Bugün Türkiye pandemi nedeniyle evinde ve yine de yüreğinde 23 Nisan 1920'yi, TBMM'nin kuruluşunun 100. yıldönümünü, Çocuk Bayramını kutluyor. Bu da bir tarih!
Soğuk Savaş ile yeni küreselci-ulusalcı veya Çin'i kontrol altında tutma dönemi mukayesesiyle ilgili bir analiz yaptık. Parametreleri ortaya koyduk ve örnekler verdik. Bekli daha uzun uzadıya tartışmamız da gerekecek. Belki denecektir ki; "Bütün bunlar normal, dünya hali!" Ama kayıplar göz önüne alınırsa beklenti şöyle, biri dur diyemeyeceğine göre, hakim güç veya güçler her kimlerse, kendileri akıl edip yavaşlatacaklar tempoyu, bu baskıyı, gerilim konusunu.
Sn. Meral Akşener bugün partisini resmen açıklıyor. İşin başındayken bu konudaki değerlendirmemi sunmak isterim. Hem de dostlarıma. Ağır yazayım da dokunsun!.. Belki işin başında veya kenarında olanlara bir ateş verir. “Biz bunu atlamışız,” derler. Eleştiriyi biliyorlarsa…
Bugünlerde sürüp giden etik çerçeveli tartışma çevre, insan, savaş, devlet ve politika alanlarında ele alınıyor. Başka ne beklenir ki? Bence ilgi çeken kısmı konulara yeni aşina olan sosyal medya kullanıcılarıyla ilgi. Ama olsun, ne de olsa konu belirli düzeylerde ele alınınca hem daha dikkat çekici oluyor hem de daha ikna edici. Bu bağlamda güncel örnekler Soğuk Savaş’ı anımsatırcasına Kuzey Kore gibi diktatörlükle yönetilen ülkeler veya nükleer silah denemeleri ele alınarak yapılıyor. Varılmak istenen çözüm ise küreselleşmenin yöntemsel açıdan kurallarını belirginleştirmesi şeklindedir. Bu tür tartışmalar devam edeceğe benziyor. Oysa ifade ettiğim gibi Soğuk Savaş sonlanınca bu tür tartışmaların da bittiğini düşünmekteydim.
Hollanda ile yaşanan krizin kökenine inelim. Birlikte “Kim kazanır?” sorusunun cevabını bulmaya çalışalım. Bu kriz pek çok köklü tartışmanın da açıklaması hüviyetindedir. Belki uzun uzadıya anlatmak gerekiyor ama biz ana başlıklarla işin özünü açıklamaya koyulalım. Çünkü tartışma daha çok uzun sürecek. Hollanda-Türkiye bağlamında olmasa da Avrupa, küreselleşme, vs. alanlarda.
Donald Trump yönetimi vaatlerinden birini daha gündeme getirdi. Savunma Bakanı James Mattis Brüksel’de Savunma Bakanları toplantısında NATO üyelerinin savunma harcamalarını artırmaması durumunda ülkesinin desteğinin azalacağını söyledi. Mattis, “Amerikalı vergi mükellefleri, Batı’nın değerlerini savunmak için artık orantısız bir payı üstlenemez. Amerikalılar, sizin çocuklarınızın gelecekteki güvenliğine sizden daha fazla önem veremez. Askeri anlamda hazır olmaya önem vermemek kendimize, ittifaka ve şimdi açıkça tehlike altında olan ve bize miras kalan özgürlüklere saygı konusunda eksikliği gösteriyor,” dedi. Bu açıklama Trump’ın da ne denli ciddi olduğunu göstermiş oldu. Yeni Amerikan yönetiminin bu yaklaşımıyla küresel savunma konusundaki oyunu ne, kısaca bakalım.
Daha yakın zamanda Nijerya’da Boko Haram iki bin kişiyi katletti. Aynı tarihlerde Fransa’da bir “terör” hadisesi meydana geldi. Çeşitli çevreler konuyu derinlemesine tartışıyorlar. Nedenler ve sonuçlar masaya yatırılıyor. İki olayın birbirine yakın tarihlerde olması ibret alınacak başka sonuçları da gündeme getirdi. Akla şu soru geldi: Bu nasıl bir savaş?
Serüvene kara, deniz ve hava stratejileri ile başlayacağız. Bu konularda öne çıkan stratejistleri hatırlayacağız. Yeni egemenlik stratejisine geçiş aşamasındaki karmaşayı tartışacağız. 2030’ların stratejisini açıklayacağız. Stratejist Yaklaşımı Asıl kara stratejistleri Türkler idi. Neredeyse Pasifikten Atlantik’e kadar at sürdüler. Ancak belirgin bir kara stratejisi yazıp bırakmadılar, örnek oldular. Onlar yerine başkaları yazdı çizdi. Yakın zamana kadar Çinli General Sun Tsu’nun stratejik yaklaşımlarını okuduk. Dünya döndü, gücün odak noktası da döndü. Stratejik yaklaşımlar da güce bağlı ifade edilir oldu. Bugün gelinen noktada küresel bir bakış hakim. Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mahan Deniz Hâkimiyet Teorisi’ni ortaya attı. Denizle egemenlik kurma yolunun sistemleştirilmesinin kitabi kısmı
Soyut ve somut dünyaların anlatımını yaparak bir inceleme yapacağız. Soyut alanda öncelikle insani ve doğal tavrın kökenine değineceğiz, bazı ütopik batıl politikaları ve bunların insanlara yansıyan araçlarını gözden geçireceğiz. Somut dünyayı anlatırken tarihi ve dramatik örnekler vereceğiz, yeni dünyayı inceleyeceğiz ve sonra yakın geleceğe bakacağız.
Günümüzde bazı kavramlar diğerlerinden daha fazla tartışılmaya başlamıştır. Hatta tartışılmaz denilenler bile bunlara dâhil edilmektedir. Devlet, demokrasi, ulus, kapitalizm, liberalizm… Biz burada sadece ulus konusunu tartışacağız. Geçmişine ve geleceğine dair fikirler üreteceğiz. Çünkü Avrupalının “biz” demesiyle ortaya çıkan bu kavram şimdinin “biz” anlayışıyla aynı mı, incelememiz gerekmektedir. Giriş Biz kimiz? Biz kimsek oyuz. Bize bizden başkasının yararı olmaz. Biz kendi idaremizi oluşturalım… Biz üstün insan mıyız? Biz sıradan bir varlık mıyız? Vatandaş mıyız, ümmet miyiz, ulus mu, toplum muyuz, kitle mi?.. Anladım! Biz kendi kimliğimizi belirlerken koyacağımız tanım dahi bir diğerine bakarak olmalı! O kendine ne dediyse, bakıp ben de