Stratejik Rehberlik

29 Ağustos 2023
Okuyucu

Başat güç diyoruz, bunlar bugün karşımıza ABD, Avrupa, Rusya ve Çin gibi küresel stratejik kapasitesi yüksek olan jeopolitik güçler şeklinde çıkmaktadır. Bu makalede size başat güçler arasındaki mücadelenin neresinde olduğumuzu değil, sadece stratejik rehberlik kavramını açıklayacağım. Sizler kendinize göre değişik sonuçları çıkarma imkanını bulacaksınız. Bu makale daha çok ABD açısından bir anlatımım olacaktır. Bu şekilde yapılan bir analiz bize daha anlaşılır bilgiler verecektir. Peki stratejik rehberliği ne denli biliyoruz? Bunun gibi önemli kavramları zamanında ileri sürmek gerekir ki üzerinde fikir oluşturabilelim. Stratejik rehberlik konusunu iyi anlamadan ve bunun ilişkili olduğu sahaları birlikte okuma becerisine sahip olmadan, yaşananları anlamak mümkün olmayabilir.

STRATEJİK REHBERLİK NEDİR?

Önce stratejik rehberlik kavramını açıklayayım, aklımızın köşesinde dursun, sonlarda tekrar ele alacağım. 

Stratejik rehberlik öz itibariyle nedir? Bir hâkim güç tarafından, başkalarının vizyon şeklinde algılayacağı jeopolitik şartların ileri sürülmesi, gösterilen yönde ilerlemenin sağlanması ve plana dahil edilen ortakların kazanımlarının temini, bütün bunların açıklanması ve uygulanması yöntemidir.

Stratejik rehberlik, kendine ve ortaklarına ait olan sert güç unsurlarının, hangi askeri yeteneklerin fiilen sıfır toplamlı olduğunu ve hangi yeteneklerin belirli bir coğrafi komuta için güçlü bir şekilde uygun olduğunu açıklığa kavuşturmakla ilgili bir husustur. Bu küresel sert gücün planlanmasına etki etmek demektir. Stratejik rehberliği bir hâkim güç yapıyorsa, diğerlerine ait süreçleri belirleyen konumundadır. Bu demek oluyor ki hâkim güç rehberlik ederken kendi güçlerini de revize edecektir, geleceğe rakiplerinden önce hazırlanacaktır. Stratejik rehberlik, müttefiklerin odaklanacağı hedefi tarif eder, onların odaklanmalarını sağlar, güç birliği için konsolidasyon sağlar.

ABD’NİN TEK DÜŞMANA YÖNELİK STRATEJİK CAYDIRMASI

ABD merkezli baktığımıza göre anlatımımı İkinci Dünya Savaşı sonrasından ele alarak yapayım. ABD, Soğuk Savaş’ta hesabını yaptı, jeopolitik şartları gördü, ilk bakışta SSCB ile savaşmak ve başarılı olmak imkânsız bir şeydi! O halde ABD ne yapmalıydı? Düşmanı caydırmak, onu ekonomik açıdan darboğaza sokmak, nüfuz alanlarında elini zayıflatmak.

ABD düşmanını “caydırmak” için neler yaptı ve yapmakta? Başlıklar şunlar: Tüm Dünyayı Kapsayan Askeri Komutanlıklar, Silahlanma, Müttefiklik (Kuzey Atlantik Paktı Örgütü – NATO), Stratejik Kuvvetler, Uzay, Nüfuz Alanlarında Üstün Olmak ve Diplomasi.

Bu başlıkları açıklayalım.

Tüm Dünyayı Kapsayan Askeri Komutanlıklar: Önce şunu açıklamalıyım, SSCB (veya bugünkü Rusya Federasyonu – RF) dünyanın en büyük coğrafyasına sahip ülke/devlettir. SSCB’nin nüfuz alanlarını da hesaba katarsanız (ki özellikle o dönemde sosyalizmin cazibesi bunu artıran bir husustur) neredeyse dünyanın yarısından fazlası bu kutbun sorumluluk ve etki alanıydı. ABD’nin yapması gereken, dünya çapında askeri bir güç olmak, askeri tedbirler yönüyle dünyayı askeri bölgelere bölerek buralarda durumu sert güçle kontrol etmekti. Soğuk Savaş sonrasında da buna benzer bir durum vardır. Çünkü RF, doğu-batı istikametinde Atlantik’ten Pasifik’e, iki okyanusun arasında konumlanır, kuzey-güney istikametinde ise kuzey kutbu ile Avrasya orta hattının hemen güneyinde yer alır. Eğer bugünün nüfuz alanlarını dikkate alacak olursanız, birinci derecede nüfuz alanları olarak Hint Okyanusu ve Akdeniz havzası, ikinci derecede nüfuz alanları bakımından Afrika ve Orta-Güney Amerika kıtaları dikkate alınmalıdır. 

ABD’nin bugünkü askeri pozisyonu iki nedenle oluşturulmuştur. İkinci Dünya Savaşı ile elde edilen güvenlik sorumluluklarını yürütebilmek (örneğin Avrupa ve Pasifik bölgelerinde bu yönde önemli konular mevcuttur). Diğer konu ise küresel hakimiyeti hedeflemek, dünyayı kontrol etmeyi hedeflemek. Bunun için ABD’nin dünyayı kapsayan 8 ana komutanlık bulunmaktadır. Şunlardır: Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Hint-Pasifik, Afrika, Merkez, Nordik, Antarktik. Avrupa Komutanlığı’nın sorumluluk alanında Rusya’nın tamamı vardır. Afganistan’dan başlamak kaydıyla Orta Doğu bölgesi Merkez Komutanlığı’nın sorumluluğundadır.

Silahlanma: ABD açısından caydırıcılık bağlamında dünya çapında bu askeri tedbirleri almak zorunda kalınmasının maliyeti büyüktür. Bu maliyeti karşılamak için ABD bir başka stratejik önleme başvurur, küresel silahlanma politikalarında ve teknolojide öncü olmak. 

ABD’nin küresel silahlanmadaki payı, neredeyse dünyanın yarısı kadardır. Örneğin 2023 yılı savunma bütçeleri (mevcut şekliyle) açıklanmış, burada mukayese edilen 25 ülke yer almaktadır. ABD 761.6 milyar dolarlık bütçe ile neredeyse diğer 24 ülke kadar savunmaya pay ayırmaktadır. Bunu anlayamayanlar için netleştireyim, ABD’nin stratejisi ve stratejik rehberliği, silah endüstrisinin ileri adımlarına ve tüm dünyayı kapsayan 8 adet Askeri Komutanlık’ın ihtiyaçlarını karşılayamaya göre belirlenmiştir. Zira ABD’nin dünya hakimiyeti stratejisinde, coğrafi alan, nüfus ve diğer stratejik temel faktörleri dünya ölçeğinde (en azından Rusya’yı ve Çin’in dikkate alın, bunlara karşı) dengelemenin başka yolu yoktur.

NATO: ABD, NATO’yu iyi kullandı. Kendi kıtasından hareketle ve sadece kendi sert gücünü esas alarak ABD, SSCB’yi caydıramazdı. Bugün de aynı konu karşımızdadır. Peki neye başvurdu? Atlantik İttifakı, NATO’ya. Başka ifadeyle Avrupa ve Kuzey Amerika olarak ve daha geniş bir coğrafi alan yaratarak buradan caydırıcılığını artırdı. Üstelik Doğu Avrupa ve Karadeniz demek, SSCB ve bugün RF için “temas hattı” demek idi. Temas hattındaki sıcak ve sert güç faaliyetleri düşmanın nabzını tutmak adına çok önem arz etmekteydi.

NATO genişlemesini sürdürmektedir. ABD’ye göre, NATO’nun genişlemesi demek, küresel çapta liberal demokrasilerin genişlemesi demektir. Gezegenin bu güçte tek güvenlik örgütü olan NATO’nun stratejik kullanımı ile ABD amaçlarını pekiştirebilmektedir. ABD, NATO bütçesinde en fazla pay sahibi ülkedir.

Stratejik Kuvvetler: Bir diğer konu, kitle imha silahları veya daha belirgin şekilde söyleyecek olursak nükleer silahlarla ilgilidir. Buna stratejik kuvvetler de denmektedir. Çünkü stratejik kuvvetler içerisinde hem kitle imha silahları (başlıklar) hem de atma vasıtaları yer almaktadır. SSCB ve RF de bu konuyu aynı öncelikle ele almaktadır. O halde ABD caydırıcılığını stratejik kuvvetlerle sağlamak zorunda olduğuna göre bu konuda küresel çapta bir politika yürütür.

Soğuk Savaş’ta anlaşmaya varılan Orta Menzilli Füzeler (INF) ve Stratejik Balistik Güçler (START) ile ilgili olarak ABD ve Rusya tarafından yenileme yapılmadı, bu demek oluyor ki anlaşmalar yürürlükten kalktı. Bugün ABD (5.244 adet nükleer başlık) ve Rusya (5.889 adet nükleer başlık) bu konuda depolarındaki silahları ve atma sistemlerini modernize etme yönünde çaba sarf etmektedir. Ayrıca Çin’in (mevcut 410 adet nükleer başlık) de nükleer silah yönüyle hedefleri vardır. Buna göre 2027’de 1.000 adet, 2035 yılında ise 1.500 adet nükleer başlık sayısı hedeflenmiştir.

Uzay: Uzaydaki çalışmalar caydırıcı olmaktadır. Dünya çapında bir sürtüşme, düşmanlı faaliyeti söz konusuysa, çok doğal olarak, ABD de düşmanı da uzayda varlık göstermek, buradaki yarışta önde olmak, uzaydan dünyaya olan tüm sert güç (elbette yumuşak güç de var ama burada odaklandığımız noktada bunu işaret ettim) faaliyetlerinde tehditkâr olmanın gerekliliği söz konusudur.

Nüfuz Alanlarında Üstün Olmak: İki başat gücün karşı karşıya gelmesi demek dünya savaşı demek olur ve bu en son başvurulacak bir husus şeklinde kabul edilir. Dolayısıyla ABD ve SSCB (ve RF) birbirlerine caydırıcı olmak adına nüfuz alanı mücadelesini bu yönde de kullandılar. ABD sürekli meşguliyet yaratarak düşmanının dikkatini başka alanlara çekti, meşgul etti, buralarda sağladığı üstünlüklerle de caydırıcı olduğunu kabul ettirdi.

Diplomasi: ABD’nin siyasi ve askeri liderliğin diplomasiyle desteklemesidir. ABD masada da üstün olacak şekilde, birçok argümanı kullanarak düşmanını sürekli anlaşmaya çekmiştir. Konu başlıkları şunlardır: Cephedeki sürtüşmeler, nüfuz alanları, stratejik kuvvetler ve uzay. Dikkatinizi çektiği gibi burada diplomasinin, sert güç başlıklarıyla caydırıcı olması öne çıkan bir husustur.

ABD’NİN İKİ DÜŞMANA YÖNELİK STRATEJİK CAYDIRMASI

Bugünkü gelişmeleri göz önüne alacak olursak, ABD, “tek düşmanla uğraşmak” ilkesini bozmuş görülüyor. Çünkü ABD’nin Ulusal Strateji Dokümanı içinde yer aldığı gibi hem küresel güç olarak Rusya hem de bölgesel güç olarak İran düşman olarak tarif edilmektedir. ABD bugün aynı anda iki düşmanıyla karşı karşıyadır. O halde bugün ABD için caydırıcılığın yapılma şekli, esas olarak aynı kapsamda ama, ilave iki tedbiri de içermektedir. İran’ın, Ukrayna’daki savaşa, Orta Doğu’daki çok yönlü düşmanlığı gerektirecek etkileşimlere, nükleer ve konvansiyonel silahlanmaya olan dahli ciddi ve dinamiktir. 

(Bir diğer küresel güç olan Çin’i buraya ilave etmedim, zira buna henüz ABD “düşman” demedi. Kuzey Kore ise ABD’nin düşmanı ama bu daha başka bir stratejik yaklaşımla ele alınması gereken konudur.)

İki düşmana yönelik ABD’nin stratejik caydırıcılığında yer alan iki ilave tedbir nedir? Bunlar: Yaptırımlar ve Yeni Stratejik Rehberlik şeklindedir.

Yaptırımlar: Burada yaptırımları iki başlıkta görmekteyiz; birincisi enerjiye yöneliktir, ikincisi ise ekonomik yaptırımlar şeklindedir. Enerji bahsi, küresel piyasaları, arzı ve ulaşım yollarını kontrol etmek şeklinde olup ekonomik yaptırımlarla da destelenen biçimdedir. Diğer yandan başlı başına ekonomik yaptırımların içinde ABD dolarının “silah” olarak kullanılmasına varana dek çeşitli önlemler söz konusudur.

Yeni Stratejik Rehberlik: Stratejik rehberlik iki kutuplu dünya düzeninde de vardı, öncesinde de. Benim burada açıklayacağım yeni stratejik rehberliktir. Yeni stratejik rehberlik, ABD’nin ve benzer şekilde Rusya’nın ve Çin’in, bugün tatbik etmeye çalıştığı rehberliği, önderlik çabasını, ortaklarını yönlendirmesini açıklamaktadır.

En başta stratejik rehberliği tanımladım. Şimdi günümüzle ilgili bu kısmına biraz daha yakından bakalım. 

Covid-19’dan bugüne yaşanan gelişmelerin hepsine, Çin ile olan gelişmelere ve Ukrayna-Rusya savaşına bakıldığında dikkatinizi çekmiştir; yaptırımlara ortak katılım sağlanıyor, NATO genişlemesini sürdürüyor, ABD ve NATO uzayda, siber alanda, Arktik bölgede ve teknoloji çalışmalarında görev alıyor, Avrupa ülkeleri Rusya’ya karşı konsolide oluyor ve tekrar silahlanıyor, özellikle Almanya, Rusya ile arasındaki enerji hatlarını tekrar gözden geçiriyor, teknolojik alanlardaki gelişmeler için ortak altyapı projeleri yapılıyor, Hint-Pasifik’te askeri işbirliktelikleri dahil olmak üzere ortak projeler harekete geçiriliyor.

Bugün ABD ve ortakları stratejik rehberlik konusunda; düşman tarifi, önceliklerin belirlenmesi, hasmın veya rakibin genişleme yolundayken önünün kesilmesi, ortak gelişme hususları ve bir politik hedefin netleştirilmesi gibi konuları görmekteyiz. Örneğin, “liberal demokrasi” çerçevesinde birlikte hareket etmek gibi bir politik hedef tarifi söz konusudur. Bu şekildeki tarifler ise dünyayı kutuplaşmaya taşıyabilecek yaklaşımları da beraberinde getirmektedir.

ABD bu stratejik rehberliği yaparken kendi ulusal gücünün ihtiyaç duyduğu revizyonları daha kolay yapma imkânı bulmaktadır. Örneğin dünya çapındaki askeri kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması, yeni ve ilave askeri kuvvetlerin (nükleer olanlar dahil) intikalleri, kamuoylarından gelebilecek tepkilerin bu şekildeki rehberlikle önlenmesi söz konusudur.

Stratejisi, hedefi, düşmanı ve çabası “bir” olan ABD ve ortaklarının, zamanında gösterilen istikamete doğru çatlak ses çıkarmaksızın duruma odaklanması demektir, bu aynı zamanda stratejik caydırıcılık manasına gelir.

SAHA İNCELEMESİ

Şimdi güncel olan sahaları inceleyelim. Malum, halen Ukrayna’da bir savaş sürüyor. ABD ve ortakları işgalci Rusya’ya karşı hem operasyonel hem de stratejik faaliyetler içerisinde. Diğer taraftan İran’ın Orta Doğu bölgesindeki durumu ele alınmalıdır. Orta Doğu’da Rusya güçleri, Suriye ve Türkiye de vardır.

Ukrayna Cephesi

ABD, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgal edebileceğini düşünemedi, böyle bir durumu önlemeye hazır değildi, bu husus bir başat güç için önemli bir stratejik boşluk demekti. ABD, 2015 itibariyle Ukrayna’da ve başka benzer durumları önlemek adına, Rusya’ya karşı ne yapabileceğini planladı. En temel açıklama ABD, Rusya ile temassız olacak ama Ukrayna’ya (ölümcül silah ve mühimmat dahil) maddi yardımı yapacaktı. Buradaki asıl açıklama ise şöyle: ABD, tüm dünyayı içine alan planla Rusya’yı bir yıpratma savaşı dönemine sokmak, bunu akıllı güç yöntemiyle ve ortaklarla birlikte yönetmek.

ABD açısından, düşmanı olan Rusya’nın ve İran’ın ittifak içinde olduğu görülmektedir. Burada kısaca izah edeyim, Doğu Avrupa ve Karadeniz’deki ABD ile RF’nun pozisyonları, en başta açıkladığım o “temas hattı” bakımından stratejik değerdedir. (Polonya-Belarus temas hattını başka zaman değerlendirelim.) Eğer ABD ve onun stratejik rehberliğinde diğer bütün ortakları, Britanya, Avrupa Birliği, NATO, diğer G7 ülkeleri, topyekûn Ukrayna’yı destekliyorlar ise bu konuda stratejik caydırıcılık, ekonomik yaptırımlar ve nüfuz alanlarında mücadele ediyorlarsa, o halde gayet açıktır, düşmanı konumundaki Rusya ve İran ile yan yana olan ülkeler de dereceler halinde bu durumdan etkilenirler.

Burada özellikle Türkiye açısından önemli olan Karadeniz temas hattıdır. Kıyıdaş ülkeler arasında Karadeniz’de en uzun sahile sahip olan ve tarih boyunca önemi tartışmasız konumdaki Boğazlar konusu Türkiye’yi bu açıdan fazlasıyla ilgilendirmektedir. Türkiye’nin 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin gereği Karadeniz’de istikrarın korunmasında özel bir statüsü ve sorumluluğu vardır. Ayrıca Türkiye NATO üyesi ülkedir. O halde bir dengeyle hareket etmek durumundadır. Halen savaşan taraflar olan Ukrayna ve Rusya ile temas halinde güven telkin etmiş bir komşu ülke konumundadır.

Başat güç Rusya’nın Karadeniz donanması tarih boyunca önemli bir sert güç unsuru olarak stratejik yönden hesaba katılmıştır. Halen denize tek çıkış Odesa bölgesinden olan Ukrayna, Rusya tarafından abluka altında tutulmaktadır.

ABD ve ortaklarına ait (çoğu kere NATO güçleri halinde) Baltık’tan Karadeniz’e kadar temas hattında ve Karadeniz bölgesinde uluslararası hava sahasında İstihbarat, Keşif ve Gözetleme (ISR) görevleri uçulmaktadır.

ABD, savaşta Ukrayna’yı desteklemek adına Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesine bir lojistik üs açmış, buradan itibaren NATO ülkeleri olan Bulgaristan ve Romanya üzerinden her türlü (askeri dahil) desteğini sürdürmektedir. Ayrıca ABD, Ege adaları bölgesini (Boğazlar gibi) doğal bir savunma hattı şeklinde gördüğünden, olası çatışmanın büyümesi ve Rus donanmasının bu bölgeden geçerken durdurulmasını düşünerek, adaların askerî açıdan silahlandırmak gerektiğini savunmaktadır. Bu ise Türkiye ve Yunanistan arasındaki Lozan ve Paris Anlaşmaları gereği (adalar silahsız ve askersiz statüde olmalıdır kaydı şartına dayanarak) ortaya konan statükonun aşındırılması anlamına gelen bir bakış açısıdır. Halbuki sadece Ukrayna’daki savaş itibariyle bile bakılsa cephenin Ege’ye veya Akdeniz’e sıçramaması açısından en fazla gayret gösteren ülkenin Türkiye olduğu açıktır. ABD bu bakımdan Türkiye ile ortak hareket etmemeyi yeğleyen bir politika gütmektedir. Bu bakış açısı bölgenin istikrarı açısından başka dengeleri de etkilemektedir.

Suriye İç Savaşı

Suriye’de Arap Baharı ile başlayan ve 2011 yılından bu yana süren iç savaş devam etmektedir. Irak’tan gelip Suriye’ye kadar hızlıca genişleyen Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve bölgede yer tutan El-Kaide uzantıları önde, ABD ve koalisyon güçleri arkada, “tavşan kaç tazı tut” oyununa benzer bir “iç savaş” dönemi oldu. 

Diğer taraftan Rusya ve İran, Esad’ı korumak için askeri ve güvenlik anlaşması yapmak suretiyle bu coğrafyada yer tuttu. Rusya, SSCB döneminde de Suriye ile birlikteydi. Ülkenin tüm silahlı kuvvetleri ve diğer güvenlik teşkilleri Sovyet ve daha sonrasında Rusya menşeili oldu. Gerekli eğitimler ve lojistik Moskova’dan temin edildi. Hava taarruz ve hava savunma sistemleri, teknik ve danışmanlık desteği, kıyı savunma dahil deniz gücü, Lazkiye deniz üssü, liman işletmeleri, birlikte düşünülürse, Suriye, Doğu Akdeniz’deki bir Rus kalesi gibiydi. 

İran da benzer biçimde oldu. Suriye, Arap-İsrail Savaşları döneminden itibaren İran’ın bölgede bulundurduğu Hizbullah ve diğer milislerinden güç aldı. İran’ın bölgedeki yayılmasına Lübnan da dahildir. Bugün ne değişti? Değişen bir şey olmadı, hatta Esad daha da fazla oranda İran desteğini aldı. İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), Kudüs Gücü, eski komutanı (ABD’nin öldürdüğü) Kasım Süleymani’nin sistemi Suriye’ye yerleştirildi. Halen aktif bu sistem Suriye’de Esad’ı ve ülkesini korumak adına yaptığı hizmetin (!) bedeli için bazı ayrıcalıkları almaktadır, bunları kendi çıkarına kullanmaktadır. Suriye’de liman işletmesi, yol dahil bazı büyük ihalelerin alınması, diğer müteahhitlik hizmetleri gibi işlerde IRGC hâkim konumdadır. Suriye ve İran’ın iç içe geçmiş bu yapısı aynı zamanda ülkenin dış politikasına da yön vermektedir.

ABD, Sovyet döneminden bu yana Suriye’nin bu Rus yanlısı yapısını değiştirmek, Batı yanlısı yapmak ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını garanti altına almak için çaba sarf etti. Bugün de aynı, ABD bu bölgeyi Rusya ve İran’ı hesaba katarak elde tutulması ve düşmanların (Rusya ile İran) durumunun zayıflatılması gereken bir nüfuz alanı veya bir (fiili) temas hattı olarak görmektedir. Tam da bu noktada Türkiye’nin sınırlarına yönelik ABD tarafından geliştirilen stratejik planların devrede olduğu görülmektedir. Bunun bugün görünen kısmı, Suriye’de, Fırat’ın doğusunda bir garnizon devlet kurmak, başka ifadeyle burada bir Kürt Özerk Yönetimi’ni kurmak, daha sonra Irak’taki özerk bölgeyle birleştirmek, şeklideki jeopolitik bir çabaya ait olduğudur. Hatta Türkiye’de bölücü örgüt PKK/KCK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG’ye bu strateji bağlamında ABD açıkça askeri destek vermektedir.

ABD ile İsrail, Suriye topraklarındaki bu tür yapılardan dolayı askeri faaliyetlerini sürdürmektedir. ABD, net biçimde Esad’ın aleyhine dış politika sergiler, bunu her fırsatta ifade eder. Ancak bu durum aynı zamanda ABD’nin bölgedeki meşruiyetle yer tutmasına da zemin verir.

Türkiye, Suriye’de çözüm konusunda başlatılan Astana Süreci şeklinde ifade edilen mekanizmaya dayalı olarak, ABD’nin düşmanları konumundaki Rusya ve İran ile beraber hareket etmektedir.

ABD’nin İran’ı Caydırması

İki ayrı bakış açısı var: Birincisinde ABD, İran’ı öncelikli düşman görerek caydırmanın ötesinde plan yapmalı; ikincisi ise sadece caydırmak yeterli. Eğer hedef sadece caydırıcılık ise ne yapılmalı? İlk yapılması gereken, ABD ile İran’ın sürtüşme alanlarında (ortak alanlarda) imkanlarını sınırlamaktır. Diğer yapılması gereken ise ABD ve ortaklarının kuvvetlerine karşı İran’ın olası saldırılarına karşılık sürekli caydırmaya odaklanmaktır. 

Orta Doğu’daki şartlar dünyanın diğer taraflarından farklıdır. Bir kere hemen herkes birbiriyle hem anlaşmalıdır hem de örtülü veya açık sürtüşme içerisindedir. Dışarıdan bakanlar için bu zorlu bir durumu tarif eden yapıdır. İran dahil bu bölgedeki çeşitli unsurlar ve yapılar, aşırıcılığı ve şiddeti desteklemektedir veya teröre kaynaklık etmektedir. ABD gibi başat güçler bu aşırılıkçı ve şiddet yanlısı unsurlardan kendi planları çerçevesinde sonuç alacak düzenlemelere gidebilmektedir. Bazı hallerde İran bile ABD politikalarında alet olabilmektedir. O halde ABD, İran’ın bu tahmini mümkün tepkilerini kendisi yönlendirerek çıkar elde edebilmektedir. Başka ifadeyle, başat güçler için İran bir aparat halinde tutulabilmektedir. ABD, bölge kaynaklı şiddeti kontrol etmek ve aynı zamanda İran’ı caydırmak adına bölgede ilave kuvvet bulundurma yolunu seçmektedir. İran’ın Orta Doğu’nun çeşitli bölgelerinde milisleri bulunmaktadır. Bu milisler, Suriye ve Irak’ta görüldüğü gibi, çeşitli yerel ülke askeri birimleriyle entegre edilerek çalışmaktadır. O halde ABD, İran’a karşı tüm Orta Doğu coğrafyasında bir caydırıcılık planını uygulaması gerekir. Sonuçta ABD sürekli İran içinde kargaşa yaratarak bu asıl düşmanına karşı bir temel baskı yaratmak durumundadır.

Bu ifadeler işin bir tarafıdır, ikinci tarafında ise daha önemlidir. Hem İran’ın nükleer kapasitesi dahil silahlanma çalışmaları stratejik boyutta tehdit edici gelişmelerdir hem de Rusya’ya verdiği destek gözardı edilmemelidir. İran enerji piyasası ve Hürmüz’den çıkan petrolün ulaşımında önemli bir ülkedir. Bu coğrafyadaki güvenlik ve ekonomik konuların ABD tarafından iyi hesap edilmesi gerekmektedir. İran, Çin ile çok boyutlu ve yakın ilişki içindedir. İran’ın sırtını dayadığı bir diğer coğrafya yine ABD’nin en büyük rakibini tarif etmektedir. Örneğin ABD istese Hürmüz Boğazını trafiğe kapatabilir. Ancak bunu yaptığındaki senaryolar çatışmanın tüm Orta Doğu’yu içine alabileceği şekilde gelişebilir. ABD bu nedenle bölgede askeri güç bulundurma yolunu seçmekte, caydırıcılığı buna dayandırmaktadır.

ABD’nin Aynı Anda Rusya ve İran’a Karşı Caydırma Planı

İki düşman, Rusya küresel güç, İran bölgesel. Yukarıda işaret ettiğim detayları da dikkate alarak bakın. ABD hangi yolu izler? ABD, Rusya’ya olan caydırıcılığına daha fazla yatırım yapmayı seçer. İran’ı caydırmak için sürdürdüğü mevcut durumunu başka operasyonel tedbirlerle destekler. Bu başka operasyonel destekler Orta Doğu’ya özel olmaktadır.

ABD, Rusya’ya karşı uyguladığı caydırıcılık konu başlıkları; Tüm Dünyayı Kapsayan Askeri Komutanlıklar, Silahlanma, NATO, Stratejik Kuvvetler, Uzay, Nüfuz Alanlarında Üstün Olmak Diplomasi, Yaptırımlar ve Yeni Stratejik Rehberlik şeklindedir. Bunun yanında ABD bir sonraki adımı da dikkate alan stratejiyi dikkate alır. Bu nedir? Hint-Pasifik bölgesinde üstünlük kurmak. O halde şimdiden uyguladığı caydırıcılık planlarında her aşamada Hint-Pasifik bölgesine ilişkin de yerleşik adımlar atmak durumundadır. Rusya’yı caydırırken, ona destek verenleri de caydırmak zorundadır. Müttefik ve ortaklarla birlikte hareket ederken Arktik bölge, Baltık, Doğu Avrupa, Karadeniz, Akdeniz hattından tutunuz, Güney Çin Denizi’ne kadar kapsayıcı bir işbirliği gücüyle hareket ettiğini göstermelidir. Hatta Afrika bölgesinde Rusya ve Çin ayrı ayrı çalışsalar da buraya ilişkin ortaklarıyla birlikte çıkar sağlayacak şekilde ABD planlarının olması icap etmektedir. Bu planın çıkış noktası neydi? Müttefiklerle ve ortaklarla müşterek çıkarlar için birlikte hareket etmek. O halde bu küresel bir plan halinde vücut bulan hadisedir.

İran’a yönelik caydırıcılıkta sürekli operasyonel baskı uygulanmasından bahsettim. Ancak burada pratikten çıkan bir sonucu işaret etmem gerekiyor. İran yönüyle ABD ortaklarına stratejik rehberlik yapacak ise politikalarının ikna ediciliği öne çıkmaktadır. Buna göre ABD, uyumsuz, terör üreten, ABD ve ortaklarının asla kabul edemeyeceği türden uygulamalara sahip bir İran profili çizmeyi sürdürmektedir. Şöyle düşünün, bu ikna edici profil için ABD, her türlü örtülü harekâtı, istismar hususlarını, çatışmaları, provokasyonları, Enformasyon Savaşı’nı, somut olarak Enerji Güvenliği gibi konuları kullanmaktadır. 

ABD, İran’a ve bölgede yer tutan Rus unsurlarına karşı caydırıcılığını garanti altına almak adına bahsettiklerim çerçevesinde, şunları yapmaktadır. Bölge ülkelerini silahlandırmak, İsrail’i her şartta güçlü halde tutmak ve yerel örgütleri yapılandırmak. Bu son söylediğim Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden ve “ABD göz göre göre teröre destek veriliyor” şeklinde ileri sürdüğü husustur. Maalesef ABD kendisi (ve daha değerli gördüğü Avrupa’daki ortaklarının) çıkarları için müttefiki Türkiye’ye tehdit oluşturan bu planı bilerek uygulamakta ısrarcıdır.

Operasyonel açıdan söz edilmesi gereken başka neler var? İstihbarat, Keşif ve Gözetleme (ISR), tatbikatlar, liman ziyaretleri, gövde gösterileri, uçak intikalleri, sürekli hareketlilik, teknolojik silah sistemlerin denenmesi, hava ve deniz sahalarında reaksiyon ölçme girişimleri, terörle mücadele faaliyetleri, bunlarla ilgili çeşitli askeri-diplomatik etkinlikler…

TÜRKİYE İÇİN STRATEJİK REHBERLİK

Benim bu makalede “caydırıcılık” bağlamında analiz ettiğim ve “stratejik rehberlik” kavramıyla belirginleştirdiğim bakış açısını tam olarak özümsemeden, ABD ile Türkiye arasındaki dış politika bakışını sağlıklı şekilde anlayamayabilirsiniz. Bunun için uzun uzadıya konuyu irdeledim. 

NATO üyesi Türkiye’nin güvenliğinin ve dolayısıyla refahının, ABD çıkarlarına göre şekillendirilme girişimleri asla kabul edilemez. Fakat gerçek durum bu! O halde ne yapmak gerekir diye çok dikkatlice bir yol haritası çizilmelidir.

Türkiye’de bazı kesimlerin dile getirdiği ve asla onaylanamaz bir eğilim var: Başka bir gücün stratejik rehberliğiyle yürünmeyi politika olarak kabul eden kolaycı yaklaşım!

O halde önerim şöyledir, dünyaya Türkiye stratejik rehberlik etmelidir.

Bundan böyle küresel bakış açısıyla ve bölgesel gücü aşan kapasitesiyle Türkiye, dostunun veya düşmanının vizyon şeklinde algılayacağı jeopolitik şartları ileri sürsün, gösterilen istikamette kalmaları halinde onların kazançları istikrar ve huzur içinde, insanca yaşamak olsun, birlikte ilerleme böyle sağlansın, ortaklıklar böyle kurulsun.

SONUÇ

Görüldüğü gibi başat güçlerin kendi aralarında bir stratejik hesapla uyguladıkları caydırma konusu var. Bununla birlikte, mevcut veya olmasını istedikleri müttefik ve ortakları için başat güçlerin bir hesabı olmakta, bunu da stratejik rehberlik bahsi içinde inceledik. 

Sizlere çok güncel ve temel stratejik bilgileri analiz ederek açıkladım. Zorlukların nerelerde olduğunu işaret ettim. Bu güç mücadelesi konusunda uygulanan stratejilerin her biri dalgalar halinde bütün dünyayı ilgilendirir. Hükümetlerin uygulayacakları politikalar her alanda liderlik etmeyi gerektirir. Liderler, askeri, ekonomik, diplomatik, stratejik ve teknolojik tüm çabaları birleştirerek, ama dünyada yaşandığını da unutmayarak, en iyi çözümleri bulmaya gayret ederler. Peki kim, hangi konuda başarılı veya başarısız, kim kimin stratejik planı içinde, etkilenen, zaman planlaması nasıl gerçekleşiyor, bütün bunları anlayabiliyor muyuz? Eğer gelişmeler ile dengeler arasındaki bağıntıyı iyi kurabiliyorsak, gelecek açısından olası sonuçları da isabetle kaydedebiliriz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Wagner ve Prigozhin Olayının Analizi

DİĞER YAZI

İstikrardan Yana

Güvenlik 'ın son yazıları

11 views

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.
64 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
95 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
152 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
197 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme