Yakın zamanda “Yeni Küresel Devrim” konusunu işlemiştim[1]. Bu devrim sürecinin içinde olduğumuzu işaret etmiştim. Şimdi de post-kapitalizm ve buna bağlı yönetim erkinin yapısını sistemsel olarak ortaya koyacağım.
Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
Burada sadece 19. YY ila 20 YY. arası dönemi bir tarihsel örnekleme olması açısından ana hatlarıyla masaya yatırmaktayım. Bu dönemde yaşananları ve tespit edilenler çerçevesinde belirtebileceğim öne çıkan konuları size bir mantık çerçevesinde sundum. Hepsini sonuçları itibariyle değerlendirdim. Ortaya çıkan şu oldu, insanoğlunun durumsal farkındalığına dair daha fazla yatırım yapmak gerekmektedir.
Küreselleşme doğal seyrinde ve buna bağlı yaşam biçimlerini olgunlaştırıyor. Dördüncü Sanayi Devrimi oldu, ancak bu devrimin köklü değişimleri tetikleyen yıpratıcı özelliğini değerlendirmekte geç kalınmamalıdır. İşte böylesi kritik bir aşamada çok belirgin bir soru karşımızda duruyor: Devrim sonrası küresel düzende savaşı kazanmanın şablonu nedir?
Sorularınızdan anladığım kadarıyla önemli bir konumuz olacak; küresel, ulusal, politika, devrim ve tehdit kavramları üzerine. Sorular aynı zamanda çözülmesi gereken problemlerle ilgili bir fırsat yaratır. Hele sorular stratejik kapsamlı olurlarsa bu daha da önemsenir.
2020 çok yıkıcı geçti, şaşırtıcıydı, yaşananlara inanamadığımız anlar çok oldu. 2021 bir tür hazmetme dönemi olarak geçti. Ama aslında belirgin bir dönüşümün ana hatlarıyla belirginleştiği dönemdi. Geride bırakacağımız bu yılda Batı kültürü, Batılı olmak, Transatlantik, NATO, egemenlik, Asya, Pasifik gibi ifadeleri çokça duyduk. Ben de bu kavramlar ve kurumsal yapılar çerçevesinde çok temel konu başlıklarını tartışmışsak istedim. Olup biteni iki kavramla özetlemek istedim: Politika ve savunma. Özellikle Soğuk Savaş sonrasından bugüne, buradan da 2030’a giden yolda, sadece ülkeler değil, bireylerin bakış açılarıyla gelişen refah ve güvenlik ihtiyacına bağlı çok temel bir konu hakkında bilgilerimizi tazeleyelim istedim. Örnek olarak sıcak Ukrayna meselesine değineceğim. Çin stratejisi üzerinden geçeceğim.
Bugün yaşadığımızın tam adı: Küresel Devrim! Bu ne mi? Nasıl mı? Olanlardan ne mi anlamalıyız? Yarına nasıl mı bakmalıyız? Nasıl geçmişte kralların ve imparatorlukların hiçe sayılması esnasında tereddüt ettiysek, bugün de alıştığımız değerlerden dolayı bir tereddüt yaşıyor olabiliriz, ama gerçek bu yarının, 2035 sonrası dünya kurgusunun değerleri üzerine bir değişim yaşıyoruz. Hem bu esnada küresel iklim krizi, küresel ekonomik kriz, pandemi, küresel terör, küresel göç, küresel medya, gibi birçok günümüzü belirleyen külliyatlı hususlar gündemdeyken. Lütfen büyük resmi görelim!
Beka, güvenlik ve terör… Tarihin bu diliminde yaşananlar bu devrin milli müdafaası kapsamında ele alınması gereken, ciddi bir konudur. Her defasında konuşacak bir konu bulunabiliyor. Biraz da psikolojik savaş konuları konuşulmalıdır kanaatindeyim. Çünkü bu alan asla göz ardı edilmemesi gereken değerdedir. Dünya terör, darbe, devrim, halk ayaklanması, isyan, çatışma tarihine bakınız. Taş ve sopa ile yapılanları da var, sofistike silah ve teknikleriyle de; sanal alem kullanılarak da sokağa çıkılıyor, bismillah diyerek de. Türkiye’de gerçekleştirilen hain 15 Temmuz darbe girişiminin teknik açıdan oluş şekline hangi gözle bakalım?
Reformun en yalın anlamı düzeltme yapmaktır. İnsana özgü hususiyetler var: Eğer yanlış varsa düzeltmek gerekir. Eğer eksik varsa düzenleme ile geliştirmek gerekir. Eğer gidilen yoldan sapma varsa doğru yola girmek gerekir. Reformu anlamaya çalışıyoruz ya, başka türlü de açıklamamız mümkün; (doğru veya yanlış) bir yolda gidiyorken, keyfi düşüncelerle veya bağnaz aklın direnciyle tam tersi istikamete dönmek bir reform mudur? Hiç böyle olabilir mi? Herkes reformdan, değilse bile gelişmeden, bu da değilse ilerlemeden bahsediyor; sakın kafamız karışmasın!.. Baştan başlayalım; Samanyolu ortasındaki karadeliğin etrafında döngü devam ediyor. Dünya güneşin etrafında dönüp duruyor. Galaksi dışında her an milyonlarca, belki milyarlarca yeni yıldız meydana
Giriş Aslında “iklim” adı verebileceğim bu yazımı bir “devrim” anlayışına dayandırarak anlatmamın iki sebebi var. Bunlardan birincisi, çoğu yazar kalkınmanın gerçekleşebilmesi için ilk zenginliğin yani kapitalizmin getirilmesini salık vermektedir. Dolayısıyla sosyolojiye, politikaya, diplomasiye ve ekonomiye bakış açılarında hedefledikleri bir ülke veya bölgeye, örneğin Pakistan’a, Irak’a, Sudan’a vs, kapitalist yaşam tarzı yerleştirildikçe toplumun geri kalan unsurları zaman içinde değişir ve sonunda ortak bir kültür meydana gelir diye düşünürler. Bu fikri beğenmiyorum. İkinci sebebim ise, bu konunun, çok sıcak olaylardan dolayı ülkemin ana sebebi olarak her alanda tartışılan konuları içeriyor olmasıdır, bu anlamda herhangi bir ileri adım atılamaması ve politikanın tıkanmaya doğru
Bu yazıda, insanlık tarihi yakın zamanındaki önemli devrimlerin asıl sahipleri kimlerdir, bu konuyu tartışacağız. Sorunun cevabı için genel çerçeveyle, insanlığın kendisi, denebilir. Peki, bunun içinde nereye odaklanmalı? Ben bu çerçevede bir “zemin” kavramı üzerine odaklanılması gerektiğine değineceğim. Devrimin Niteliği Tarih sahnesinde insanlık büyük değişimleri başararak yürümüş, bu günlere gelmiştir. Acaba yeterince hızlı ve belirginleştirilmiş adımlarla mı yüründü dersiniz? Dönüşleri tanımlarken gelişme, yenilenme, devrim gibi nitelemeleri kullanmaktayız. Devrimler içlerinde önemli değişimleri barındırırlar. “Ne değişti ki bunca her şey farklılaşmaya başladı?” sorusunun cevabı “devrim” olmaktadır. Türkçe’deki bu sözcük çok önemli, kapsamlı ve köklü bir değişim anlamına gelir. Olanı devirmek ve yerine başka