Küreselleşme mi, ulusçuluk mu? Küresel politikalar mı, güvenlikçi politikalar mı? Açıklık mı, terör mü? Birleşme mi, ayrışma mı? Not edilmesi gereken gelişmeler var, araştırma yapanlar için bulunmaz bir fırsat çıktı, soru malum; tavuk ve yumurta ilişkisi. Dış politika yazarları duruma bir daha baksınlar. Krizler, çözümler, gerginlikler, düşmanlıklar, nerede başlar, nerede sonlanır? Sosyologlara da iş çıktı. Dünya paradoks içine girdi bile, nereden çıktı bu tartışma, kim neye sebep oldu? Öteden beri yazıyorlardı; ayrımcılık, dışlanma, vs. Güvenlikçilerin konusu belli, terör. Şöyle mi? “Tarihsel perspektifte birtakım meseleler birikti ve zaruri bir durum hasıl oldu, ABD fiilen bir karar almak durumunda kaldı…” Veya tersi,
Türkiye’de her şey normal mi, yoksa şartlar bir şeyleri mi zorluyor? Türkiye yaptıklarıyla kendini mi, tarihi mi, dünyayı mı, içinde olduğu meselelerin müsebbiplerini mi zorluyor? Küresel gerçekleri ve gelişmeleri yeterince okuyamıyor mu, yoksa her şeyin farkında olarak bazı süreçleri değiştirmeye mi soyundu? “Gereken tüm gayretle yapılıyor,” denebilir mi, yoksa bir gayret israfı ve odaklanma sorunu mu var? Bu sorulara bakacağız.
Baloncu düşünce en fazla emlak işinde kendine yaşama imkanı buluyor. Amerika’da da öyle olmuştu, 2008 Mortgage krizini hatırlayın. Ama orada baloncu düşünce daha da kapsamlıydı, kullanılan enstrüman çoktu. Yine de emlak işi… Ya Türkiye ölçeğinde durum ne? Bir örnek verelim, Antalya’dan olsun.
Konumuz Donald Trump nasıl kazandı sorusuyla ilgili olmaya devam ediyor. Bundan önce Günaydın![1] isimli bir yazım vardı, gelen tepkiler enteresan oldu. Bunların içinde, “Ben bile bilemedim, sen nereden bileceksin?” gibi küçümsemeler dahi vardı. Bu esnada hep beraber önemli şahsiyetlerin açıklamalarını okuduk, dinledik. Görüldü ki, konu yeni yeni anlaşılıyor. Belki bu yazıyla biraz daha detaya inme fırsatım olacak. Elbette ben Francis Fukuyama[2] veya Joseph Stiglitz[3] gibi teknik jargon kullanmayacağım, şöyle olacak:
Dünyalık yükten kasıt, milletin omuzlarına binen, yüksek siyasetle tercih edilenlerden dönüp millete çöken bir yük bu. Uygulamadaki tartışmalar ise çok başka yerlerde ve oldukça dağınık halde. Biz buralara girmeyelim, ana kalemler üzerinde duralım, küreselleşmenin getirdikleri, yeni savaş yöntemleri ve milletin asıl üzerinde duracağı noktalar.
Bir anlığına bütüncül ve daha önemlisi yansız bir bakış açısı ile politik gündem ve kritik tartışmalar konusu üzerine yoğunlaşalım. Bakın ilk akla gelenler neler olacak? Tartışma kültürü en temel şekilde demokrasilerde, entelektüel alanlarda, bilim ve sanatta bir erdemlilik ölçütüdür. Şartlarına riayet edildi ise tartışma gereklidir, değilse bir kavgadan öte değildir. Tartışmanın bir seviyesi, amacı, muhatabı, süreci vardır ve bütünüyle insana özgü olgun bir davranış olarak sürdürülür. Eğer tartışma başka amaçların elde edilmesinde bir araç halinde kullanılıyor ise bunun değeri ve hedefi başka şekillerde ele alınmalıdır. Bu ve benzeri teorik yaklaşımları başlangıçta aklımızda tutalım isterim. Ama biz daha çok uygulamaya bakacağız.
Politikacıların dokunulmazlıklarını ele alan fezlekelerle ilgili gündemi işgal eden konuyu daha ziyade HDP konusu üzerinden ve başka bir açıdan ele alacağım. HDP kapsamında gündemi işgal eden konular tartışılıyor. Dokunulmazlığın, “kürsü dokunulmazlığı” şeklinde ele alınması hususu önde geliyor. Diğer dokunulmazlıklar ise kısıtlanacağa benziyor. HDP’nin bir kitle partisi olmadığı veya olamayacağı, ayrıca hem Kandil hem de halk nazarında itibar kaybettiği de tartışılıyor. Bazıları, Selo’nun (Eş-başkan Selahattin Demirtaş) saz çalmasını neden alkışladık ki, diyor.
Güncel konuları irdeleyeceğiz. Konumuz küresel kurallarla bugünün Ortadoğusu olacak. Başka bir pencereden, tarih perspektifinden yaklaşarak konumuzu işleme imkanı bulacağız. Nedenleri daha belirginleştirerek tarihe dahil olacaklara küçük hatırlatmalarımız olacak. Önceki dönemlerde tarih, temas edilenlerin ve ilgili olanların ölçüsünde yazılıyordu. Bizlerin bugün örneğin Türk tarihi diye okuduklarımız genellikle bu ölçüyle sınırlandırılmış ve biraz da kendimizi ortaya çıkaracak sonuçlarla ilgilidir. “Başka bir toplumun tarihi de yaklaşık öyledir,” diye düşünenler olabilir. Ancak özellikle Batı tarihi çok boyutlu ve askeri olduğu kadar, bilim, kültür, ekonomik gibi çeşitli konuları içerecek türden yazılıdır. Zaman her şeyi değiştirdi. Küreselleşme olgusu tarih yazımında da değişiklik yarattı. Bilinen sınırlar bu
Kısa süre içinde gelişen bu çok önemli konu ile ilgili ciddi bir analiz yapılmalıdır. Önce bir genel değerlendirme yapalım. Burada gelişmelere ait kısa notlar verdikten sonra “kim ne kazanır ve ne kaybeder” şeklindeki değişkenlere dair değerlendirmelerde bulunalım. Ardından analize geçelim. Belli tanımları ve olasılıkları öngördükten sonra “iyi veya kötü” şeklindeki iki değişkeni “Esad varken ve Esad sonrası” gelişmelerle açıklayalım. Türkiye açısından gerekli bazı soruları sorarak analiz kısmını tamamlayalım. Sonuçta bir değerlendirme yaparak konuyu eksiksiz şekilde tanımlamış olalım. Krize Yönelik Genel Durum Değerlendirmesi Türkiye-Suriye sınırında düşürülen Rus uçağı ile dünya gündemine taşınan olay küçümsenecek cinsten değildir. Sadece Türkiye ve Rusya değil,
Tarihin gösterdikleri ve yaşanmışlıklar elbette yok sayılamaz; dekorlar, insanlıkla ilgili olan konular, medeniyet ve kazanılmış değerler… Tarihten dersler çıkartılır ve bu dersler ileriye gitmenin çabası içinde kullanılmalıdır. İnsanlar dününü ve bugününü bir bütünlük içinde görüyor. Ama daha ilerilere aldığı derslerle bakıyor. Düşünceler “İleri demokrasinin gerekçeleri” için Türkiye özelinde dikkate alınması gereken; din istismarı; ülke, devlet, millet istismarı; politika, ileri demokrasi ve küresel değerler; bütünsellik hakkındaki düşüncelerimi aşağıya listeledim. Ele aldığım konulara göre bu düşüncelerimi uygun bir akışla yazı içinde doğrulamaya çalışacağım, dolayısıyla gerekçelerimi daha ayrıntılı bir şekilde açıklamış olacağım.