ortaklarla-istihbarat-savasi-nasil-olur
Ortaklarla İstihbarat Savaşı Nasıl Olur?

Ortaklarla İstihbarat Savaşı Nasıl Olur?

8 Eylül 2016
Okuyucu

Ortaklarla istihbarat savaşı akılla olur. İstihbarat salt haber alma demek değil, bütünüyle akıl (intelligence) işidir. Bu konuyu etraflıca inceleyelim. Bu inceleme ile güncel bazı konulara karşılık bulacağız. Örneğin istihbaratı yeniden kurguluyoruz. Nasıl olmalı? Milli bir istihbarat anlayışına göre kurumsal yapıda nelere dikkat edilmeli? Diğer taraftan terörle ve teröristlerle ilgili hukuki bazı konular ortaya çıktı. Bunları nasıl açıklamak mümkün olacaktır? Bu gibi konularda milli istihbarat kültürüne haiz teşkilatın hasmının nasıl algılanması gerektiğini gözden geçirmiş olacağız. Bu özel konuyu işlerken daha ziyade teorik açıklamalar yapmak durumunda kaldığımı anlayışla karşılayacağınızı umarım.

Ülkeler istihbarat faaliyetlerini ya “milli” ya da “müşterek” olarak yürütürler. Eğer istihbaratı bir şirket yapıyor ise bu taktirde milli yerine “öz”, müştereklik ise “ortak” istihbarat olacaktır. Nasıl söylenirse söylensin, burada anlaşılması gereken istihbarat örgütünün ya kimseye bilgi vermeden, bütün gizliliği ve sorumluluğu ile işini kendisinin yapması ve ihtiyaç halinde başkaları ile ortak amaçlar var ise onların imkanları ile kendi imkanlarını birlikte kullanmak suretiyle yürütmesi anlayışı söz konusudur.

Milli istihbarat devletin yaptığı istihbarattır. Refahın temini açısından milli hedeflerin elde edilmesine ve bekanın temini açısından milli güvenliğin sağlanmasına dönüktür. Sorumluluk, riskler, projelendirme, kaynak ve vasıtalar milli imkanlarla sınırlıdır ve çok gizlidir.

Müşterek İstihbarat nedir? Eğer bir ülke milli güvenliğini tesis etmek açısından bir askeri pakt ile (örneğin NATO) müştereken çalışıyor ise faaliyetlerini ortak sürdürür. Bu en temel ayrımdır. Bunun dışında ve daha pratik alan olan emniyet, asayiş, yasadışı işler, kaçakçılığın her türü, terörle mücadele gibi pek çok alanda ülkeler gerek bir organizasyon (örneğin Interpol) ile gerekse ikili anlaşmalarla başka ülke ile ortak faaliyet yürütür, kaynak ve vasıtalarını buna göre seferber eder, elde edilen bilgileri değişik şekillerde paylaşır.

Müştereklik konusunun mevcudiyeti için ön şart bir ortak amacın var olması ve bunun resmen tespit edilmesidir. Müşterek çalışmalarda tespit edilen kısmı ile ya tam ya da kısmi işbirliği yöntemleri uygulanır.

Müşterek çalışmaların iyi tarafları olabileceği gibi dominant tarafın lehine (başka bir istihbarat faaliyetine maruz kalması suretiyle,) kırılgan taraflarıyla da karşılaşmak söz konusu olacaktır. İyi olan kısmı, kendi imkanınızın olmadığı yerde ortağınızın sizden çok imkanları ile elde edip size verdiği bilgiler çok işinize yarayabilir. Belki de müttefik durum ve konum üstünlüğüne sahiptir, onun avantajlarından yararlanmak mecburiyeti hasıl olmaktadır. Servet verseniz elde etmeniz söz konusu değilken çok hayati bilgileri aynı amaçla birlikte olduğunuzdan dolayı bu vesile ile elde etmeniz mümkün olabilecektir.

Kırılgan olan kısım ise gayet hassasiyet içerir. Çünkü ortaklardan biri dominant ise kendi amaçlarına dönük olarak sizi verdiği istihbarat ile de yönlendirir ve bir taşta iki kuş vurmuş olur. Sizin bunu test etme şansınız asla olamayacağından tamamen dominant tarafın güdümü ile onun planı çerçevesinde kararlar almak durumunda kalırsınız.

İstihbarat gizli bir alandır. Gizli bilgilere ulaşılabildi ise zaten orada gizlilik kalkmıştır. “Ben böyle olduğunu biliyorum,” diye konuşanlar dikkatli olmalıdırlar. Eğer herhangi biri bazı sırları biliyorsa o artık gizli olmaktan öte bir konu haline gelmiştir. Hatta herhangi biri bilsin istenmişse bu bilgi ayrıca değerlendirilmiştir. Bilinmesi istenmesinden umulanlar nedir, diye düşünülmelidir. Bu noktada yine gizli bir amaç söz konusudur, bunu bilmek mümkün olmayabilir.

Müştereklik bahsine dönelim. Anlaşılması kolay olacağından dolayı örnek olarak NATO’yu ele alalım. Örgüt içinde ülkelerin ağırlıklarına bakılırsa ABD milli istihbaratı dominanttır. Türk veya Yunanistan milli istihbaratı ABD’ninkine göre daha sınırlıdır. Elde edilen bilgiler ortaklık çerçevesinde NATO’ya verilir. NATO temel istihbarat dokümanlarının kapağına kendi adını yazar. Ancak aslında elde edilen bilgilerin çok büyük bir kısmı ABD’nindir. Temel ortaklık hedeflerinin ötesinde düşünelim; eğer ABD kendi amaçları için NATO ve üye ülkeleri yönlendirme ihtiyacı duyar ise dokümanların kapsamı ABD açısından ikiye ayrılır ve bunu kimse bilemez, bir tek kendisi bilir. ABD kendinde tuttuğu istihbaratı sır olarak saklar ve gerektiğinde kendi inisiyatifiyle kullanır. ABD’nin NATO’ya açtığı istihbarat ise başka kapsamda olabilir ve NATO ortaklarının inisiyatifindeki planlamalar için kullanışlı kabul edilebilir. Eğer ABD, NATO’yu milli planları bakımından yönlendirme keyfiyetiyle hareket ederse doğaldır ki verdiği bilgiyi kendine göre belirleyebilir. Buraya kadar işaret ettiklerim tamamen doğal ve mantıkla izahı olabilen haklılıkla açıklanabilecek türden sadece örnek değerlendirmelerdir. Yani bir başka dominant ülke olsa da aynısını yapar. Eski adıyla KGB dönemine bakacak olursak, Varşova Paktı bilgileri de bu bağlamda kabul edilebilir cinstendi. Örneğin Moskova’daki bilgi ile Sofya’daki veya Şam’daki bilgi aynı olmak zorunda değildi.

Buradan şu anlaşılmalıdır. İstihbaratın müşterekliği kısmında, dominant karakterli olma konusu çok önemlidir. Eldeki bilgiler çok büyük değerdedirler ve daha savaşmadan gücü misliyle kullanma imkanı verirler. Dominant olmayanlar için ise haliyle tersi düşünülmelidir. O zaman istihbarat örgütleri örtülü bir savaş verirler. Bu nedir? Dominant olma avantajını elde eden servis ortağı bile olsa diğer servisin önünü kesmekle milli menfaatleri gereği bir avantaj elde edecektir veya ortağını belli alanlara yönlendirerek kendi önünü açacaktır.

Barıştaki “servis-servise” yürütülen faaliyetler içinde bu bir istihbarat savaşıdır. Herkes evinde oturuyorken dost ülkeler bile bunu bir şekilde yürütürler. Hiç değilse dominant karakterli ülke kendi ürettiği istihbarat teknolojisini ortağına satarken veya devrederken dahi belli amaçlarını gözden geçirerek bunu yapacaktır. Dolayısıyla verilen teknoloji, yöntem, akıl, her ne ise diğer birinden geliyor ise bunu bir fırsat bilmenin ötesinde bir kayıp olma potansiyeli de bilinmelidir.

Müşterek istihbarat eğitimlerini düşünün, eğer dominant özelde bildiğini tam anlamıyla bir başkasına öğretirse, bu ne ölçüde milli olur? Şirketler bağlamında bakın: özel mülkiyet, telif hakkı, fikri mülkiyet gibi konular günümüzün büyük savaşlarının konusu değil mi? Demek ki milliliğin dışında belli bir menfaat ile diğerine, ki bu ortaklıkla bağlı bir ülke olabilir, verilecek istihbarat eğitimi dahi planlı bir konu olmak durumundadır. Gizli planlar müttefike söylenmek zorunda değildir. Müttefike söylenecekler diplomatik çerçevedeki ortak amaçlar, insanlık ülküsü vs. olacaktır.

Bu konuda bir ders çıkıyor, milli olmanın düşüncesini hassas şekilde algılamış dominant olmayan bir ülke ortağı bile olsa dominantla ilişkiye girdi ise karşı düşüncelerini mutlaka yerli yerine koyarak hareket etmelidir. “Buldum, kazandım, ter akıtmadan elde ettim, dostlukla veya diplomatik yolla işi bitirdim,” denmemelidir. Özellikle istihbaratta millilik her durumda önemlidir, mahremdir, hassastır ve imtiyaz hakları ile sınırlıdır; müştereklik her durumda güven vermez ama pazarlıktaki şartları doğru okumaya bağlıdır.

Bu konu ortak üretilen bir uçak veya tank gibi düşünülmemelidir. İstihbarat teknolojileri ve yöntemleri en fazla saklanan bilgi alanlarıdır. Dünyadaki en üstte verilen savaşın alanı da burada gerçekleşmektedir. Müştereklik bir bakıma bu örtük-sinsi savaşta diplomatik avantajlar verir ki, bu noktada dikkatli olunmalıdır.

Terör konusundaki uygulamalarda görüldüğü gibi bugün daha da fazla dile getirilmekte; “senin teröristin, benim teröristim” hadisesi söz konusu edilmektedir. Terör konusu giderek ülkelerin hukuki alanlarıyla sınırlandırılır olmaya başlamış bir konudur. Prensipte terör insanlığa karşı bir suçu işaret eder. Uygulamada bireyler ülkelerinde temel hak ve özgürlükler bağlamında hukuken muhatap gösterilirler. Bu nokta teröre karşı verilen savaşta kırılgan bir yorumu gündeme taşır ve asıl amaç olan insanı ve insanlığı koruma ülküsü yine hukuksal tartışmalar ile tartışılır gösterilmektedir. Demek ki ülkeler ortaklık bile yapsa veya müşterek noktalarda anlaşmaları dahi olsa, bu tür hukuki engellerle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Güncel bir örnek var; FETÖ/PDY’nin elebaşının ABD’den iadesi. İşte size tam olarak bahsetmek istenen konu: Müttefiklik var mı? Var. İkili anlaşmalar var mı? Var. Ortada bir terör olayı olduğu kabul edilmiş mi? Evet. İkili ilişkiler demokrasi kuralları içinde mi sürdürülüyor? Evet. Terörist iade ediliyor mu? Beklemede. Ne bekleniyor? Hukuk. Konunun istihbaratla ilgisi ne? Eğer konuyu diplomasi, hukuk, insanlık vs. şeklinde görüyorsanız burada istihbarat zaten yoktur. İstihbarat milli sırlarla kendini örter. Karşı taraf Türkiye’ye ne olup bittiği açıklanmak durumunda olmadığını düşünür. Peki bu bir istihbarat savaşı olsaydı baştan beri servis-servise neler yapıldı? Burada ifade edilmek istenen konu; bugün olduğu gibi gelecekte de müttefik bile olsa tarafların hukuk-terör bağlamını iyi kurmaları ve bir istihbarat çalışması yapmaları, bu yapılmadı ise konunun diplomasi ve hukuk ölçüsünde sınırlanacağı noktasıdır.

Başka bir konu, istihbarat çalışmaları ile örgütlenen taşeron terör örgütlerinin meselesidir. Eğer istihbarat milli menfaatlere bu denli bağlı ise müştereklik ve hukukilik bu denli kırılganlıklar içeriyorsa, bu konu yapılan planlamalarda her yönüyle irdelemeye muhtaç olacaktır. Çünkü istihbarat bu tür arka plan çalışmalarını yaparak amacına ulaşır. Öndeki liderler, politikacılar, bürokratlar, çalışanlar elbette insanlık ülküsünü savunacaklar ve müştereklik bağlamında atılan imzaların yanında olduklarının savunusu içinde olacaklardır. Ancak istihbaratın ruhunda tamamen bir oyunculuk, gizem, aldatma ve plan vardır. Bundan dolayıdır ki istihbarat savaşı her daim önemlidir, akıl (intelligence) işidir; kendine özgü, kendi muhataplarıyla ve kendi kültüründe icra edilir.

Bakın bu suçlu, şu kusurlu demek istemiyorum, işin doğasını açıklıyorum, istihbaratın kendi özellikleri ile nasıl çalışması gerektiğini vurguluyorum. Çünkü ülkemizde halen istihbarat bir haber alma faaliyeti gibi görülüyor. Amacım bunun ötesindeki yapılanmalar ve planlamalar için kamuoyunda bir bilinç oluşmasını sağlamaktır. Örneklere de bu gözle bakalım.

Bir başka önemli konu; istihbaratta düşman değil hasım vardır. Bu ne demek? Ülkenin (veya bir şirketin) düşmanı olur, saldırır, buna karşı önlemler alınır vs. Bu gerçek bir çatışma, üstünlük kurma ve risk alma alanını tarif eder. Tarih savaş-barış tarihidir; gerçektir, ön plan bunu açıklar. Olgun istihbarat kültürüyle yürütülen faaliyetler arka plandakiler bilinerek sürdürülür. Karşı tarafta olan haliyle düşmandır. Eğer karşı tarafa yönelik sizinle birlikte ve işbirliği içinde olan varsa, burada müşterek amaç için ortak düşmana karşı bir savaş verilir. Ancak bazı özel haller vardır; düşman örgütten bile olsa karşı tarafın istihbarat elemanı çift taraflı çalışabilir, düşman da olabilir, müştereklik de kurabilir. Bu işin bir tarafıdır. Diğer tarafı ise biraz önce ifade edildiği gibi, müşterek çalıştığınız veya öyle bildiğiniz örgütün elemanının, gizlemesine bile gerek olmayan biçimde, mutlak surette milli (veya öz) tarafı kendinde saklı kalan tarafı vardır; ancak bu anlayışla işbirliklerine açıktır. Bütünüyle bu istihbarat kültüründe karşı tarafta olan, yani milli (öz) dışında kalan, düşman değil hasımdır. İstihbaratçının savaşı, çabası veya mücadelesi düşmanından ziyade hasmına dönük olduğundan, bu alanda akılla hareket edecek bir kültür ve imkanlar (teknoloji, usul, kaynak ve vasıtalar, tecrübe, kurumsal yapı, vs.) gereklidir.

Dost iki ülke olabilir ama dost iki istihbarat servisi olmaz. Örneğin ABD ve Türkiye dost ve müttefik iki ülkedir; ancak istihbarat kültürünün doğası gereği CIA ve MİT dost değil hasımdır. Hasım istihbarat servisleri birbirleriyle müşterek bir ilişki kurabilirler mi ve ortak bir projede çalışabilirler mi? Evet, ama bu gayet karmaşık bir durumu işaret eder. Askerin müşterek operasyonu bellidir, bir hedef vardır ve ele geçirilince iş tamamlanır. Buna karşılık istihbaratın işi sürekli aldatma, işin içindeyken bile başka oyunlar oynama, iki taraflı olanların bir orada bir burada görünmeleri, planlı faaliyet bittikten sonra ilave faaliyetlerle değişik avantajlar elde edilmesi, vs. karmaşık durumlar vardır. Dolayısıyla tecrübeli olan, sınırları ve kuralları koyan olmak gerekir; bu ancak çok çalışmakla, sahada faaliyet göstermekle mümkündür.

Örneğin MOSSAD sürekli sahadadır ama bu durumu sadece dile getirenleri duyarsınız. MOSSAD ve CIA ortak bir faaliyet yapacak ise ajanların ve kullanılan sistemlerin her iki taraf açısından da önceden denenmiş ve sınanmış olmaları önem kazanacaktır.

İstihbaratta “sahada olmak” demek, içeride savunmada kalmak değil, dışarıda aktif olmak demektir. Sahada bulundukça tecrübe artar, dominant karakter elde edilir; değilse bile hasımların tanıyabileceği bazı özellikler belirginleşir.

Eğer günümüzde tehditler daha çok terör ölçeğine dönüştü ise o halde istihbarat savaşı daha da öne çıkmaktadır. Demokratik ve barış ortamında, daha çok hukuk kurallarının dikkate alındığı hallerde sahada tecrübe edinecek türden faaliyetlerin planlaması ve icrası büyük önem taşımaktadır. İstihbaratta müşterek başarılar da bu seviyeyi aştıktan sonra mümkün olabilir. Çünkü sahada devlet devlete değil, servis-servise tanınmışlık esas alınır.

Demek ki demokratik ortamda ve ortaklarla birlikte istihbarat savaşı akılla yapılırmış. Ortak bile olsa istihbarat kültürü içinde taraflar birbirlerinin hasmıdır. Arka planda sürdürülen faaliyetlere nüfuz etme becerisi ve kapasitesi bağımlılıklar içinde mümkün olmayabilir, dolayısıyla tamamen millileşmek şarttır.

Ortaklarla istihbarat savaşı böyle olur; işin garip tarafı bir istihbarat barışı değilse de anlaşması da böyle olur. Servislerden biri  karşısında anlaşacak bir taraf görmez ise çok rahat davranır. Bu durum başka tartışmaların da sebebi olur. Örneğin politika ve diplomasi çok konuşulan alanlar olur.

(Görsel: Flickr, Hernán Piñera)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

catismanin-tarihi-dogasi-ve-turkiye-icin-oneriler
ÖNCEKİ YAZI

Çatışmanın Tarihi Doğası ve Türkiye İçin Öneriler

obamadan-sonra-kuresel-silahlanma
DİĞER YAZI

Obama’dan Sonra Küresel Silahlanma

Güvenlik 'ın son yazıları

58 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
89 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
146 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
191 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
218 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme