BM Genel Kurulu vesilesiyle yapılan açıklamalar ve temaslara bakarak Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumu hakkında kısa bir değerlendirme yapalım. Ama öncesinde ABD’nin politika ve diplomasi yönüyle çalışma şeklini tanımlayalım.
Küresel ekonomide olacaklarla ilgili kapsayıcı bir değerlendirme yapacağız. Çin ve ABD ne tür hamleleri atacaklar? AB, İngiltere, Rusya, Hindistan ve Japonya başta olmak üzere küresel güçler ve hükümetler ne tür tedbirler alacaklar?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Milli Güvenlik Strateji Belgesi’ni (Mart 2021) okuyunca derin düşünceler içine girdim. Bizler Soğuk Savaşı yaşamış insanlarız. Milli Güvenlik ve strateji tabirlerini en iyi bilenlerdeniz. Demokrat Joe Biden iktidara gelmeden önce söylediklerini, iktidara geldikten itibaren ortaya atılan argümanları ve bahse konu strateji dokümanını üst üste koyuyorum ve diyorum ki, artık dünya bizim bildiğimiz gibi değil. Ya nasıl? İnsan yaşamını, virüsleri, iklimi, ekonomiyi, siber dünyayı, yönetişim biçimlerini milli güvenlik meselesi olarak ele alıyor, küresel bir yaklaşımla düşmanlarına bu kavramlarla yaklaşıyor, ABD stratejisini bunun üzerine kuruyor.
Avrupa Birliği (AB) ile Çin arasında 32. görüşme sonrasında 30 Aralık 2020 tarihinde AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması (CAI) prensipte yapıldı. Bu konu küresel açıdan çok önemlidir. Jeo-ekonomik, stratejik ve Çin’in ekonomik liberalleşmesi yönleriyle değerlidir. ABD ve Çin arasındaki rekabete de etki etmektedir. İnceleyelim.
ABD'de yapılacak 3 Kasım seçimleri sadece Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, Biden ve Trump arasında geçmeyecek, küresel çapta olacak. Neden mi? Biden seçilirse neler değişecek biliyor muyuz, hazır mıyız?
Cumhuriyetçi Donald Trump bu gidişatı hızlandırıcı iyi bir karakter oldu gibi. Amaç küresel bir üst yapı iktidarı kurulması, yani bu bir Yeni Emperyal payı.
Yakın dönem ABD ekonomisinin durumunu yansıtan değerlendirmeleri görelim. Buradan Türkiye’ye ilişkin sonuçlar çıkaralım. Geçtiğimiz günlerde ABD Merkez Bankası (FED) yetkilileri peşi sıra ülke ekonomisi ve bankanın faiz politikaları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Sizce, “Bugün kur ne seviyede?” diye tek kalem enstrümanı takip etmekten başka işi olmayan finans-bağımlılığıyla sınırlı kalan ve küresel ekonomiden içerideki tüketiciye yansıttığı yüklerle pay alma stratejisiyle işlerini sürdürmeyi düşünen bir ekonomiden sonuç alınabilir mi? Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, dün (17 Kasım 2016) FED Başkanı Janet Yellen’ın mutat açıklamasını yapması ve Dolar’ın dünya çapında yükselmesi, buna karşılık fazla değer kaybeden ekonomiler arasında TL’nin de olduğu bir süreci yaşadık. Değişik çevreler kendine göre değerlendirmeler yapıyorlar. Başlangıçta ben de düşüncelerimi söyleyeyim; önümüzdeki dönemde Amerikan ekonomisine olan ilgi artacak, hisse senetleri değer kazanacak ve özellikle teknoloji kağıtları değer kazanacak, dolayısıyla Dolara olan
Soğuk Savaş bitti ve NATO görevlerini yeniden belirledi. Sivil Asker İşbirliği, Barış İçin Ortaklık ve Yeniden Yapılanma gibi konuları öne aldı. Demek ki NATO evrilerek yaşatılan bir kurum. O halde gelecekte NATO olacaksa doğaldır ki faaliyetleri zamanın icaplarına göre değişecektir. Ama eğer getirdiği ile götürdüğü mukayese edildiğinde ihtiyari bir noktada değerlendirilirse, haliyle zaman içinde terki düşünülecektir. Bunun için geriye değil ileriye bakmak gerekir. Örneğin 20-30 yıl sonra dünyada neler olacak?