Aferizm

31 Temmuz 2023
Okuyucu

Aferizm, dalaverecilik demek. Ama bu kadar kolay açıklanabilir mi? Ben size “mış” gibi bir davranışı kanıksayarak yaşayanların sosyal, ekonomik ve politik etkileşimlerini açıklayacağım ve bunların zehirlenmiş atmosferinden söz edeceğim. Böyle açıklanırsa da fazla önemseyeceğiz. Hatta bunun devlet idaresi, milli güç, dış politika gibi hallerini de işleyeceğim. Sanki bir hastalık bu aferizm!..

“mış” gibi…

Her teorinin, usulün, kabulün, iddianın veya inancın kendine has özellikleri, yasakları veya kuralları vardır. Yasaklar yoğun hale geldiğinde veya birey yoğun yasak konuşulan yerlerde bulunduğunda iki yolu vardır; ya yasaklara tam uyacak ya da öyleymiş gibi görünecek. Buna yaygın halde “mış” gibi denir. İşte burada bireyin farklı görünmesi ve davranışlarında tereddüt yaşaması bize vicdani çelişkiyi tarif etmektedir.

Gerçek yaşamda, örneğin iş hayatında, senet, çek, alışveriş, kredi, gibi çok karmaşık, eğer kuralına göre yapılmazsa zararı büyük bazı işler var. Mal veya para geliyor, gecikiyor veya gelmiyor, söz veriliyor tutulmuyor, sorunlu bir piyasa düzeni var. Bunlar gereği gibi yapılmazsa aç kalmak, ev veya iş yerini kaybetmek gibi pek çok konu var. Rekabet ortamında, yaşamın düzenlenmemiş koşullarında neler olmuyor neler! Şartlar güçleşiyor, ülkede belli bir dönemden sonra gelişen bir göç ve buna mümasil varoş oluşumu var, ekmek aslanın ağzındaydı, şimdi midesinde sanki… Nasıl başarılı olacaksınız, her şey rayında olsa tamam ama bir şey diğer bir şeye uymuyorsa?

Sorunlar iş yerinden eve doğru kaçınılmaz şekilde geliyor, getiriliyor. Bu durumda ister istemez bazı işler, bireye öğreti ve dogma olarak verilenler ile ortaya çıkanlar ölçüsünde kıyaslandığında, birbiriyle pek uyuşmuyor. Bazı bireyler kaçamak yapmaya meylediyor, sonra kaçamaklar alışkanlığa dönüşüyor, ihlallerde artış oluyor, ama yaşamını bir şekilde idame ettiriyor. İş, okul, sosyal, ev hayatı, hemen her yerde bir sorun var ve bu sorunlu ortamda yaşamak zorunluluğu var. Olanı gizlemek, yapılanı inkâr etmek, hepsi var. Bir yarış var, koştursan yetişemezsin, rekabeti kaybedersin, diğeri alır götürür, bir şey yapamazsın.

Bireyin nefes aldığı ortasındaki haline bakın; eğer karmaşanın arttığı ortam insanı olması gerektiğinden başka biri haline getiriyorsa, sonra o birey bu başkalaşmayı kanıksanıyorsa, sonuç belli, “mış” gibi bir düzen kendiliğinden kuruluveriyor. 

Aferist

Etrafınızdaki insanlara bakın, içinden bir kesim mutlaka kendi imkanları yönüyle bir işgalcilik, yağmacılık, yayılmacılık çabası içerisinde hareket ediyor. İmar işlerinden tutunuz, dükkân önlerine, çarşıya, pazara, sahillere yayılmaya kadar, “önce ben kaptım” diyen bir zihniyete (sözde) “iş bilen kılıç kuşanan” denmeye başlandı. Belediye bir yerde önce bir büfe açma izni veriyor, birkaç yıl sonra gidin bakın orası kocaman bir tesis oluvermiş. Bunun adı literatürde “aferizm” (apherism) olarak bilinir. Dalavereciye “aferist” denir. Sürekli çıkar kollayan, vurguncu ve dalaverecidir. Ülkemiz tarihinde bu yeni olmuyor ama son dönemlerin genel yozlaşması içinde bu olumsuzluk çok arttıysa tedbirler de artırılmalıdır, başka şekilde olmaz.

Aferizmi affetmek olmaz!

Aferizm büyürse, ekonomiye ve sosyal düzene olumsuz etkisiyle gelişir, hatta politik kurguda bile bunun sonuçlarını görmeniz mümkündür. Geçiştirilecek konular değildir bunlar, “mış” gibi yaşa ve sonuçta toplumun bütün dengeleri yerindedir de, bu kabul edilemez!

Yalan söylemek doğru mu? Kolay söyleniyor. Başkalarının hakkına göz dikmek doğru mu? Hak kolay çiğneniyor. Zararlı işler her yönüyle riskli mi? Kolay meylediliyor. Anlatabildim mi? Nesin, diye sorunca, ben şuyum, şeklinde cevap veriliyor. Dikkat buyurun, esasen o değil, dahası, kendi biliyor veya bilmiyor başka konu, ama “çelişkiyi kanıksamak” yaşamının karakteristik özelliği haline geliyor.

Bu husus bireydeyse ve aynı türden zorlamalar içinde kalınıyorsa, olay toplumsal oluyor. Konu inancın gereğini yapmak mı? Belki kendini rahatlatmak için bağlanılıyor belki diğerlerini yanında varlık göstermek için. Ama aslında bedeni orada, ruhu başka yerde… Bu gibi durumlar her türlü tehlikeye açıktır. Birey veya toplum, kendi gibi olanları arar. Bir yanlış hareket görürsünüz, “sen sanki öyle yapmıyorsun” der ve yine kolayına geleni yapar, yanlış onun istikametidir artık, bu durum bireyi mahpus etmiştir hem de kendi vicdanına. 

Sosyal bir meselenin politika ile ilişkisi nedir?

Birincisi, bu olumsuz iklimi politik kararlarla gelişen şartlar belirliyor, sosyo-politik, sosyo-ekonomik, kentleşme, mahalle ortamları, teknolojik gereçlerin yanlış kullanılmasıyla oluşan yanlış alışkanlıklar, hastalık haline gelen yanlış davranışlar, vs. İkincisi ise böyle çelişkili bir iklimin var olduğunu bilen ama buralardan kendi çıkarına bir kazanç sağlayan politikacılar olabilir. “Bağlan bana, seni kurtarayım,” şeklindeki psiko-sosyal iklimin yaratılması işte böyle gelişir.

Aslında vicdanın var olma sebebi çelişkiyi alt etmek üzeredir. Bireyler bu dünyadan aldığı değer, ahlak, düşünce, akıl, mantık gibi her türlü kendine ait olan hususu bir teraziyle tartar ve kendince hükmünü verir. Vicdan hükmünü kendince verir. Diyelim irade doğru yönde tezahür etti, bireyin bunu dışa yansıtması yine başka bir meseledir. Burada esas olan bireyin sürekli doğru yapma ve doğru fiil üretme becerisini ve alışkanlığını kazanmasıdır. İnsan bilir ama vicdanının sesine kulak vermek istemez, bilir ama yapmaz, bunlar olasıdır. Vicdan vardır, ama âtıldır. Hangi toplumlarda vicdan âtıl hale gelebilir? Sorunların yoğun bir şekilde üstüne çöreklendiği toplumlarda, yani böylesi bir iklimde kaldıkça, nefes aldıkça…

Devlet ve Aferizm:

Aferizmin arandığı nokta özneyle ilgilidir. Devlet aferist olmaz; belki dünyada kısa sürelerle anılabilecek birkaç geri kalmış ülke olabilir. Bireyler, politikacılar, bürokratlar, hatta yerel yönetimler bu konuda iyi araştırılması gereken noktalardır. Buna karşılık gelişmiş yerlerde devlet bir “hukuk devleti” şeklindedir. Hukuk devleti aferizmle mücadele eder. Hukuk devleti aferist olanları bulur çıkarır, adalet mekanizmasına güçler ayrılığı bu gücü verir. Bir de partilerin konusu var. Partilerin içerisinde piyasada dolandırıcı olarak bilinen insanların yer alması (üye, idareci, vs.) mümkün müdür? Olamaz! Demokrasi aferizmi men eder.

Dış politika rasyonel düşünce ve hareketi gerektirir.

Uluslararası sistemde dış politika, aklı kullanarak rekabet etmeyi kapsar, rasyonellik ön plandadır, burada da belli sınırlar vardır, insanlık esastır. Ancak günümüzde iç-dış politika arasındaki duvarlar neredeyse kalkmış bir hal almakta, bu nedenle ülke ve doğru istikametteki politika kavramları daha da önemli hale gelmektedir. Hangi şartlardayız? Dijital Çağın şartlarında, Dördüncü Sanayi Devrimi olmakta. Bunun içinde neler var? Hibrit zeka, birlikte çalışılabilirlik, siberizasyon, gerçek zamanlı kapasite, kapalı çevrim optimizasyonu, nesnelerin interneti, bulut ve kenar bilgi işlemi, büyük verinin analitiği, modelleme ve simülasyon teknikleri, ileri gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik, otonomüs robotlar, yatay ve dikey entegrasyon, siber fizik sistemleri, siber güvenlik, 3D baskı, yapay zeka ve makine öğrenimi, dijital ikizler ve sistemlerin sistemi… Bütün bunlar salt teknoloji üretenlerin konusu değildir, satın alırız olur da denecek bir şey değil, üretilen teknolojilerle yaşamımız değişiyor, her alanda; eğer bunu kaçıranlar varsa şaşarım!

Ülkenin millet, devlet ve özel şirketler bağlamındaki işleyen düzenleri ve bunların her birinin etkinliği açısından aralarında var olması gereken denge köklü bir deneyime ve özgün bir anlayışa sahip olmak durumundadır. Kültürler arasında belli farklar olsa da modern devlet, gelişmiş adalet, zamanın icaplarıyla sistemleştirilmesinde büyük önem görülen her bir yeni durum üzerine ciddiyetle ve dikkatle çaba, olası farklılıkları tanımlar, dolayısıyla sarf edilen gayrette değişiklikler görülür. Bu maksatla politika kurumları görev yaparlar, bunların da aralarında yöntemsel farklar vardır.

Eğer devlet, millet ve tüm şirketler sahip oldukları çok iyi düzeydeki insan kaynağı, başka ifadeyle Beşerî Güç, kurum kültürü ve hukuk sistemi ile çalışıyor olsa, aynı değerdeki iyi insan kaynağı ile çalışan politik kurumlara sahip olsa, ekonomi, hukuk, bilim, sağlam ve köklü kurumların ahengi, sağlam sosyo-ekonomik yapı, sağlam kültür olur, bunların sonucunda refah ve güvenlik tatmin edicidir, iyi yönde gelişmektedir. Burada ifade ettiğim insan kaynağı bilindiği üzere iyi eğitim ve öğretim süreçlerine tabi ve fiziksek kabiliyeti yüksek bireylerden oluşur, bunlar gayet enerjik bir toplum meydana getiren hususlardır.

Çarpık bir politik anlayış nasıl olur?

Çarpık politik yapı ile normal politik yapının çakıştığı alanda sıralayabileceğimiz başlıkları; yeterli olmayan kayıtlı ekonomi ile daha fazla kullanılmaya dönük olan kayıt dışı ekonomi, hukukta aşınma, bilimden kopuş, bunlarla örgün popülizm, yozlaşmış ve işlevsiz kurumlar, çarpık sosyo-ekonomi ve yozlaşmış kültür vardır, hepsinin sonunda refah ve güvenlik açısından bir dengesizlik hali söz konusu olur. Çarpık politika ve melezleşmiş değişik kurumsal yapılar ve kesimler dolayısıyla ortaya çıkan; bir yorgun millet, sorgulanan devlet ve faydacı özel şirketlerdir. İşte! Bu durumda beka, milli güç (bütün unsurlarıyla) ve milli strateji sorgulanır haldedir.

İnsan gücü konusunun politik sistemle ilgisinde kilit bir husus vardır. İnsan gücü kendini yozlaşmaya dönük bir ekosistem içerisinde bulursa, o tarafa meyletme kolaycılığını seçebilir, çünkü çıkarlar etik değerleri de yozlaştırır ve bu husus sosyal bir sorun olduğu kadar diğer bütün ülke dinamiklerine olumsuz etki eder. O halde her şeyin anahtarı olarak söylenebilecek bir cümle kuralım: Kayıt dışı ekonomiyi tamamen terk edeceksiniz, rüşveti tamamen yok edeceksiniz, kişi ve kurumların kayıt dışılıkla ilgisini keseceksiniz, popülizmi terk edeceksiniz, bilime yöneleceksiniz.

Şunları çok genel mahiyette ifade ediyorum: Kökleşememiş politik anlayışların olduğu ülkelerde, milli politika unutuldu veya unutturuldu ise politika, bireyler için kısa sürede ileri adım atmayı, sıçramayı sağlayabilen bir araçtır. Bu gibi eksiği ve yanlışı bol olan iklimlerde bireyler, kısa vadeli kazançları, kendini tatmin etmeyi, hatta ailesinin geleceğini güçlendirmeyi hesaba katarlar. Ancak bu “sığ” diyebileceğim insanlar, ülkesi adına olması gereken doğru ve korunmaya muhtaç hesaptan kolayca uzaklaşırlar, kavramları ve değerleri hiçe sayarlar. Eğer devlet, güvenlik güçleri ve hukuku ile buna dönük “koruyucu-kollayıcı” sıfatının dışında kalır, devlet memurları da politikanın bulanık ikliminden yararlanır hale gelirler ise yozlaşmış bu ortamlardan doğru sonuç almak ve (o bildiğimiz) ahlaktan bahsetmek mümkün olmaz. Bu “basitlikçi” durum, küresel bir rekabet ortamında ve hatta doğanın, en zayıf olanı hedef alan, çok bilinen bir kuralının içinde değerlendirilir ise bunun sonucu belli bir gidişatı işaret eder.

Politika ne için?

Politika; haklı kazançları, kültürel değerleri, insani gelişimi, düzgün aklın ürettiklerini üst üste koymanın, gücü biriktirmenin yol ve yöntemini bulup, buna göre stratejiler üretmek, en sağlam, ülkeye özel ve kuruluşa ait stratejinin ise “milli strateji” olarak tanımlandığı bir sistem bütünlüğü ve dünya anlayışıdır, planlar ve projeler bunun üzerine yapılır. Tümüyle bu tanıma “milli politika” denir. 

Peki, kazanmanın yolu nedir?

Bunu örnek bir strateji ifadesiyle irdeleyelim. Şöyle diyebilirsiniz: Türkiye, her bir milli güç unsurunun bilimsel ve teknolojik yönlü çabasıyla, bu alanda çalışan ülke, şirket gibi başka güçlerin katkılarını ve ortaklıklarını da alarak, yenilikleri yaratıp küresel ekonomide ve insanlık değerlerinde ciddi bir öncelik ve pay sahibi olmak suretiyle, kazanımların dağıtımında eşit, şeffaf ve saygılı davranarak, bu bakış açısının sürdürülmesini garanti edecek düzenlemeleri eksiksiz yaparak, uluslararası sistem içerisinde bu tür bir güçlü bir politik yaklaşımla ve saygın bir konumda hareket ederek ilerlemesini sağlayacaktır. Tersi durum nedir? Eğer milli güç unsurları tam bilinmiyorsa, bazı kesimler fazlasıyla politik hale geldiyse, hatta yozlaşma arttıysa, her bir unsur kısa dönemli çıkarların bozuk iklimleri içerisinde kalmışsa; bilim ve teknolojiden uzaklaşıldıysa, bu konuda başkalarına muhtaçlık söz konusuysa, bu durum bariz bir hal aldıysa; kurulan ortaklıkların çoğu tek taraflı avantajlar sağlıyorsa, o ülkenin kaynakları ve en önemlisi insan kaynağı sürekli borçlandırılıyorsa; yeniliklerin alıcısı veya o ülke halkı için işaret edilen bazı pazarda bu tür ürünler satılıyor ve büyük payı da yeniliğin asıl sahibine geri ödeniyorsa, sonuç şuraya varır, kaybetmek!

Gerçek dünya bu kadar somuttur. Halbuki kaybetmemek, kazanmak gerekir; sadece maddi kazançtan bahsetmediğimi anlamış olmalısınız. Diğerleri, o ülkenin rakipleri, kendi vatandaşının geleceği için avantajlı kazançlar beklerler. Hesap sağlam olmak zorunda! Büyük güçler, ülkeler, güçlü şirketler, kimsenin gözünün yaşına bakmazlar, fırsat bulduğunda başka ülke kaynaklarını alırlarken, aslansın-kaplansın bile derler, zannedilir ki en akıllı benim. Ama politika budur, uzun vadeli düşünmeyi gerektirir, çabalar hem yetmeyebilir hem de kaybetmenin kaçınılmaz olduğu bir oyun masasında kalınabilir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Çin Balonu

DİĞER YAZI

Stratejik Rekabet

Politika 'ın son yazıları

22 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
35 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
46 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
48 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
80 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme