kamu-duzeni-ve-guvenligi-uzerine-bir-degerlendirme
Kamu Düzeni ve Güvenliği Üzerine Bir Değerlendirme

Kamu Düzeni ve Güvenliği Üzerine Bir Değerlendirme

8 Ocak 2016

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na (KDGM) terörle mücadele konusunda mastır plan işi verildi. Bu kurum halen İçişleri Bakanlığı bağlısıdır. Gelin birlikte bu kurumun işlevlerini tekrar düşünelim. Burada hukuki kapsam içinde ve akla gelebilen düşünceleri ortaya koyalım.

Öncelikle ilgili kurumun resmi sitesinden kuruluşuyla ilgili bilgileri bir hatırlayalım: Müsteşarlığımız, bu ihtiyaçlara cevap verebilmek amacıyla, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere, Resmi Gazete’nin 04.03.2010 tarihli nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren 5952 sayılı ”Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ile İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulmuştur. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, 08.07.2011 tarihinde yapılan değişiklikle Başbakanlığa bağlanmış olup, halihazırda 03.09.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren düzenleme ile İçişleri Bakanlığına bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Bununla birlikte 10.07.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6551 sayılı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” ve ayrıca 01.10.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca Müsteşarlığımız, Çözüm Süreci Kurulu ile Kurumlararası İzleme ve Koordinasyon Komisyonlarında yer almakta olup Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun sekretarya hizmetlerini yürütmektedir. (http://www.kdgm.gov.tr/?ax=kdgmHakkimizda)

İçişleri Bakanlığı’nın teşkilatı malumdur. Mülki amirler, emniyet ve jandarma gibi kolluk kuvvetleri bakanlığa bağlıdır. Bu yapı örneğin bir ilçede de aynı şekliyle korunur; kaymakam, emniyet amiri, jandarma karakol komutanı kamu düzenini birlikte tesis ederler. Merkeze bağlı güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşlar varsa bunlarla yasal çerçevede işbirliği ve koordinasyonla çalışırlar.

KDGM’nın kurulma amacı görünüşe bakılırsa terörle ilgilidir. Terörle mücadelede salt güvenlikçi yaklaşımların olmaması, devlet politikası halinde kapsamlı şekilde çalışılması anlayışı OHAL zamanından beri vardır. KDGM’na terörle mücadelede mastır plan yapma işi verilmesi konusu devletin teröre, istihbarata, kamu politikalarına bakış açısını birlikte gösterir mahiyettedir. Bu bir ölçüde teröre karşı alınan önlemleri koordine etmesi için 1987-2002 yılları arasında çalışan OHAL valiliği görevine benziyor. Konu genel anlamda aynı olmakla beraber işlev farkı var; OHAL’in yaptırımı vardı, bu sadece koordinatördür.

Devletin terörle mücadeledeki anlayışı ve kabiliyeti ancak kamu güvenliği ve yönetimi kapsamında mı hukukilik kazanmaktadır? Hukuk elbette vazgeçilmez bir konudur, aksi halde devlet diye bir şey olmaz. Sonuçta her toplumun resmiyetini ilgilendiren durum bir kamu işidir. Devletin her kurumu hukukla ve resmiyetle çalışır, sözün başında kamu olması gerekmez. Sorun terörle ve sınır-aşırı gelen yasadışılıklarla ilgilidir. İçişleri Bakanlığı formatıyla düşünürsek ve bu biriminin kendi mecburiyetlerinin gereğini değerlendirirsek, “Hiç değilse teröre, siber saldırılara, mültecilere ve kaçakçılığa küresel ve çok boyutlu şekilde bakılıp bakılmadığı acaba bir eleştiri konusu olabilir mi?” diye sormamız gerekiyor. “Gelişen olayları daha olmadan önce kestirip gerekli önlemleri alabiliyor mu, kapsamlı değerlendirmeler yapabiliyor mu, gereğince karşı hamleleri üretebiliyor mu?” Endişe budur.

Sahaya inelim: Bugün ülkede kaç Suriyeli var, kendinden emin şekilde bilen var mı? İçişleri Bakanlığı’nın kesin olmamakla birlikte yakın rakamlar üzerinden iş yaptığı basındaki tartışmalarda gündeme getiriliyor. Kayıtlı olanların dışındakiler sorun kaynağıdır. Hem konu çok dinamiktir. Diğer taraftan, gümrüklerden sorumlu bakanlık organları, bu tür dışarıyla irtibatlı mülteci ve yasadışılık konularında küresel tehdit algısına göre çalışmak istese de, yeterli altyapıya sahip midir? Sınırlardan kaç IŞİD teröristi girip çıkıyor, sorusu basındaki tartışmalarda yakın zamanda sorulmuştu. Gümrüğün dışındaki alanlardan giren-çıkan yasadışı şahısları ve malzemeyi sadece kolluk kuvveti mi takip etmelidir? Bu tür ciddi giriş-çıkışların akıbeti örneğin Suruç ve Ankara olaylarında dışarıdan alınabilecek bilgiye ulaşma güçlükleri bir hayli tartılmış idi.

Başka sıcak bir konu, PKK ile ilgili; bir ucu Kandil’de olan, diğer ucu Ortadoğu ve Kafkaslar bağlamında gelişen, hatta küresel aktörlerin de işin içinde olduğu bir keşmekeşlikte, uyuşturucu ve milletten bir şekilde toplanan haraçlarla (bu toplanan paraların önemli bir kısmının dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayanlar olduğunu unutmayalım,) sermayesini işleten, devletin belirlediği yaklaşımı istismar ederek yerleşim yerlerine silah yığan ve hendek kazan, hukuken “terörist” diye tanımlanmış kişiler için acaba çok önceden itibaren KDGM’de neler yapıldı?

Amaç sadece görülebilen eksiklikleri söylemek ve bırakmak değildir. İşaret edilen nedir? Bu konular devletin çatısında doğru bir adreste ve kapsamda yer bulabilmiş midir? Biz bunu irdelemiş oluyoruz. Unutmayalım, anlık gelişmelerde ilgililere bilgi süzüp aktarmak bir hayli farklı teknik donanımları ve ekipleri devrede tutmayı gerektirir mahiyettedir. Küresel, sanal, dijital, kaynağı ve yönü belli olmayan saldırılarla ilgili kapsamlı savunma işlerini, belli bir noktaya teksif olmuş bir mülki amir, zamanı kaçırmadan ve zararı ortadan kaldırabilecek ölçüde, çözebilir mi? Bir olumsuzluk olur ise “Bu konu beni zaten aşıyordu, bana fazla yük vermişsiniz,” deme hakkı var mı? Peki, yakın gelecekte daha fazla odaklandıklarında küresel bazlı sanal terör saldırıları bahsi ne olacak?

Amerika’da istihbarat koordinasyon ve işbirliği düzenekleri her bir teşkilatta yerini alır. Devletin çatısında ise milli güvenlik konusu olarak ve başkanın savunma danışmanlığının kapsamında koordine edilir. Devletin, Merkezi İstihbarat (CIA) ve Savunma İstihbaratı (DIA) gibi başka istihbarat kurumları vardır ve bunlar yine küresel ve operasyonel mahiyette çalışırlar. Bakınız bu istihbaratın koordinasyon ve işbirliği işiyle alakalıdır ve tamamen farklı bir konudur. Bundan başka bir kurum daha vardır. Homeland Security adıyla doğrudan başkana bağlı çalışır. Konu iç güvenlik olarak ele alınmış olabilir ama bunu temin ve tesis etmek adına küresel ölçekli bir bakış açısıyla çalışılır. Halen dünyada en geniş kapsamda terörle mücadele eden organ olarak bu teşkilatı örnek göstermek mümkündür. Amerika, 11 Eylül’den sonra terörün bir iç güvenlik işi olmasına rağmen, kaynağının ve yönteminin küresel düşünülerek ele alınması gerektiğine karar verdi. Homeland Security birimini bundan dolayı kurdu. Aslında bir birim ve merkez olmanın ötesinde güvenliğe başka bir boyut ve nitelik eklenmiş oldu. Homeland Security güvenlik anlayışının işletildiği birimlerde; gümrük muhafaza, sınır güvenliği, acil işler, kolluk kuvveti eğitimi, ulaşım güvenliği, sahil muhafaza, vatandaşlık ve göçmenlik hizmeti, gizli servis faaliyetleri ve siber güvenlik konuları yönetilmekte ve ilgili birimlerle işbirliği ve koordinasyon sağlanmaktadır. Soru şu: Amerika’da CIA, NSA, DIA, FBI, İçişleri Bakanlığı veya Savunma Bakanlığı yok muydu da Homeland Security’yi kurdu?

KDGM’nın adında “kamu” olabilir ama bu müsteşarlık aslen “terörle mücadele” koordinasyon ve işbirliği merkezidir. “Kamu” sözcüğünden yola çıkarak kurumun başına “kamu yönetimi” okumuş kişiler atanır ise bu yeterli olur mu, tartışılmalıdır. Bugün dünyanın en önemli dertlerinden biri olan ve özellikle bölgemizde küresel ölçekli terörle, uluslararası kapsamlı işlerle, siber tehditlerle mücadele konusuna yoğunlaşırsak, bu işin karar vericileri kamu yönetimi uzmanları mı olmalıdır? Kurumun mevcut teşkilatı ve teknik kapasitesi yeterli mi? Kurum, “Başkaları ne kadar katkı sağlarsa o kadar başarılı olur,” anlayışıyla mı çalışmaktadır?

Esasında bu kurum yine daha önceleri revaçta olan Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) bünyesindeki işlerin bir kısmını yapmakla ilgileniyor. Basın arşivlerini tarayınca hemen göreceksiniz; geçmişte MGK devlet adına tehdit değerlendirmesi yapıyordu, halk arasında Kırmızı Kitap diye bilinen stratejik dokümanlar burada hazırlanıyordu, devletin psikolojik savaş planları ve asker-sivil işbirliği konuları burada koordine ediliyordu, dış ülkelerdeki terör (örneğin zamanında var olan Ermeni terörü gibi), baskı gruplarının ve lobilerin durumlarına karşı burada tedbirler alınıyordu, istihbaratçılar burada birlikte oluyorlardı, hatta OHAL valisinin burayla işi çok fazla oluyordu, sanki bağlısı gibiydi. Peki, bugün bu tür devletin güvenlikle ilgili çatı işlerini KDGM mi yapıyor, yoksa başka bir kurum mu? Kendilerine Terörle Mücadele Mastır Planı (TMMP) işi verildi. Bu ne şekilde yapılacak? İçişleri Bakanlığı’nın özellikle işi olan “kamu idaresi, asayiş ve güvenlik” konularını kim yapacak? Terörle mücadele konusunu başarıya götürmek için ihtiyaç duyulan koordinasyonu adı geçen müsteşarlık ne ölçüde yürütecek? Böyle ise devlet çapında çok teknik ve farklı alanları olan istihbarat disiplini dahilindeki koordinasyon işi hangi seviyede ele alınabilecek?

Terör konusu 35 yılın problemiylen küreselleşmiş haldedir. Güneydoğu’nun sorunları bilinmektedir. Kürt halkının sosyo-ekonomik durumu bilinmektedir. Yıllardır yapılan uygulamalar ortadadır. Siyaseten sahnede olanların amaçları artık biliniyordur. Dış güçlerin bakış açıları herhalde yeterince anlaşılmıştır. OHAL’den ve MGK’dan kalma birçok plan örneği de var. Hatta MGK toplantı kayıtlarında hangi yetkili, ne konuda, nasıl açıklama yapmış, bellidir. Meclis tutanakları, araştırma komisyonu raporları var. Akillerin çalışmaları da bunlarla birlikte düşünülebilir. Şimdi buna bir de TMMP eklendi. Konu yeni keşfediliyor intibaı verilmemelidir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kendi görev ve yetkilerini İçişleri Bakanlığı bünyesinde gördükçe kendisinden ideal ölçekte yarar beklenmesi söz konusu olamayacaktır. İçişleri Bakanlığı’nın bu tür mülki amirler arası koordinasyon kuruluna ihtiyacı varsa, burada ancak bu tip işler yürütülebilir. Ama eksiksiz şekilde, canı gönülden derde derman olmak istese de, bu konu onu aşıyor görünüyor. Bu kurum aynı şekliyle kalabilir ama bu durumda başka bir kurumun kurulması da düşünülebilir. Biz bu yazıda KDGM’yi irdelediğimize göre aynı bağlamda kalalım, yenisini düşünmeyelim. Devletin daha başka ve üst seviyeli işlerine tek başına bu kurum bu yapı ve vizyonla istese de karşılık veremeyeceğine göre geliştirilmelidir, diyebiliriz. Küresel şartlar ve gelişen tehditler bunu dikte ettiriyor, şahısların durumu değerlendirme dışıdır. Ne yapılmalı? Önce bu kurum yürütme erkinin en üst merciine tekrar bağlanmalıdır. Ne farkeder demeyiniz. Örneğin sınırın ötesindeki teröristin dron ile yapacağı bir eylemi bir başka kurum tespit ettikten sonraki acil-akış ne şekilde gelişecek dersiniz? Örneğin Avrupa’daki teröristlerin kaynaklarını her türlü yolla kesme işlerini başkaları yürütüp bu kuruma sadece bilgi mi verecek? Tıkanan ve belli kesimlerin yetkisini bekleyen bir olay için bu kurum en son haberi olan mı olacak? Eğer konu genel olarak ülkeyi korumak, özelde küresel terör, siber savaş vs. ise kurum buna göre yapılandırılmalıdır. Belki de adıyla beraber tüm yapısı değiştirilmelidir, örneğin Homeland Security gibi olmalıdır. Buna ben bir isim buldum: Vatan Savunması Merkezi. Neden olmasın?

Bu aziz vatan hepimizindir!..

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

kuzey-kore-konusu
ÖNCEKİ YAZI

Kuzey Kore Konusu

sabir-metanet-dirayet
DİĞER YAZI

Sabır, metanet, dirayet!..

Güvenlik 'ın son yazıları

Savaşta Teknoloji Kullanımı

Birincisinden dördüncüsüne kadar her nesil savaş biçiminde gördüklerimiz, sert güçten makine kullanım becerisine doğru bir değişimi gösterdi. Bugün yeni nesil savaşlar uygulanırken, artık beşinci nesil savaşlar oluyor, burada teknolojinin sahadaki taktik uygulama becerisini hesaba katmamız gerektiği açık. Konu şu, savaşta durumu değiştirme inisiyatifiyle hareket eden teknolojiyi kullanım bilinci yüksek askerleri düşünüyoruz. Bunlar bize yeni bir tariflerin yapılmasını gerektiriyor: Gelişen teknolojiye göre askerin sahadaki uygulamasını tam uyumlu hale getirmek, hatta askerin bu yeteneğine başvurarak savaşı kazanmayı bilmek.

Etki Ajanlığı Yasası

Bu çağda, etki ajanlarına karşı önlem almak ve ülke yararına çalışanların eline mücadele etmek adına imkan vermek gibi konularda aksi düşünülebilir mi? Bu gerekli, ülke güvenliği açısından yerinde bir hamle. En azında caydırıcılık çok önemli. Ajanlar ve etki ajanları öyle cirit atmasınlar... Gerekli önlemleri ve bu kapsamda belli yasal düzenleme imkanlarını yaratalım. Her türlü tehdit var. Onları caydıralım, caydırıcı nitelikte ülkenin somut eylemleri olsun. Türkiye'de istihbarat hizmetleri 2014'dan itibaren iyi bir seyirle gelişiyor. İlk olarak operasyon yapma imkanı oldu. Kötü mü? Operasyonel İstihbarat gayet başarılı. Teröristler ve bölgemizdeki hasım ülkeler bunu görüyorlar, dikkatleri çekildi. Şimdi de bu tür ilave yasalar olsun isterim. Doğru adım! Elbette ben bu konuyu istihbarat açısından ele alacağım, uzmanlığım bu yönde. Hukuk konusu ayrı.

Yeni Üstünlük Mücadelesi ve Savunma Anlayışı

Temel konumuz silahlanma ve polemoloji olacak. Bu alanda yeni anlayışları irdeleyeceğiz. Genel savunma ve silahlanma politikalarına, büyük güçlerin aldıkları pozisyonlara, örnek olarak ABD'nin savunma yöntemine ve son olarak yeni üstünlük mücadelesi kavramlarına değineceğim. Bahsedeceğim yeni üstünlük mücadelesi terimleri neler? Oyun değiştiricilik, sistemlerin sistemi mimarisi, otonom kor sistemler, tam baskılama veya üstünlük kurma (dominasyon), bütün yönleriyle nüfuz etme (penetrasyon), istihbaratın penetrasyonu ve caydırıcılık için silahlanmak, olacak. Bunları neyle yapabilirsiniz? Bu makalede size ipuçlarını vermiş olacağım.

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme