her-sey-cocuklar-icin-degil-mi
Her şey çocuklar için değil mi?

Her şey çocuklar için değil mi?

31 Ekim 2013
Okuyucu

Gözümüz gibi baktığımız çocuklarımız tam da gözümüzün önündeler! Farkındayız değil mi? Yoksa “Çağın gereği neyse o olur!” düşüncesine kapılıp, daha çok kendi işlerimize mi öncelik veriyoruz? Sorumlulukların en büyüğü çocuklarımız üstündeki olandır. Çocuklarımız hakkında hemen yakın plandaki konuları inceleyerek biraz dertleşelim, ne dersiniz?

Değişen Çağ

Yaşamlarımız dünyanın değişim süreçlerine bağlı olarak istemediğimiz, bir türlü disiplin altına alamadığımız bir biçimde gelişmiş olabilir. Olanların önüne sistemsel ve toplumsal geçilemiyorsa özveriyle ve bireysel olarak geçmek aslında bir vazifedir. Bu ise muttaki tavrıdır.

Hiç şüphesiz kendi şartlarının bilinciyle ve güçlükleriyle dolu olarak ebeveynlerimiz ellerinden geleni yaptılar. Peki, şimdi biz gerekeni yapabiliyor muyuz? Eğer çağımız bilgiyi her şekliyle bizlere sunabiliyorsa, bunu yeterince olumlu yönleriyle kullanabiliyor muyuz?

Modernizmin dikte ettirdiği yaşam kalıplarını gözardı edemeyiz. Bunun içinde yuvalanan postmodernizmin kalıpları kırmış haliyle kabul görmesinin serbestisini de yabana atamayız. Kökleşen küreselleşmenin, aşırı hızlanan bilim ve teknolojik değişimin, yılda en az 2 -3 değişik ürününü önümüze koyan bilişim sistemlerinin ha keza… Bütün bunlar bizleri tutup uçurabilecek güçteki şeylerdir. Ancak fırtınalarda sağlam bir yere çıpa atmak sürüklenmemenin de gereğidir.

O halde basit ama gerekli bazı usulleri pratiğimize aktararak işe başlayabiliriz. Boyumuzdan büyük süreçlerle mücadele etmektense, doğru alışkanlıklar kazandırmayı evin en önemli işlevi haline getirip, çocuklarımızı buna göre temellendirelim.

Uyku En Önemli Gıda

Okul dönemleri kırsal kesimde kendine göre, büyükşehirlerde ise baskın şekilde güçlükler yaratır. Örneğin mecburiyetler gereği İstanbul’da, Trakya yakasının diğer ucundan servise binip Anadolu yakasındaki okula gidip gelmek zorunda kalan çocukların sanırım ilk düşünecekleri şey dinlenmektir. Bilindiği gibi, her coğrafyanın kendine göre zorlukları var.

Günün en önemli konusu uykuyu doğru düzgün alabilmektir. Çünkü insan vücudu yeterince şarj olmaz ise sabahtan itibaren başlayan günün bir kâbusa dönüşmesi süreci işten bile değildir. Bu çocuklar için de yetişkinler için de böyledir. Modernist insan uyku düzeni ve şartlarına dikkat edilmelidir. Böyle yapılırsa gün arapsaçına dönmeyecektir. Her şey zamanın ve ortamın düzenlenmesinden geçer.

Eve gelindiğinde daha özel bir yaşam başlayınca ev halkının uyması gereken kurallar her şeyden fazla önem taşır. Bilakis buradaki standartlar ev halkının da standardı olarak bireysel güce ve toplam olarak evin dışa yansımasına bir potansiyeldir.

Herkes bir tarafa çekilip ekran başında hapis olabilir ama bu bir çarpıklık göstergesidir. Gerekmedikçe ekran başına bağlanmak kime ne kazandırmış? Çoğu da çöpe atılan zaman veya zamanı öldürmek anlamındaki işleri örnekler.

Fazla geç kalınmayacak bir saatte akşam yemeği yenmelidir. En azından akşam yemeğinde aile bireyleri güzel güzel birbiriyle konuşmalıdır. Konuşabilmek çok önemlidir. Aileyi aile yapan aralarındaki muhabbettir. Daha sonra normal şartlar için 1 – 2 saat ödev, ders gibi işlere zaman ayrılmalıdır. İşte uykuya geçme zamanı!

Tanıdığım bir aile var. Yeni ilkokula başlayan cin gibi oğulları anne ve babayı istismarın yolunu bulmuş; ansızın avazının çıktığı kadar bağırıyor! Ebeveynler işin içinden çıkmayınca ya tablet bilgisayarlarını ya da akıllı telefonlarını oynasın diye cingözün eline tutuşturuyorlar. Ortalık düzeliveriyor. Bu alış veriş yönteminden sonra yorgun anne baba kendi işlerine daha rahat bakabiliyorlar; televizyonda dizi film seyrediyorlar. Bu mu modern bir Türk ailesi?

Cıss!

Aynaya bakalım; ne görüyoruz? Eğer toplum olarak “uygun” beslenemediysek görüntümüzden de belli olur. “Uygun” diyorum, çünkü sağlıklı gibi görünene bazı besinlerin uygun olmadığını da biliyoruzdur her halde! Hele çocuklarımız bizlerden daha iyi biliyorlar, değil mi?

Kapitalist sistemde üreticiler piyasa şartlarında ürünlerinin satışında sınır olmamasını isterler ki buna bağlı olarak ürünlerinin istedikleri oranda talep edilmesini sağlayan gerekli cazibeyi üzerlerinde barındırsınlar. Gıda sektöründe koruyucu, tatlandırıcı ve hatta belli yaş gruplarında bağımlılık yapıcı maddelerin de ürün içeriklerine ilave ederek satılması serbesttir.

Sağlıklı beslenmenin önemini bilmeyen yok! Ama bazen şaşkınlıkla bakıyoruz, dün yasak dedikleri bugün serbest oluveriyor. Bu da mı piyasa şartlarına göre düzenleniyor? Yoksa ülkemizde bilenlerin konuşmasına bir engel mi var?

Batılı bir makale yazacak diye bekleyecek miyiz? Bilimsel makale avcılığı yapmanın çok işe yaradığı bir seviyeye mahkûm toplum olmaktan çıkıp, kendi makalesini yazan ve yayan olmak için bir çaba içine girilmelidir. Bunun uzay biliminden beslenmeye kadar geniş bir yelpazesi var. Biz henüz yeni doğan yıldızları dışarıdan öğrenmek durumundaysak da kuru fasulyenin yararını ortaya koyamayacak değiliz, değil mi?

Büyükler, üzerinde “cıss!” yazan ürünleri kendi iradeleriyle kullanabiliyorlar, bu legal! Çocukların “cıss!” denip kullanmaması gerekenlere legal bir etiket yapıştırılmıyor. Neden? Bir baskı mı var? Politika oyla yönetilir. Bu nedenle politikacının düzende bir ara yol bulma eğilimi daha fazladır. Ama politikanın dışında topluma seviye kazandırıcı konuşmaları uzmanlar yapar. Bizdeki uzmanlar politik davranma çabasında kalırsa olmaz!

Küresel zehir satan legal yeme içme sektörüne bir daha bakalım. Küreselleşmeye çalışan yeme içme sektörüne bakışımızı da belli bir standarda koyalım. Malum, her şey para değildir. Çocuklarımız bu para pul işleri içinde kullanılmasın!

Sağlık Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesince yürütülen “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010” ön çalışma raporu verilerine bakalım. Türkiye’de; 0 – 5 yaşta obezite sıklığı % 8,5 (erkek % 10,1, kız % 6,8); 6 -18 yaşta obezite sıklığı % 8,2 (erkek % 9,1, kız % 7,3) olarak bulunmuştur. 0 – 5 yaşta fazla kilolu olanlar % 17,9; fazla kilolu ve şişman olanlar % 26,4; 6 – 18 yaşta fazla kilolu olanlar % 14,3; fazla kilolu ve şişman olanlar % 22,5 şeklinde bulunmuştur.[i]

Bu verilerin daha sık güncellemesi gerekmektedir. Sokağa çok çıkmayan, enerjisini AVM’lerdeki oyun alanlarında harcayan, oyun diye video oyunlarını tercih etmelerine fırsat verilen çocuklarımızın, sürekli aburcubur atıştırmasını da yanına ilave edersek tablo hiç iyi çıkmaz!

Bakanlık tuz, mayalı beyaz ekmek konusuna el attı, bir de şu tatlandırıcılı ve aşırı şekerli yiyeceklere bakılsa hiç fena olmaz! Özellikle bu konu çocukları çok ilgilendiriyor.

Medya Kullanım Planı

Pediatrikler ekrana bakma zamanının yönetilmesini öneriyorlar. Amerikan Pediatri Akademisi’nin[ii] incelemeleri ve geliştirdiği öneriler, çocuklar için ekranların aileleri tarafından kısıtlanmasını sağlayacak çabaları işaret ediyor. Bu çalışmaya bağlı olarak internet, televizyon, video oyunları, akıllı telefonlar gibi her türlü ekran dikkate sunuluyor.

Kaiser Family Foundation Raporuna göre, 2009 yılında Amerika’da yapılan araştırmada 8 – 18 yaş arası çocukların günde 7 saatle – 38 dakika arası medya kullandığı tespit edilmiştir. 2000’den fazla çocuğa uygulanan araştırmada bunların 2/3 oranı ailesi tarafından ekran üzerine bir kural konmadığını ifade etmişlerdir. 5 yaşından küçük çocukların günde en az 1 saat 17 dakika medya başında oldukları görüldü.

Bazı önemli noktalar aşağıya çıkarılmıştır (Amerikan Pediatri Akademisi):

  • Marjorie Hogan isimli bir pediatri uzmanı, aşırı medya kullanımının çocuklarda obezlik, okulda başarısızlık, davranışlarda saldırganlık ve uykusuzluk gibi olumsuzluklar yarattığını doğrulamaktadır.
  • Özellikle yemek ve uyku öncesi çocuklar tarafından kesinlikle medya kullanılmaması öğütlenmektedir.
  • Ailelerin hangi cihaz için ne zaman, nerelere (hangi sitelere ve uygulamalara) girilmesi gerektiğini kontrol etmenin şart olduğu bildirilmektedir.
  • Eğlence olarak günde 2 saatten fazla eğlence amaçlı ekrana bakmanın çocuklara zarara verdiği açıklanmaktadır.
  • 2 yaşından küçük çocuklara televizyon ve internetten görüntü seyrettirilmemelidir.
  • Çocukların odalarına televizyon ve internet bağlantılı bilgisayar konmaması doğru bir yol olarak görülmektedir.

Bir “medya kullanma planı” yapılması hakkındaki öneri çoğu aile için pek de yabancı değildir. Çalışma, yemek ve uyku zamanlarının gerektiği şekilde ve eksiksiz değerlendirilmesi önemli görülmektedir. Öğrenmenin meleke geliştirici oyunlarla, televizyondan, sosyal medyadan alınanlarla, kitaplardan ve ödev yaparak sağlandığı kabul edilmekle birlikte, esas olarak bunun bir plana dayandırılması üzerinde durulmaktadır. 

“Digiterapi”

Common Sense Media Raporuna göre ise 2011 yılında 8 yaş altı çocukların günlük olarak % 17’sinin mobil cihaz kullandığı bildirilmektedir. Yaklaşık 2 yaş altı çocuğun % 40’I mobil cihaz kullanıyor. CEO Jim Steyer, “2 ve daha küçük çocuklarda mobil cihaz kullanma sayısı neredeyse dört kat arttı ve bugün sınır 1 yaşın altında… Daha 2 yıl önce 8 yaşındaki neredeyse bütün çocuklar akıllı telefon veya tablet kullandı… Bu rakamlar açıkça gösteriyor ki bu nesle ‘digiterapi’ uygulanıyor…” demektedir.[iii] Steyer bunu olumsuz manada kullanıyor.

Geçen birkaç yıl sonra bile bu verilerin çok daha yüksek rakamlarda olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.

Çocuklarımız Sadece Bir Harf Kodu mu?

Çocuklar hakkında yapılacak daha çok şey var. Yapmıyor da değiliz… Ama zamana yetişmenin güçleştiği kentlerde “elden bu kadar geliyor” demenin arkasına sığınıveriyoruz.

Peki, bu saklambaç oyununda olan ne?

Türkiye’nin politik alanda postmodern analizini “İnsanlar ve İnsancılar”[iv] isimli kitabımda yapmıştım. Ancak bu sürekli kıyıya vuran dalgalar içinde düşünürsek değişimin sosyologlar tarafından sürekli incelenmesi gerekmektedir. Aileler desteklenecek şekilde gerekli bilgiler üretilmeli ve yerine getirilmesi gereken sorumluluklar için öneriler dikkate alınmalıdır.

“Maalesef gençlik ‘y’ ve de ‘z’ oldu! Elden ne gelir?” cinsinden savunular da bizi tatmin etmiyor. Amerika kendi içinde gerekli uyarıları geliştirebiliyor. Peki, biz kendi kültürümüze uygun bir bakış açısı geliştiremiyor muyuz?

Doğası gereği çocuklar kendini koruma altına almak isterler, öğrenmek isterler, sürekli meşgul olmak isterler. Çocuklar çabuk adapte olurlar, sahip olduklarını vermemek için direnirler. Çocuk anne karnından bilmediği bir dünyaya geliyor. Orada ona ne veriliyorsa onu kapıyor. O halde çocuklar büyüyünce ortaya çıkan davranış türünü eleştirme hakkı kime düşer?

1980 sonrası doğan, yani “y ve z” gençliğin gelişmiş ülkelerdeki tablosunu “Kontrole Kontrol: Netizenlerle Netpolitisation[v] isimli makalede işlemiştim. Bazı bilgileri burada da ifade edeyim: Bu gençlerin % 90’ı internet ve % 75’i sosyal ağı kullanıyor. % 41’nin elinde akıllı telefon var. % 51’i haberleşmeyi telefonundaki mesajlaşma imkânından yararlanarak yapıyor. % 57’si günde bir saatten fazla televizyon izliyor. % 28’i video oyunlarıyla meşgul oluyor. % 59’u haberi internetten alıyor.[vi] Bütün bu değişim kendiliğinden mi oldu?

Çocuklarımız sadece bir harf kodu mu?

Ebeveynlerin Sorumluluğu

Konu sadece ekran bağımlılığı, uyku ve yemek olsa bari! Ama en azından bu temel işlevlerin düzenlenmesi çoğu şeyin iyileşmesine sebeptir. Eğer yanlış bir yön varsa çocuklarımızın oraya kayıp gitmemesine yardımcı olacaktır. Her şeyden önce sorumluluk gereği ebeveynlerin tam bir ilgi ve bilgi ile yaklaşma gerekir.

Kentlerde çalışan ailelerin uygun kreş ve öğretmen aramak için çok çaba sarf ettiklerini görüyoruz. Ama iş orada bitmiyor! Evde sadece “canım, bebeğim, şekerim…” sözcükleriyle yeterince ilgilenildiği zannedilmesin. Önce ebeveynler yorgun düşmesin, değerlerine ve güçlerine sahip çıksın. İşler arapsaçına dönmeden uzman yardımı alınsın. Mademki modern bir ülkede yaşıyoruz, uzman desteği almanın da modernizmin bir gereği olduğu unutulmasın.

Yazımızı bildik bir sözle bitirelim: Ağaç yaşken eğilir!


[i] T.C. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı, Türkiye’de Obezitenin Görülme Sıklığı, http://www.beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=40

[ii] Andrea Petersen, WSJ, “Pediatricians Set Limits on Screen Time, The American Academy of Pediatrics’ New Guidelines on Children’s Use of Internet, TV, Cellphones, Videogames”, Oct. 28, 2013,

http://online.wsj.com/news/articles/SB10001424052702304655104579163822957456490

[iii] Kelly Wallace, CNN, “Forget TV! iPhones and iPads Dazzle Babies”, Oct. 29, 2013,

[iv] Gürsel Tokmakoğlu, İnsanlar ve İnsancılar, İz Yayınları, İstanbul, 2011.

[vi] Katie Lepi, “How 3 Different Generations Use The Internet”, www.edudemic.com

Kültür 'ın son yazıları

331 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
330 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
503 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
472 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme