Fransa, Almanya, Amerika neden Yunanistan'a silah veriyor? ABD ve AB'nin Stratejik Hatası ne? Batı dünyası Türkiye'yi ötekileştirerek asıl mücadeleyi kazanabilir mi? Bu gibi soruların cevabı bu yazıda.
Türkiye, Rusya'dan S-400 Hava Savunma Sistemi satın aldı. ABD bu konuda Türkiye'yi yoğun biçimde ve her kademede eleştiri yağmuruna tuttu. Hatta örtülü silah ambargosu uyguladı ve politikada hedef tahtasına koydu. Bugün Ukrayna Savaşı ile çok başka bir durum ortaya çıktı. her konuyu ele aldık, ancak bu bence önemli noktayı tespit etmemezi gerekiyor; zaman Türkiye'yi haklı çıkardı.
Çin’in telekomünikasyon devi Huawei Şirketinin Kanada’daki Mali İşler Direktörü (CFO) ve aynı zamanda şirketin patronlarından birinin kızı olan Bayan Meng Wanzhou’nun tutuklanması konusu tartışılmaya devam ediyor. Konular; küresel ticaret savaşları ve bu kapsamda Çin-ABD rekabeti, bu olayla ilişkili olarak ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun Çinli Şirket Huawei tarafından delinmesi, Çin’in öteden beri bu şirket vasıtasıyla ABD’den yüksek teknoloji çaldığı, yani casusluk, siber casusluk, bilgi savaşları konuları. Bayan Meng bu kapsamda bir iş döndüğünün biliyor muydu acaba!
Suriye ile ilgili, özellikle İdlib meselesi üzerine Ruhani, Putin ve Erdoğan tarafından Tahran’da üçlü zirve yapıldı. Bu zirve yeterli olmadı ki on gün sonra Soçi’de Erdoğan ve Putin bu kez ikili bir zirve gerçekleştirdi. Şu an İdlib için gerçek bir plan var ve İran devre dışı bırakıldı. Burada sorular ortaya çıktı, neden İran devre dışı, diye. Asıl soru şöyle, İran’da neler bekleniyor? Önce neler oluyor, bunları hatırlayalım.
Amerika uzun yıllar İran’a ambargo uyguladı. Bu zaman içerisinde Almanya İran’ın en yakın ilişkide olduğu Batı devleti oldu. Bir süre bazı altyapı ve teknoloji üretiminin temelleri Alman ürünlerine endekslenmiş idi. Diğer yandan Rusya ile neredeyse ittifak halinde oldu. Özellikle savunma sanayii ürünleri için Rusya ve Çin İran’a büyük destek verdi. Karşılığında ise bölgesel politikalarda İran bu ülkelere imkanlar sağladı. İran dinamik, potansiyeli olan ve genç bir nüfusa sahip ülkedir. İran’ın 2015 sayımına göre nüfusu 82 milyon civarındadır. Nüfusunun %60’ı 35 yaş altıdır. Her yıl üniversitelerden 250 bine yakın mezunun % 85’i mühendistir. Toplam nüfusun %87’si okuryazardır. Kadınların okuma yazma oranı
Suriye krizi büyüyor, devreye yeni aktörler giriyor, sorunlar giderek karmaşıklaşıyor. Savaşın adı ne olursa olsun, sorun küresel çaptadır. Herkese düşen bir sorumluluk varken, büyük yük neredeyse Türkiye’nin omuzlarındadır. Bugünlerde resmi yetkililerin belirttiği üzere, Suudi Arabistan’ın bir hava birliğini İncirlik Üssü’ne intikal ettirerek fiilen Suriye krizine müdahil olacağına dair önemli bir gelişme gündemdedir. Suudi Arabistan Suriye’de zulüm altındaki Arap halklarını bu durumundan kurtarmak açısından geç kalınmaması gerektiğini düşünmektedir. Eğer Suudi Arabistan, Suriye’ye müdahil olur ise diğer Arap ülkelerinin de kendilerine destek verecekleri beklenmektedir. Bu yönde örneğin Mısır gibi Ortadoğu’nun önemli aktörleri de sıcak çatışmada rol alma sürecine dahil olurlarsa bu kez sorunun
Asıl çatışma ortamı Kafkaslar’da!.. İşte size 2016’nın Noel Babası tarafından sunulan bir hediye. Gelişmelere bu gözle bakalım… Suriye üzerine bölge gerildi gerilmesine de; Kafkaslar’da ısıtılan Azerbaycan ve Ermenistan tetiklere dokunduğu andan itibaren potansiyel durum bölgeyi kasıp kavuracak görülüyor. Hatta Türkiye işte o zaman daha da alevlenecek ve kafası karışacaktır. Ötelediği siyasal sorunlar ve çözümleri için yaşanacak gerginlik iyiden iyiye sosyo-politik düzlemde anlaşılamaz bir hal alacaktır.
Güncel konuları irdeleyeceğiz. Konumuz küresel kurallarla bugünün Ortadoğusu olacak. Başka bir pencereden, tarih perspektifinden yaklaşarak konumuzu işleme imkanı bulacağız. Nedenleri daha belirginleştirerek tarihe dahil olacaklara küçük hatırlatmalarımız olacak. Önceki dönemlerde tarih, temas edilenlerin ve ilgili olanların ölçüsünde yazılıyordu. Bizlerin bugün örneğin Türk tarihi diye okuduklarımız genellikle bu ölçüyle sınırlandırılmış ve biraz da kendimizi ortaya çıkaracak sonuçlarla ilgilidir. “Başka bir toplumun tarihi de yaklaşık öyledir,” diye düşünenler olabilir. Ancak özellikle Batı tarihi çok boyutlu ve askeri olduğu kadar, bilim, kültür, ekonomik gibi çeşitli konuları içerecek türden yazılıdır. Zaman her şeyi değiştirdi. Küreselleşme olgusu tarih yazımında da değişiklik yarattı. Bilinen sınırlar bu
“Bir tünel var mı, yok mu?” Bu sadece bir arayış… İlk soru şu: Asıl baskı altına alınmak istenen proje ülke yoksa Türkiye mi? “Hayır!” Bu cevap bir bilgiye mi dayanıyor, yoksa temenniye mi? Cevabı kimse bilmiyor. Belirgin bir cevap olmadığı için, “Acaba Türkiye, çıkışında ne olduğunu bilemeyeceği türden bir tünele mi sokuldu?” diye arayışa giriliyor. Peki, herhangi biri kayboldu ise bunun ilk alması gereken tedbir ne olmalıdır? Kaybolduğunu kabul etmek mi? Soru şu: Türkiye kayboldu mu, yoksa bu işlerin doğası gereği, “zaten böyle” midir? Zaman ilerliyor… Hep birlikte olup biteni anlamaya çalışıyoruz.
Batı dünyası için Rusya ile sorunlar çok öncelere dayanır. Türkiye ile ise yakın zamanda başladı gibi görülüyor. Bu Türkiye için bir yanılsamadır. Rusya’nın Türkiye ile sürtüşmenin bu denli hızlı gelişmesinin sebebi Türkiye’nin politikalarından (veya yanlış politikalarından) kaynaklanır. Rusya ile Batı dünyasının sorunu nedir? Batı küresel hesaplar yapıyor. Bu çerçevede Batı dünyası: