İstikrardan Yana

4 Eylül 2023
Okuyucu

Dünya politik sahnesi büyük bir kırılma dönemi içerisinde kendine çıkış yolu ararken bizlere düşen vazife doğru ve yansız olan hususları işaret etmektir. Çok yazar bu konuyla ilgili akıl yürütüyor. Acaba çok kutuplu bir dünyaya giriliyorken hangi ülkeler nerelerde konumlanıyor? Bugünlerde buna benzer hipotezler tartışılıyor. Benim önerim şöyle, bugün dünyada istikrardan yana olan ülkelerin, bunlar içindeki politikacıların ve liderlerin sayısının artmasıdır. Doğru bir başlangıç yapılacak ise hiş değilse bu noktadan başlayalım derim.

GİRİŞ

Batılı düşünürlerin ve yazarların dünyaya bakış açılarını iyi bildiğimizden eminim. Çünkü eğitim sistemimiz, yakınlığımız, iç içe olduğumuz ve ilişki kurduğumuz her bir köşe taşı bize bir politik hamlenin ne manaya geldiğini açıklamaktadır.

Coğrafi olarak hemen kuzeyimizde, ama aslında Karadeniz’den, tarihten, ekonomiden, sosyo-kültürel icaplardan dolayı yakın bakışımızdan ayıramayacağımız Ukrayna ve Rusya meselesinde hassasiyetlerimiz var. Hassasiyetlerimizden başka bir bakış açısının bize kazandıracaklarına biraz mesafeli olmamız da çok normal.

Batılı kesimlere bakıldığında da iç içe girmiş çok köklü konuların olduğunu biliyoruz. Ruslar ve Batılı ülkeler, iki Dünya Savaşı’nı birlikte yaptılar, bu insanlar birbirlerine dost da düşman da oldular, Paris, Londra, Berlin, Danzig, daha pek çok kent yıkım yaşadı. Orta ve Doğu Avrupa halen bir barut fıçısını andırıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin bugün (4 Eylül 2023) Soçi’de bir araya gelerek bazı konuları görüştüler. Ne bunlar? Savaş, barış, kıtlık, istikrarsızlıkların durdurulması, ekonomi… Her nasıl kodlarsanız kodlayın, özünde bu kelimelerin olduğu bir görüşme çerçevesinden bahsedilebilir. Eğer dosya başlığı atacaksanız en başa, Tahıl Anlaşması’nı yazarsınız. Ama her açıdan değerlendirirseniz buna, mevcut karşıtlıklardaki, beklentilerdeki, Batı ile Rusya arasındaki çıkarların kesişimindeki bir noktada Karadeniz havzasından bir bakışla ve bir de insani yaklaşımla bir görüşme, desem yanlış olmaz.

Batılılar tarif ediyorlar; Putin’in hırslarını, Rusya’nın Ukrayna’yı bölmek istediğini, Doğu ve Orta Avrupa’da nüfuz alanlarının genişletilmesi gayretlerini, Amerikan liderliğinin önüne geçilmek istenmesini, ulusalcılığı, uluslararası sistemin yeniden kurgulanması için şartların düzenlenmesini, postkolonyalizmi, muhafazakarlığı, küreselciliği… Özelden gelene bir çok konu var tariflerde, açıkça sözü edilmese de düşüncelerin içine gizlenmiş bir sürü önemli konu.

Batılıya göre Putin kim? Diktatör, acımasız lider, sefil politikacı. Batılıları, Batı değerlerini kenara atmak isteyen, hatta bir de Rusların kendisi için de zararlı biri. Tarif böyle olunca Ukraynalılar için durum nasıldır? Elbette sözlükte yer alan çok uçlardaki ve düşmanca tabirleri aramanız gerekir.

Ruslar, Batılıları nasıl görüyorlar? Örneğin, somut olarak, ABD dünya piyasalarında kullanılan doları bir silah olarak kullanmasının yanlışlığını ve adaletsizliğini işaret ediyor. Diğerlerini biliyorsunuz… Putin sürekli Batı’nın emperyalizminden ve sömürgeciliğinden bahsetti.

Brezilya, Suriye, Venezuela ve Zimbabve hükümetleri de dahil olmak üzere bazı hükümetler, Kremlin’in Batı’nın Rusya’ya yönelik saldırgan ve kibirli politikalarına ilişkin sözlerini tekrarladı.

TARİHSEL GELİŞMELER VE BUGÜNÜN GÖRÜNÜMÜ

Putin çeşitli zamanlarda uzun uzadıya konuşmalar yaptı ve dünyaya Çarlık Rusyası dönemini hatırlattı. Bu bize emperyal düşüncelerin geri döndüğü endişesini hissettirdi. Soğuk Savaş’a gelindiğinde benzer sözleri Nikita Kruşçev ile tanık olduk. Sovyetler, 1950’lerin ortalarından itibaren Sovyet enternasyonalizmi ile Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da son derece aktifti. Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin zamanında Dışişleri Bakanı olan Yevgeny Primakov, 1990’ların sonlarında dünyanın “çok kutuplu” olduğunu ve Rusya’nın Washington’un hegemonik iddiaları tarafından engellenemeyecek kadar büyük, sonuç odaklı ve gururlu olduğunu ileri sürdü. Ortaya çıkan tabloya bakıldığında aslında Putin bu isimleri, Çarlığı, Kruşçev’i ve Primakov’u referans aldı. Soğuk Savaş düzeni bittikten sonra Moskova gelgitler yaşadı.

Batılıların bir hesapsızlığı oldu mu? ABD başta olmak üzere pek çok Batılı ülke ve şirket, bu noktada örneğin Almanları hatırlayalım, zannedildi ki dünyaya artık sonsuz barış geldi, Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezi tartışıldı ve ekonomik gelişmenin bütün muslukları projelere döndürüldü. Bu doğrultuda 2000’lerde Rusya’ya para aktı. Halbuki durum pek öyle değildi. Sonra hatırlarda olan Putin’in 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda duyurduğu Moskova’nın Batı’ya dönüşü konusu var. Rusya’nın 2008’de Gürcistan’ın işgali gayet dikkat çekici bir gösterge oldu. 2010’ların hemen başında itibaren Putin soruyor; neden Batı’ya boyun eğelim? Boyun eğmek veya karşı durmak; sanki meydan okumak gibi… İşte stratejik dönüşüm burada başlıyor.

Ekim 2021’de ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov ile görüştü. Burada Rus tarafı ABD heyetiyle dalga geçercesine bir tavırda göründü. İlginçtir, bu toplantıda küfürleşmelere kadar giden diyaloglar var. Buzlar erimedi. İşte o tarihte hatırlanıyor, acaba Soğuk Savaş yeniden mi başladı, diye. Hatta öncesinde bir husus daha var, yeni Soğuk Savaş’ın ilk sinyallerini Putin 2007’deki Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla verdi. Putin bu konuşmasında bolca eleştiride bulunarak Batılı ülkeleri tek kutuplu bir dünya kurmaya çalıştığını işaret etti.

Birden somut adımları görüyoruz, bunları not edelim. Ruslar 2014’te Kırım’ı ilhak ediyor ve yetmiyor, 2022’de Ukrayna’nın işgali için büyük planı devreye konuyor. Haziran 2021’de ABD Başkanı Biden ile Rus Devlet Başkanı Putin Cenevre’de bir zirve gerçekleştirdi ve burada bir sonuç alınamadı. Eğer burada bir ABD-Rusya anlaşması olsaydı, Şubat 2022’de başlayan Rusya’nın ilhakının önüne geçilebilirdi, diye düşünmedim değil. Her türlü girişime rağmen henüz savaş devam ediyor.

Rus diplomasisi özellikle 2011’de NATO’nun Libya’da yaptıklarını sıkça dile getirdi. 2015 yılına gelindiğinde Rusya, Suriye Devlet Başkan Başer Esad rejiminin yanında göründü. Hem Arap Baharı hem de Doğu Akdeniz’deki rekabette Rusya konumlanmış oldu. Rusya’nın 2016 ABD başkanlık seçimlerine müdahale etmesi hadisesi ise doğrudan bir tehdit olarak görüldü. ABD anladı ki Ruslara alan açıldıkça onlar başka sorunlar çıkarıyor. Son olarak konu BRICS ile ilgili G7 ülkelerine karşıt bir blok yaratma girişimlerine tanık olduk. Her ne kadar Putin beklediği amacı maksimize edemeyecekse de belli ülke ve politikacılara yönelik propaganda yapmaya yarayan ölçekte çıkışları gördük.

Savaşın uzama ve yayılma potansiyeline sahip olduğunu görür görmez düşünmeye başlıyoruz; ilk adımda ABD ve ortakları, Rusya’nın Ukrayna’yı yutmasını önlemek amacıyla tedbir almaya başladı ve bu bağlamda küresel ekonomik yaptırımlara başvurdu, buna karşın Kremlin çatışma alanını küreselleştirecek adımları planına koyuyor. Putin, altı Afrikalı ülkeye bedava tahıl vereceğini söylerken, diğer açıdan Sahel bölgesinde peşi sıra askeri darbeler görülmeye başlandı, konu Fransa başta Batılıların bu bölgedeki sömürgeciliği tartışılmaya doğru evrildi. Başta petrol ve doğalgaz olmak üzere çeşitli yeraltı kaynaklarının ticareti ve lojistiği üzerine farklı arayışlar, piyasa dalgalanmaları, alternatif enerji üretimi, bütün bunlarla beraber küresel bazı yeni etkileşimler öne çıkarıldı. Sert güç kullanımına dönük askeri intikaller, silahlanma ve nihayetinde nükleer silah kullanımının düpedüz tehdit aracı olarak gündeme getirilmesine tanık oluyoruz. Rusya, Nükleer Silahların Kontrolü ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmaları’nda Batı ile işbirliğini büyük ölçüde kısıtladı ve küresel açıdan yeniş bir gerilim yarattı.

ÇOK KUTUPLULUK

Soğuk Savaş’ta, iki kutuplu dünyada “bağlantısız” ülkeler vardı. Bu iki kutuplu dönemde bağlantısızlar denen devletler tarafından, daha fazla adalet ve eşitlik ile sömürge yönetimlerinin sonlanması talep edilen konuların başında gelmekteydi. Bu amaçla bağlantısızlar, çok taraflı uluslararası kurumlarda yer almayı seçtiler. Bugün durum nedir? Ülkeler, büyük güçlerden Çin, Rusya ve ABD arasında seçim yapma baskısından kaçınmaktalar. Bu ise bize bir tür “çok kutuplu dünya” beklentisini göstermektedir.

Küresel Güney’deki ülkeler Ukrayna’daki savaşta taraf olmayı red eder. Gelişmekte olan büyük ülkelerin davranışları çok daha basit bir şeyle açıklanabilir: Çin-ABD ve Rusya-ABD arasındaki büyük rekabetin arasında ezilmekten kaçınmak. Örneğin Hindistan, Endonezya, Brezilya, Türkiye, Nijerya, Güney Afrika gibi ülkeler böyle düşünmektedir. Tabii Türkiye’nin özel bir durumu var, hem NATO üyesi ülke hem de Rusya’nın Karadeniz’den yakın komşusudur.

Rusya’nın jeopolitik özelliği, Atlantik’ten Pasifik’e, diğer eksende ise Kuzey Kutbu’ndan Akdeniz’e uzanan ve küresel ölçekli bütün dengeleri içinde barındıran niteliktedir. Hal böyle olunca Küresel Güney’deki çoğu ülke ve diğer yönden Batılı bazı jeopolitikçiler şöyle düşünüyor; bir savaşta Rusya’nın topyekûn yenilgisini istememektedir. Asıl istenen konu, Rusya’nın liberal demokrasiye olan ilintisinin somutlaştırılması, başka ifadeyle Rusya’nın “normalleştirilmesi” hadisesidir. Parçalanmış bir Rusya, Avrupa’dan Çin’e kadar konumlanan bütün ülkeleri istikrarsızlaştırabilir ve çok büyük bir coğrafyada geniş bir güç boşluğu açacağından kontrolü zor olumsuzluklar ortaya çıkabilir. 

Küresel rekabet fazlalaştıkça ve buna bağlı gerginlikler ile silahlanmada artış oldukça, Hindistan gibi gelişmekte olan önemli ülkeler, risk almamak üzerine olan stratejilere tutunmaktadırlar. Bu noktada Hindistan’ın istediği diplomasi ve ticarettir.

Endonezya hem Çin’in hem de Batı’nın yatırımlarına kapısını açtı. Ukrayna’daki savaşa taraf olmadı. 2022’de Biden, Putin, Jinping ve Zelensky ile görüştü.

Diğer örnek Brezilya’dır. Brezilya, Washington’nun veya Moskova’nın tepkisini tetikleyebilecek hamlelerden kaçınmaktadır. Ukrayna’daki savaşın sona ermesi yönündeki çağrılarını tekrarlamaktadır. Bir dönem aynı Brezilya, Çin’in ve ABD’nin ticari kıskacında kalmayacak türden adımları attı.

Türkiye 2014 Kırım işgalinden bu yana Rusya’nın politikalarının kabul edilemez olduğunu ifade etti, kesintisiz Ukrayna’ya askeri ve insani destek verdi, diğer taraftan ise Rusya ile iyi komşuluk ilişikilerinin gereğini eksiksiz yaptı. Bir NATO üyesi ülke olmasına rağmen Türkiye, 1936 Montrö Sözleşmesi’nin gereğini tam yapmakta, Karadeniz’in, askeri gemilerin cirit attığı bir cephe olmasına izin vermemektedir. Bunun yanında Türkiye bölgesel barış ve istikrar için (Suriye, Kafkasya, vs.) Rusya’nın belli sorumluluklarını eksiksiz tarafsız ve eksiksiz yerine getirmesi gerektiğini talep etmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerden önemli bir kısmı Batı ile Rusya veya Çin arasında bir seçim yapmamayı seçiyor. Küresel güç rekabetindeki ABD, Çin, Rusya gibi ülkelerin kendilerine göre belli anlatımları, ideolojileri, stratejileri, beklentileri, tarihi gerekçeleri var. Bahsettiğim gelişmekte olan ve risk almamayı seçen ülkeler ise başat güçlere bakarak, etkilenerek, yarına dair bir kurguya girmenin yanlış olacağını savunuyorlar.

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in Şubat 2023’de Münih Güvenlik Konferansı’nda, Rusya’nın zulmünün “ortak insanlığımıza bir saldırı” olduğunu söyledi. Ukrayna’daki savaşın dehşetini açıkladı. Şöyle dedi: “Hiçbir ulus güvende değildir. . . emperyalist emelleri olan bir ülke kontrolsüz kalabilir.” Buna karşılık çoğu ülke Rusya’nın Ukrayna’daki işgalini onaylamıyordu. Ancak onların düşüncelerinde ABD’nin ve Avrupa’nın tarihte görülen yanlışlarının asla unutulamayacağı da vardı. Bu bakış açısına göre Harris’in konuşması yalnızca Batı’nın ikiyüzlülüğüydü. ABD politikalarında insani değil çıkar odaklı uygulamalar vardı. Örneğin ABD, Ortadoğu’daki savaşlarda ve çatışmalarda azımsanmayacak derecede masum insanın ölümüne sebep olmaktaydı ve bu alanda çelişki yaratan çok farklı uygulamalara sahne olmaktaydı.

Washington’un ön plana çıkardığı konu neydi? Tek söylediği otokrasilerle mücadele! Çin ve Rusya bu kavramla alt edilebilir mi? Dünya burada bir ikilemin olduğunu görmüyor mu? Bakın Orta Doğu’da ABD’nin işbirliği yaptığı Suudi Arabistan’a veya Birleşik Arap Emirlikleri’ne.

KARADENİZ TAHIL GİRİŞİMİ

Rusya, 18 Temmuz 2023’te Karadeniz Tahıl Girişimi’nden çekildi (başlangıç tarihi 22 Temmuz 2022). Türkiye ve BM’nin aracılık ettiği bu önemli anlaşma, Ukrayna tahılının savaş zamanında ihraç edilmesini sağladı (33 milyon ton/yıl). Rusya, Ukrayna’nın Karadeniz limanlarına gidiş-çıkış yapan sivil gemilere abluka uyguluyor. Rusya, Ukrayna’nın tahıl sevkiyatlarını engellemek amacıyla belli limanlara, tahıl depolama tesislerine ve Tuna Nehri boyunca uzanan diğer tesislere saldırdı. Rusya’nın Ukrayna’nın tahıl tedarikine yönelik saldırıları küresel gıda fiyatlarını etkiliyor. Rusya, başka yollarla sattığı yüklü miktarlardaki tahıl ürünlerinden azami gelir elde etmeyi öngörüyor. Rusya, tahıl anlaşmasından çekilerek salt kârın ötesinde amaçlar peşinde koşuyor. Ukrayna savaşını baskılamak ve Moskova’nın enerjide olduğu gibi gıdada da küresel aktör olduğu dününcesini pekiştirmek diğer amaçlardandır.

Ukrayna ne yapıyor? O da Rusya’nın Karadeniz’deki sivil limanlarına, denizdeki sivil gemilere ve altyapı tesislerine asimetrik saldırılar yapıyor. Bu bir savaş, diyeceksiniz. Her iki taraf birbirini kovalıyor, biri saldırınca diğeri de saldırıyor. Fakat başka bir faktör daha var, Batılılar Ukrayna’ya, silah ve istihbarat veriyor, Ruslara saldırması için destek veriyor. Bu durumda, ne oldu insani ve masum faaliyetlere, diye sormak yanlış olmaz.

Kasım 2022’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kremlin’in Karadeniz Tahıl İnisiyatifi’nden caymasının ardından anlaşmayı geri almak için nüfuzunu kullanmış idi. Bugünkü görüşmede şu sonuç çıktı: Karadeniz Tahıl Girişimi için Rusya’nın beklentileri karşılanmalı. Eğer insani konudan söz ediliyorsa, Rusya, Türkiye ve Katar bir milyon ton tahılı un olarak paketleyecek ve daha önce Rusya’nın taahhütte bulunduğu altı Afrika ülkesine bedava verilecek. Hepsi bu! Öyleyse artık düşünme zamanı BM’de ve Batı dünyasında. Rusya’nın şartları zaten belli.

Eğer Tahıl Girişimi Anlaşması’na geri dönülse de Rusya’nın Karadeniz’deki askeri baskısı sürecek mi, bu da bir başka soru olarak masadadır. Zira Karadeniz’deki tansiyonun düşürülmesi herkes için yararlıdır. Karadeniz’de Rus askeri varlığı kendini sert güç ile gösterdiği sürece, ABD ve NATO’nun askeri istihbarat, keşif ve gözetleme (ISR) ile lojistik hareketlenmeleri de artmaktadır, ki bu başka sürtüşmelerin kapısını da açık tutan ciddi bir konudur.

SAVAŞ ve BARIŞ

Batı veya Rusya, uzun savaş konusunu konuşuyor. Bu esnada denebilir ki, taraflar için Türkiye ve birkaç ülke (Çin ve bazı Afrika ülkeleri) daha barışı masaya sürüyor. Türkiye’nin her bir girişiminde ve diplomatik temasında barışın yarar sağlayacağı işaret ediliyor. Bu belki de Türkiye’nin savaşan taraflar için kendine güven duyulmasının bir anahtar ifadesidir.

Batılı politikacılar ve entelektüel çevreler sürekli ortamı geriyor, Putin’i köşeye sıkıştıracak hamleleri ve beyanları öne çıkarıyor. Bu ne denli işe yarar? Batı’nın kendi bakış açısına ve kültürüne göre tarif ettiği fikirler ve çağrılar, Putin’i kararından caydırmadı. Bu yönde ısrar edildiği taktirde önümüzdeki dönemde benzer girişimler ne işe yarayacak?

Putin’in ve Zelensky’nin savaşı bitirmek adına beklentilerini ve ABD’nin bu duruma bakış açısını müşterek düşünün. Mevcut şartlarda, Ukrayna’da işgal altındaki Kırım ve Donbas’tan Rus askerlerinin çıkması ve işgalin sonlandırılması mümkün mü? Bu mümkün değilse dünya daha ne kadar gerginlik ve sorun içinde kalacak, bu durum sürdürülebilir mi? Gıda, enerji ve göç, sorunları, nükleer tehdit, silahlanma, büyüyen ekonomik sorunlar…

Putin, son Ukrayna’nın karşı saldırısının sekteye uğradığına inanıyor, başarısı oldular, diyor. Ukrayna Savunma Bakanını değiştirdi. Sebep büyük olasılıkla yolsuzluk. Diğer taraftan Putin de bir Prigozhin olayını yaşadı. Bu şartlarda savaş devam ediyor…

KÜRESEL GÜVENLİĞİN GELECEĞİ

Sadece ortamı geren başat güçlerin politikaları, Ukrayna’daki gelişmeler, Afrika, Orta Doğu, Çin’in küresel hareketleri, Rusya’nın jeopolitik ve stratejik girişimleri, ABD ve ortaklarının birlikte hareket etmekte direnmeleri, silahlanmalar, bloklaşmalar, ekonomik sorunlar, gibi hususlara bakılırsa dahi küresel güvenlik adına işlerin yolunda gitmediğini söylemek yanlış değildir. İşte bu ortamda Türkiye ve birkaç ülkenin bakış açısına bakıldığında objektif, tarafsız, çözümcü, ikilemlerden uzak politika yapanların çoğalması ve sesini yükseltmesi gerekmektedir. Çok kutupluluğun arifesinde bu gibi barıştan yana ülkelerin durumuna “bağlantısızlar” diyemesek de en azında şimdilik “istikrardan yana olanlar” dememizde yanlış olmayacaktır.

Küresel rekabet giderek artacak ve her geçen gün bir önceki günü aratacak! Küresel risk tablosunda durum bu merkezde, zorlu ve kısa vadede ümit ışığı görülmüyor. Önerilen belli, risk almamak! Batı riske yatırım yapıyorken, Çin ve Rusya ben de varım diyor, sanki bu bir poker oyunu.

Ne Batı’ya ne Çin’e veya Rusya’ya güven olur. Hepsi kendi çıkarına olan şartları ileri sürmeye devam ediyor. Hatta nükleer silahlar dahil olmak üzere silahlanıyorlar. Ekonomik şartlar belirleyicidir. Eğer bir küresel büyük çatışma söz konusuysa Dünya Savaşları’ndan tecrübemizle söyleyebiliriz: Parayı takip edin!

İki kutuplu dünya pek görünür bir durum değil. Böyle olsa bir dengeden bahsedebileceğiz ve yeni Soğuk Savaş’tan da söz edebileceğiz. Ama durum çok alanda farklı boyutlarda gelişiyor; bir miktar, Birinci Dünya Savaşı öncesinde görülen Üçlü, Dörtülü İttifaklar ve İtilaflar dönemindeki gibi gelişiyor.

BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi barış temin ve tesis edemiyor. Buna bakarak bir sonuç beklemek de yanlış olacaktır. Ama yine de BM’nin girişimlerine katkı sağlamak, bir dünyalı olarak, hemen herkesin beklentisi halindedir. Bugün dünya için asıl umut kaynağı ise istikrardan yana olanların politik yaklaşımlarıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Stratejik Rehberlik

DİĞER YAZI

Küresel Şiddet Dönemi

Güvenlik 'ın son yazıları

60 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
91 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
146 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
193 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
220 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme