı ve kapasitesi bu iki temel amaca hizmet ettiğine göre istihbarat bu işlerin bir kısmıyla perde arkasından diğer kısmıyla ve daha ziyade perdenin önünde kolaylaştırıcısı ve emniyetidir. Örneğin ekonomi, kendi disiplini içinde refahın artırılmasına gayret eder.

Burada unutulmaması gereken nokta, istihbarat da bir disiplindir, bir yan iş değildir, kendine özgü yöntem ve kültürü vardır. Bu yapısı ve anlayışı ile başarılı olabilir.

Bizde Osmanlı’dan beri istihbarat “jurnalcilik” olarak algılanmıştır. Bu kullanımıyla kök anlamı bakımından adı da bunu çağrıştırır; ilk aşamada istihbarat “haber toplamak” anlamına gelir. Ama sonraki aşamaları bir proses gerektirir. Bizdeki algının tersine İngilizce intelligence, bu disiplin içinde bir “zeka, akıl, hafıza, beceri” çağrışımı yapar. Kültürel farkların etkisiyle algı ve diğer detaylar buradan itibaren farklılaşır ve tüm sistem işletimine etki eder.

İstihbarat, milletin geleceğinin teminatıdır. Eğer zayıflarsa diğer köklü anlayışların ve kurumsal yapıların zaafa girmesinin de sebebi olur.

İstihbaratın bir yan iş gibi görülmesi ne demek?

Şöyle bir algı var; asıl iş birileri tarafından yapılır, bunu yapanlar karar verirler; verilecek kararlar için hasım tarafından birileri-görevliler bilgi alır getirirler; eğer ihtiyaç duyulan bilgiler zamanında ve tatminkar şekilde getirildi ise amaç hasıl oldu kabul edilir.

Elbette istihbarat yöneticilerin işine yarayacak bilgiyi temin eder. Ama buradan itibaren iş farklı bir kulvara girer. Çünkü bir istihbarat dünyası vardır. Bu istihbarat dünyasında kurallar ve yöntemler kendi disiplini içinde yürütülür. Eğer yönetici, ben her şeyi yönetiyorum, sizi de yönetiyorum, derken tüm dünyada kendi disiplini içinde seyreden bu çalışma şekline müdahil olur ise hata buradan itibaren ortaya çıkar ve asıl amaç etkiye göre belli oranlarda eksik hasıl olur.

Demokrasi ve istihbarat ilişkisi nedir?

Demokrasilerde güvenlik ve hukuk işleri nasıl yürür? Hukuk ve asayiş işleri kanunlarla belirginleştirilmiştir. Bunlar şeffaf, eşitlikçi ve adil biçimde yürütülür. İstihbaratı bu alanlara karıştırarak birlikte iç-istihbarat ve iç-işleri olarak algılamak işin sadece bir kısmıdır. Ancak bu bakış, asıl tehdidi görme ve değerlendirme imkanı vermeyecek bir konudur. Türkiye’de bugün üzerinde hassasiyetlerine dayalı biçimde yeterince tartışılmadan alınmaya çalışılan ve aslen devleti koruma güdüsüne dayalı refleksle belirginleştirilen istihbaratla ilgili düzenleme kararlarında benim bu endişe duyduğum temel farklılıklar yer bulunmaktadır.

Gerçekte karşımızda duran sorun ne öyleyse? Çok baştan itibaren potansiyeli tespit etmektir. Bu hangi konuda olursa olsun, temel bir kuraldır. Güvenlikte de aynı noktayı aramak şarttır. O zaman görev şu: “Teröristlere dönüşerek radikalleşme potansiyeli taşıyan aşırılıkçıları tespit etmek!” Morin güvenlik görevini böyle tanımlıyor.

Öyleyse ülke içinde veya dışında güvenlik açısından dönüşüme açık alanlar üzerinde bir çalışma yapılması gerekmektedir. Bu bir anlamda “tahmin etme” işidir. Hukuk bunun önünde durabilir. Çünkü tahmine göre bir suç tespiti olamaz. Ancak istihbarat öncelikle tahminle çalışır. Önleyici olan hem hukuktur hem de istihbarat; ancak çalışma dinamikleri farklıdır. Hukuk caydırıcıdır. İstihbarat ise doğrudan veya dolaylı yolla, zararı olabilecek potansiyeli etkisiz kılacak tedbirleri baştan aldırtacak yöntemi isabetle tayin eder. İstihbaratın ehil ellerde işlemesi ve sanatsal dokusu burada ortaya çıkar.

İstihbarat tahmin eder. Devletin görevlileri istihbaratı bilmez ise ne olur? Örneğin bir cemaatin veya tarikatın sempatizanı bir devlet görevlisi, bürokrat olur, siyasetçi olur, eğer “İstihbarat tahmin etmiş, ben buna katılmıyorum,” der ise koca bir teşkilatı kenara koymuş olur. İstihbarattan ve bir ileri adımda potansiyel tehdit hakkında emareleri “yorumlama” işinden başka ne beklenir ki?

İşte dominant ülkelerin yetişmiş devlet adamlarında olan, bizde daha az olan nokta budur; istihbarat işi baştan itibaren iyi bilinir, sonradan akla dank eden bir iş değildir. Bir de şu var, sıkıntıya yakın memleketlerde duyma bilgiye, dedikoduya, propagandaya itibar edilir. Örneğin dinlemeler en önemli istihbarat işiymiş gibi görülür. Ama öncesindeki tahminler çöptür, özellikle bu tip aklı içinde sadece “haber-alma” düşüncesinden başka bir şey olmayanlar için durum böyledir.

İyi istihbaratçıya bu işi iyi bilmeyenler şizofren muamelesi yapmaktadır. Halbuki bir cemaat lideri şizofren ise bunu görmezden gelebilmekte ve ona bir ulviyet verebilmektedir. Burada aidiyet konusu bir başka sorundur. Kim kime veya neye aidiyet duyduğu hissine kırılgan biçimde yaklaşıyor. Eğer ülkede aşırı duygusallık temel bir özellikse ve kötü emeli olanlar veya hastalıklılar tarafından bu durum kullanıla kullanıla bir yöntem haline dönüştürüldüyse, matruşka misali iç içe geçmiş olan aidiyetin türevleri ve şekilleri, zaafın temeli olup karşımıza tehdit olarak çıkabilir veya çıkartılabilir. Çünkü yabancı servisler her bir aktöre ve uygulamaların yapılacağı zemini iyi analiz planlama yapar. Demiştik ya iyi istihbaratta sanat vardır diye, bu da böyledir.

Millet olma bilinci duygusal-psikolojik etkilerle veya handikaplarla baskı altına alınır ise burada bir zaaf potansiyeli meydana gelir. Bu ancak stratejik bir bakışla görülebilir. Mihrakın kimliği ve uyguladığı yöntem buna göre tahmin edilir. Peki bunu kim yapar? İstihbaratın işi bu değil midir? Eğer bunu işaret eden bir analizci varsa ve buna devlet idaresinde dışişleri yetkilileri, “Sen benim diplomasi alanıma giriyorsun, dur orada!” derse, bu çıkmaza kim açıklık getirmelidir? Lider. Görüldüğü gibi sorunsalın işleri çok başka alanlarda ve yerlerde kendini gösterir.

Ben şunu gördüm, kibirli bürokratlar ve siyasetçiler istihbaratı sürekli gizemli bir iş olarak gösterirler ve pragmatik açılarla karşılaştırıldığında refleksle ilk öteledikleri konu istihbarat olur. Tam aksine, bir bomba patlayınca da ilk istihbarat zaafı olduğundan dem vuranlar bunlardır. Kibrin doyuracağı keyfiyet konusu devletin ana zafiyetidir ve bunun önüne geçebilecek güç ise sadece güçlü liderlik anlayışıdır. İyi liderler keyfiyeti anında görürler.

Bu önemli konunun pasif tarafı böyle. İki taraflı olduğunu bilmeyen yoktur; yani aktif tarafla dışarıya çıkıp milli menfaatler için istihbarat örgütümüz birikimini başka ülke veya toplumdada uygulayabilmelidir. Dışarıda toplum mühendisliği, araştırmalar, yönlendirmeler yapabilmeli, gerekli alanlar örgütlenebilmeli, karşı tarafın veya üçüncü yerlere tespit edilemeyecek karmaşıklıkta potansiyeller yaratılabilmeli, vb.

Karar verenlerden bahsetmiştik, bunlar kimler?

Elbette yöneticiler ama söylenmek istenen bu değildir. Dikkat edilecek nokta, süreçler içinde karar mekanizmalarındaki insan yapısının tanımıyla ilgilidir ve ülkelerin özel-kültürel yapılarının belirginleştirdiği değerlerle belirginleşen farklar vardır.

Örneğin bugün Türkiye’de politik karar verenler daha çok sosyal bilimlerde okumuşlardır. Kültürler arası farklar bakımından mukayeseler yapılırsa bu pek bir anlam taşımayabilir ama uzmanlıklarının ileri düzeylerde olup olmaması önemlidir. Türkiye için gerilere gidip yönetenlerin okullarına kadar inceleme yapılırsa burada dahi belirgin bir anlayış ekolünün varlığı belirginleştirilir. Ekolleri sosyal bilimciler netleştirsin isterim, çünkü bu yazı içinde bir polemik meydana getirebilir. Yapılması gereken şu; karar verenlerin okulları ve kariyerleri yeterli mi diye bakılacak, hepsi budur. Bu tüm sistemin başarısı için bir anlam taşır ve kararlardaki seçimlerin tesadüf olmadığının da kanıtıdır. İstihbaratla ilgisi nedir? İstihbarat üst değerdeki algı ve karmaşık ilişkileri uluslararası-küresel düzeyde bir akıl oyunu üzerinden işletir, bir jurnalcilik hadisesinin çok ötesindedir.

Örneğin ABD Başkanı Barack H. Obama çok belirgin özellikleri olan bir politikacıdır. Bilindiği kadarıyla analitik bakış açısı bakımından Amerikan tarihinde bile öne çıkmış bir özelliğe sahiptir. Şimdi; ne CIA onu aldatıp bir işini oldubittiyle kabul ettirebilir, ne de bir lider olarak CIA’dan eksik bir operasyonun yapılmasını emredebilir. Bu denge politika-istihbarat arasındaki düzeyi tescil eder ki, devlet idaresinin bu kalitesi tüm güvenlik sisteminin işletilmesine ve bunun etkisiyle refahın garanti edilmesine etki eder.

Dominant karakterli servisler kimler?

İstihbarat hizmeti Amerika’da, İngiltere’de veya İsrail’de rasgele ve salt haber getir şeklinde değildir. En başından itibaren bir strateji üstünlüğünden söz edilir. Bu geleceği okuma bağlamında önemlidir. İhtimal oranı yüksek yol tercihi için gelecek yirmi, elli veya yüz yıl gibi kestirimler için dünyanın hazırlanması için çabalar ortaya konur. Bakın şunu demek istedim, olanı takip eden değil, geleceği belirginleştiren ve yaşamın kuralları için ortamı hazırlayan bir fonksiyon.

Bu ülkelerin istihbarat servisleri dominant karakterlidir. Bu ne demektir? Dominant ülke ve dominant istihbarat servisleri rasgele değildir. Mevcut seviyelerine şans eseri gelmezler, çok emek, para, tecrübe, imkan kullanılmıştır, asıl önemlisi bir kültür olmuştur ve dünyada saygın bir isim kazanmıştır. Dominant ülke ve servisler yıllarca ve çok yerde hassas ve karmaşık işlerde birbirleriyle sürtüşmüşler, yardımlaşmışlar, sınırlarını belli etmişler ve aslında belli anlaşmaları tesis etmişler, bundan sonra belirginleşmişler ve birbirlerini tanımışlardır. Biri diğerini tanıdı ise onlar için konu diğer başka servis ve ülkelerden farklı görülmelidir.

Örneğin bir dominant ülke (örneğin Amerika) çok öncelerinden itibaren üzerinde planların uygulandığı ve adına hedef ülke diyebileceğimiz bir yerdeki istihbarat servisini ise herkesten fazla tanır, işbirliği yapar, kullanır… Bu ona kendi hedefleri için üstelik daha fazla imkan sağlar. Bilgi verme-alma veya muhataplık gibi konular mümkün olur. İlave olarak, özellikle ittifak gibi ülke gruplamalarında özel anlaşmalara göre yürütülen koordinasyon ve işbirlikleri vardır. Bütün bunlar dominant olmanın içinde dahil değildir. Stratejileri ve hedefleri çakışan karşıt iki ülke eğer dominant karakterli ise bunların çalışma şekilleri diğerlerine göre eşit tutulmaz.

Dominantlık konusunda diplomatik ilişkiler de benzer şekilde yürür. Örneğin muhataplık konularında yıllarca sayısız rekabet konularında bile anlaşma imzalayabilmiş iki ülke birbirini diğerlerine göre daha iyi tanır ve nasıl davranacağını, dilini ve limitlerini bilir. Dominantlığın diplomasideki işleyişi şart olmasa bile yakın değerde istihbaratta da işleyebilir.

İstihbarat ve strateji ilişkisi nasıl açıklanır?

O halde birkaç kelimeyle stratejinin önemine değinelim. Strateji yapmak zor iştir, hele isabetli strateji koymak ve uygulamak ülkelerin en büyük işlerindendir. Stratejileri ülkeler milli başlığıyla anarlar; örneğin Milli Güvenlik Stratejisi gibi. Bahsettiğimiz türden stratejiler çok genel, uzun vadeli ve kapsamlıdır. Sürekli revize edilir ve şartlara uygunluğu sağlanır. Örneğin barışa dayalı bir güvenlik stratejisi varsa ve etrafınızda sizin kontrolünüzün dışında bir tehdit çıktı ise bu durumda; ana amaç olan barışı değiştirmeden ama tehdidi bu yönde değerlendirerek ele almanın güncellenmesinden söz etmekteyiz. Yoksa, ortaya tehdit çıktı, barış istemiştik ama şimdi ilerilerdeki asıl barış için savaşı kısa süreliğine de olsa kabul edelim, demek mümkündür ama bu tamamen başka bir stratejidir, diğerinin geliştirilmesi asla değildir.

Sağlam strateji yapmayı bilmeyenler başkalarının sağlam stratejilerine maruz kalırlar, o stratejilerin hedeflerinde plan olurlar. Bunun en büyük kanıtı sürekli tedbir alıcı plan-program açıklamaktır. Ama bu hamleler sadece aracı bozuk bir yolda tutmaya yarayan direksiyon vermelerdir. Sağlam strateji yoksa stratejik kazanım da yoktur, üstelik kaybetmek vardır. İnisiyatif başkalarındaysa duruma göre hazırlanmış planlarla öne geçmek mümkün değildir.

Bahse konu teşkillerin operasyon için özel birimleri vardır veya başka özel kuvvetler bu işler için kullanılır, analizler çok zeki insanlarla ve teşkilatlarla yapılır, analiz için en üst matematik-olasılık formülleri ile hesap yöntemleri kullanılır, her bir bilgi alma ve işleme tekniğinin kendi derinliğine uzmanlıkları vardır, alt çalışma tekniklerinin kendi yöntemleri olduğu gibi istihbaratın üretilmesi için de belli bir yöntem vardır, en üstün programlar, uygulamalar ve yazılımlar geliştirilir ve çalıştırılır, kendine özgü planlamacıları vardır, kendi savaşında kendi savunma ve saldırı tarzları vardır… Görüleceği üzere haber almak sadece küçük bir iştir.

Operasyonel istihbarat ajanı, bir ülkenin barış şartlarında kullanılan ama silahtan farksız olan gücüdür. Bunlardan ne kadar çoksa ve tereyağından kıl çeker gibi iş yapılıyorsa, o ülke, o denli bu işin ustasıdır ve kalkınmasını, güvenliğini kimsenin ruhu duymadan gerçekleştirebilir, denir.

Tehdit nasıl açıklanır?

Tehdit tanımı için devletin çatısında vizyon ve strateji çalışmaları yapılır. Örneğin yirmi, elli veya yüz yıl sonrası tehditler tanımlanır. Bu tehditlere göre silahlanma programları yürütülür, devlet veya özel alanlarda yeni kurumlar ve teşkilatlar ihdas edilir. Eğitim kurumları buna dönük insan kaynağını yetiştirir. Bütün bunlar menzili ve isabetliliği oranında işe yarar çalışmalar olur.

Küresel tehdit algısı içindeki düşüncelerde vizyon belirleyen ve stratejisini doğru belirleyen bir ülke olmak için taşları yerli yerine koymak ve istikrarla çaba sarf etmek şarttır. Bu her dönemde aynı önemde görülmüş olabilir, ama hızla gelişen dünya meselelerinde bugün asla görmezden gelinemez, ayak sürünemez. İşler bilenlerin ellerinde yürütülür.

Vizyon yoksa veya yanlıysa herşey yanlış yürür, politize olur, ideolojik olur; tehdit değerlendirmesi, strateji tespiti, güven tesisi ve devleti idare etmek yanlış yolda veya eksik olur. Hele hele kendi insanını tehdit ilan etmek işin bir ölçüde tükendiği görüntüsünü verir, bu mazereti olacak bir konu olmaktan öte yerlere gitmiş konu halindedir.

Örneğin terör tehdit ise terörü oluşturan bataklık ve buna su verenler de tehdittir. Su verenleri tehdit kabul etmek iktidardakilerin zafiyeti kabul edilemez. Devletin kırmızı kitapları bundan dolayı vardır, doğru yazılmalıdır ve iyi korunmalıdır. Kozmik bilgilerini dominant karakterli servislere o veya bu yolla verebilen bir zaaf tarihte asla affedilemez. Tehdit kendisi mi olmuştur? En büyük istihbarat anlayışı ve disiplini bu tarz zaafları önleyebilecek köklü bir düzenin tesisinde aranmalıdır.

Silahlanma ve İstihbarat ilişkisi nedir?

Dominant ülke (veya güç) önce teoriyi hazırlar. Bu teori bir sonraki 50 veya 100 yılın zemin bilgisini verir. Örneğin Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” gibi. Bu zemin bilgisine göre savunma ve güvenlik politikaları ile ilgilenenler kendi teorilerini yazarlar. Örneğin, Joseph S. Nye’nin “Yumuşak Güç” ve Jacquelyn K. Davis’in “Uzun Savaş” teorisi gibi. Bakın bu sözünü ettiklerim 20 yıl öncesinden itibaren bugüne doğru yazılmış olmasına rağmen halen yürürlükte olan temel yaklaşımları tarif eder.

Bir zaman önce bu bilgileri alan Savunma Bakanlığı yetkilileri kendi dokümanlarını hazırlarlar. Bu dokümanların piyasaya sürüleni vizyon dokümanlarıdır. Bu vizyona göre bakanlık savunma sektörüne, tarif edilen çatışma şekline ve savunma ihtiyaçlarına göre siparişte bulunur. Eğer yeni bir teknoloji gerekiyorsa bu daha kapsamlı bir süreci ilgilendiren konu olarak masaya yatırılır. Küresel çapta bakıldığında projelere başka ülkelerin katkısı ve eğer satışa sunulacaksa pazar bulunması konusuna gelelim.

İşte konunun püf noktası burasıdır: Gerekli piyasa şartları oluşturulur, pazardaki aktörler bu silahları ihtiyaç olarak görürler. Çünkü şartları gerektirecek tehdit ortamı bütün bunlara göre hazırlanır, alıcılar doğal olarak işaret edilen seçeneği kabul ederler. Öyleyse şu söylemeliyiz; teori, tehdit ve silah bütünlük içinde karar verilerek belirlenmiştir, yani hikaye çok önceden yazılmıştır. Buna basit olarak “özel bir pazarlama stratejisi” diyebilirsiniz.

Ülkeler neler yaparlar? Eğer ülke kendisi bir küresel dominant aktör ise aynı yolu izler ve mücadele verecek ise tamamen bu klasmanda verir. Örneğin Soğuk Savaş zamanında durum böyleydi ve ABD ile SSCB benzer işleri yaparlardı. Sonra tek kutupluluk süresince ABD hikayeyi kendisi yazmaya başladı. Bugünden bakılırsa gelecek için bu çaptaki aktörler kimler? Yine ABD var da, yanı sıra Çin gibi başkaları kulvara giriyor ve Rusya-Çin ittifakı yeni yeşerecek jeo-politik teorileri, tehdit meydana getirme faaliyetlerini ve silah ihtiyaç-tedarik zincirlerini meydana getiriyor. Diğerleri büyüklüklerine ve ittifak durumlarına göre pozisyon alacaklar. Soğuk Savaş’ta NATO üyesi Türkiye’nin işi net idi, bugün bir belirsizlik varsa bundandır.

Örneğin adı herkesçe malum dominant istihbarat örgütleri ülkelerinin belirlediklerine paralel stratejik işlerde vazife yaparlar, bu husus dikkatten uzak tutulmaması gereken önemde bir konudur. Uzun soluklu projelerde istihbarat örgütleri zemini hazırlama işinde çalışırlar ve işler kendiliğinden oluyormuşçasına her türlü düzeneği yönlendirirler. İstihbarat lisanında bu işin adı “stratejik istihbarat” olmaktadır. Bütün bunlar için örgütler sahada taşeronlar kullanırlar. Bir değil çok çeşitli taşeronlardır bunlar. Taşeronları da yıllar öncesinden itibaren, nasıl silah üreticisi kendi teknik işini projelendiriyor ise benzer biçimde, proje ile imal edip kullanırlar. Dominant olmak böyle bir şeydir.

“Ben de oynamak istiyorum,” diyen varsa, önce dominant olmakla işe başlamalıdır. Bu öyle kolay bir dünya düzeni değildir. Çünkü dominantın stratejik istihbarat konu dağarcığı ile piyasa konumundaki ülkelerin stratejik dağarcığı farklıdır. Bu türden olanların zaman algısı yakındır. Olsa olsa 5-10 yıl öngörüyle çalışırlar daha çok ilgilendikleri işler istihbarat jargonundaki “taktik istihbarat” denen işlerdir.

İstihbarat ne değildir?

İstihbarat bir diplomasi işi değildir. Diplomasi adına yürütülen projelere hayati destekler verir. İstihbarat bir iç güvenlik işi değildir. İçişleri veya dışişleri olsun, yürütülen devlet projelerine istihbarat hayati destekler verir. İstihbarat rejimi düzenleme ve koruma gücü değildir. İç siyasetin dinamikleriyle ve partizanlıkla işi olmaz.

Halbuki istihbarat adı taşıyan birimler değişik alanlardaki çalışmalara yön verebilecek geri plandaki işleri çok önceden itibaren kendi yöntemlerini tatbik ederek ve başka bir alemden, istihbarat aleminden yürütülür. İstihbaratın kendi dünyası vardır. İstihbarat elbette başka alemlerde de vardır. Sanal alem, ekonomi alemi, politika alemi… Ama bu alemlerin silahı değildir. Kendi işini başarıya ulaştırmak için destek unsuru gibi düşünenler istihbaratı ya bilmiyordur ya da istihbarat olgusunu yok etmek pahasına çıkarı için kullanıyordur.

İstihbarat bir politik oluşumun veya çıkarın değil, ancak milletin teminatıdır.

Casusluğun sınırı var mıdır?

Casus kimdir? Önce buna bakalım. Profesyonel casusluk (espiyonaj) bir istihbarat teşkilatından bir casus vasıtasıyla başka bir istihbarat teşkilatına bilgi ve belge çalınması en belirgin tanımdır. Diğer yandan casuslar doğrudan istihbarat servisinden değil, başka alanlardan, yerinden ve kaynağından bilgi ve belge temin edebilirler. Bu da casusluktur.

Casus tarafından bilgi ve belge alındıktan sonra hasma verilir veya satılır. Çok başka şekillerde de kullanılabilir. Propagandaya malzeme edilebilir. Buna daha çok ifşa etmek demekteyiz. Örneğin Assange sızdırdığı belgeleri internetten ifşa etmiş idi.

Casuslar alnında casus yazan insanlar mıdır? Hayır. Bir kişi kendinin casus devşirildiğini bilebilir mi? Anlaşma yapılmadı ise hayır. Bilerek veya bilmeyerek bir casusun veya teşkilatın haber kaynağı olmak söz konusudur. Yapılan iş yine bilgi ve belge çalmak, birilerine, kullanıcı olan karşı tarafa veya hasma vermek ise casusluk olayı meydana gelmiştir. Fakat konu devleti, kurumu, şirketi, milleti, düzeni veya korunma halindekini doğrudan ilgilendirmeyen türden gelişebilir.

Her bir bilgi değerli midir ki casusluktan söz edilir? Bu nokta hassastır. Daha çok katı iktidarlarda rejimin aleyhine olabilecek her şeyi sıkıca kontrol etmek veya ediyor gözükmek için hain sözcüğünde olduğu gibi casus sözcüğünde de bir yaftalama aracı olarak kullanılabilir. Bu, daha çok asıl casusun saklanmasına da imkan verdiğinden veya onunla uğraşılamamasından dolayı servise yapabildikleriyle meşguliyet yaratılması söz konusu olduğundan, devletin acizliğini gösterir bir durum olur. Bu gibi hallerde aslında casusluk ayağa düşmüştür.

Ajan neden önemlidir?

Hem hasımlarınız var hem de düşmanlarınız, müttefikiniz bile olsa değişmez, sınırlarınızın ötesinde bazı örtülü faaliyetlerinizi gerçekleştirmek istediğinizde bunu ancak ajanlarla gerçekleştirebilirsiniz. Savaşta ve gerginlikte zaten büyük bir çaba olur ama barıştasınız ve milli çıkarlarınızı elde edecekseniz size ajan gereklidir. Üzerinde çalıştığınız ülke ile dostsanız dostluğunuz bozulmayacak, düşmanlık varsa üzerinize çullanmayacak ve sonunda onu alt edecek duruma geçeceksiniz; bunun için ajanlar gereklidir.

Resmi olmayanlara, kişisel veya şirket hesabına çalışanlara bakmayalım, söz konusu yine ajandır ama bunun üzerinde durmuyoruz. Bu tip kimseler kiralanabilir, süreli çalıştırılabilir vs. Elbette riskleri fazladır, çift taraflı dahi çalışabilirler. Eğer uluslararası alandaysak ve sistemli-milli kabiliyetlerle hedeflerin elde edilmesine çabalıyorsak; her zaman, şart ve coğrafyada kayıtlı olan davalarda kazanım elde edenleri konu etmekteyiz.

Diplomatlar ajan değildir, karşılıklı anlaşmalar ve mübadele ile servisler bilgi paylaşırlar, deklare edilmişlerdir, denetlenirler, bilgi vermeye tabidirler, örtülü bir ihlale sebep olmazlar; bu konu tamamen farklıdır. Belki iki ülke ajanları müşterek de çalışabilirler, belli işlerdir bunlar. Askerler de ajan değildir, üniforma giyerler, evrensel askerlik yasaları ile çalışırlar. bir askerin bir başka ülkeye girmesinin belli şartları olur. Diplomat veya asker ajan olabilir ama kendi kisveleriyle değil, ajanlık kisvesi çok başka bir konudur. Teknik elemanlar (örneğin bilim ve teknolojik işlerde daha fazla rastlanır,) esasında ajan değildir, kendi işlerini yaparlar; ama sistem köklü ve güçlü ise bu gibi personelden ajan devşirmek yarar sağlayabilir.

İyi ajanı olan ülkeler barışta ülkesine sürekli birşeyler kazandırırlar, herkes uykudayken onlar hayalet gibi işlerini yaparlar. Ülkelerin ajanların deşifre olmaları halinde hukukları çok başka ve özel olur; bedel farklı ödenir. İyi ajanı olmayan ülkeler çoğunlukla kendi vatandaşlarına dönük çalışırlar, bu belirli bir handikaptır. Bunun bir adı vardır: O ülkede istihbarat işleri zayıftır, jurnalcilikten öte değildir.

Dominant istihbarat servisleri nasıl çalışırlar?

Aşağıdaki konuları ülke ve servis ismi kullanmadan verdim. Ancak sizler kendi tasavvurlarınızla dominant ülke servisi olarak Amerika’dan CIA, İsrail’den MOSSAD, İngiltere’den MI-5’i veya isterseniz Rusya’dan FSB’yi (eski adıyla KGB) alabilirsiniz. Hedef ülke veya coğrafya, Ortadoğu’daki ülkeleri aklınızdan geçirebilirsiniz. Hedef ülkelerdeki grup isimlerini de kendinize göre isimlendirin. Irak’ı düşündüyseniz, Kürtler, Şiiler ve Sünniler örnek gruplar olacaktır. Benim söylediklerim tamamen örnektir. Çok genel olarak aşağıdaki açıklamaları benzer şekillerde okuyun.

Önce Şekil-1’i inceleyelim. Dominant devletlerin istihbarat teşkilatları veya servisleri (biz bundan sonra servis diyelim) belli hedef ülkelerde faaliyet yürütürler. Bu onların milli çıkarları, stratejileri ve hedefleri gereğidir.

Şu değişmez, dominant devletler için istisnasız her bir ülkede belli bir istihbarat faaliyeti yürür; ama teknik, ama insan istihbaratı, hiç değilse ekonomik istihbarat. Hedef sözü yanlış anlaşılmasın, partner iki ülke bile olabilir. Üzerinde istihbarat işinin yürütüldüğü yer hedeftir. Bildiğiniz anlamdaki hedef olma konusu ise gerektiğinde devrededir. Bu sebeple örneğin bir hedef ülkede x, y gibi dominant ülke istihbaratının olduğunu farz edelim.

1

Şekil-1

İstihbarat faaliyetlerinin kolaylaştırılması, bilgi alınması, eylem planlanması, operasyonların gerçekleştirilmesi açısından teşkilatlar hedef ülkedeki imkanları ve kaynakları kullanılırlar. Bu işin doğallıkla yürümesini temin ve tesis eder. Bir yabancı servis için üzerinde çalışılabilecek, hatta üzerinde daha önceden çalışmış, hazır ve işletilebilecek türden A, B veya C gibi gruplar gereklidir. Bu grupların etkinliği hedef ülkenin her bir kılcal damarında olması istendiğinden insan yapısını köklü biçimde tarif eden ideolojik, mezhepsel, ırki, tarihi açıklamaları olan, hatta o ülke yanlısı, sempatizanlık duyan, eğitimini almış ve diğer belirgin özellikleri olan yapılardır. Örnekte; servis-x’in A ve B, servis-y’nin de A ce C ile ilişkisi mümkün olsun. Bu örnekte verilen A, B ve C çok sayıda da olabilir, yerine ve özelliğine göre değişir.

Bu grupların (kesimlerin, toplumların, vs.) kendi içlerinde de bir derinlikleri vardır, eğer tıkanıklıklar varsa yardımla sorunları giderilerek güçlenmesi sağlanır, kanallar açılır. Bu gruplar birbirleri hakkında çalışacaklardır. Örneğin servis-x için A grubu B grubu üzerinde, B de A üzerinde çapraz şekilde çalışacaktır; servis-y için A grubu C grubu üzerinde, C de A üzerinde çapraz şekilde çalışacaklardır. İçlerinde olan kabiliyetler ve imkanlarla biri diğeri üzerinde istihbarat toplayacak, legal ve illegal bazı faaliyetleri planlayarak yürütecektir. Faaliyetler devletin içinde ve hatta istihbarat ve güvenlik alanlarında dahi sürebilir. Dolayısıyla birinin elinde diğerinin bilgisi vardır; biri diğerine hasım, rakip, düşmandır. Birbirlerini bilirler veya bilmezler; kendilerinin kesinkes desteklenen olduğunu zannederler. Ama her ikisinin de bütün ipleri bir yerdedir. Örneğin A ve B’ninkiler servis-x’te, A ve C’ninkiler ise servis-y’dedir. Bu gruplar durumu bütün çıplaklığıyla göremezler; onlar sadece kendi karşıtı, rakibi, hasmı ve düşmanı üzerine yoğunlaşırlar. Aslında bilseler de umursamamaya başlamışlardır, çünkü belli çıkarlar ve karşıtlıklar için ok yaydan çıkmıştır. Servisler zamanın icabı stratejisini ve hedefini kolaylaştıracak hangi grup ise o grubu öne çıkarır ama diğerinin iplerini asla bırakmaz; çünkü birinin diğeri için var olma sebebini ortadan kaldırmak istemez; ta ki yerine yeni bir kesim koyana dek. Zaman değişir, diğerini öne çıkarır ve her biri devinim için var olmaya devam eder veya evrimleştirilip başka bir grup oluşturuluncaya kadar bu olmak durumundadır.

Gruplar ülkenin kültürüne ve dinamiklerine göre tanımlanmış, iyi analiz edilmiş ve isabet elde edilebilecek türden seçilmiştir veya üzerinde çalışılarak geliştirilmiştir. Bu iş uzun süreçlerle ve doğal şartlarında yürür. Onun için dominant ülkelerin zaman sorunu yoktur; uzun zaman içinde bekleyebilirler; kısa, orta ve uzun vadeli planları eksiksiz ve sorunsuz yaratırlar. Örneğin parti kurulacaksa kurdururlar, başına biri geçirilmesi isteniyorsa yolunu açarlar. STK kurulacaksa veya sözü daha fazla geçsin isteniyorsa yaparlar. Ne gerekiyorsa, iş, örgüt, lider, kurban, ne ise onu parlatırlar, tanınan yaparlar. Paravan veya açık şekilde şirketler vardır. Şirketlerin fonksiyonu yüksektir ama uluslararası hüviyetteyse işler başka mecralardadır; hedefin yapısına göre değişkenlik ve etkinlik fark edecektir. Servisler hedef ülkede her türlü imkanın gelişmesine imkan verirler. Medya, şirket ve eğitim imkanları kökleşmek için teşvik gören alanlardır. Bu sebeple örneğin A kendini yeterli görecek her şeyi edinir ve B’ye karşı kullanabilecek özgüveni kendinde bulur; tersi de öyle gelişir.

Şimdi Şekil-2’ye bakalım. Dominant ülke stratejilerini belirlerken ülke, bölge ve geniş bir alan, konu üzerine yoğunlaştırır. Örneğin örnek dominant bir ülke (x) için enerjinin kontrol edilmesi stratejisi veya başka bir dominant ülke (y) için toprakları genişletmek mevzubahis ise bunun hedefleri içine o coğrafyadaki ülkeler, ulaşım hatları ve diğer imkanlar girecektir. Bu sebeple hedef ülke bellidir, içindeki imkanları kullanır ama sadece bununla yetinmez, stratejisine uygun biçimde bölgede kontrol edebildiği diğer unsurları da destek veya karşıt olarak işin içine dahil edebilir. Bütünüyle bakılırsa servis-x bölgede örneğin hedef ülkede A ve B, dışarıda ise ilişkili olarak N grubunu birlikte okur. Bunların her birinin birbiriyle haberli veya habersiz (daha sonra biri diğeri için gerekli olabilecek) teşkilatları, alt teşkilatları ve bağımsız teşkilatlarının kurulması sağlanır. Bahsettiğimiz teşkilatlar ortamın doğasına göre kabul görebilecek anlamlarla yüklüdür, yadırganmaz ve dünyanın her yerinde tarif edildiğinde karşılığını bulur. Hatta bunlar işaret edildiği gibi legal veya illegal tarzda olabilir.

2

Şekil-2

Konumuz terör eylemi ise örnek hedef ülkede A, B veya dışarıdan N grubu kendi teşkilatlarını kullanarak terör eylemini yapabilir. Konumuz medya üzerinden karalama veya diğer grubun bürokrasiden tasfiyesi ise işleyişi hep aynı şekilde düşünebilirsiniz. Hatta diplomatik girişimlere kadar her ortam için bu konuyu bu şekilde okuyabilirsiniz. İşleyen bir plan vardır. Plan gereği operasyon, lojistik, finansman, akıl, liderlik, hukuk, diplomasi, bilgi, iletişim imkanı, kurban, araç-gereç ve hatta silah ya verilir ya da temin edilebilecek yer işaret edilir. İmkanlar ve kaynaklar hedef ülkede de olabilir ortamda da bulunabilir. Temin etme işlerini gruplardan herhangi biri sağlayabilir.

Durumu daha da genişletmek için Şekil-3’ü de inceleyebiliriz. Şöyle ki; servis-x hedef ülkede ve ortamda ne yapıyor ise ilişkili veya özerk şekilde servis-y de kendine göre planları uygular. Servisler birbirleri ile müşterek işler yapabilir veya saklayabilir de. Örneğin hedef ülkede A ve C ile dış ortamda N ile ilgili faaliyetleri sürdüren servis-y en azından ortak olan A için servis-x ile koordinasyonda bulunmalıdır. Hatta bir kısmı ortamda bir kısmı hedef ülke kaynaklarında olan planlamalar, insanlar, araç-gereçler ve silahlar için dahi belli bir bilgilendirme söz konusu olabilir. Bütün bu konular çok az kişinin belli kıstaslarla bilebileceği bilgiler ve yetkilerle yürütülür.

3

Şekil-3

Örnek var mı?

Buraya kadar anlatılanlardan sonra aklınıza şu gelebilir: Ankara’da intihar bombacısı can aldı, konu tartışıldı, istihbarat zafiyetinden söz edildi, ben bu anlatım içinde bu örneği nerede görebilirim?

Böyle bir soru olur ise o vakit şu düzenlemeyi yapmamız gerekecektir. Hedef ülke Türkiye, “y” size göre tercih edebileceğiniz bir dominant servis, ortam Ortadoğu, “A” PKK, “C” PYD-YPG ve “M” IŞİD olsun. Plan yapanların bir kısmı hedef ülke Türkiye’de, bir kısmı ortamdadır, örneğin Irak’ta, Suriye’de vs. Eylemi yapacak terörist de bir ekip olarak düşünülmelidir, birkaçı Türkiye’de, birkaçı örneğin Suriye’de ve hatta işin ucu çok başka yerlerde. Sürekli olarak insan gücünün hareket ettiğini, çeşitli vasıtaları kullandığını düşünün. Araç-gereç ve silah konusuna da böyle bakın. Eylemi TAK üslendi diyelim. TAK, PKK’nın alt örgütüdür, Suriye’de PYD alanında eğitim almıştır, IŞİD taktiklerini kullanmıştır. IŞİD’in de, PYD-YPG’nin de başka bir alt grubu işin içinde olabilir, konu karmaşık gelmemelidir.

Benim burada asıl anlattığım konu, yirmi yıl öncesinde bu bölgede dominant örgüt veya örgütlerin bu çetrefil hali yaratması, projelendirmesi ve safhalar halinde ilerlemesidir. Bir kere konuya böyle bakmak gerekir. Eğer stratejik bağlamda bu hazırlık aşamasında karşı strateji geliştiremediyseniz işin operasyonel ve hatta taktik safhasındaki olaylarıyla ilgili sorular sormaya başlarsınız. Yani Türkiye yirmi değilse bile on dokuz yıl önce böylesi stratejiler için istihbarat yapmalı idi. Elde ettiği bilgiler çerçevesinde kendi stratejisini geliştirip on dokuz yıl sonra olabilecek olumsuzluklar için tedbirler almış olmalıydı. Diplomasisini, politikasını, güvenlik düzenlemelerini buna göre tanzim etmeliydi, önleyebilecekleri önlemeleri, önleyemedikleri için savunucu ve karşı durucu adımları için hazırlıklı olmalıydı. Silahlanması, polis teşkilatına bazı gereçlerin alınması dahi bu zaman zarfı içinde ele alınması gerekirdi. Örneğin Suriye sınırındaki mayınları temizleme konusunda hesap yaparken bu konu düşünülmeliydi. Şimdi canlı bomba var, önlem alalım deyince duvar örmek, polise cihaz almak, Ankara’ya yeni düzenleme getirmek gibi konular çok geç kalınan türden önlemler paketi konusudur. Hatta çok önceden, “Suriye işi karışırsa kimler buraya müdahil olabilir?” diye sormalı ve bugün, “Beni kandırdılar, ne yapalım olay bu şekilde gelişti, biz de gerekli önlemleri aldık ama yeterli olamadık, bu işlerin ruhunda bu durumlar vardır,” dememeliydi.

Öyleyse istihbarata bu gözle bakılmadı ise bugün alabileceğiniz önlemlerin başarısı hep kısa kalacaktır. Bu Türkiye için olduğu kadar Belçika veya Fransa içinde aynı sonuçları verir. İstihbaratla birlikte büyük devlet olmak böyle bir şeydir!

Bugün Belçika-Almanya-Fransa AB içinde istihbarat paylaşımının eksik olduğu konusunu tartışıyor. Her ne kadar bilgi paylaşılsa da önlemler belli yere kadar alınabilir. Zaten başkaca zafiyetler ve ortamın ürettiği olumsuzluklar vardır. Dolayısıyla önlemleri konu edenler, “Sadece güvenlikçi politikalar yetmez,” derken bu noktadan itibaren olacakları söylemiş olmaktadırlar. Örneğin sınırlar, mülteciler, göçler, savaşı ve terörü üreten eşitsizlikler, aşırılıklar vs. çok konu tartışılır hale getirilir.

Amerika mı? Amerika kendi milli stratejisi açısından doğruyu Soğuk Savaş sonrası planlayıp uygulamıştır. Bu kendine göre çok normaldir. Eğer Irak’ı üçe böldü ise kendi gücüyle ve inisiyatifiyle yapmıştır. Bugün bunun endikasyonları varsa ve Türkiye buna itiraz ediyorsa yapacağı azdır, çünkü vaktiyle buna karşı stratejisi yoktu.

Soğuk Savaş olmasaydı, ne El Kaide olurdu ne de Radikal ve Ilımlı İslam kavramları ile uzantıları; ama oldu. Bugün durum bu, hatta bugün bir IŞİD terörü varsa öncesinden itibaren akıl yürütmek gerekir, kimler yarar buldu diye.

Dünya ideolojisi, yayılma politikaları, nükleer silahları, Soğuk Savaş’ın diğer tarafı Rusya mı, bugünkü Putin mi soru işareti? Siz karşısına koyduğunuza bakın!

Hassas noktalarda istihbaratçı planı nedir?

Dünyanın kuralı bu; elbette herkes bir diğerinin hasmıdır, en azından oturup ne konuşacağının bir planı vardır, değil asırlık stratejiler sahibi olunması. Bugün konu küçük bir coğrafyaya sıkıştıysa sebepleri vardır. Kim hedef, kim değil, tartışmak bile yersizdir; çok öncesinden bu yana yapılanlar ne, ona bakılır? Karşı tarafın plancısı liderlerin niyetini hesaba katmadan mı plan yapacak? İstihbarat niyetleri bilme işiyle başlar çalışmasına, sonra istismar ederek ilerler yoluna. Neyi istismar eder? Zayıflıkları, hassas noktaları… Basit bir uygulama örneği; aklı evvelleri kullanır, hem de farkına varmadan; insanın kendini nasıl gördüğü değil, karşısındakinin ne yaptığıdır önemli olan…

Önce herkes kendine bakacak, planlarında barışı ve insanlığı en üstte tutacak ve koruyacak; ilkeler bunlar. Ya insanlığa hükümdar olmak ne demek? Dönemsel olarak bazı güçler böyle yer bulur kendine bu dünyada, önemli olan hayalci olmamaktır. Burada hassas bir nokta var; eğer istihbaratçı ileri düzeyde biri ise evrensel okumaları sağlıklı yapar, güç hesaplamalarında yanlış adım atmaz; taraf olmak başka bir konudur onun için, çok sonra dahi olsa kazanmak başka. İstihbaratçı hem plancıdır hem uygulayan, hem vizyon sahibi hem de dar alanda yaşamı zindan eden… Seni senden iyi tanımlayandır, ona göre hassasiyetleri işlemeye koyulmuştur bile, sen tariflerle uğraşıyorken…

Bir ülkede istihbaratçı böyleyse lider nasıl olmalı ki? Güçlü ülkelerde devlet düzeni vardır, liderlerle istihbaratçılar birbirlerini iyi bilirler; birbirleri için zayıf insan aramazlar. Zeki (intelligent) başka bir zekiden, zayıf ise diğer zayıflardan beslenir. Sıradan bir ülkedeki lider ise zayıf ve sadık adam buldum diye kendini emniyette hissetmeyi marifet zanneder, bu tasarruf yöntemi o ülkenin doğru bir yerde olduğunu garanti etmez. Çünkü her durum için zayıflık hem içeride sorundur, hem de dışarıda bir istismar konusudur artık.

Disiplin konusundan kastedilen ne?

Örneğin fizik, adalet, ekonomi disiplinleri gibi istihbaratın da bir felsefesi, çalışma şekli, yöntemi, lisanı ve tekniği vardır. İstihbaratı bir disiplin anlayışı içinde bihakkın yürüten ülkeler, malum, ilerlemiş ülkelerdir. Şöyle de diyebilirsiniz, kimin istihbaratı güçlü ise o ülke o denli güçlüdür. İstihbarat gayretini “bir bilgi toplama, haber ve emare verme” birimi gibi görmekle hiç bir yere varılamaz. İstihbarat görünmeyen düzenlemeleri arka planda çalışarak yapar ve kimsenin haberi olmaz. Haberi olan varsa o istihbarat işi değildir. İstihbaratçının sahada muhatabı diğer istihbaratçıdır, çünkü arka planlardaki olanı ve olabileceği ancak o işin içindekiler tanıyabilirler.

Bu anlamdaki gizli veya örtülü işlerde planlara kimler onay verir? En üst merciler; örneklediğim gibi, geleceğin kurallarını koyma iradesine sahip noktadakiler. En üst merciler başka tehditleri, riskleri, kazançları vs. dengeleri değerlendirerek politik sorumluluğu üstlenirler. Bu bir savaş sorumluluğuna eşittir ve bazı durumlarda daha da ağır sorumluluk taşır, çünkü karşı tarafa doğrudan deklare edilmemiştir.

Güven bu işin neresinde?

Kültürel çöküntü içindeki ülkelerde güven bulanımı vardır. Bu aslında dominant sistemlerin ve düşmanca yaklaşımların eseri olabilir, olmayabilir de. Başkalarından değil de kendinden kaynaklı kültür erozyonu varsa bu bilin ki yobazlık, bilim ve teknolojiden uzaklaşmak, akılcılık ve gerçekçilikten uzak kalmakla ilgili bir sarmalın içinde bunalmakla mümkündür. Genel kültür düzeyi güvenle, güven ise istihbaratla doğrudan ilgilidir ve bu konu kişisellikten çok öte bir hadisedir.

Aslında varılan noktada her şeye hazır ülke olma seviyesinin en belirgin emaresi güvenin olup olmaması seviyesidir. Eğer bir ülkede politikacılar kendi aralarında güven duymuyorlarsa bombacı hakkında da sorun yaşanacaktır. Bir istihbarat alınsa bile zamanında ve yerinde önlem almakta yetkililer yine yetersiz kalacaklardır ve yeni düşmanlıkların sebebi olacaklardır.

Güven istihbaratın en önemli konusudur; kendi içinde olduğu kadar devlet sisteminde de bunu arar. Devletin düzeni bu özellikten dolayı aksaksız işleyen bir kültürle temsil edilmelidir. Örneğin güvenlik güçlerini hain ilan etmek ne anlama gelir? Bu tarz politikalardan daha sonra devletin ve halkın kendini emniyette hissetmesini engellemez mi?

İstihbarat teşkilatları kendi köklü kültürüyle oturmuş bir sistem olmalıdır. Çeşitli sebeplerle üzerinde oynanıyor ve politik çıkarlara konu ediliyor ise kökleşmek mümkün olmaz, güven de tesis edilemez. Hükümetler ve devletin çarkları değişse de istihbarat teşkilatı hiç değişmeyecek bir düzende olmalıdır. İstihbarat teşkilatı kendi sırları ve disiplini içinde kökleşir.

Sanal ve siber bir dünya kurgusunda düzen kolay işler mi?

Bu noktada Amerika’daki istihbarat yapısına kısaca göz atalım. Bilindiği gibi Amerika’da Milli Güvenlik, farklı istihbarat teşkilatlarının meydana getirdiği istihbaratı koordine eden ve yöneten bir organdır. Farklı istihbarat teşkilatlarında merkezi, federal ve savunma organları mevcuttur.

Siber tehditlerin devreye girmesiyle birlikte küresel mücadele ortamında farklı bir alem ortaya çıkmıştır. Kısaca ifade edelim, Amerika bu tür sanal ve siber tehditler için çok büyük merkezler inşa etmiş, on binlerce personeli işe koşmuştur. Bu merkezlerden Beyaz Saray için çalışan Siber Tehdit İstihbarat Entegrasyon Merkezi, bir diğeri ise Milli Siber-güvenlik ve İletişim Entegrasyon Merkezi.

Türkiye de siber tehdit konusunda bir iki adım attı. Ama daha yakın zamanda gördük ki ülke, kişiler ve önemli yerler tehdide oldukça açıktır. İstendiğinde bankalar, kamu kuruluşları vs. etki altına alınabilmektedir. Hatta içlerinden değerli bilgiler alınabilmektedir. Bunun etkisi daha da artacaktır. Akıl, teknoloji, yatırım, tecrübe vs. işler gerektirir. Türkiye bu konuda bir mastır plan yapsa bile geç kalmış sayılır.

Türkiye’nin vatan savunması teşkilatına ihtiyacı var mı?

Amerika, 11 Eylül’den sonra iç güvenlik konusu için Homeland Security birimini kurdu. Aslında bu anlayış bir birim ve merkez olmanın ötesine geçti, güvenliğe başka bir boyut ve nitelik ekledi. Neydi bu? Alan ve anlayış küresel, konu terörizm odaklı. Homeland Security güvenlik anlayışının işletildiği birimlerde; gümrük muhafaza, sınır güvenliği, acil işler, kolluk kuvveti eğitimi, ulaşım güvenliği, sahil muhafaza, vatandaşlık ve göçmenlik hizmeti, gizli servis faaliyetleri ve siber güvenlik konuları yönetilmektedir. Soru şu: Amerika’da CIA, NSA, DIA, FBI, İçişleri Bakanlığı veya Savunma Bakanlığı yok muydu da Homeland Security’yi kurdu?

Türkiye için bugünün can yakan en önemli konusu terör olduğuna göre biraz daha bu konuya yoğunlaşalım. Türkiye’deki yapı ne? Türkiye’de emniyet, askeri, milli ve bakanlıklar diyebileceğimiz bir yapılanma vardı. Amerika’nın Soğuk Savaş zamanında yerleştirdiği askeri dinleme istasyonları askeri yapının idaresindeydi. Teorik anlamda asker bunun dışında milletin ve yürütmenin verdiği yasal imkanlar ile dışarıdaki tanımlanmış düşmana ve teröre karşı istihbarat yapabilmekteydi. Pratiğini bilmiyoruz. Emniyetin ve başında “milli” ismi geçen istihbarat teşkilatının durumları yasalarla sabittir. Bakanlıklar, örneğin İçişleri, Dışişleri, Gümrük, vs. İşleri kendince yürütmektedir.

Yetmişli yıllardan bu yana Türkiye terörle mücadele halindedir. Türkiye, Soğuk Savaş’ta ve sonrasında NATO’nun ve müttefiklerinin bu sıcak bölgedeki direnen ülkesi konumundadır. Terör bitmemiş, hatta bölgesel ve küresel ölçekte artmıştır. Ateş sönmemiş, hatta artmıştır, çatışmalar sürekli haldedir. Süreçte mülteci, narkotik gibi belli başlı konular da artış göstermiştir. Örneğin bugün ilgili kamu birimleri Türkiye’de ancak kayıtlı olan mültecilerin sayısını bilebilmektedir. O kadar büyük bir kayıt ve kontrol sorunu vardır ki, ele alınması gereken iş miktarı ve çapı haddinden fazladır. Diğer konu olan narkotik neredeyse ilkokullar seviyesinde tehdit olmuştur. Yani nereye bakılsa ülke büyük bir güvenlik sorunu içinde günlerini geçirmekte ve dolayısıyla giderek gerilmektedir. Bugün konuşulan konu, “Bölünmek veya bölünmemek!” olmuştur.

Böyle bir iş yüküne bağlı olarak istihbarat bakımında eksiklikler yaşanmış, gerekli düzenlemeler yapılamamış, belki yanlış ele alınmışlardır. Teşkilat bazında ne yapıldı? İletişim, elektronik ve sinyal istihbarat işleri milli istihbarata devredildi. Üst seviyede kurum ve kuruluşların istihbarat gayretinin koordinasyon ve işbirliği için Kamu Düzeni ve Güvenliği isimli bir müsteşarlık ihdas edildi. Bu düzenlemeler yapılalı yeterince intibak dönemi geçti ama tehdidin hafifletilmesinde görünürde başarı gözlenemedi. Hatta çatışma hali daha da alevlendi.

Terörle bu denli iç içe olduk, konuşulanlar ülke bütünlüğü için hat safhada; peki, süreç içinde Türkiye’nin, ABD’dekine benzer Homeland Security projesi neden olmadı? Yakın zamanda IŞİD intihar bombacıları eylemlerini yapınca gerekli bilginin Suriye’den alınamadığı gibi engeller gündeme getirildi. Basında bu tezler tartışıldı. Sınırda yıllardır kaçakçılık adı altında bir gayrı resmi ticaret yürür, Jandarma karakolları sanki bunları takipten sorumlu gibi görülür. Nitekim kaçakçılara taarruz edilmesi olayı meydana geldi, bu olay devletin bir hatası şeklinde ulusal sorun gösterilmiş idi. Şimdi düşünelim; bütün bunları yönetmek kimin görevi? Tek işi istihbarat olan teşkilatın mı, jandarmanın mı, bütünüyle İçişleri Bakanlığı’nın mı, bu bakanlığın müsteşarlıklarının veya genel müdürlüklerinin biri mi?

ABD örneğinden hareketle ne yapılabilirdi? Mevcut birimlerin hepsi bir yana, onlar işlerine devam etsinler ama adı “Vatan Savunması” olan bir kurum ile işler eksiksiz ve kendine verilen vazifeye odaklanmış biçimde yapılırdı. İşte böyle bir kurum kurulamadığı nedenle sorunları doğru adreste arayamadık, adımlar buna göre doğru taraflarda atılamadı. İstihbarat işi anlaşılamadığından başka türde görevlere angaje edildi. Böylelikle terör, mülteci, asayiş, kamu güvenliği gibi hassas konular aksadıkça istihbarat ya günah keçisi ya da bahane için sığınılacak bir alan oldu.

Peki, sorun ne? Genel bakışla; iyi çalışmıyoruz, işleri tartışmıyoruz, meseleleri ve çözümleri detaylandıramıyoruz, acele ediyoruz, sahip olduklarımızı yerinde geliştiremiyoruz, sürekli fikir değiştiriyoruz. Aslında vizyon koymayı ve strateji belirlemeyi uygulamada sahiplenerek yapmıyor, istikrarla süreçleri işletemiyoruz. Heyecanla başlayıp, sonra işi hafife almayı adetten görüyoruz.

Öneri ne? “Vatan Savunması Kurumu” gibi bir organ başbakanlığa doğrudan bağlı olur. Sorumluluk-ilgi alanı ve anlayışı küreseldir, günümüzde öyle olması zorunludur. Ana konularından biri olan terörizme odaklanır. Gümrük muhafaza, sınır güvenliği, acil işler, kolluk kuvveti eğitimi, ulaşım güvenliği, sahil muhafaza, vatandaşlık ve göçmenlik hizmeti, gizli servis faaliyetleri ve siber güvenlik konuları tek elden ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli şekilde burada yönetilir.

Devletin İstihbarat Çalışanları İçin Öneriler

İstihbarat çalışanları ile ilgili söyleyeceklerim saçma sapan, bilinmeyen konular değildir. Bu iş sıradan değildir ve buna göre bir farklı insan kaynağı yönetim şeklini içerir. Mossad, CIA, MI6 gibi örgütlerde uygulanan usuller istihbarat teşkilleri için de kullanılabilir.

Uygulamaya yakından bakıldığında görülebilir ki baştan aşağı çalışanların seçiminde akıl almaz hatalar yapılıyor. Sonra çalışanlar arasındaki klikleşmelerin büyümesine izin veriliyor ve bunların giderek konumlarında birer güç olmalarına yol açılıyor ve böylelikle kontrolleri de zor oluyor.

Ben burada aklıma gelen bazı hususlara değineceğim:

  1. Çalışanları kategorilere ayırın: Büro, arşiv, ajan, analizci, vs.
  2. Çalışanların ahbap çavuş, hemşeri, ideolojik, siyasi, vs. ilişkilerle birlikte olmalarını önleyin.
  3. Çalışanları aynı yörelerden, okullardan, vs. seçmeyin.
  4. Çalışanların yeterliliklerini hassas ölçün.
  5. Her bir kategori için belli standartlar ve yeterlilikler koyun, sürekli test edin.
  6. Her çalışan ayda bir en son sistem yalan makinesinden geçirilsin.
  7. Her bir çalışan yılda bir psikolojik testlerden geçirilsin ve tıbbi raporlar alması sağlansın.
  8. Güven duyduğunuzu asla satmayın, değişmeyin.
  9. Değişik görev yerlerinde sürekli rotasyonda olmasını sağlayın. Merkez-saha rotasyonunu önemseyin.
  10. Konu ve hedef ihtisaslaşmasını sağlayın.
  11. Tecrübeye saygı duyun.

Sonuç

Olup bitene dikkatlice bakılırsa istihbarat alanına ilişkin liderlik, anlayış, servis ve kültür daha da gelişmeli ve kökleşmeli, öyle değil mi?

Bence bu noktada Türkiye’nin işi çok zor mu, kolay mı, diye tekrar sormak gerekiyor. Tarafsız bakmak şarttır. Zor demek benim dahi işime gelmez; tam tersine içtenlikle iyi yoldayız demek işime gelir; çünkü benim de bir geleceğim var.

Sıkıntılı bir nokta var, çok zayıf fikirlerle aynı şeyler tekrar edilip duruluyor. En azından konu bu seviyeden bir üst seviyeye, kaliteli ve disiplinli olmaya taşınmalıdır.

Sonuçta herkes aklını başına toplamalı; kendi için değilse bile geleceği için! Başta, savaşı, terörü veya çatışmayı politik amaç edinenlerin karşısında durmak her istihbarat servisinin insani görevidir.

Notlar:

1. Muttakilik isimli sitemde konuyu belli bir açıdan ve ölçekte “Dominantlık, Strateji ve İstihbarat Hakkında Dersler” adıyla yayımlamıştım. Burada daha kapsamlı ve somut şekilde ve Türkiye ölçeğinde bir çözüm önerisi olarak işledim.

2. “Homeland Security” benzeri bir öneriyi bu sitede çok dile getirdim, benzer şekilde incelenebilir.

3. Bazı ülke ve servisleri örnek yapılarıyla ele aldım ve benzer şekilde gelişmeyi açıklayabilmek için bu isimleri verdim; örnekler yanıltıcı olmasın, bu işin teorik anlatımından sıyrılıp pratik anlamda değerlendirilmesini istedim.

4. Görsel: Flickr, Alacrity1980

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

belcikada-teror-saldirisi
ÖNCEKİ YAZI

Belçika’da Terör Saldırısı

pakistan-teror-saldirisinin-dusundurdukleri
DİĞER YAZI

Pakistan Terör Saldırısının Düşündürdükleri

Güvenlik 'ın son yazıları

53 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
87 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
141 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme