Yakın zamanda “Yeni Küresel Devrim” konusunu işlemiştim[1]. Bu devrim sürecinin içinde olduğumuzu işaret etmiştim. Şimdi de post-kapitalizm ve buna bağlı yönetim erkinin yapısını sistemsel olarak ortaya koyacağım.
Bu yazıda, insanlık tarihi yakın zamanındaki önemli devrimlerin asıl sahipleri kimlerdir, bu konuyu tartışacağız. Sorunun cevabı için genel çerçeveyle, insanlığın kendisi, denebilir. Peki, bunun içinde nereye odaklanmalı? Ben bu çerçevede bir “zemin” kavramı üzerine odaklanılması gerektiğine değineceğim. Devrimin Niteliği Tarih sahnesinde insanlık büyük değişimleri başararak yürümüş, bu günlere gelmiştir. Acaba yeterince hızlı ve belirginleştirilmiş adımlarla mı yüründü dersiniz? Dönüşleri tanımlarken gelişme, yenilenme, devrim gibi nitelemeleri kullanmaktayız. Devrimler içlerinde önemli değişimleri barındırırlar. “Ne değişti ki bunca her şey farklılaşmaya başladı?” sorusunun cevabı “devrim” olmaktadır. Türkçe’deki bu sözcük çok önemli, kapsamlı ve köklü bir değişim anlamına gelir. Olanı devirmek ve yerine başka
Hermann Hesse’nin “Siddhartha” isimli romanını okuyanlar düşünsel alanda tipik bir bilgelik dersi almış olmaktalar. Bu romanda maddi ve manevi yaşamın insan algısı ile bağdaşan somut örneklerini irdelemek mümkündür. Romanı okuyunca Buddha’nın dünya üzerindeki bilinen etkisinin biraz ötesindeki düşüncelere daldım. Madem ki somut ve soyut dünya ile ilgili bu denli basit anlatımlar var, Doğu-Batı felsefesi arasında bu denli net bir ayrım var ve hatta dinlerin ve kültürlerin toplumları etkileyen algı özetleri var; o halde içinde belirgin bir çelişki besleyenlerin bu durumlarından kurtulup kendi yaşamlarına kolay bir tarif getirebilmelerinde hiçbir güçlük olmamalıdır, değil mi? Örneğin bu bakış açısıyla coğrafyamızda yaşayan insanların Doğu-Batı
“Kalkınmış” ve “kalkınmakta olan” ülkeler gibi sınıflandırmaları bilmekteyiz. Örneğin Türkiye epeydir kalkınmakta olan ülkeler kategorisinde yer almaktadır, hedefi ise haliyle kalkınmış olmaktır. Diğer yandan günümüzde küreselleşme, liberalizm ve kapitalizm gibi yoğun ilişki yumaklarına bağlı bir boyutta ulusların ve hatta devletler sisteminin egemenlikleri tartışılır görülmektedir. Bir süredir küresel mega-kentlerin dinamikleri daha başka türlü dönmeye başlamıştır. Bu yazı ana hatlarıyla politik alana karşılık gelen temel kavramları eşleştirirken, öne çıkanları da işaret edecek mahiyettedir. Altyapı yatırımları ile standart koyabilme süreçleri arasında önemli bir ilişki vardır. Her ikisine hükmeden ise bilgidir. Bilgi süreçlerini yönetmek ise tam bir liderlik sorumluluğudur. Bütçe kullanarak bir icraat içinde
“Yeni Bilişim Kapitalizmi” geri dönülemez ve engellenemez şekilde ve kendi seyrinde ilerliyor. Buna göre bireyler; adım attığı, dokunduğu, baktığı, beğendiği sürece birilerini zengin etmektedir. Ekonomi pratiğinde bu yapı yeni bir zenginlik alanı yaratmıştır. Konuyla ilgilenenler buna “big data” demektedir. Diğer yandan bu zenginlik kısa zamanda düşünülmesi bile güç olan şeylerin düşünülüp pratiğe geçirilmesini cesaretlendirmiş ve imkan sağlamıştır. Asıl önemli sonuç budur. Değişimin motorlarının işleyişi yakın zamana dayanır. Örneğin Google’un mazisi çok yenidir, Sergey Brin ve Larry Page 1998 yılında şirketi kurmuştur, şu an için kazancı düşünülemeyecek değerdedir. Bu ve benzeri Bilgi Teknolojisi (Information Tecnology – IT) şirketlerinin değerleri ile gösterilen
Basit anlamıyla zaaf, irade zayıflığı ve bir olumsuzluğa düşkünlük demektir. Toplumsal açıdan olan zaafların çıkış noktası bireylerden ileri gelir. Yani iradesiz insanlar çoğalırsa toplumun zaafları da artar ve toplum irade gösteremeyecek bir hal alır. Aslından ben bu kadar yazıp bıraksam, içinizden çoğunuz ne demek istediğimi anlamış olacaktır. Böylesine bildik bir konuda fazla söylenebilecek bir şey yok, haklısınız. Ama ortaya bir kavram atıyorum, anti-zaaf, onun yüzü suyu hürmetine sizinle birlikte biraz fikir jimnastiği yapalım. Zaaflardan istismarcılar yararlanmak isterler. Sosyal, politik, ekonomik, psikolojik ve diğer sebeplerle biri diğerinin zaafını arar ve bulduğunda onu derinleştirmek isterler, kendi lehine kullanarak durumdan istifade ederler. Başka
Sorun Son dönemde yaşananlara karşın milletin verdiği reflekslere bakarak bir hayli karamsarlık yaşadım. Çünkü doğru düşünme, yorumlama ve karar verme, ileri görme, planlama, sağlam iş üretme ve sorumluluk duyma gibi konularda derin sorunların varlığı gün yüzüne çıktı. Doğru konuşmasını, tartışmasını, aklı kullanmayı ve ilerlemeyi esas almayan ve işin kötüsü bu işin önemini fark edemeyen bir sorun sahası, beni oldukça rahatsız etti. Böyle olduğunu düşünmeyenler ise temelde ayrışmacılığı isteyenlerdir ve sonuç daha karamsar bir mecraya kayar; anlayışlarda bölünme ve davranışlarda çatışma!.. Kendime göre bir plan yaptım. Bazı temel konuları tekrar edeceğim ama en baştan irdelemekte yarar gördüm. Bu kapsamda ilk olarak
Dünya, doğal bütün farklılıklara rağmen bir aynılaştırma kültürünün etkisiyle karşı karşıyadır. Liderlik bunlardan birisidir. Eğer yönetimde ve değişimde bir aynılaştırma sağlanır ise diğerleri de kendi içlerinde kolaylıkla düzenlenebilecektir. İşin doğasına bakılır ise üzerinde durulabilecek değerdeki liderlerin her biri “öznel” bir öyküyle ön plana çıkarlar ve tartışmalar buradan alınabilecek derslerle ilgilidir. Özellikle işletmecilerin düşüncelerinde bu yönlü bir çaba vardır. Fordizm’in F. W. Taylor ile ilgili bağını biliriz. II. Dünya Savaşı sonrası hakim olan Peter Drucker öğretisi ortaya çıktı. Jim Collins’in çok sayıda şirketi tarayıp günümüzün modern anlayışına ortak noktalarda açıklık getirdiği kabul edildi. Bugün ise Steve Jobs’ın tecrübesi didik didik ediliyor.
Dalgalarla ilgili bir çalışma yapacağız. Düşünceme göre yakın dönemde olanların özetine bakılırsa iki ana dalga var. Biri “Fransız Devrimi” ile meydana gelen, diğeri ise “Bilişim Devrimi” ile. Aralardakiler asıl olanın ve dirençlerin etkisiyle meydana gelenlerin gösterdikleridir. Şöyle açıklayayım: Tablo-1’de iki eksen var, dikey olan belirgin değişimleri, yatay ise çoğunlukla görebildiğimiz gibi zaman. 1789 Fransız Devrimi’ne dayalı gelişmelere “Politik Devrim” adını verdim. Ana dalganın birincisi budur. Yetmişli yıllarda adını alan Silikon Vadisi, 1980’e gelindiğinde şu anki işlevine profesyonelce adım atmıştı. Böylelikle “Dijital Devrim” olarak bilinen gelişmelere tanık olduk. Kapitalizm ve küreselleşme ile bir örgü içine girmesine bağlı olarak 2. Ana Dalganın adı
Bir pencere, profesörler, yazarlar, tüketilen saatler ve konu “ahlak”. Etrafta ahlaksızlık diz boyu, cehalet almış yürümüş; hesapta bir yarar olsun diye tartışılıyor; ama programın sonucu kocaman bir sıfır. Bu sonucu pencereyi kapatırken sorumlu da ikrar ediyor. Ben kendime göre sonuçlar çıkardım. Ama bizler ahlak konusunu tartışmaktan bile çok uzaklara düşmüşüz. Aklımız paramparça, toplumsal değerlerimiz yoz!.. Zannediyoruz ki yönetsel konuları düzenleyince ahlak da kendiliğinden düzelir. Yani kendi yapacağımızı bir kenarda tutuyoruz. Ahlak bireyden, onun da nefsinden itibaren önem kazanır. Nerede o iraden ey Ademoğlu? Neyin sınavı bu? Başkasının mı, sistemlerin mi? Kurtulamazsın! Nefs konusunu çözümleyememişler, insan olmayı anlayamamışlar ama bir şekilde
Soyut ve somut dünyaların anlatımını yaparak bir inceleme yapacağız. Soyut alanda öncelikle insani ve doğal tavrın kökenine değineceğiz, bazı ütopik batıl politikaları ve bunların insanlara yansıyan araçlarını gözden geçireceğiz. Somut dünyayı anlatırken tarihi ve dramatik örnekler vereceğiz, yeni dünyayı inceleyeceğiz ve sonra yakın geleceğe bakacağız.