Küresel Şiddet Dönemi

11 Eylül 2023
Okuyucu

Bilinen türden bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın olması ihtimali çok düşük görüyorum. Buna karşılık, acımasız ve ardı arkası kesilmeyecek türden büyük rekabet ve şiddet döneminin, çok boyutlu çatışmaların ve değişik alanlarda birbirinden farklı savaşların olma ihtimalini daha yüksek olasılıkta görmekteyim. Hatta böyle bir savaş veya çatışma biçiminin aktörleri olduğu alanlar da farklılaşacaktır diyebilirim. Bu da bir savaş değil mi, uzun zamana yayılan türden?

Başlıklar: Odaklanmak, Yöntemler, Yenilikler, Çıkarımlar, Güvensizlik, Sonuç.

ODAKLANMAK

İmparatorluklardan uluslararasına olan süreç ile uluslararasından küresele olan süreç arasındaki farkları nasıl açıklamak gerekir? Kısaca işaret edeyim. Yaşadığımız dönemde teknoloji çok ileri seviyelere ulaştı. Dünya nüfusu çok artış gösterdi. İnsanlık olarak uzayda bir yer tutma konusu önem kazandı. Küresel ısınma gibi çok önemli bir sorunla yüzleşen dünyanın, aslında birlikte çözmesi gereken, her şeyden daha önemli bir sorunu var. Nüfus artışı ve küresel ısınma ile de bağlantılı gelişen, kıtlık, su sorunu ve aşırı göç, her türlü güç merkezinin üzerinde durması gereken ortak meseleler oldu. Buna ilave olarak büyük etkileri olabilecek türden salgın hastalıkların gelişmesi de önemli bir başlık halinde önümüzde durmaktadır. Her ne olursa olsun, insanlık, aklının bir tarafında çözmesi gereken bir sorunla karşı karşıyadır. 

Bu itibarla, bugün, eski dönemin gerekçelerine ve savaşma tarzlarına mı odaklanmalı, bunun yerine, daha iyi ihtimali içeren çatışma ve üstünlük kurma biçimlerini hesaplayarak, yeni duruma mı odaklanmalı?

YÖNTEMLER

Savaş da mümkün, çatışma da. Geçmişteki gibi, günümüz itibariyle savaşmanın gerekçeleri değişmemiş görünüyor. İnsana dayalı beklentiler ve hevesler bizi aynı merkezde tutuyor. Değişen ne? Çatışma alanı, yöntem, silah, vs. Gelişen imkanlar insanın yapabileceklerini belirliyor; daha farklı, yeni, etkili, aldatıcı, dertsiz olan yönteme ve silaha müracaat ediliyor. Hal böyle bile olsa, kimler ve hangi düşmanlıklar, diye yeni bir tarif yapmak da gerekiyor. Çünkü imparatorluklar döneminde yaz mevsimi gelince ordu çıkar, düşmana ait dedikleri topraklarda savaşırdı. Dünya Savaşları zamanında stratejik hamleler üzerine gelişmeler oldu. Örnek olarak Hitler’in Polonya’ya saldırmasını düşünebiliriz.

Benzer biçimde, en sonki Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını açıklamak zor değildir. Ancak aynı anda bir yenilik de var: Rusya’yı kendi şartlarına göre yıpratmaya dayalı başka bir savaşı daha açıklamak daha karmaşık bir durum olsa gerekir. Savaşta bu bile ileri bir evredir. Ama yarının savaşı illa bu şekilde olmayacaksa da benzer ögeleri mutlak surette taşıyacaktır. 

Peki hemen, hazır dünya gerilmişken, silahlanma politikaları alabildiğine artmışken, askerler siperlere girmişken, nükleer savaştan bile söz ediliyorken, bir Üçüncü Dünya Savaşı’ndan söz edilebilir mi?

Bu klasik tarzdaki bir savaşı, tarihte gördüğümüz şekilde cereyan eden hem konvansiyonel hem de nükleer savaşı, bugün uzak ihtimal olarak gördüğümü işaret ettim. Bana göre büyük güçlerden “akıllı güç” yöntemleri tatbik edenler (ABD ve Çin buna daha yakın) savaşı temassız yürütmenin her türlü yolunu ve yöntemini uygulamaktadır veya bu kapasitededir ve savaşma kültürüdür.

Bugün Rusya için ise bu tür karmaşık türden hazırlıklar yapılmamış veya süreçlerin düzenlenmesinde bazı açık noktalar olmuş, denebilir mi? Ama yine de Rusya’nın her türden savaşma biçimine göre potansiyelinin olduğunu söylemem gerekir. Kaldı ki 2014’teki Kırım işgali sırasında ve sonrasında Donbas’taki hareketlerde, Gerasimov Doktrini’ne dayalı biçimde bir uygulama yaptı. Ancak Şubat 2022 harekatı sorgulanmalıdır, burada hesap edilmeyen pek çok konu var. Yine de Rusya’nın yaşadıkları bağlamında kendisine ders çıkaracaktır, yöntemlerini belirginleştirecektir, örneğin çok sonraki savaşlarında veya çatışmalarında belirgin bir Rus tarzı karşımıza çıkacaktır.

Sözünü etmişken ABD’nin “Tam Spektrumlu Savaş” doktrini ile “Gerasimov’un doktrini gereği planlama farklılıklarını işaret edeyim. Rusya, “Gerasimov Doktini” gereği, çeşitli mücadele yöntemlerini tatbik ettikten sonra, en tepe noktada konvansiyonel savaşı başlatmakta ve silah kullanmaktadır. İşte bu hamlenin geri dönüşü yoktur, bir sonuç almak mecburiyeti vardır. Ukrayna’ya uyguladığı son işgal girişimi bu şekildedir. Bakalım sonuç alabilecek mi? Sonuç ne olacak? Donbas’ı ve Kırım’ı kendi topraklarına bağlamak, Moskova’yı korumak veya NATO’yu sınırlarından uzak tutmak, ABD’ye küresel çapta bir ders vermek, hangisi? Cevabınızı bugünden belli olan noktalara bakmadan söylemelisiniz.

Buna karşılık ABD’nin Tam Spektrumlu Savaş Doktrini’ne göre diplomasi ve dolaylı etki süreci devam etmektedir, silahı kendisi kullanmak yerine rakibine kullandırmaktadır. Savaşa girmeden sonuç alana dek bu geçişkenlikten azami yararlanmak istemektedir. Siz bu ara sürece “yıpratma” diyebilirsiniz. ABD normal şartlarda “temassız savaş” yöntemini kabul eder. Bu “akıllı güç” uygulamasıdır. ABD olabildiğinde “caydırıcı” hususları devrede tutar ki NATO’nun varlığı bile bu amaca hizmet eder. 

Akıllı Güç

Akıllı gü uygulaması nedir? Akıllı güç uygulamasında sert ve yumuşak güç uygulamaları var, ama bunun temel farkı stratejik seviyeli bir uygulama olmasıdır. Kendi milli gücünüze ortaklarınızınkileri de ekleyerek, düşmanınızın milli güç unsurlarını zora sokmak ve geri adım atmaya zorlamak amacıyla baskı uygularsınız. Gerekirse kısa süreli operasyonların yapılmasına izin verirsiniz. Diğerleri taktik seviyeli uygulanabilir. Bunun içinde “caydırmak” da “hibrit savaş” da vardır. Hibrit savaş dediğimizde bunun içinde siber savaşın olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Ayrıca vekillerin bile devreye sokulması, çeşitli örtülü operasyonların yapılması söz konusudur. Caydırmak için müttefikler ve ortaklar, konvansiyonel ve nükleer silahlar tümüyle kullanılır.

Hibrit Savaş

Vietnam, Irak ve Afganistan savaşları deneyiminden sonraki dönemlere bakılırsa, artık ABD için konvansiyonel veya nükleer savaş demek “Dünya Savaşı” demekten öte bir şey değildir. Burada tam olarak ABD’nin ulusal savaşı konusundan bahsettiğimi ifade edeyim. ABD bu yola en sonunda müracaat eder. Örneğin kendi topraklarına atılan bir füze olursa, limanlarına saldırılırsa, etkisi büyük bir eylem olursa… ABD’nin savaş stratejisini bu gözle irdelemek gerekir.

ABD tarafından NATO’nun savaşa sokulması ayrı bir konudur. Bunun örneklerini gördük, Afganistan, Irak, gibi. Ancak ABD için esasen NATO’nun stratejik caydırıcılığını dikkate almak daha önemlidir. Son dönemde (İsveç ve Finlandiya örneğindeki gibi) NATO genişliyor diye geçiştirmekle birlikte bu konuya stratejik caydırıcık diye de bakmalısınız. Başka örnek, NATO zirvelerinde alınan kararla stratejik caydırıcılık niteliğindedir. En son görülen, Kuzey Buz Denizi’ne, Siber-Uzay’a, Çin’e yönelen planları hazırlamak, teknolojik araştırma merkezleri açmak, gibi.

YENİLİKLER

Küresel büyüme ve sermaye artışındaki zorlu durum ile küresel yoksulluğun çaresizlik durumunu mukayese edecek olursak, bilinenlerden öte, ortaya yeni bir mesele çıktığını iyi tespit etmeliyiz. Burada bilinen ifadelerle, yüzde bir ile yüzde doksan dokuz veya küresel kuzey ile küresel güney aradaki makasın açılmasını durdurabilmek, elbette çözülmesi gereken büyük bir problemdir. 

Bugün geçmiştekinden farklı biçimde, gelişmişler ile gelişmekte olan ülkelerin nüfuslarının ortak avantajları bir taraf halinde, gelişmemişlerin dezavantajları ise karşı taraf halinde kümelenmelerine sebep olmaktadır. Bu durum kendiliğinden yeni bir sürtüşme sahası yaratmaktadır. Sağlık, beslenme, su, barınma, ekonomik ve sosyal alan sorunu olanların, diğer kesimlerden eşit haklar istemeleri için, eskiye oranla daha güçlü biçimde mobilize olmaları hususu var ve bu önemlidir. Bu durumda göçmenlerin, sığınmacıların veya gelişmiş kentlerin varoşlarında yaşayanların, örgütlü hareket etmeleri halinde, yeni bir sürtüşme, anlaşmazlık veya çatışma türünün gelişmesi manasına gelmektedir.

Geleceğin çatışmaları bağlamında işaret edilmesi gereken yeni durum şudur: Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin mega-kentlerinde, kent merkezleri ile varoşları arasında sosyal ve ekonomik sorunların başka bir çatışma biçimini doğurabileceği. Göçler, eşitsizlikler, yoksulluk, yaşamsal konularda büyük farkların ortaya çıkmasından dolayı içten içe büyüyen düşmanlık, bize yeni bir durumu tarif etmektedir. Bazı ülkeler rakiplerine veya hasımlarına, teknolojinin verdiği imkanları da kullanarak, bu tür çatışma potansiyeli olan kitleleri mobilize ederek süreçleri kendi lehine yönetmeye çalışabilirler. Ben bu tür konuları “yeni-ortaçağcı (neo-medieval) dönemin çatışmaları” olarak görmekteyim.

Yeni teknolojiler, yeni küresel iş kolları ve ilişkiler, yaşam biçimini geliştirdi ve değiştirdi. Bu yeni bir küresel kültür ve entelektüel bakış açısı demektir. Bu tarz bir yenilikte, küresel bakışı yüksek olan nüfusun bir dünya savaşından kaçınmaya dönük hareket edeceğini söylemek yanlış olmaz. Fakat bu ne kadar etkili olabilir? İşte daha önce ifade ettiğim gibi, sosyal, politik ve ekonomik makas açıldıkça, küresel güneydekilerin küskün kalabalıklarının tepkileri derinleştikçe, her ne kadar gelecekte işler ve ilişkiler değişse de, bu ancak belli bir alandaki kesimlerin kendilerini tanımlamalarına gerekçedir.

Dünya savaşları döneminde de gördüğümüz ve daha sonra deneyimlenen ulus tabanlı savaşlarda, şiddetin asıl sert gücünü, konvansiyonel savaş biçimiyle açıklamaktayız. Nükleer silah sadece bir savaşta Japonya’da (Hiroşima ve Nagazaki’de) kullanıldı ve bunun ne tür bir felaket demek olduğu da anlaşıldı. Hatta o atılan nükleer bombalar ile bugünküleri güç olarak bile mukayese etmeye kalksak, arada çok fark var. Şimdi bir genel nükleer savaş çıksın, dünyada taş taş üstünde kalmaz. Zaman içinde insanlık kitle imha silahlarını geliştirdi ve özellikle nükleer silah bağlamında düşünecek olursak, bugün sayıca hepsi dünyamızı tamamen yok edebilecek veya dünyayı bir kıyamete sürükleyebilecek kuvvettedir. İnsanlık bir taraftan depolarını binlerce nükleer silahla doldurdu, diğer taraftan stratejik caydırıcılıkla, savaşın önlenebileceğini öğrendi. Birleşmiş Milletler’e göre 1945’ten bugüne dek iki bin adet nükleer silah testi yapıldığı ifade edilmektedir. (Genel Sekreter Guterres açıkladı.) Düşünecek olursak, bu denemelerle hem atmosferde hem de deneme sahalarında ne tür büyük felaketlerin meydana geldiği anlaşıldı. Buna ilave olarak, insanlık birkaç nükleer felaketi de yaşadı (Chernobil, Fukuşima, gibi). Bütün bunlardan sonra, teröristler sebebiyle yaşanabilecekler ve türlü şekillerde olabilecek kazalar bir yana, stratejik güç olan ülkelerin politikacıları ve bürokratları ile küresel güç halinde tanımlanan gelir düzeyi yüksek kesimler, ister istemez kendilerini böyle bir felaketi önlemek adına, sorumluluk duyma kültürünü kazandı.

Geçmişte posta, telgraf veya telefon hatları ile iletişim kurulabiliyor, savaşan tarafların işbirliği ve ortaklık yapabileceği kesimler, politikacılar ve askerler arasında sınırlı bir zümrenin kararları söz konusu oluyordu. Bunlar en belirgin şekilde politikacılar ve askerlerdi. Bugün küresel çapta milyarlarla ifade edilebilecek nüfus, siber alanda konumlanmış aktör, sosyal medya gibi araçları aktif kullanarak bilgilenmekte, birleşip bir aktör gibi kolektif hareket edebilmekte, tepkilerini anında gösterebilmektedir. Bugün belli güç odakları bu nüfusu mobilize edebilmekte, ama tam tersi de geçerli, çok büyük nüfus, karar vericileri etkileyebilecek bu iletişim yolunu kullanabilmektedir.

Eskiye göre “diplomasi ve diyalog” konusu çok ileri seviyelere geldi. İlk bakışta bu umut verici bir konudur. Çünkü bir yandan sorunlar varken, diğer yandan diyalog kapısı açık tutulup sürekli görüşmeler yapılabilmektedir. Diyelim politik sorunlar varken bile, ekonomide başka fırsatlar üzerine anlaşma görüşmeleri yapılabilmektedir. Hal böyle olunca, eskinin katı diplomatik yaklaşımlarına göre bugün daha değişik bir durum söz konusudur ve bu barış arayanlar için mutlaka kullanılmalıdır. Ancak, tersi de geçerlidir. İşte ülkeler bir yandan diyalog içindeyken, diğer yandan istedikleri yerlerde çatışmaları türlü biçimlerde yönetebilmekteler, siber usuller dahil, çeşitli etkileme biçimlerini kullanabilmekteler. O halde dost-düşman yaklaşımında siyah-beyaz döneminden çok, bir griliğin hâkim olduğu dünya örgüsünün varlığını görmemiz gerekmektedir. Zamanla bu grilik daha kesif hale gelecektir, diye de eklemek mümkündür.

 ÇIKARIMLAR

Gelecekte savaşlar yaşamla iç içedir. Bu bir Büyük Savaş gibi değil de sanki “Dünyayı Saran Savaş”veya “Küresel Şiddet Dönemi”nin yaşanması gibi ele anlaşılmalıdır.

Beşinci Nesil Savaş’ta kitle imha silahları ve konvansiyonel silah kullanımı, buna ilave robotik sistemler, akıllı güç uygulaması, kültür merkezli savaş, uzun savaş veya sonu olmayan savaş, neo-medieval savaş, asimetrik savaş, istihbarat ve gölge savaşı, sıfır kayıplı savaş, hibrit savaş, siber-uzay savaşı, tam spektrumlu savaş terimleri yer alabilir. 

Küresel Şiddet Dönemi değerlendirmemdeki yöntemde hem Beşinci Nesil Savaş’ın tümü var hem de yeni tür hibrit düşüncelerin eseri halinde karşımıza çıkacaklar… Bunu iyi resmetmemiz gerekiyor.

ABD’nin şimdiden sözünü ettiği bir Çok Alanlı Savaş (Multi Dimentional Warfare) açıklaması talimnamelerinde (https://irp.fas.org/doddir/army/fm3-0.pdf ) yer almaktadır. 

Çok Alanlı Savaş (FM 3-0’dan)

Fiziki, Bilgi ve İnsan Boyutu her şekilde öne çıkmaktadır. Bu yaklaşım gelecektekiler için de bir başlangıç hüviyetindedir.

Çatışmaların olduğu yerler, ülke sınırlarının her iki tarafında ve hatta çok başka coğrafyalarda olabileceği gibi, mega-kentlerde, merkez ve varoşlar arasında görülebilecektir. 

Yoğun provokasyon ve ajitasyon ile kalkışmaların, terörün, isyanın genişlediği, siber taarruzlara fazlaca müracaat edildiği, gerçeklik ötesi tekniklerin fazlaca yaygınlaştığı bir ortamda güven içinde yaşamak hiç de kolay olmayacaktır. Sürekli anonslarla veya bazı uygulamaları çalıştırarak bilgilendirmeler olacak ve bu bilgilendirmelerin konusu maalesef ki “çatışma bölgeleri”ni işaret edecektir. 

Etrafımızdakiler sadece bildiğimiz polis ve asker olmayacak, robotları daha göreceğiz. Belki daha çok robotlar önde olacaktır. Bir yandan otonom sistemler geliştirilirken diğer taraftan insanın yaşamına dair her tür gelişme, aynı zamanda bir fiziki veya sanal yönlendirme ve ölümcül etki üreten sistem halindedir.

Birinci Dünya Savaşı öncesinden bugüne, yaklaşık bir asırda, dünyada toplam GSYİH (GDP), 4.7 trilyon dolar mertebesinden, yaklaşık 20 katlık artışla, 100 trilyon doların üstüne çıktı. Asıl ivmelenme İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşandı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin yerleştirdiği sistem, birçok alandaki gelişmenin, ekonomik büyümenin, değişimin ve hatta Çin’in bile büyümesinin nedeni oldu. Ancak bu durum beraberinde tepkileri de getirdi. Tepkilerin en başında ifade bulan husus, “dedolarizasyon” başlığı ile ifade ediliyor olsa da esasen, “artık ABD saltanatı yerine küresel bir düzene doğru gidilsin,” fikri hâkim olmaya başladı.

Ekonomideki sorunlar her türlü anlaşmazlığa zemin hazırlayacaktır. Bunun neticesinde ülkeler veya çeşitli güçler, rekabetin bir adım ötesine geçmek suretiyle, aralarında çok farklı yıpratma yöntemlerine başvuracaklardır. 

Dünya öyle bir noktaya gelecek ki, önce sosyal, politik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin toplamı olarak büyük bir değişim görülecek, hemen sonrasında savaşların nedeni bu değişime bağlı ateşlenecektir. 

Dördüncü Sanayi Devrimi’ni açıklayanlar sadece ortaya çıkan otonom sistemlerden, simülasyonlardan, nesnelerin internetinden, sistemlerin entegrasyonundan, siber güvenlikten, bulut teknolojisinden, büyük veriden, artırılmış gerçeklikten ve katmanlı üretimden bahsetmemelidirler. Beşinci İnovasyon ile dijital ağlar, yazılım, yeni medya; Altıncı İnovasyon ile yapay zekâ ve nesnelerin interneti, robotlar ve dronlar, temiz (yeşil) enerji hayatımıza girdi ve bizler bunları “kendi başına teknolojik çalışma alanlarıdır” şeklinde ele almamalıyız. Bunlar yaşamı değiştirir, ekonomiyi, politik ekonomiyi, sosyo-kültürü, askeri yetenekleri, iletişimi, ulaşımı, çevre değerlerini, enerji kaynak ve metotlarını, uzay meselelerini bütünüyle değiştirir. Alışkanlıklar, öncelikler, politikalar, tatmin araçları, arzu ve istekler, üretilenler ve tüketilenler değişir.

Benim düşüncem, bir “konvansiyonel dünya savaşı” beklemenin ötesindedir. İfade ettiğim gibi, sosyal, politik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin ivme kazandırmasıyla birlikte, “hibrit ve akıllı güç yöntemleri”ni öne koyarak, çeşitli güçler bir üstünlük mücadelesine girebilmektedir. Öyleyse bunu azami kullanacak gelişmeler önümüze serilecektir.

Ekonomik gerekçelerin üstünlük mücadelesi içindeki yeri geçmişte doğrudan savaş iken, bugün “temassız savaş” dediğimiz, dolaylı yöntemleri kullanmayı gerektirmektedir.

Özellikle günümüzde bilişim sistemlerine bağlı çalışan uydular ve uzay programları çoğalmakta, gökyüzündeki şebekeler aynı zamanda bir uzay paylaşım savaşına dönüşmektedir. 

Uzaydaki yatırımlar hat safhada gelişiyor. Uzayda internet altyapısı, Ay programları, Uydu Savar (ASAT) istasyonları, Uzay İstasyonu kurma ve Mars Programı gibi ifade edilen büyük projeler var. Bu maksatla ABD, Rusya, Çin, Avrupa, Japonya ve Hindistan çalışma içerisindedir.

Uzaydaki çalışmalar caydırıcı olmaktadır. Dünya çapında bir sürtüşme, düşmanlık söz konusuysa, çok doğal olarak, ABD de düşmanı da, birlikte uzayda var olma mücadelesi içindedirler. Buradaki yarışta önde olmak, uzaydan dünyaya olan tüm sert güç (elbette yumuşak güç de var ama burada odaklandığımız noktada bunu işaret ettim) kullanmak ve güçlü biçimde tehdit ermek söz konusudur.

Uzaydan dünyadaki her tür faaliyet yönetilebilir olacak gözükmektedir.

Covid-19 pandemisi, nükleer savaş kadar etkili, ama hukuki birtakım zorlamalardan ayrı hareket imkânı tanıyabilecek, çok teknik ve yeni bir konudur. Tehdit mi değil mi, bu bile anlaşılamamışken, güvenlikçi yaklaşımla söylenmeli ki, eğer bu konu kontrol edilemez ise insanlığın geleceği konusunda bile endişe duyulabilir. En azından belli DNA dizilimlerine sahip insanların yaşamdan elemine edilmeleri bile söz konusu edilebilir. Bugün bu tip konulardan endişe edilebilecek bir deneyim yaşandı.

Akıllı gücü uygulamayı biliyorsanız, temassız savaş işinize geliyorsa ve kitle imha silahlarını kullanacaksanız, neden nükleer silah kullanasınız ki? Kimyasal ajanlar bile eskide kaldı. Teknoloji size “biyolojik savaş”yöntemini işaret ediyor.

Şimdi bu sonuçlar çerçevesinde düşünün, bu bir dünya savaşı hali midir, artık “insanların istenen şekilde zarar görmeleri sağlanabilecektir” şeklinde düşünülebilir mi? Konuyu böyle ele almak mümkün mü? O zaman önce kavramsal olarak savaştan ne anladığımızı gözden geçirerek, bu anlatılanlar çerçevesinde, güç mücadelesinin uygulanma biçimleri yeniden düşünülmelidir.

GÜVENSİZLİK

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’ten 8 Eylül 2023’te G20 zirvesi münasebetiyle önemli bir uyarı geldi, şöyle: “Bölünmeler büyüyor, gerilimler artıyor ve güven aşınıyor; parçalanma ve nihayetinde çatışma hayaleti artıyor. G20’ye acil çağrım, bu şekilde devam edemeyiz. Bir araya gelmeli ve ortak fayda için birlikte hareket etmeliyiz.

Eğer güvensizlik bu denli ileri boyutlara ulaştıysa, o halde olabilcekleri birkaç şekilde düşünülebilir: Büyük gerilim, değişik tür savaşlar, uzun süre savaş veya şiddet hali.

SONUÇ

Savaşlar, çatışmalar bütün şiddetiyle olabilir, rekabet, yaptırımlar, tehdit etme girişimleri vs. Ancak bilinen şekilde, birinci ve ikincisinde olduğu gibi bir Üçündü Dünya Savaşı’nın çıkma olasılığı gayet düşüktür. Bunun yerine çeşitli zamanlarda soğuk rüzgarların esmesi daha olasıdır. Ama bunlar da bir Yeni Soğuk Savaş demek olmayacaktır. Küresel gelişmelerin yürüdüğü yöne bakarsak, insanlığı bir ileri yaşam şekline getirmek asıl meseledir. Yenilik dolu yaşam şekli itibariyle insanın hikayesi hem kendi “gelişimine” bağlı hem de bunun sonuçlarıyla ifade bulan “çatışmalar” şeklindedir.

Yenilikler birer zorlamadır, sınamadır, güçsüzü devreden çıkarma sürecidir. Savaşların, çatışmaların ve genel itibariyle, güç mücadelesinin gerekçelerine bu şekilde bakmak icap eder.

Küreselleşme ve endüstri devrimlerinin getirdiklerine bağlı yaşam geliştikçe insanlığın güvenlik meselesi ve anlayışı da değişecektir. Gelecekte çatışanların veya savaşanların tarafları bütünüyle uluslar veya küresel güçler ayrımına dayalı olmayacaktır. Gelecekte aralarında derin çatışma biçimini göreceğimiz tarafların bir tarafında küresel çapta refah seviyesi gelişmiş olanlar ve bunların yaşam biçimlerinin çevrelendiği merkezler yer alacak, diğer tarafında ise bunların hemen karşısına ve aslında çok yakınına konumlanan halde, o refahtan payını alamayan büyük nüfus olacak.

İşte size küresel şiddet dönemi, uzun savaş, sonu gelmeyen savaş, dünyayı saran savaş hali!..

Güvenlik 'ın son yazıları

10 views

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.
64 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
95 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
152 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
196 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme