reformizmi-anlamak
Reformizmi Anlamak

Reformizmi Anlamak

15 Ocak 2016
Okuyucu

Reformun en yalın anlamı düzeltme yapmaktır. İnsana özgü hususiyetler var: Eğer yanlış varsa düzeltmek gerekir. Eğer eksik varsa düzenleme ile geliştirmek gerekir. Eğer gidilen yoldan sapma varsa doğru yola girmek gerekir. Reformu anlamaya çalışıyoruz ya, başka türlü de açıklamamız mümkün; (doğru veya yanlış) bir yolda gidiyorken, keyfi düşüncelerle veya bağnaz aklın direnciyle tam tersi istikamete dönmek bir reform mudur? Hiç böyle olabilir mi?

Herkes reformdan, değilse bile gelişmeden, bu da değilse ilerlemeden bahsediyor; sakın kafamız karışmasın!.. Baştan başlayalım; Samanyolu ortasındaki karadeliğin etrafında döngü devam ediyor. Dünya güneşin etrafında dönüp duruyor. Galaksi dışında her an milyonlarca, belki milyarlarca yeni yıldız meydana geliyor. Sürekli üreyen bir taraf var. Üreyen varsa tüketen veya tükenen de, değişim sürecine giren de var. Doğan ve ölen, tıpkı hücreler gibi, insanlar gibi… Ama asıl olan bilinç gelişiyor; görünmese de, elle tutulamasa da değişim bilinçte ortaya çıkıyor; sürekli bir aktarım var, hem de katlanarak. Bunu görmeyen kördür, anlamayan gafildir, inkar eden kötü tarafa hizmet edendir… Ben bilinci çok önemsiyorum. Evrendeki reform dinamiklerinin esasının mana ile ilgili olduğu açık değil mi? Mananın özü ve sahibi Yüce Allah (CC) bizlere yine insan olan peygamberleriyle ve onların içine doğan bilinçle, bize bu aynı kaynaktan vahiy ile şeklinde öğretildi, hatırlatmalar yapmadı mı? Bunlar bize maneviyat olarak hem günlük hem de sonsuz doğru yol için amaçları açıklamadı mı? Bu konuları birlikte okuyamayanlar var.

Gelelim dünyaya, dünyadaki olaylar, bakış açıları veya zamana dayalı algılar kafaları karıştırıyor olsa gerek. Kültürler yaklaşık aynı amacı güdüyorken (kulağı farklı yerden göstermek gibi anlayalım,) kendi yöntemini daha iyi görüyor, diğerini tamamen öteliyor. Burada gelenekler, politikalar veya başka insani faktörler yine devredeler. Bu bakışla düşünelim. En akılda kalan şekliyle reform (ki kendisi Fransızca bir sözcüktür,) Fransa’daki Katolik Kilisesi’nin toplum düzenini değiştirmek adına beş asır önce gerçekleştirilen “değişim hareketleri” ile bir devrim, yani yeniden köklü düzenleme şekliyle ortaya çıkmıştı. Reformun anlamı bir bakıma Avrupa’da idealize olmuş gibi yerleşti. Genel kural gibi, dünya baskın kültürün açıklamalarına kulak verir. Buradan anlaşılması gereken yaşamın pratiğe aktarılması gerçeği üzerinedir.

Elbette kavramsal bir tartışma içindeyken Batı’nın düzeneklerini eleştirmekle ilgilenmiyoruz. Bunu başka şekilde çok yaptık, hatta haksız ve gereksiz yerlerde gezinerek aynı beyhude yolda olmaya devam edenler de var. Bunu kasten yapanlar dahi var. Anlamdan sapmayalım, özü değiştirmeyelim. Çelişkiden kurtulmanın yolu bu değil mi?

O halde yanlış yapılmaması gereken bir anlatım tarzı ile karşı karşıyayız; reform, reformcu, reformizm gibi sözcükler (her kim itiraz etse de) gerçektir ve esasen insanlık olarak ayağımızı yere sağlam basmamızla ilgilidir. Konu şu: İnsan eliyle bir değişiklik yapıyoruz ve riski tamamen üstleniyoruz. Hammaddeyi işliyor, ticari ürün yapıyor, alıyor ve satıyoruz, rızk temin ediyoruz. Bazıları terlemeden sahip olmak istiyor, bazıları bir defada en fazlayı almak peşinde. Anlamlar bulandırılıyor, maneviyat bile farklı okutuluyor. Kime? Yine aynı düzen; nasıl Avrupalı beş asır önce Katolik Kilisesi’ne “hayır” kampanyasını Reform ve Rönesans hareketleriyle gerçekleştirdi ise bu değişim bugün başka iklimlerde kendini arıyor; belki dünyanın dönüş ekseninde, belki tersine.

Kültürümüzden örnekler verelim ve on beş asır önceye gidelim. Resulullah’ın (ve aslında bütün öncesi peygamberlerin,) yaptığı reformdur. Hz. Muhammed (SAS) kelimenin tam anlamıyla reformisttir. En basit şekliyle, cahiliyeyi yıkmak, yerine yeni bir toplum inşa etmek reform değil de nedir? İyi de o bir peygamberdir, ümmi iken vahiyle bilinci gelişmiştir veya farklı yöne kanalize edilerek kendi içinde gelişmesi temin edilmiştir. Sonuçta ise verdiği mesajın özünde bu dünyada gelişmenin yolunu açmaya yönelmiştir. Bu dünyalık amaç bihakkın gerçekleştirilirse Ahiret hayatında doğru yerde olma amacı da gerçekleşebilecektir. Dünyalık ve Batı tarifleriyle açıklarsak, esasen Resulullah kesindir ki insanlık adına önemli devrimler yapmış ve topyekun yaşam kalitesinin artmasına dönük modern düşüncelerin yayılmasına gayret etmiştir. Bizler burada onun döneminden bu yana olan işin başka mecralara devşirilmesi işini tartışmıyoruz. Elbette o bir elçidir ama; aynı zamanda bir liderdir, tacirdir, babadır, eştir, öğretmendir, yaşam neyi gerektirdiyse oradadır, o kimliktedir. Burada bir çelişki var mı? Örneğin “güzel ahlakı tamamlamak” üründen yaşama dair olan temel bir amaç aynı zamanda bir çelişki meselesi olabilir mi?

Burada ben neyi sabit tutuyorum; ahlak gibi temek kavramları ve bilincin gelişmesini. Neyi değişken kabul ediyorum; zamanın icaplarını ve buna dayalı insanlık kültürünün veya medeniyetin inşasını, yani burada sürekli bir yeniden gözden geçirme ve gereken düzenlemeyi yapma ödevi var. Dünya hayatı sürekli gelişiyor ve doğallıkla reformlar sürüyor. İnsanın elinde olanlar var, olmayanlar da. Biz insan eliyle olanlardan sorumluyuz, yükümlüyüz; değil mi?

Topluluk halindeki canlıların, yani beşerin yaşamı farklı, toplum olma bilincini geliştiren Adem soyunun farklıdır ki gelişkin şekilde bu günlere geldik. Adem olmayı bilmeyen bizden değildir. Adem soyu geliştikçe organizasyonu, kurumsallaşmayı ve her bir yaptığı için anlam koyup bunu geliştirmeyi sağladı. Örneğin on asırda neler neler değişti, öyle değil mi? Çeşitli topluluklar, milletler için de konu böyle, sürekli değişim var. Dönemler açılıp kapanıyor, sonrakine bilinç ve tecrübe aktarımı sürüyor.

Devletler kurduk, dünyaya belli katkılar yaptık, yaşam devam ediyor. Türk toplumuna gelelim, (insanlık tarihi manasında) kısa bir zaman öncesine bakalım. Mustafa Kemal Atatürk tam anlamıyla reformisttir. Sevr Anlaşması bir işgal ve yok oluş belgesi iken Atatürk önderliğiyle çok devrim yapılmıştır. Devrimler, ki o zamanın bilinciyle oluşturulmuştur, bu güne gelinmesinde daha iyi kapılar açmıştır, birer kapsamlı reform hareketidir. Böylelikle Türkiye modern yaşama dahil olunmuştur. Bankalar, fabrikalar, alış veriş merkezleri…

Unutmayalım; insanlık adına zamanın gereği neyi istiyor ise devrimlerin devamı buna uygun sürüyor. Yetişenler var, geri kalanlar; tersine dönüp başka yola sapanlar da.

Bugün Türkiye, çoğu ülkenin ulaşabilmek için kurumsal gelişmelerini hazırlamaya çalıştığı pek çok uluslararası anlaşmayı, kanunu ve düzenlemeyi çok öncelerden itibaren gerçekleştirmiş modern bir ülkedir. Örneğin Dünya Ticaret Örgütü (WTO) üyesidir. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nda (GATT) yıllar önce atılmış imzası vardır. Bu yaşamda pratik böyle bir şeydir. Örneğin SSCB’den sonra değişimini gerçekleştirmeye devam eden bazı ülkeler daha yeni uluslararası toplum seviyesine gelmeye çalışıyorlar, konvertibl paraları oluyor, WTO ile ticaretini bağlıyor; bilinç böyle, dünya böyle…

Bu noktadayken kısaca modernizm konusuna da değinelim. Aslında Modernizm konusunu daha önce kapsamlı şekilde işlemiştik. Kelimenin özüyle modernleşmek demek, gidilen yoldan çıkmak ve başka bir yola doğru ray değiştirmektir. Ancak, şaşırmak değildir, bilinçsizce atılan bir adım da değildir. İnşa etmektir, bulmaktır. Tıpkı Sanayi Devrimi’ni yapınca dünyada her şeyin değişmesi gibi; kentler, araç ve gereçler, mutfaktaki robot bile… Dijital Çağ, bilgisayar, internet, sanal alem derken nerelere gelindi; bilgi ve bilinç alıp satar olduk, bilgi tüketiyoruz… İnsanlık ilerliyor, bilinç gelişiyor!..

Başka tabirle açıklarsak, “Bu defteri kapattım, aldığım derslerin gereği olarak başka defter açıyorum, başka dersler için çabalıyorum,” demek modernleşmektir. Modernleşmenin yanlış yüzüne bakıp tümüyle kavramı aşağılamaya çalışan aklı evveller olduğu için bu tanımı yapıyorum. Tarihsel perspektifle Müslüman yazarlar modernizmi kaynağının Batı olması, sanayileşmenin yapay damarlarıyla gelişmesi, getirdiği yaşam standartları ve kültürel değişimleriyle bilirlikte bir anlamda manayı bir kenara bıraktığı endişesini beraberinde taşıması sebepleriyle benimsemekten uzak durmuşlardır. Asıl doğrudan uzak kalacak bireydir, yanlış yapacak bireydir, hesabından sorumlu olan bireydir; toplumsal tepki niye, arka bulmak için politika mı yapıyor geri kalmışlığın liderleri?

Her biri reform anlamı taşıyan bilimsel ve teknolojik gelişmeler (yani bilinçlenmenin üstün tariflerine vakıf olmak ve ürünlerinin gerçek yaşama dahil olmaları,) modernizmin eseriyken, Müslüman camia bir tenakuza düştü. “Moderniteden yana olursam, bu dünyanın maddi yapısındaki reformları (gelişmeleri) benimsemiş görünürsem, maddiyatçı olursam, benim öte dünyam ne olur?” dedi, içinden veya açıkça. Olma! Bu endişe iki dünyayı da garantilemek isteyen zayıfın, bilinçsizin ve kendini darda hisseden çaresizin temek handikabı olup çıktı. Mesele budur. Mesele bu dünyadayken manayı doğru bir yere koyabilmenin sırrına erebilmektir. Mesele Adem olmaktır. Burada çelişki olmaz! O dünya veya bu dünya değil, yaşıyorken, bu dünyadayken her şeyi tam ve eksiksiz başarabilmek, geliştirebilme, katkı verebilmek, bilinçlenebilmek, bilinci aktarabilmek esastır.

Bugün televizyon ekranlarında ekonomiden sorumlu bakan yapacağı reformları anlatıyor. Daha önce düzeltilmesi gereken, Batı’nın elli yıl önce gerçekleştirdiklerini yapmakla ilgili işlere Türkiye’de reform diyor. Bu böyle: “Bakan çok reformist,” diyebilirsiniz. Ama aslında düzenlemekle ilgileniyor, uyumlamak, değişik alanlardakileri senkron etmekle ilgileniyor; zaten işi bu, yapması gerekiyor. İyi de neden reform? Reform; çünkü toplum, bireyler ve (özel alan itibarı ile) yerli ekonomi aktörleri planlamalara, kanun ve düzenlemelere göre kendilerini uyumlu hale getirecekler, bir anlamda değişimi anlayacak, hazmedecek ve uygulayacaklar.

İşte size maneviyat konusundaki tereddüdün kaynağı: “Bakanın dediklerini uygulayacakken, acaba öbür dünyama zarar verir miyim, ne tür kararlar vermeliyim, kime sormalıyım, sorunumu kime aktarmalıyım?..” Bakan dedi ya! Yetmedi mi? Cevap şu: “Kimseye sorma! Kendin bilinçlen, ilgili ol, çaba göster, vahyini oku, yer ve gök gibi, ticaret ve alış veriş gibi, kendi mesuliyetini kendin üslen. Başkası hatalı ise sen yanma!” Hatta reformlarla ilgili söyleyelim: “Sorun ne reformlarda, modernitede, elindeki bilgisayarda veya akıllı telefonda. Sorun uygulayanda, nefiste. Bil ve üstlen. Sorumlu sensin; kimliğin, geliştirdiğin bilinç ve aktaracağın bilinç; bu dünyadaki izin bu ise öte tarafta da bu böyle bilinecek. Anlaşılmayan ne? Tercihlerinden ve atacağın adımlardan dolayı hesap verecek sensin. Ama sakın unutma; evren gelişiyor, bilinç artıyor, geri kalma, evrenin öncelikle yakıta dönüştürmek istediklerinden olma, tam idrak etmeden karar verme; özde kendin de gelişmesin, bu dünyadayken bunu ispat edebilmelisin, öyle değil mi?”

Neden bunları yazdım ben? Dünyanın yeni bir sürece, Dijital Çağın da ilerisindeki bir basamağa girdiğinin farkına varamayanlardan veya bu değişimlerin oluşumuna ayak diremeye çalışanlardan, gericilerden, bilinçsizlerden, eli kanlı gezenlerden, avaz avaz bağıranlardan, her şeye karşı olmayı din zannedenlerden ve aslından Kur’an’ı doğru okumayanlardan, okuyamayanlardan, “Kur’an’ı ben bilirim, sen bilmezsin,” diyenlerden, kelimelerin anlamlarını saptıranlardan veya doğruya sırtını dönenlerden dolayı bunları yazmak zorunda kaldım. Kafası karışık bu topluma; “İşine bak, bilinçlen, kendi reformunu yap, yenileni geliş, düzel,” demek için bunları yazdım. Bilimle ilimi ayrı zannedenleri bir araya getirmek için yazdım. Her türden alış verişte olduğu halde açıkça “Ben kapitalistim” diyemeyenleri gördüm de yazdım. Modern olmayı öğrenemeden post-modern oluveren bu toplumu görüp de yazdım. Demokrat olamadan ileri-demokrasiye soyunanlara ders olsun diye yazdım. Aramızda dolaşan yanlış insanlara, ahlaksızlığı meslek edinmişlere, münafıklara, gaflet ve dalalet içindekilere arkamı dönmek de bir yolken, hem de çok kolayken, zoru seçtim, bir hatırlatma olsun istediğimden bu örnek bahsi yazdım. Bu sadece örnek; nerede olduğunu, kim olduğunu bilmeyene bir örnek.

Öyleyse: Oku!.. İdrak et!.. Adem nesli ol, sorumluluğunun idrakinde ol, organize ve medeni bir toplum ol, muttaki ol!..

(Görsel: Flicker, Matt Brown)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ortadoguda-sii-sunni-gerginligi-ve-turkiye
ÖNCEKİ YAZI

Ortadoğu’da Şii-Sünni Gerginliği ve Türkiye

kultur-ve-dil
DİĞER YAZI

Kültür ve Dil

Kültür 'ın son yazıları

393 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
389 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
589 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
535 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme