Batı Kapitalizminin Zorunlu Alıcılığı

13 Ağustos 2021
Okuyucu

Yeni güvenlik risklerini açıklayabilmek için dünyada ve zamanın içinde hâkim kültürün düşünce sistemini, doğal seyri ve güne ilişkin stratejik yaklaşımları birleştirerek doğru bir açıdan okuma yapmak gerekir. Bir biçimde gelişen olayları (fenomenleri), yapılan tarifleri ve etkilenen kitlelerin hassasiyetlerini alt alta sıralayıp bir analiz yapıyor olmak yeterince doğru ve tatmin edici bir yöntem değildir. Daha çok ülkemizde görülmektedir, bilim yaptığını düşünen kimselerin felsefe ve bilim arasındaki ilişkiye vakıf olmadan böylesi analizler yapmaya kalkışmaları dört başı mamur sonuçlar vermemektedir. Dolayısıyla birine, “yeni güvenlik risklerinin veya tehditlerini anlat,” dendiğinde, salt cereyan eden olaylara ve bunların ortaya çıkardığı etkilere dayalı listeleme (alt alta olayları dizerek anlatma) vasıtasıyla, “iklim değişikliği de tehdit olarak kabul edilmelidir,” denmesiyeterli değildir. Evet, doğanın bu dönemdeki etkileri yadsınamaz, yaklaşık otuz yıl öncesinde ilgili bilim insanları konuya dikkat çekmeye başladı, yeni kurumlar oluşturuldu ve çalışmaları ile raporlamaları başlandı, küresel bir siyaset oluşturmak adına birçok girişim de oldu, hatta partiler kuruldu; ama böylesi bir konu, tam da bugün, bu tarz bir yüzeysellikle açıklanmamalıdır.

Bir filozofun diğer bir filozofu anlatması bence, yöresel ifadeyle, kaymaklı ekmek kadayıf oluyor. Varlık ve Zaman’ın hocası Martin Heidegger Freiburg Üniversitesi’nde Hegel’in o meşhur Tinin Fenomenolojisi[1]derslerini vermesi bu işle ilgilenenler için büyük bir kazanım olmuştur. 

Heidegger dersini veriyor: “Bilimin aşıcı bilmesine kendini birinci nesne olarak sunan, bizzat en dolaysız bilme olan bilmenin zorunlu olarak da kendisi olmaktadır. Ama yine de Hegel, A’nın (bilincin) ‘Algı’ olarak bilmeden bahsettiği ikinci bölümünde şunu söylemektedir: ‘Algıyı alıcılığımız’ -mutlak bilmenin nesnesi olarak- ‘bu yüzden duyu kesinliği gibi tezahür eden alıcılık değil, zorunlu alıcılıktır.[2]

Özellikle On Sekizinci Yüzyıldan itibaren İngilizler Güneş Batmaz İmparatorluğu’nu geliştirirlerken ve sömürgelerini yönetirlerken elde ettikleri tecrübelerin coğrafyalara ne şekilde birer “zorunluluk” olarak işlenebileceğini de öğretmişlerdi. Yirminci Yüzyılın başında (1913) ise çok önemli bir hamle var: Londra sermayesinin yüzde 45’lik maddi gücünü Amerika Birleşik Devletleri’ne taşıması, burada Federal Reserve’in (FED) kurulması ve müteakiben Dünya Savaşları’nın başlatılması döneminden itibaren belirleşen dünya sisteminin tarifini yukarıdaki ifadeyle açıklamaktayım.[3] Bu zamandan itibaren belirgin bir biçimde, “dünyanın diğer tarafında yaşayanlar zorunlu olarak kendilerine sunulan bir algının içerisindedir ve bunu kabul etmekten başka bir çıkış yolu bulamamaktadır, eğer sistemi zorlarsa kendi aleyhine olur,” diye düşünülebilir. Ama insan bu, boyun eğer mi? Bu acımasız sistemle mücadele girişimleri ile karşı karşıya kalınca doğal olarak heyecanlananlar olur. Bazen direnen insanlar kazandıklarını zannederler, ama bu da onlara sunulanların içindeki algılama biçimlerinden bir plan olsa gerekir. Çünkü güç, daha fazla güçlü olmanın getirdiği avantajla hükmetme inisiyatifinde de ilerle kaydetmeyi sağlıyor. Daha fazla hükmetme yetisi Tinin Fenomenolojisi tarifi içindeki bir mesele olmaktadır.

Bu kadar mı kötü, diyeceksiniz. Algıya göre değişen bir durum: Eğer bu sistemin içinde geliştiyseniz kazanımdasınız; nitekim dereceli yansımaların olduğu bir “şartlar coğrafyası” içindesiniz.

Devam edelim: “Duyu kesinliğinin hakikati, kanısında olduğu hep bu var olandır. Duyu kesinliğinin kanısı, bu mevcut olan hakkındadır. Var olmakta olan bunun kanısındadır. ‘Bu vardır’ -duyusal kesinliğin ifadesi, onun hakikati budur. Duyu kesinliği, mevcut olanın mevcutluğunu yani Hegel’in terminolojisiyle ‘varlığı’ ifade eder. Bu yüzden Hegel demektedir ki: ‘Onun [duyu kesinliğinin] hakikati, yalnızca konunun varlığını içerir.[4]

Duyularımızı, heyecanımızı, daha fazla tüketme talebimizi, savaşmak istememizi, isyanımızı, kabullenmemizi, kederlenmemizi… gerçekçilik olarak biliyoruz, istesek de istemesek de yaşamımızın esası kabul ediyoruz. Duyularımız algıların esiri. Eğer tarif edildiği üzere, hep beraber konunun içindeysek, o halde Heidegger’in dikkat çektiği o “konu” ne? Örneğin “küresel liberal sistem” konuyu tayin edecek erklere sahipse, şartlar coğrafyasında karşı karşıya kalınanlar oralarda yaşayan topluluklar için bir kader mi? Örneğin dün Suriye’de veya Libya’da, bugün Afganistan’da yaşananlar birer mecburiyet mi? Konu, hâkim konumda olan güçlerin jeostratejik açılardan belirlediği şartlarla ilgili mi? Evet, genel olarak insanların günlük yaşamı var olan şartların içerisinde gerçekleşir. Bu şartlarda insan eliyle ortaya konan stratejiler de var, doğanın kendi akışı da; insan eliyle olan stratejilerin yirmi yıllık olanı da var, on asır zarfında toplam olarak ortaya çıkan da. Zaman her insan için (veya kurum, devlet için) farklı önemseme derecesi halinde etki yaratır. Varlık ve Zaman ilişkisi de kendiliğinden böyle anlam kazanır.

Jeopolitik bakımdan açıklamamız şöyle: İçinde “küresel” olan her gelişme aynı zamanda küresel risk ve tehdit kapsamındadır. Örnekler: Küresel finans krizi, küresel salgın (pandemi), küresel ısınma (iklim değişikliği) gibi.

Jeostratejik bakımdan ise şöyle: Küresel güçler tarafından küresel risk ve tehditlerin yönetilmesi amacıyla dünyada ve uzayda uzun vadeli sürdürülen çabalardır. Örneğin: ABD ve Çin’in uzay, siber, dünya coğrafyasında kendi çıkarına geliştirdiği uzun vadeli planları.

Yeni güvenlik risklerini açıklarken soruluyor, “iklim değişikliği nasıl açıklanabilir,” diye. Küresel iklim değişikliğinin kendisi giderek artan tempoda büyük zayiatlar veren olaylardır. Burada iki nokta var: Birincisi, mevcut yapı bağlamında ulus devletlerin çabaları ile mücadele etmesidir. İkincisi ise ulus devletlerin etkin mücadele esnasında yeterli olmayacağı, küresel bir yapı ile mücadelenin sürdürülmesidir.

Büyük güçler jeopolitik yaklaşımlarıyla iklim değişikliği konusunu Hegelci yaklaşımla bir “kazanıma”dönüştürmek isterler. O halde bir yandan ulus devletlere yönelik uygulamalarda bulunurlar, diğer yandan ise yeni coğrafi şartları belirlerler. Her iki açıyı da beraber algılamak gerekir; biri diğerinden öncelikli değildir. Bu durumda jeostratejik hamlelerin ise geçmiş otuz yılın tecrübesini ve bu süre içinde inşa edilen yapıları değerlendirerek açıklamak gerekir. Hegelci düşünce bize bu var olan konuyu işaret ederek ama bir “zorunlu alıcılık” halini tesis ederek sunması gerekir; eğer bu çapta büyük bile olsa işin içinde insan (hâkim gücün iradesi) varsa sonuç böyle cereyan eder. Öyleyse söyleyin, “varlık ve zaman” ilişkisini de göz önünde tutun, ABD etrafında kümelenen ülkeler (2021 itibarıyla içinde G7, AB, NATO ve onların “derin ortaklık” dediği diğer ülkeler var,) grubunun Çin’e karşı ve dolayısıyla “küresel coğrafi şartların hazırlanması” bakımından politikası “zorunlu alıcı” kavramına dair gelişecek ise jeostrateji buradan bile “bir kazanım elde etmek” şeklinde olmayacak mıdır? Eğer “evet” diyorsanız, bu durumda bu ülkeler grubunun hedeflerini sıralamanız gerekir. Bu anlattığımın tam tersi için de bir açıklama yapmanız gerekir: Çin’in karşı koyması. Ama o zaman ortaya bir çatışma ortamının doğacağı gerçeğinin kabulü ve bu çatışmanın da yönetilmesi gereği ortaya çıkacaktır. 

O halde açıklama şöyledir: İklim değişikliğinin doğal etkisi, buradan dolayı ortaya çıkan politikalar ve hedefler, karşı koymalar ve çatışmalar bütünü yeni küresel güvenlik risklerinden birini (iklimle ilgili olanı) tarif eder. Benzer küresel konular (Dördüncü Sanayi Devrimi ve beraberinde gerekli görülen küresel ekonomik değişim, küresel pandemi, gibi) için açıklamaların hem kendi doğallığı hem de hâkim gücün çıkarı gereği uzun vadeli ve kapsamlı açıklamasının yapılması söz konusudur.

Güvenlik başlığı altında açıklarsak, bugün hâkim güç olan ABD, “Tam Spektrumlu Savaş” yöntemiyle bütün bu stratejiyi, politikayı ve hedefleri karşılar durumdadır. Bu savaş stratejisinin içinde uzay, siber, kitle imha, konvansiyonel, asimetrik… her türlü imkân var.

Her ülkenin (veya hükümetin) coğrafi şartlarına ve algılama biçimlerine göre açıklaması, tepkisi ve politikası değişir. Örneğin orta ölçekli bir ülkesiniz, önce hâkim gücün etkisi altında olduğunuzu ve ilave olarak ortaya çıkan küresel güç mücadelesinin etkisini bilmeniz gerekir ki etkin politik hamlelerinizi belirleyebilesiniz. Bu aşamada politikacılardan hatalar görürsünüz, ya bir taraf olup kolaycı yolu izlemek isterler ya da belli bir bakış açısını da gözeterek başka politikalar belirlerler. Ancak ikisi arasında kalarak hareket edilirse bunun da başka bir sonucu olur. Böylelikle, küresel risklerin her ülkeye başka bir etki yaptığını işaret ederken, hükümetlerin tercihlerini de hesaba katmak gerekir. Konuya böyle bakılırsa, dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki bireyler için bütün bu yansımalar kaotik halde görülebilir ve bu kaotik yapının kendisi (Hegelci yaklaşımla) ciddi bir etki yapar: Batı kapitalizminin zorunlu alıcılığı!

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu


[1] Bkz.: Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenonemenolojisi, Çev. Kaan H. Ökten, Alfa, İstanbul, 2020.

[2] A.g.e.: s. 93.

[3] Bu konuda tarihçi Nial Ferguson’un kitaplarını okumanızı öneririm.

[4] Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenonemenolojisi, Çev. Kaan H. Ökten, Alfa, İstanbul, 2020, s. 99-100.

Politika 'ın son yazıları

80 views

Yerelde Yapısalcılık

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir.
126 views

Emperyalizm

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli “kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli! Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..
137 views

Doku Bozumu

Bu makale Ortadoğu'da kangren olan meseleleri stratejik düzlemde incelemektedir. Mevcut dokuyu bozan yapay düşünceler ile gerçekte olanlar arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir. Halen bölgede savaş, çatışma, suç, terör, işgal, soykırım, gibi pek çok olumsuzluk yaşanmaktadır. Uluslararası sistem bu olup bitene çare bulamamaktadır. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Libya, gibi ülkelerin halkları harap ve bitap düşmüş durumdadırlar.
192 views

Devlet-dışı Aktörler

Burada gayet karmaşık, iç içe geçen ve masum insanların istismarına dönük olayları ihtiva eden, bütün gayrimeşru faaliyetleri, politikaları, planları ve operasyonları, terörizmden tutunuz, vekalet savaşlarına, buradan iç savaşlara, gri bölge operasyonlarına, meşru görünse de esasen çıkara hizmet edenlere, meşru siyaset yapmak ve bunu geliştirmek varken, siyaset alanını anti-demokratik yöntemlerle daraltanlara kadar, birçok durumu kısaca da olsa açıklama imkânımız oldu. Meşruluk ile gayrimeşruluk arasındaki perdeyi görmek veya belirlemek çok çok önemlidir. Ben de sizler de hep birlikte bu dünyada birer aktörüz, tıpkı devletler, hükümetler, liderler, şirketler, gibi. Politika, insana has bir yetenek, işlev ve özelliktir. Meşruiyet dahilinde kalabilmek çok önemlidir. İnsanlar, istikrar, barış ve esenlik içinde yaşamayı, gelişmeyi, evlatlarını refah ve güven içinde yetiştirmeyi istemektedir.
127 views

ABD ile Yeni Bir Sayfa mı?

Geleceğe bakıyoruz, öyle değil mi? Mesela NATO’nun genişlemesi yönüyle İsveç’e onay verildi, bunun karşısında F-16 modernizasyonu gerçekleşecek. Hatta şimdiden aradaki başka tıkanıklıkların giderilmesi açısından olumlu açıklamalar yapılıyor, kamuoylarına bilgiler veriliyor, bunların bir anlamı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme