Siyaseti, stratejiyi, yaşanan dünya meselelerini ve liderlik bahsini açıklamak bazıları için kolaydır, bazıları içinse zor. Bunun nedeni sadece konu ve kapsamlarını çok fazla olmasından kaynaklanmaz, zamanın gelişimi içinde şartların henüz tam tarif edilemediği ve olgunlaşmanın tamamlanmadığı noktadayken bunun üzerine akılları çeldirenlerin fazla olması da kaynaklık eder. Bu makalemde hem kapsamı gereği çok fazla tartışmanın yapılabileceği başlıkları ele alacağım hem de Henry Kissinger’ın tarif ettiği liderliğin eleştirisini yapacağım. Böyle yapmamın nedeniyse, bu zorluk derecesi yüksek konulara daha üst perdeden bakarak sizlere bir açıklama getirebilmenin pratiğini göstermek olacaktır. Ama sonuçta sizler kendi düşünceleriniz ölçüsünde bir gelecek öngöreceksiniz, benim burada bir yönlendirmem olmayacaktır.
ABD yüzyılının geleceğini tartışacağız. Liberalizm, küreselleşme ve diğer gelişmeleri de içine alacak şekilde kapsamlı bir ABD eleştirisi yapacağız. ABD'nin küresel ölçekte hataları neler, bu sorunun cevabını arayacağız. Güncel rekabet ve çatışma konularının geri planındaki hususları irdeleyeceğiz.
Bugün Ukrayna konusunu konuşmaya devam ettik, yarın da konuşacağız. Cari konular bunlar… Asıl akılda kalması gereken husus ise "büyük kırılma" ile ilgilidir. Bu büyük kırılmayı görmeden, büyük resme iyi bakmadan 2040’lara gelinirse, o vakit bir hayli zorluk çekilir. 2040 yılı nereden çıktı diyeceksiniz. ABD’nin ve Çin’in planları bu zamana karşılık geliyor, dolayısıyla Rusya da buna ayak uydurmak durumundadır. Peki ya Türkiye neyi düşünmeli? Bakın, bu yazı size post-modern savaş yöntemini, kazanan ve kaybeden tarafını çok net açıklayacak, büyük mücadele içinde yaşananlara böyle bakmayanlar küçük düşünenlerdir, hesap bilmeyenlerdir!..
Demokratik ve liberal kavramları kullanılarak iç ve dış politikada neler yapılabilir? ABD’de Joe Biden’ın politikaları neler? Trump nasıl bir liderdi, neden bu denli yoğun bir tepki aldı? Varılmak istenen nokta neresi, neoelitizm (yeni elitizm) mi? Öyle düşünüyorum ki; özgür (liberal), klasik liberal, illiberal, neoliberal, demokrasi, otokrasi, muhafazakarlık (konservatizm), yeni muhafazakarlık (neokonservatizm), küreselcilik (globalizm), ulusalcılık (nasyonalizm), yetersiz (deficient) demokrasi, melez (hibrit) demokrasi, ileri/tam (virtual) demokrasi, gibi kavramlara bakıp, nedir bütün bunlar diyoruzdur. Acaba bir kavram kargaşası mı var? Ancak bu kavramlar gerektiğinde birer politika konusu oluyor. Nasıl mı?
Bugün karşımızda duran küresel kutuplaşma ve politik argüman yaratma konusunun ana öznesi demokrasi kavramıdır. ABD'nin, düşman ve potansiyel düşman tarifinde demokrasi gibi bir kavramla politikasını sürdürmeye devam ettiği görülmektedir. Küresel rekabette bu kavramın yeri ve bugüne yansıyan etkisi nedir, gelin birlikte inceleyelim.
Japonya (Osaka) G20 toplantısından hemen önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin basın mensuplarına, “Liberalizm öldü,” dedi. Zira ABD Başkanı Donald Trump’ın korumacılık tedbirleri, başlattığı Ticaret Savaşı ve 2017’de devreye koyduğu CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) uygulaması liberalizmin dışındaki bir anlayışla yapılan işlerdi. ABD’nin Çin, Rusya, Venezuela, İran, Kuzey Kore, kısmen Türkiye, Almanya ve Kanada’ya da gümrük ve tarife uygulamaları oldu, başka örnekleri de var, bütün bunlarla gösterdi ki politika, ekonomi, strateji kavramları iç içe geçmiş durumda. Nükleer tehdit unsurları bile gözden geçirilmeye başlandı. Refah ve güvenlik algısı ABD’nin içinde bulunduğu şartlarda yeniden okunmaya başlandı.
Bakıyorum da insanların aklı bir hayli karışık. Sapla samanı karıştırıyor, elmayla armudu birlikte hesaba katıyor. Olmaz!.. Güneş balçıkla sıvanmaz! Öyleyse dünyaya nasıl bakmalıyız? Felsefi bir yazı, ama tartışmaya değer bir konu oldu kanısındayım.