Modern Savunma Teorisi

8 Kasım 2021
Okuyucu

Bu teoriyi ortaya atmamın nedeni güncel savunma anlayışının eksiksiz anlaşılmasını sağlamaktır. Ülkemizde bazı çevrelerce savunma konusu kapsayıcı, doğru karar vermeye dönük ve hatta düzeyli konuşulmuyor. Gösterilen yaklaşımlarda bazı eksik tutumlar sergilenmektedir. Öyleyse bu konuyu bütüncül bir şekilde bu makaleyle anlatalım. Fırsat bulunca daha geniş içerikte yazacağımı da başlangıçta ifade edeyim. 

Konuyu; tanımlar, geçmişten modern döneme savunma ihtiyacı, örnek Modern Para Teorisi, Kuzey Atlantik Paktı (NATO) ve NATO’dan ileri anlayış değerlendirmesi, hammadde satan transit topraklar, yani Rusya anlatımı, rakip Çin’in son durumun ifadesi, Modern Savunma Teorisi, Düzenleyici Başat Güç: ABD, Modern Savunma Teorisi’nin diğer disiplinlerle ilişkisi, yapılan popüler yanlışlıklar ve eksiklerden örnekler, 2040 vizyonu, Türkiye’de ABD ve NATO algısı ve sonuç başlıklarıyla ele alacağım.

Tanımlar

Başat Güç: Baskın (dominant) güç demektir. Örneğin bugün için ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Avrupa Birliği gibi ülkeler ve topluluklar başat güç kategorisindedir. Bu halen genel, kullanılan bir tabirdir.

Düzenleyici Başat Güç: Dönemsel olarak baskın (dominant) güçleri düzenleme kudretine sahip başat güç demektir. Örneğin bugün ABD bu durumdadır. Düzenleyici başat güç tanımı Modern Savunma Teorisi’nde kullanılan bir kavramdır. Küresel ve yeterince etkili bir düzenleyici olabilmek için her disiplinde gücü geliştirme ve kullanabilme kapasitesinin ve bunu yapabilecek kudretinin farkında olması, bunu kullanma iradesini sistemli biçimde ve açıkça gerçekleştirmesi, küresel çapta gelecekte olabilecekleri düzenleyebilmesi ve bunu 50-100 yıl dilimleri halinde planlayarak başarması gerekir.

Geçmişten Modern Döneme Savunma İhtiyacı

Bilinen temel bir ilişki yumağı vardır, buna üçlü yapı diyelim; iktidar sahibi, muhafızı ve rejimin savunucusu el ele verirler. Dönemine göre, örneğin kral, asker ve ruhban el ele olurlarsa, yönettikleri yapı sistemleşebilir ve yaşar. Klasik dönemde, Mezopotamya kent devletlerinde, krallıklarda ve imparatorluklarda bu sistem vardı, modern çağda ABD gibi büyük güçlerde de kapsamlı haliyle benzer bir sistemi görmekteyiz. 

Modern dönemde bir iktidar için güçlü para, savunma ve ideoloji aranan ve gerekli parametrelerdendir. Bunu kent devleti, ülke, bölgesel veya küresel ölçeklerde inceleseniz değişmez. Halen böyledir, ABD merkezli kapitalist sistem dolarını kullandırtmakla ve değişmez kılmakla ilgilendi, liberal-demokrasi ideolojisini hem kendi içinde hem de dünyada cazip hikâye olarak kaydetti ve bu sistemi korumak adına güçlü bir askeri kapasite ile ittifaklar sistemi kurdu. Bu yapı Dünya Savaşları’ndan galip çıktı, Soğuk Savaş sonrasında rakibi Sovyet sistemini dağılmaya mahkûm etti. 

Tarihte Güneş Batmayan Britanya İmparatorluğu dünyayı çok büyük oranda düzenleme kudretine sahipti. Liberal-demokrasinin gelişmesini ve sistemleşmesini sağladı. Güç mücadelesinde yine Avrupa kıtasından Fransa, Almanya veya İtalya gibi başat güçlerle rekabet içine girdi. İngiliz Uluslar Topluluğu ile küresel ticaret ve ekonomiyi yönetti. Pound belirleyici para birimiydi. İttifakları yönetti, diplomaside kuralları belirleyendi. Milletler Cemiyeti’ni kurdu. Askerî açıdan özellikle deniz gücü temel aracı halindeydi. J. A. Hobson 1902 yılında “Emperyalizm” sözcüğünü kullandı. 1909 yılında 32,5 milyon m2 toprağı, 444 milyon insanı vardı. 1914 yılında dünya sermaye stokunun yarısı İngiltere’ye aitti. 1913 yılından itibaren İngiltere, yani Birleşik Krallık sermayesinin yaklaşık 1/3’ü Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. 1913 yılı itibarıyla yatırımların dağılımına bakalım: %6 Britanya, %45 ABD ve diğer beyaz yerleşkeler, %20 Latin Amerika, %16 Asya, %13 Afrika’dır. “Laissez-Faire” ile bir enternasyonalizm kurmaya çalıştı. Artık İngiliz İmparatorluğu’nun kapitalist gücü Amerika kıtasında yeni bir güç merkezi üretti. ABD’ye taşınan özel sektör sermayesi (dünya sermaye stokunun çeyreği kadar) daha sonra küresel sermayenin altyapısı olacaktı. 1913 yılında Federal Reserve (Fed) sistemi uluslara sisteminde her şeyi yönetmek için kurgulandı.

Aşağıdaki görsel basitçe ABD ve Fed sistemini açıklamaktadır. ABD’nin diğer ülkelerle ilişkisini bu şekilde anlattığımızda başat olmanın da ötesinde piyasaları ve sosyo-kültürel gelişmeleri nasıl yönlendirilebildiği rahatlıkla anlaşılabilir. Bu durumun savunmaya ve teknolojik gelişmelere de etkisi büyük olur.

Bir dönem Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), ABD gibi düzenleyici güç idi. (1990 öncesinde) Sovyet sistemi de parasını (ruble), askeri yapısını (silahlarını, komuta yapısını, eğitim metodunu ve diğer sistemleri) ve komünist ideolojiyi korumakla uğraşmış idi. Bugün benzer bir durum henüz oluşmadı, ancak arayış yok değil. Arayışa karşılık bozucu müdahaleler de doğal seyide gelişiyor. Çinliler, para birimi renminbi kullanılsın, komünizm iyidir diyorlar ve askeri yapısını geliştiriyorlar. Büyük oranda önemli sorunlar da bu durumdan kaynaklanıyor. 

Enternasyonal sistemi, zaman içinde gelişen anlayışlara bakarak söyleyelim; 1944 Bretton Woods’u (Yeni bir para sistemi ve Özel Çekme Hakkı, SDR’ı, Dünya Bankası’nı, Uluslararası Para Fonu’nu kapsar), Serbest Piyasa Ekonomisi Laissez-Faire’e karşı efektif talebin yaratılması yoluyla refahı (John Maynard Keynes’in teorisinin özünü), uluslararası sistem inşası fikrini (Enternasyonalizm), Dünya Savaşı sonrası İngiliz ekonomi modeli ABD sisteminin içinde ikilik yarattığını (1971’e kadar Altın-SDR yerine dolar kullanıma alındı) hesaba katalım.

Küresel sistemi de aynı bakış açısıyla özetleyelim. Soğuk Savaş sonundaki atmosfer ve şartlar geçerli. Birleşik Krallık Başbakanı Muhafazakâr Margaret Thatcher, Thatcherizm (1983-1989)’i ileri sürdü: Kısıtlı hükümet harcamaları ve vergi indirimleri ile serbest piyasaları canlandıran ve hem yurt içinde hem de yurt dışında İngiliz milliyetçiliği ile politika. Beraberinde özelleştirmeler geldi. Amerika Birleşik Devletler Başkanı Muhafazakâr Cumhuriyetçi Ronald Reagan, Reaganomics (1981-1989) ileri sürüldü: Arz yönlü ekonomi politikaları, ekonomik büyümeyi teşvik etmek için vergi oranının düşürülmesi, ekonomik de-regülasyonu ve hükümet harcamalarının azaltılması. Peşinden savaşlar başladı, Papa ile birlikte Polonya’ya baskı yapıldı, Rusya Devlet Başkanı ve Komünist Parti Genel Sekreteri Mikhail Gorbachev ile anlaşmalar yapıldı. “Sovyetler Şeytan İmparatorluğu” ilan edildi.

Şu rezerv para oranlarını 2019 yılı itibarıyla bir ortaya koyalım o zaman. Küresel çapta kullanılan rezerv paraların oranları: ABD Doları %61.8; Avro %20.2; Japon Yeni %5.2; İngiliz Poundu %4.5; Kanada Doları %1.9; Çin Renminbisi %1.9; Avustralya Doları %1.6; İsviçre Frangı %0.3; diğer %2.6. (Not: COVID-19 sonrası bu sayılar yenilenmelidir, örneğin ABD Doları’nın %65’lere yakın çıktığı görülecek gibi.) 

Bugün para işinde Rusya ve Çin yok, uğraşıyorlar bir şeyler bulmaya!

Başat güç Avrupa, bir birlik halindedir, liberal-demokrasiden yana, ABD ile sorunu yok, dolarla barışık ikinci rezerv para olan avroya sahip ve ABD’nin kurduğu NATO paktı içinde. İngiltere Pound kullanıyor. (Brexit öncesinde EuroZone’da değildi.) Kanada’dan Okyanusya’ya uzanan coğrafyadaki Anglosphere yapısı Batı kapitalizminin ideolojisini ve kültürünü kabul ediyor. Japonya, İkinci Dünya Savaşı ile daha netleşti, yine Batı sistemi içinde ve güçlü Yen ile piyasalarda bir denge unsurudur.

Bugün küresel şirketlerin hacmi birçok ülkenin gücünden fazla oldu. Ancak bu küresel güç konumuna gelen büyük şirketlerin kaynak ülkesi hangisi, hangi kültür ve büyük sermaye ile kurulup geliştiriliyor, işletiliyor ve müteakip projeleri desteklemede kullanılıyor? Bir başka bakış açısı da küresel marka olma konusu. Örneğin en büyük 100 küresel markaya bakın ve kaynak ülkelere göre dağılımını inceleyin. Görülecektir ki ABD kaynaklı küresel markalar giderek artmaktadır. (Görsel Visual Capitalist’tendir.)

Bu yapılar sadece politika yapmazlar, aynı zamanda teknoloji üretirler. Teknoloji ile savunmada ve piyasalarda baskın olurlar. Uluslararası hukuk içtihatlarından tutunuz, baskın kültürel ve medya yapılarına kadar, çok konu bir sistem bütünlüğü halinde geliştirilir. Bunlar ortak çabalardır.

İşte modern anlayışın içinde bu yapı bir yandan modern para, modern kültür, diğer yandan ise modern savunma anlayışını besler. Teorileri de yazıldı ise o isimle anılır. Ben de öyle yapacağım.

Örnek: Modern Para Teorisi 

Ekonomideki Modern Para Teorisi’ni (İng. MMT) bilenleriniz vardır.[1] Formülleri ve detaylı ekonomik anlatımları bir yana bırakalım. MMT’yi pratik olarak ifade edeyim: Eğer paranız rezerv para ise istediğiniz zaman karşılığı tahvili satın aldıktan sonra basarsınız ve piyasaya sürersiniz. Ancak, değilse (örneğin TL, yani rezerv paraları kullanarak ekonomisini sürdürenler için) bastığınız para karşılığı bir şey yapmak zorundasınızdır, örneğin faizi bir miktar arttırırsınız. Karşılığında bir işlem yapmadan para basarsanız ne olur? Örneğin döviz ve/veya enflasyon yükselir, yani bedeli bir şekilde sistem tarafından sizden alacağını tahsil edilir; buna, bizden vergi alınıyor, gözüyle bile bakabilirsiniz.

Fed küresel ekonomide herkesin dikkatlice takip ettiği küresel kurumdur. Neden? Rejimi o ayarlar. Örneğin bütün piyasalarda faiz kararları iyi takip edilir. Açıklanan politika faizi bile önemlidir. Fed küresel sistemin çarklarının dönmesinden sorumlu olarak hareket eder, ama aslında o da bir bankadır, bir şirket gibi düşünün. 

ABD Başkanları iki şapkalıdır. Birincisi ulusal yapının başkanlığıdır, bildiğimiz gibi, bizim de başkanımız var. İkincisi, Fed’in bastığı parayı kullandırtmaktan sorumludur, bu bizde yok. 

Örneğin Çin kendi parasının rezerv olması ve buna karşılık ABD bunu engellemek için neredeyse dünya savaşı çıkartacak, öyle değil mi? Bu da politika demektir. ABD politikası bu nedenle yakinen takip edilir.

NATO 

Şimdi buradan hareketle üçlü yapının unsuru, savunma konusuna bakalım. Önce NATO nedir, çok kısa, bunu ortaya koyalım.

Halen Kuzey Atlantik Örgütü Anlaşması (NATO) gezegenin tek güçlü savunma ittifakıdır. Soğuk Savaş zamanında Varşova Paktı vardı, dağıldı. Halen Şangay İşbirliği Örgütü var, ama bu tam bir savunma ittifakı değil. Dolayısıyla Modern Savunma Teorisi’nin işlerlik kazanabildiği ve üzerinde konuşulabildiği tek yapı NATO’dur. En azından teori geliştirmek husus bunu gerektiriyor.

NATO sadece bir güvenlik örgütü değildir. O kadar paradan, Fed’den, politikadan, kültürden bahsettim, değil mi? İşte buna bir muhafız gerekecek! NATO, Batı kültürünün, dolayısıyla kapitalizmin, değerlerinin, aklının, parasının, beklentilerinin, projelerinin, vs. güvenlik boyutundaki ittifak kanadıdır. NATO’ya girdiyseniz, (Fed ve ABD doları, liberal demokrasinin savunulması, gibi) kendini uluslararası sisteme açık şeklinde tarif eden bir rejimde her ne varsa onun içindesinizdir. NATO içindeyken başka değerler, ortaklıklar, planlar olmaz.

NATO ülkeleri dünya Gayri Safi Milli Hasılası’nın ve askeri kapasitesinin yüzde 50’sine sahip en güçlü örgüttür. NATO verdiği güvenlik sayesinde halen dünyada 1 milyar civarında insan bundan yararlanma imkanına sahip. Dünyada büyük bir değişim söz konusudur. Bu değişime göre Çin ilk sırada ele alınması gereken bir güç oldu. Arktik bölgenin deniz yoluna açılması diğer önemli bir gelişmedir. Çin ve Rusya açısından Arktik bölgede NATO’nun görevleri söz konusudur. Dolayısıyla Çin, NATO’nun görev alanına bir şekilde girmiş oldu. NATO’nun kara, deniz, hava ve stratejik kabiliyetleri mevcutken, siber kabiliyet kazanıldı, ayrıca uzay kabiliyet de kazanılmaktadır. Siber ve uzay bahsi dolayısıyla NATO küresel çapta imkanlara kavuşma aşamasındadır. Görev alanı tam gelişince perspektifi ve sahadaki işlevleri de gelişecektir. Bu demektir ki yakın gelecekte NATO daha fazla insana (ilkesel de olsa) güvenlik verecektir.

Rusya agresif bir tutum içindedir, doğrudan işgal eder. Ukrayna olayı örnektir. NATO, Rusya ile görüşmeler yapmış ancak anlaşamamış, irtibat ofislerini kapatmıştır. Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) konusunda yöntem belirlenmesi ve bir anlaşmaya gidilmesi hususu hakkında tekrar ne yapılacağı konusu muallaktadır. Ancak NATO’nun nükleer caydırıcılık görevi artırılarak sürdürülecektir.

Küresel terörle mücadele devam edecektir. Afganistan ve Irak görevleri bulunmaktadır, IŞİD’de bu görevlere dahil edilebilir. Terörle mücadele için geniş bir çalışma yapılmaktadır.

Kuvvet hazırlıkları artırılmaktadır. NATO’da 30 günde 30 tabur, 30 filo, 30 gemi harekât yapabilecek kabiliyettedir. Siber konusu ile erken ihbar, muhabere ve seyrüsefer kabiliyetleri güçlendirilmekte, 5G ve drone ile gözetleme kabiliyetleri artırılmaktadır. Mevcut radar, keşif ve gözetleme sistemleri geliştirilmektedir. Kritik altyapı tesis ve kabiliyetlerin güvenliği artırılmaktadır.

2019’da NATO 4,6 milyar dolarlık savunma harcaması yaptı. Eğer yüzde 2 formülü kabul görürse Avrupa ve Kanada 2024 yılında NATO için 400 milyar dolar ayırır olacak. ABD mevcut durumda Gayri Safi Milli Hasılası’nın yüzde 3,5’luk oranını NATO’ya veriyor. Nerdeyse bu oran yılda 706 milyar dolara tekabül ediyor. NATO’nun yüzde 85’lik harcamasını yapınca haliyle patron ABD oluyor. 

Rus kaynaklarına bakıldığında NATO’nun savunma harcamaları yüksek bulunmaktadır. Örneğin Rus kaynakları ABD, Kanada ve Avrupa toplamında 925 milyar dolar bütçe harcanırken sadece Rusya’nın toplam 45 milyar dolar harcadığı ifade edilmektedir.

NATO’dan İleri

Asıl olan “enternasyonalizm” fikridir; çeşitli biçimlerde söylenebilir ama sonuçta Avrupa’yı geliştiren ve ABD’yi kuran aklın dünyayı yönetme modeli üzerinde durmamız gerekiyor. Bu fikir ABD ve NATO’yu kuran, ondan önce Avrupa’da kökleşen aklın geleneği halindedir. Haziran 2021 itibariyle NATO-2030 ilan edildi. On yıl sonra NATO-2050 ilan edilecek. 

Bu bir ABD, Rusya veya Çin yarışından öte, bir kesimin felsefeyle de açıklayabileceği yoğunluğu temsil eder biçimde, insanlığın iddiası ve küresel idealinin bir tezahürüdür. En azından sahipleri böyle tarif ediyor, Aydınlanma’da başlayıp bugüne gelip açıklıyor, neticede korunması ve geliştirilmesi için çaba gösterilen bir demokrasi fikri var. İster kabul edin ister etmeyin, ABD bugün bildiğimiz bütün uluslararası kurumları (Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Kuzey Atlantik Paktı, vs.) yapılandırdı ise bu sadece yarış değildir, yeni duruma göre dünyayı, insanları, sistemi uyumlandırma, adapte etme, yeni kavramlarını tanıtma, yol haritasını belirleme konusu olur, böyle kabul etmek gerekir.

(Özellikle 2019 sonrası gelişen küresel meselelerle birlikte çok önemli bir değişim yaşanmaktadır. Bu noktada şöyle bakmak mümkündür, bu hızla gelişen yeni sosyo-ekonomik durumu değerlendirip değişimle ilgili projeleri somutlaştıranlar düzenleyici başat güçtür.)

Joe Biden’a verilen ilk ödev buydu, ittifakı toparlamak. Bugün fonlarıyla, vizyonuyla, küresel hedefleriyle ve sonuçta bir bütün olarak küresel ortaklık modeli somutlaştı. Biden kazanmadı mı? Karşısında kim var? Demokrasisi olmayan ve illeberal dünya diyor. Başta Rusya ve Çin var. NATO açısından Çin hedef değil ama ABD ulusal savunma stratejisi dokümanlarına göre hedef. Derin ortaklık bakımından çevrelenen ülke de Çin. ABD, Rusya’yı baskılıyor.

Rusya ve Çin düşmanlığı, klasik manada bir savaşa hazırlık değildir. NATO deyince böyle düşünenler var, yeniden düşünsünler. Çin’i yaratan sermaye kimin? Çin’in kontrol altında tutulması başka bir şey, Rusya gibi düşman görüp onunla savaşmaya dönük adımlar atılması başka. ABD, ittifakı ve ortakları uzayda, siber alanda, Arktik bölgede, İpek Yolu’nda… Bunlar NATO’nun 70. Yıl metninde de var, 2030 dokümanında da. Peki NATO ile ABD neyi hedefine koydu? Bu saydığımız konularda Atlantik sermayesini, aklını, emeğini birleştirecek ve karşısında duranlara yönelik caydırıcı olacak, geri kalmayacak, hatta ileri geçecek.  

Hammadde Satan Transit Topraklar

Bolşevik Devrimi (1917) Rusya’da köylüleri katlederek yapıldı, ama aslında teorisi, finansmanı, gazete çıkarılması (o dönemin medyası bu), parti kurulup bunun kongreleriyle siyaset yapılması, gibi bütün işler Berlin, Frankfurt, Londra ve biraz da Cenevre’de oldu, yani Avrupa’daki gelişmeler bunlar. Lenin ve arkadaşları bunlara katıldı. ABD kapitalizminin temellerini ararsanız kökeninde Avrupa’yı bulursunuz, Rusya’nın fikir değişikliği gibi sunduklarını da. Öyleyse kim neyi paylaşamıyor?

Ancak bugün devasa Rimland (Kenar Kuşak, Nicholas John Spykman’ın teorisi gereği ifade ettiği biçimde) üzerine oturmuş, kökeni Fin ve Slav karışımına dayanan kuzeyli bir toplum, bugün dünyaya bu biçimde meydan okuyamaz. O sahip oldukları topraklardan insanlık medeniyetine sundukları ne var? Madenler, hidrokarbon, diyorsanız bunlar yetmez elbette. Eğer fikir var diyorsanız, ifade ettiğim gibi, o fikir Avrupa’nın, hatta doğrudan Londra’daki Anglo-Saksonlar’ın ve Alman-Avusturya Yahudi’si sermayedarların, onlara hizmet eden fikir adamlarınındır. Zorla dayatılan Devrim’de ölenler yine köylülerdi. Bırakın Lenin’i (takma adı bu) dünya bir Gürcü zalim Stalin’e (bu da takma ad) kalmayacak kadar büyüktür, gerçektir. 

Soğuk Savaş sonrası tekrar Çarlık dönemini hatırlayan Rusya, Avrupa’dan Asya’ya uzanan topraklarıyla (kuzeyde Arktik bölge, güneyde Akdeniz, doğuda Pasifik, batıda Atlantik), dünyaya sadece yeraltı kaynağı sunabilir, transit olma görevini üstlenebilir, sanat, matematik, mühendislik gibi bildiği konularda yararlı olabilir, hepsi budur. Ancak, “benden olun başka yolunuz yok,” diyemez. 

“Sovyet enternasyonalizmi” fikri tutmadı. “Amerikan enternasyonalizmi” (biz buna “küreselcilik” diyelim) fikrinin arkasından gidecek de değiliz. Ama bugün insanlığa dayatılan düşünce budur. Onun için “NATO’dan da ileri bir durum var” diyorum. Peki bugün tema ne? Demokrasi. Neye karşı? Otoriterliğe. Bu neydi, bilmediğimiz bir şey mi? Soğuk Savaş’ta düşman tarifi “totaliterlik, otokrasi” idi. Bugün de değişmedi; “otoriter yönetimler”. Kim bunlar? Rusya ve Çin başta, Kuzey Kore, İran ve sonra gidiyor…

Modern Savunma Teorisi

NATO böyle. Şimdi Modern Savunma Teorisi’ni özetleyelim. Bu yazdığımız teoride bazı ayrıntılı noktalar var, bize gerekli olacak da budur. ABD ve NATO’yu aklımızda tutalım ve bu konuyu teorik anlatalım:

  • Eğer bir düzenleyici başat güç olarak güvenlik örgütünün mimarı sizseniz, büyük bütçeyi siz veriyorsanız, küresel çapta güvenlik üretimi kapasitesine sahipseniz, dünyada en fazla silah üretip satan sizseniz, o halde sizin savunduğunuz rejim her durumda diğerlerinin önündedir. Bu ülke (veya güç) rejimini güçlendirmek adına kurduğu ittifakın dışında başka ittifaklar kurma serbestisine sahiptir. Dahası kendi ulusal politikaları (çıkarları) gereği güvenlik alanında adımları (müttefikleri dahil) başkalarına hesap vermeksizin atabilir. 
  • Tersi hallerde, eğer bir ittifaktaysanız, sizden düzenleyici başat güç merkezinde açıklanan rejimin ortak ideallerine ve yaptırımlarına uymanız istenir, ulusal çıkar gözeterek atacağınız adımlarda düzenleyici güç bunun bir bedelini talep eder. 
  • Eğer bir düzenleyici başat güç stratejik olarak küresel dünyayı baskıladı ve kuralları oluşturdu ise arada yaşanan her geçiş düzenlemesi size aldatıcı gelebilir, sonuçta güçlü olanın şartlarının oluşturduğu evrene mahkûm kalınacaktır. 
  • Eğer düzenleyici güç hasmını tarif ettiyse bu sizin de o yönde düşünmeniz için gerekçedir, ama daha önemlisi, şartlar buna uygun düzenlenmiştir bile, artık sahadakiler için çoğu şey sürpriz değildir.
  • Küresel güç mücadelesi ancak düzenleyici ve başat güçler arasında geçer. Bölgesel mücadelelerde rol alan diğer aktörler gri bölge operasyonları ile yıpratılırlar.

Düzenleyici Başat Güç: ABD

Somutlaştırmak adına, savunma ittifakını NATO olarak düşünün. NATO’yu neticede ABD kurdu, dünyanın her yerinde askeri ve silah sistemleri var. Savunma kapasitesi açısından en öndedir. ABD, NATO içinde ve dışında düşünce üretebilir. ABD’nin NATO ile birlikte adım atması kendi çıkarına ise bu rahatlıkla gerçekleşir. Bunun dışında rejimini güçlendirmek için başka ortaklıklar kurar ve güvenlik örgütü olarak başka alanlarda bulunur ise bunu yapmaya hakkı ve gücü vardır. Ayrıca ulusal ihtiyaçlarını düşündüğünü iddia edip, NATO ve diğer savunma ortaklıklarına, “bu benim ulusal işim siz karışamazsınız” diyebilir. 

Buna karşılık; güvenlik örgütünün mimarı siz değilseniz, düzenleyici veya başat aktörden daha az bütçeyle ittifaka katkı veriyorsanız, yerel ve bölgesel çapta güvenlik üretim kapasitesine sahipseniz, az miktarda silah üretip satan iseniz, bu durumda siz çok daha fazla güvenliğe ihtiyaç duyarsınız. NATO ittifakı olarak düşünmeye devam edelim. Eğer ABD dışındaki bir müttefik NATO kapsamında kalıyorsa sorun yoktur. Ulusal ihtiyaçlarım var, kendi politikam gereği faaliyette bulunacağım derseniz, buna ittifak içinden müdahale veya engelleme gelebilir. Aslında müdahale veya engelleme ABD’dendir; bunu ya doğrudan kendisi ifade eder ya da sahadaki güvenlik desteği verdiği ülkeler arasındaki dengeleri değiştirerek dolaylı bir biçimde uygular. Eğer düzenleyici başat güç bu yolu izlemez ise başka bir başat gücü veya ülkeyi de devreye koyarak onun vasıtasıyla müdahalede ve engellemede bulunabilir. 

ABD bugünkü konjonktürde NATO dışında başka ittifaklar, ortaklıklar, işbirliği mekanizmaları ve koalisyon oluşumları kurabilmektedir. Pratikte bunları görmekteyiz. Angloshpere, bunun bağlamında yeni AUKUS, NATO, bunun bağlamında yeni Derin Ortaklık Ülkeleri, Avrupa Birliği, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD), İsrail ve halen çalışılmakta olan Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP)… Örneğin, El Kaide veya IŞİD ile savaş var, dedi ise koalisyon kurabilmektedir. NATO, ABD’nin El Kaide ile savaşına 5. Madde gereği hemen dahil olabilmektedir.

Silahlanma değerlerine SIPRI’yi esas alarak bakalım. Aşağıdaki görsele bakalım. Birinci (soldaki) görselde Asya ve Okyanusya’da silahlanmanın giderek arttığı işaret edilmektedir. Bu durum Çin’in iddiasının artmasına ve küresel rekabet ortamının kızışmasına paralel gelişmektedir.

Esas tablo sağdakidir. En fazla askeri harcama yapan 10 ülke var. Tek başına ABD (düzenleyici güç) diğer 9 en fazla askeri harcama yapan ülke (başat güç) toplamına eşittir. Bugünkü ittifak ve ortaklık oluşumuna bakılırsa burada yer alan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Suudi Arabistan, Hindistan, Güney Kore ve Japonya bir taraf ise geriye Çin ve bununla sorunlu olan Rusya kalmaktadır. Neden sorunlu dedim? Halen Çinliler Rusya’da topraklarının olduğunu düşünüyor. Bugünkü askeri harcamalar listesine bakarak Rusya veya Çin’in ABD ve yeni bloğu ile baş etmesi söz konusu değildir.

Peki bugün ABD askeri nerede? Al Jazeera’den bir tablo:

ABD’nin bu askeri yapısı Modern Savunma Teorisi’ni doğrulayan reel hususlardır.

Rakip Çin

ABD Savunma Bakanlığı’nın 2021 yılı değerlendirmesi yayımlandı.[2] Burada ilk dikkat çeken husus; ABD’nin Çin’i nasıl tarif ettiği, Çin’in böyle olup olmadığı, Çin’in gerçekte ne yapıp yapmadığının ipuçları perspektifinde olmaktadır. Benim bu raporun anlatımında dikkatle baktığım noktalar şunlar: ABD’nin değil de Çin’in ABD’yi stratejik rakip görmesi söz konusu; bunu güçlü ulus devlet olarak ifade etmesi; ABD ile Çin arasında birbirine karşıt iki sistemin (Uluslararası Sisteme Açık Liberal Demokrat ABD’ye karşılık Uluslararası Sisteme Kapalı Otoriter Komünist Çin) varlığının ifade bulması; Çin’in dünyanın diğer tarafına meydan okuyan hırslı bir rakip olduğudur. ABD, Çin’in savunma strateji ve politikalarını incelerken rekabeti ifade eden bir dolu bilgiyi hesaba katar.

Modern Savunma Teorisi’nin Diğer Disiplinlerle İlişkisi

Bu teorinin; yer, deniz, hava ve uzay alanlarını inceleyen disiplinler, ekonomi, bilim ve teknoloji, politika, insan gücü, sosyo-kültürel yapı, ulaştırma ve iletişim ile yakından ilişkisi vardır, hatta iç içedirler de denebilir. Bütün bunlara stratejik açılardan bakılır.

Bir örnek üzerinden açıklayalım. ABD, Çin için nerelere bakıyor? Çin’in ulusal stratejisine, dış politikasına, ekonomi politikasına, askeri-sivil füzyon geliştirme stratejisine, savunma politikası ve askeri stratejisine, silahlı kuvvetlerinin görevlerine, askeri gücün modernizasyon programlarına ve kaydedilen gelişmelere, modernizasyon ve reformlarla ortaya çıkan yeniliklere, karşı müdahale ve güç projeksiyonu için geliştirdiği yeteneklere, nükleer yeteneklere, kimyasal ve biyolojik araştırmalarına, ordunun küresel çapta varlığına, büyüme alanlarına ve küresel askeri faaliyetlerine ve etki operasyonlarına, kuvvet modernizasyonu bağlamındaki kaynaklarına ve teknolojilerine, askeri modernizasyonlarını destekleyen bilim ve teknolojik hedeflerine, yabancı teknoloji edinimlerine bakıyor, bunları inceliyor.

ABD hasmı olan Çin hakkında bu konularda inceleme yapıyor ise NATO da aynını yapıyor. Bu bağlamda ele alınanlar uzay, siber-uzay, dünyadaki her alan didik didik edilerek, sadece askeri kapasiteler değil, her alanda detaylı inceleme yapılır. Geçmiş bilinir, mevcut takip edilir ve gelecek projeksiyonları yapılır.

Vizyon 2040

Bu dönemin analizine etki eden hususlar nelerdir? Küresel ekonomik gelişmeler, Dördüncü Sanayi Devrimi, küresel ısınma ve iklim değişikliği, pandemi, uzay ve siber alandaki gelişmeler. Sosyo-ekonomik yapılar değişiyor. Dördüncü Sanayi Devrimi’nin ürünleri bütünüyle sistemleşecek, kurumsallaşacak… Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerine göre köklü değişimler olacak. Uzay ve siber alandaki gelişmeler öne çıkıyor. Büyük güçlerin uzaydan ve siber alandan dünyayı rahatlıkla kontrol edebileceklerini düşünülmelidir. Bu iki konu tüm yaşam kalıplarını ve savunma anlayışlarını değiştirecek nitelik taşır.

Bu konular tam bir küreselleşme perspektifiyle zorunlu şartları doğuran hususlardır. Eğer pratik yaklaşırsak, 2030’lardan sonra daha belirgin biçimde küreselleşme ile yerel/bölgesel güçler ve ilgili konular, birbirinden daha fazla ayrılacaktır. Bu itibarla savunma analizlerini yapanların dikkat edeceği konular; küresel ve yerel/bölgesel güçlerin ayrışmaları ve anlaşmazlıkları, politik iktidar ve yönetişim biçimleri ve bunlara dayalı yaşanabilecek diğer anlaşmazlıklar, sosyal tepkilerin etkilerinin kontrol edilme biçimleri ve alınan sonuçlar olacaktır.

O halde 2030’lardan itibaren inşasına başlanacak ve 2040’larda belirgin biçimde yaşayabileceğimiz dünyanın tehditleri ne olacak ki, bu dünyada savunma ihtiyaçlarını ve buraya kadar açıkladığımız büyümeyi betimleyebilelim. Yukarıda ifade ettiğimiz bu küreselleşmenin zorlayıcı ivmesiyle ulus devletlerin öneminin giderek ortadan kalktığı, adeta dünya çapında yerelleştiği bir sonuç ortaya çıkacak gözüküyor. Böyle düşünülürse, küresel düzeni yönlendirenlerin her bir noktayı en ince noktaya kadar kontrol edebildiğini de söylememiz gerekir. Makineler gözlüyor, izliyor, analiz ediyor, belirli kuralların uygulanmasını takipten sorumlu diğer makinelerin ise insan yaşamına müdahalesi söz konusu oluyor. Bu bakış açısıyla dünya, denetimi güçlü olan alanlardan, denetimi mümkün olmayan alanlara göre ayrılacaktır. Haritalarda tam, kısıtlı, zaman zaman denetimdeki alanlar ile denetimden uzak alanlar işaretlenecektir. Böylesi denetimle ilgili alanlara bölünmüş bir dünyada çatışmaların bugünkü halinden çok daha farklı gerçekleşeceği açıktır. Denetim ve yaptırım sistemleri küresel olacaktır. Yereldekiler kendi içinde çatıştıkları gibi, küresel sistemle de çatışmalar içine girecek ve zaman zaman bu tür kontrol dışı olaylara müdahaleler gerçekleşecektir. Örneğin göç hareketleri hat safhada olacaktır. Buna dayalı küresel güvenlik anlayışları ortaya çıkacaktır.

Burada “yeni güç hiyerarşisi” anlayışını öne çıkacaktır. 2040’ların tehditleri, kullanılan sistemler, savunma anlayışı, her şey bugünden çok farklı olacaktır. Bu durumda her şeyi kontrol eden ile zaman zaman belli alanları kontrol edenler arasındaki farktan bahsedeceğimiz bir dünya düzeninden bahsetmiş olacağız. Versay düzeninin kalktığı bir dünyada refah ve güvenlik beklentileri tekrar tanımlanmış olacaktır. 

Popüler Yanlışlıklar veya Eksikler

İlk eksik Dördüncü Sanayi Devrimi’nin etkilerini görememektir. Her şey değişiyor, savaş, strateji, politika, yaşam… İkinci eksik ise iklim değişikliği ve koronavirüs salgını şartlarında gelişen küresel dönüşün hızını ve kapsamını yakalayamamaktır. Üçüncüsü ise bu tür hızlı değişimi gerektiren küresel etkili konuların büyük bir maliyeti olduğunun düşünülmemesidir.

Stratejik manevralara bakarak aldananlar oluyor. Örneğin ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi iyi örnektir. “ABD yenildi,” deniyor. ABD yenilmedi. 2040 hedefine dayalı Afganistan’da yeni ve sürpriz bir adım attı. Bunu Joe Biden’a yaptırdılar. Biden bunu dünyaya bugün net açıklasa da dünya ABD’ye karşı olur. Liderlerin böylesi durumlarda katlanmak zorunda oldukları şeyler vardır. Her neyse, ABD planlı bir politikayı uyguluyor ve dahası da gelecek, ama onun zamanında ama daha sonra.

“Rusya kazanan oldu,” deniyor. Ben bu tür kazanç/kayıp değerlendirmelerine “iyi/kötü” der gibi boş değerlendirmeler olarak bakıyorum. Bu yaklaşımlar stratejiyi bilmeyenlerin işidir. Elbette güçler mücadelesinde her aktör kazanımını artırmaya çalışır. Rusya, Avrasya’da başat aktördür, ama başka kısıtları vardır. Çin zaten Afganistan konusunda olayın içine çekilmek istenen hedeftir. Avrupa konusuna değinen yok. 

Türkiye’de ABD ve NATO Algısı

Türkiye’de ABD ve NATO algısında temel iki iddia ileri sürülür. Bir tanesi çifte standart konusudur. İkincisi ise ABD ve NATO’dan vazgeç, başka bir yapı içinde ol, bu daha güvenilir ve kazançlı, şeklindeki düşüncedir.

Türkiye ve NATO konusu için birkaç şey söyleyeyim. Son iki yılın özeti: Libya’da Rusya destekli Hafter’i durduran, Suriye’de Rusya destekli Esad’ın 1/3 ordusunu etkisizleştiren, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’a verilen destekle Rus silahlarıyla donanmış Ermenistan’ı bozguna uğratan, Ukrayna ile Savunma işbirliği yapan, NATO ve AB üyesi Polonya’ya SİHA satan, Baltık’ta Polonya’ya ilave Litvanya ve Letonya’ya savunma desteği sunan kim? NATO üyesi Türkiye! Diğerler NATO üyeleri toplantı ve tatbikat yaparken, Türkiye Rusya’yla, Rus doktrin ve silahlarıyla resmen savaşıyor, her ne kadar dolaylı da olsa. 

Bunu ABD Başkanı Biden görüyordur, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg gördüğünü her defasında işaret ediyor. Biden (ABD savunma bürokrasisi dahil) bir kez daha düşünür mü bilmiyorum, ama Doğu Akdeniz’de Suriye’de, Libya’da, Ukrayna’da, Baltık’ta, Doğu Avrupa’da ABD, düşmanı Rusya ile karşı karşıya, ancak tüm bu cephelerde Türkiye en başarılı ülke. 

Hal böyle olabilir. Ancak bunlar reel politik konular. Teorik açıdan Türkiye’den bakış değişiyor. ABD’den anlayış beklemek bir sonuç vermez. 

Bu teorinin belki de en vermek istediği nokta, “ben haklıysam sonunda kazanan olurum” mitinin sonuç vermeyebileceğini ifade etmesidir.

ABD ve NATO deyince akla ilk gelen çifte standart uygulandığı husus olmaktadır. Örnekleri çok. Gerçekten de bu şekilde düşünülebilir. Ancak bir diğer gerçek daha var, bu teorik yaklaşım bize diyor ki, ABD ve NATO politikaları ve uygulamaları çok normaldir.

İkinci bahis ise pratikte Avrasyacılık fikri olarak işlenmektedir. Rusya veya Çin ile egemen bir ülke olarak gelişme göster, denir. Bu düşünceler romantik ve/veya ideolojik manada kabul edilebilir. Ancak Modern Savunma Teorisi’ne bakılırsa ilk iddia gibi, bu da çok anlamlı değildir. Bu teorinin dışından bakıldığında ise yapılan politikaların mutlaka bir kabul edeni olur; ama bütün bunlar ideolojik ve politik kabullerden öte değildir. (Bir adım daha ilerisini düşünürseniz, bu gerçek durumu bile bile ideoloji tabanlı politika yapan var ise onun bir çıkarı olabileceğini de değerlendirmek gerekir.) Soğuk Savaş’ın sonucunu belirleyen mantığı iyi değerlendirmek gerekir, aslında dün olduğu gşbi bugün de şartlar değişmemiştir.

Dokümana Dayalı Uygulama

Modern sistem her şeyi kayıt altına alır ve dokümantasyonu sever. 

Sistem şöyle çalışır: Vizyon dokümanı, strateji dokümanı, tehdit dokümanı, durum muhakemesi, hedef dokümanı, operasyon planları… İşin başında vizyon var; bu geleceği düzenlemek adına kullanılan bir dokümandır. Strateji dokümanı var; düzenlenmiş alanda neler yapılacak, belirlenir. Tehdit dokümanı var; bütçeyi alabilmek için bu gereklidir. Durum muhakemesi var; dost-düşman karşılaştırmaları yapılır. Hedef dokümanı var; hedefler tek tek sıralanır. Operasyon planları var; kim, ne zaman, nerede, ne maksatla, nasıl yapacak, belirlidir.

ABD, NATO’nun tehdit dokümanlarını hazırlar. Yani istihbarat ABD’dendir. Sadece para değil, bilgi de ABD’den olunca, NATO planları neden ve nasıl yapılır, bunu anlamak güç olmasa gerekir.

Ülkeler bazen aldanır. Örneğin ABD açıkça, Çin için bunu düşünüyorum, der ve herkes aynı şayi tekrarlamaya başlar. Bu ABD’nin istediği bir şeydir.

Sonuç

Düzenleyici ve başat güçlerin gerisindekiler şunun farkına varmalılar: Dördüncü Sanayi Devrimi oldu! Uluslararası sistemden küresel sisteme (hedef 2040) geçiş gerçekleşiyor. Küresel iklim krizi, küresel ekonomi krizi, küresel-pandemi, küresel terör krizi, küresel göç krizi, küresel medya baskısı gibi konu başlıkları etkisini artırarak sürdürecektir. Dolayısıyla “Yeni normalleşme” şartlarına göre hazırlık yapmak gerekir. Buna hazır olanlar belli ülke ve güçler. Ama bir de bakıyoruz ki gezegenin tek savunma kurumu NATO da buna hazır.

Ben Dördüncü Sanayi Devrimi’nin sadece teknoloji ve ekonomi olarak görenleri eleştiriyorum. Dünya değişince buna uyumlu yönetimler ve standartlar belirleniyor, örneğin “kazançlı al-sat” düşüncesi yeterli değildir. Kötü demiyorum ama artık bu sadece halı tüccarlarının işidir.

Türkiye bir NATO üyesi ülkedir, dendiğinde bu konunun Modern Savunma Teorisi içinde değerlendirilmesi, eğer tersine bir uygulama olacak ise politikada daha geniş biçimde çözümler üretmesi, gerekir. Savunma bağlamı yanı sıra, örneğin ekonomide, kültürde, teknolojide, diplomaside.

Modern Savunma Teorisi’ni sonuca da yazalım:

Eğer bir düzenleyici başat güç olarak güvenlik örgütünün mimarı sizseniz, büyük bütçeyi siz veriyorsanız, küresel çapta güvenlik üretimi kapasitesine sahipseniz, dünyada en fazla silah üretip satan sizseniz, o halde sizin savunduğunuz rejim her durumda diğerlerinin önündedir. Bu ülke (veya güç) rejimini güçlendirmek adına kurduğu ittifakın dışında başka ittifaklar kurma serbestisine sahiptir. Dahası kendi ulusal politikaları (çıkarları) gereği güvenlik alanında adımları (müttefikleri dahil) başkalarına hesap vermeksizin atabilir. Tersi hallerde, eğer bir ittifaktaysanız, sizden düzenleyici başat güç merkezinde açıklanan rejimin ortak ideallerine ve yaptırımlarına uymanız istenir, ulusal çıkar gözeterek atacağınız adımlarda düzenleyici güç bunun bir bedelini talep eder. Eğer bir düzenleyici başat güç stratejik olarak küresel dünyayı baskıladı ve kuralları oluşturdu ise arada yaşanan her geçiş düzenlemesi size aldatıcı gelebilir, sonuçta güçlü olanın şartlarının oluşturduğu evrene mahkûm kalınacaktır. Eğer düzenleyici güç hasmını tarif ettiyse bu sizin de o yönde düşünmeniz için gerekçedir, ama daha önemlisi, şartlar buna uygun düzenlenmiştir bile, artık sahadakiler için çoğu şey sürpriz değildir. Küresel güç mücadelesi ancak düzenleyici ve başat güçler arasında geçer. Bölgesel mücadelelerde rol alan diğer aktörler gri bölge operasyonları ile yıpratılırlar.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu


[1] Bkz.: Stephanie Kelton, The Deficit Myth, 2020; L. Randall Wray, Modern Monetary Theory: A Primer on Macroeconomics for Sovereign Monetary System, 2. Ed. 2015.

[2] Bkz.: 2021-CMPR-FINAL.PDF

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Elektromanyetik Savaş

DİĞER YAZI

ABD Gözüyle Çin’in Askeri Stratejisi ve Küresel Riskler

Güvenlik 'ın son yazıları

53 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
87 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
141 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme