Terörizm ve Uluslararası Hukuk

8 Ekim 2021
Okuyucu

Terörizmin belli bir tanımının yapılmamış olması ve buna göre uluslararası hukukun belirginleştirilmemiş olması başta ABD’nin işine gelen bir durumdur. Başat güçler için terör bir aparattır ve kendi politikalarına göre bu aparattan yararlanmaktadır. Türkiye’de ve hemen sınırına dayanmış sorunlu ülkelerde terörle ilgili sorunlardan dolayı önemli politik zorluklar yaşanmaktadır. Hukuka ve uluslararası meşruluğa dahi politika girdiğinden ve bu durumu başat güçler kendi çıkarlarına kullanmak istediklerinden önemli sorunlar doğmaktadır. Üstelik Joe Biden Yönetimiyle beraber ABD küresel güç rekabetinde demokrasi adına akıllı güç uygulamasına girmiştir.

Terörizmin hukuku ve hukuksuzluğu meşru her platformda ve kolaylıkla tartışılıyorken insanlık neyin hesabını yapmayı unutuyor şeklinde sorulabilir mi? Örneğin ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin stratejik kazanımını artırmak amaçlı yaptığı planlı-örtülü operasyonlarda, insani olmayan ve hukuk yolu tartışmalı yöntemlerle terörü kullanarak masum insanların yaşamlarını istismar etmenin hukukuna Birleşmiş Milletler bir açıklama getiriyor mu? Bu başat güçler BM’nin daimî üyeleridir, veto yetkileri vardır. Uluslararası hukuk bahsi böylesi aşırı politik ve rahat veto edilebilir platformlarda nasıl meşruiyet kazanır? Ama biz BM dahil her zeminde terörü tartışıyoruz. Bu tamamen “cambaza bak” yöntemi değil mi? Önce meşruiyeti tarif edenlerin hukukunu tartışmak gerekmiyor mu?

Yakın zamanda gündeme geldi, ABD, “Türkiye’de aşırı milliyetçi” diye nitelediği Ülkücüleri “terörist” ilan etmek için kanun teklifi hazırlıyor. Bu teklif belki 2022’de Kongre’de tartışılacak. Şimdiden teklif Yunan kökenli Dina Titüs’ün adıyla anılıyor. Titüs Amendment Amerika’daki çeşitli Yunanlı ve Rum örgütlenmeleri ve lobileri (AHI, AHEPA, PSEKA, gibi) vasıtasıyla destekleniyor.

MHP Genel Başkanı, AK Parti Sözcüsü ve diğer bazı kesimler bu duruma karşı cevap verdiler. Burada bir parti, hatta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan siyasi kesim hakkında ABD Kongresi kendine göre bir tanım yapmak istiyor olması düşündürücüdür. Bunu bir politika gereği yapıyor, açık!

Joe Biden’ın öteden beri “Türkiye’de iktidarı değiştirmek” amacıyla uyguladığı yöntemi bilmekteyiz: Muhalefeti desteklemek! Şimdi buna kendince bir hukuki saldırı yapmayı da eklemiş oluyor. Çünkü Cumhur İttifakı esasen AK Parti ile MHP’den oluşuyor. Titüs Yasa Teklifi ve taraftarları AK Parti’ye “İslamcı örgütlerle irtibatlı” ve MHP’ye de “aşırı milliyetçi” diyor! ABD’den Türkiye’deki anayasal siyasi partilere aynı anda bir politik ve hukuki saldırı var.

ABD Yönetimi açıkça “Türkiye’de iktidarı değiştirmek” istediğini ifade ediyor. Ancak “demokrasi” adı altında nereleri destekliyor? Muhalif partiler ve örgütler ile bu alanda faaliyeti olan medyayı. Partiler neyse, buna değinmeyeceğim, ama açık ki ABD Türkiye’de demokrasi diye hem HDP’yi hem de FETÖ’yü destekliyor. Aynı anda FETÖ, Türkiye Cumhuriyeti yasaları hilafına girişimde bulunmuş ve “terör örgütü” olarak ilan edilmiştir. PKK terör örgütünün uzantısı şeklinde hareket eden, siyasilerinin ve yöneticilerinin bu yönde faaliyeti tespit edildiği iddiasıyla mahkemesi devam eden, bundan dolayı Anayasa gereği kapatma davası üzerine incelenen bir HDP konusu var. 

ABD, Suriye kuzey-doğusunda, terör örgütü olarak tanıdığı PKK/YPG’yi, “Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütü ile mücadeleye destek veren yerel örgüt” şeklinde tanımladı, adını Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştirdi, meşrulaştırdı, bugün ilgili diplomatik ve hukuki dokümanlarda SDG biliniyor, Washington’da yetkilileri ağırlanıyor, anlaşma metinlerine konu ediliyor. Diğer yaklaşımlarla başkaca, adında parti ve kongre topluluğu olan gruplar var ve bunların birbiri arasındaki desteği ABD maharetiyle birleştiriliyor. 

ABD politikasına göre IŞİD, El Kaide gibi “küresel İslami terör örgütü” oluyor, ama bu iki örgüt birbirlerine ve diğer “radikal terör örgütleri” ile çatışıyorlar. Üstelik Taliban olayından sonra IŞİD-Horasan ortay çıktı ve Afganistan ve çevresinde etkili oluverdi.

IŞİD örneğin Rakka’yı terk ederken bir pazarlık yapıldı. Görünürde pazarlığı onunla mücadele eden “yerel unsurlar” yani SDG (aslı PKK/YPG, başında terörist Ferhad Abdi Şahin bulunuyor) yaptı. Sonra otobüslere bindirilen IŞİD’li “küresel teröristler” değişik coğrafyalara, Orta Doğu’da değişik çatışma bölgelerine, Afrika’ya, Hint-Pasifik’e, Orta Asya’ya gönderildiler. IŞİD önce 2019’da Sri Lanka’da eylem gerçekleştirdi. Afganistan Taliban’a verilirken, 2021’de, ortaya IŞİD-Horasan grubu çıktı.

Olumlu veya olumsuz yönde olsa da bir örgüt ABD politikalarına yarayışlıysa buna göre isimlendiriliyor ve kullanılıyor.

Dolaylı da olsa Taliban’ı “terörist” olarak gördüğü halde, ABD gitti Afganistan’ı onlara bıraktı. Bugün Taliban’ın en büyük düşmanı IŞİD-Horasan.

ABD (yine dolaylı olarak) Türkiye’ye karşı politika üretirken IŞİD ile mücadele adı altında sürdürdüğü Suriye (Levant) politikasını pekiştirmektedir. Bunun kapsamında Suriye’yi bölmek, İran sınırından Doğu Akdeniz’e uzanan bir Garnizon Devletçiği kurmak, garnizon devletinin çekirdeğinde PKK/YPG teröristlerini kullanmak, kendine meşruiyet için IŞİD’i ileri sürmek, bölgede İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’a destek vermek, bunlara karşı tehdit olabilecek gördüğü Türkiye’yi ötekileştirmek, gibi operasyonları yönetmektedir.

Bugüne kadar ABD bu bölgedeki terörizm ve meşruiyet denklemindeki çıkarımını IŞİD üzerinden sürdürdü. Ekim 2021 başında ortaya atıldığı üzere ABD bu denklemi çok yapay bir anlatımla ileri sürmeye başladı. Joe Biden şöyle dedi: “Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyonlarının […] ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor. […] Suriye’deki durum ve özellikle Suriye’ye askeri bir harekât düzenlemeye dönük eylemleri, IŞİD’i alt etme mücadelesinin altını oyuyor.

Yukarıdaki ifadenin tercümesi şöyledir: “ABD, Suriye’de kalmaya devam edecek. Bu karara PKK/YPG temsilcilerinin Beyaz Saray’ı son ziyaretiyle verildi. Bundan böyle Suriye’de IŞİD konusu tam olarak kullanabileceğimiz bir argüman olmaktan çıkıyor. Ortağımız PKK/YPG, Türkiye’nin terörle mücadele operasyonlarından korunmalıdır. Son tahlilde IŞİD’i hedef göstermekten çok PKK/YPG’nin korunması daha çok öne çıkmış bulunmaktadır. Öyle bir cümle kurmalıyım ki uluslararası meşruiyetin özünde IŞİD bulunsun, ama ABD’nin ulusal çıkarları için PKK/YPG koruma altında kalsın…”

Terörizmle Mücadele, Vekalet Savaşı, Asimetrik Savaş, Neomedyeval Savaş, Hibrit Savaş, Sıfır Kayıplı Savaş gibi pek çok günümüz koşullarına karşılık gelen savaş ve çatışma biçimleri türetildi ve sahada kıyasıya uygulanmaktadır. Siber unsurlar, silah sistemleri, propaganda yöntemleri de buna göre düzenlendi. Ancak daha önemlisi, konseptler ve stratejiler de buna uygun belirlendi. 

Böyle bir durumda ABD bir yandan küresel mikyasta demokrasiyi yerleştirmeye çabalamakta, diğer yandan kendine özgü siyasi şekli bulunan toplumları veya ülkeleri (Çin, Rusya, vs.) hedef alırken, Suriye gibi gri bölge operasyonlarında çeşitli taşeronları ve terör örgütlerini kullanmaktadır.

Uluslararası hukukun tamamlanması mümkün olmayacak. Üstelik günümüzde küreselleşmenin kaotik düzeni hüküm sürer oldu ki bu hukuku daha da işin içinden çıkılmaz kılacak görünüyor. Sonuçta ülkeler kendi hukuklarını işletmekten sorumlular.

Diğer ülkelerin olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin iç hukuku terörü tanımlamaktadır. Mesele kararlılıkla uygulamaktadır. Burada küresel dengeler ve politik güçlükler devreye girmektedir. Hukuken açık, suç işleyen cezasını görmelidir.

ABD yönetimi alenen Türkiye aleyhine politikalar geliştirmektedir. Üstelik bölgede İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ı silahlandırmakta ve tam politik destek vermektedir. Türkiye’nin ise silah desteğini kesmekte, CAATSA uygulamalarına muhatap kılmakta ve diplomatik soğukluk yolunu seçmektedir. Simetrik parametre olarak Türkiye özellikle Yunanistan ile sorunlu hale getirilmek istenmektedir. Aynı zamanda Suriye’de PKK/YPG tabanlı bir oluşuma tam destek vermektedir. Türkiye’yi asimetrik parametrelerle ve politik yollarla etki altında tutmaktadır.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Almanya’da Koalisyon ve Politik Vizyon

DİĞER YAZI

Kırılma Cilt I

Politika 'ın son yazıları

19 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
32 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
44 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
47 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme