savas-uzerine-konusmak
Savaş Üzerine Konuşmak

Savaş Üzerine Konuşmak

19 Mayıs 2020
Okuyucu

Son dönemde farkında mıyız bilmiyorum ama sürekli savaş üzerine konuşuyoruz… Bu insanlık adına pek de iyi bir dönem olmasa gerekir. Ancak insanın doğası böyle olmalı. Kim kimle neyi paylaşamıyor? Belki bu soruyu insanlık tarihinde defalarca soran çıkmıştı. Peki sonuç değişti mi? Bir dönem dendi ki adaleti ben sağlayacağım. Adalet geldi mi? Bugün ne söyleniyor? ABD ve Çin neredeyse birbirlerine savaş diliyle sesleniyor, her bir demeç gerginlik alameti. Refah ve güvenlik diyerek karmaşayı insanlık kendisi yapılandırıyor. Neyle? Bunca birikimiyle! Tarihte bir sayfa daha olacak, 2008 ekonomik krizi, Ticaret Savaşı ve şimdi de COVID-19 pandemisi yazacak üstünde, not edilen başlıklara bakın, suçlama dolu…

Genel

Soğuk Savaş‘tan sonra tek kutuplu bir dünya vardı, ABD liderdi. Ancak zaman içinde Çin, ABD’yi yakalama noktasına geldi. Burada ABD bir şeyler yapıp Çin’i geride tutmanın peşinde. Avrupa güvenlikte ABD ile birlikte, diğer yandan bir orta yol aramakta ve bununla refah bölgesi olmayı sürdürmenin peşinde. Rusya, Avrasya’daki jeostratejik konumuyla merkez ülke. Bunun avantajını kullanmak istemekte.

Bu yeni Soğuk Savaş mıdır, değilse nedir? Bu soru sürekli gündemdedir. Şu an gri bölgelerde yaptırımlar ve çeşitli yıpratma yöntemleri ile hareket edildiği açıktır. ABD ve Çin’in, hatta Rusya’nın da içinde olduğu dolaylı veya örtülü savaşa açık güçlerden geri kalan başka ülkeler ise bu kaotik durumdan etkilenmekteler.

Soralım, bugün ABD veya Çin gibi ülkelerin lideri siz olsanız, hasmınızı yarışta geri bırakma kararı verirken, mevcut şartlar içinde atabileceğiniz adımlar neler olur? Örneğin savaşa gidecekseniz ne yaparsınız, nasıl üstünlük sağlarsınız?

Gerçek şu, Pasifik Okyanusu’nun iki yakasındaki bu devasa güçteki ülkeler, ABD ve Çin, mevcut kapasiteleriyle klasik anlamda bir savaşı tercih edebilecek durumda değiller. Nüfusları, ekonomik yapıları, küresel etkinlikleri, askeri kapasiteleri, tecrübeleri klasik bir savaşı engeller durumdadır. Ancak birbirlerine caydırıcı olamazlar ise bu durum kaybetmekle eşit kabul edilecektir. Bu durumda ilk nasıl caydırıcı olacaklar sorusu cevaplanmalıdır.

Diğer yandan bu iki dev ülkenin sürekli bir hazırlık, yarış, gerilimi tırmandırma ve çatışma dışında yapabilecekleri pek bir şey yoktur. Alanları; istihbarat yapma, bilim ve teknolojide ilerleme, kültürel güç olma, terörden korunma, ekonomik açıdan bağımlılıktan kurtulma… Burada gerginlik sahalarında silahlanmak, sosyo-ekonomik baskı kurmak, terör ile yıpratma şekillerinde hasmın amaçlarına ulaşmalarını geciktirmek, imkan varsa projelerinden vaz geçirmek şeklinde gerçekleşir.

Şimdi bu bakış açısıyla ilgili bazı somut açıklamalar yapmalıyız. Bu ülkeler birbirlerine,

  • Kitle İmha Silahları kullanacaklar; bu bakımdan önce caydırıcı olacaklar ve sonra bilinmedik yöntemleri kullanacaklardır, ki örtülü sonuçlarla karşı taraf üzerinde etkili olabilsinler, 
  • siber sahayı olumsuz şekilde kullanacaklar; etkili kapasiteyi yakalamaları ve boşluk bırakmadan karşı tarafı bezdirerek baskıyı sürdürmeleri gerekecektir,
  • uzayı savaş ortamı gibi kullanacaklar; bu alana diğerinden önce yerleşmek ve bunun ötesinde savunma şemsiyesini etkinlikle kurabilmek gerekecektir, 
  • ekonomide sürekli baskı kuracaklar; özellikle konuya ABD ve Fed açısından bakarsak, Çin’in kendi ekonomik imkân ve kabiliyetleriyle tam bağımsız olmasının önüne geçilecek adımların atılması gerekecektir,
  • terör yöntemi kullanılacak; istismara açık kritik noktalar üzerine kötü planlar yapılacaktır.

Şimdi inceleyelim.

Çin, Orta Krallık

Sun Tzu’nun var olup olmadığı üzerine tartışmalar süredursun, ama öğretisi kabul görmüş durumda. Askeri akademilerde okutulmaya devam edilen bir öğretidir. Bugün bile bizlere sonuçta bir stratejik yaklaşım içeren anlatımı göstermektedir. Bu bakışla savaş, hasma yönelik bir strateji uygulamakla alakalıdır, illa silah kullanmak gerekmiyor, üstünlüğü ele geçirmek, onu çıkmaza sokmak yeterlidir.

Çin için Konfüçyüs (Kong Fu-zi) felsefesi çok önemlidir. Tek kelimeyle bu felsefe Büyük Uyum demektir. Büyük uyumun alanı gökten dünyaya ve sonra sosyal yaşama kadardır.

Çin’in yöntemini ister Sun Tzu ile örtüştürerek anlatın, isterseniz Konfüçyüs felsefesiyle, her zaman için Çinlinin bilincinde bir Go (vey çi) oyunu oynanır. Bu oyun sabır, strateji, çevreleme gibi kavramlarla açıklanabilir. Go, toplam 180 taşla oynanır, kalabalık bir oyun tahtası, Çin’in dünyası gibi. Satranç kesin sonuçludur, bu değil, güç mevzileri oluşturmak ve rakibi kuşatmak, hareketsiz bırakmak galip gelmek demektir. Çin’in mücadele yöntemi bu ise pratikteki durumu da böyle değerlendirelim…

Komünizmle idare olan ve neoliberal ekonomiyi savunan Çin halen kendini egemen kabul etmiyor. Birer sömürge olan Hong Kong’u (İngilizlerden) ve Makao’yu (Portekiz’den) topraklarına kattı. Tek ada toprağı, Tayvan dışarıda kaldı. Tayvan’da Çin halkı egemen değil ise Orta Krallık’ta bizler egemen değiliz, derler.

Bu Çin 2015 yılında Made in China-2025 vizyonunu açıkladı. 2020 yılındayız ve önümüzdeki dönem daha sert geçecek gözüküyor. Basit olarak bu vizyon her üretim ve tüketim alanında küresel üstünlüğü elinde tutacak bir konu idi (On teknoloji başlığı: Enformasyon, akıllı robot ve mekineler, uzay ve havacılık, gelişmiş denizcilik, gelişmiş demiryolları, yeni enerjili otomobil, enerji üretimi, tarım makineleri, yeni tür materyaller, biyo-farma ve yüksek teknolojili sağlık sistemleri).

İpek Yolu (Bir Kuşak Bir Yol) ve Afrika’nın İmarı Projeleri ile küresel yayılma sürecine girmiş durumdadır. Amacı başkalarının topraklarını işgal değil, ama küresel politikalarla her yerde ve her sosyo-ekonomik noktada bulunmayı istemektedir. Bu küresel eksenli yaklaşım bir Go oyunu stratejisine dönüşmüş gözükmektedir. Çin için bu bir iddia olunca başta ABD, Batı dünyası ve devamındaki Okyanusya düşünmeye başlamıştır, yeni düzen nasıl olacak diye.

Çin ticarette, teknolojide, ulaşım ve iletişimde, öte yandan uzayda küresel üstünlük mücadelesi içine girmiştir. Madenleri ve enerji kaynaklarını tıpkı diğerleri gibi ele geçirmek ve yönetmek arzusu içindedir. Teknolojide küresel açılımla beraber Dördüncü Sanayi Devrimi gereklerinde dünyaya önderlik edecek adımları atmak istemektedir.

ABD

ABD’nin hemen her kıtaya ve okyanusa yerleştirdiği bölge komutanlıkları yapısı halen küresel bir askeri güç olduğunu göstermektedir. ABD istihbarat teşkilatıyla, siber ve uzay ile birlikte şu an her yerdedir.

Bugün dünyada her savaş türü sahadadır. Bazı yerlerde kısıtlı uygulanan Konvansiyonel Savaş‘ın yanı sıra diğer savaş tiplerinden başlıcaları, Siber Savaş (ABD 2009’da Siber Savaş Komutanlığı’nı kurdu), Uzay Savaşı (ABD 2020’de Uzay Savaş Komutanlığı’nı kurdu), Uzun Savaş (11 Eylül 2001’den sonra George W. Bush başlattı, Terör Savaşı olarak da anabiliriz). Ayrıca Nükleer Savaş hazırlıkları hat seviyededir.

Bush zamanında pek çok savaş ismi anıldı; Sıfır Kayıplı Savaş, Önleyici Müdahale gibi. Esasında Asimetrik Savaş‘ın silahla olanlarına türevler oluşturulmaktaydı.

Demokrat Obama dönemi küreselci politikalar hakimdi. Bu dönemde Hibrit Savaş ve Vekalet Savaşı ön plana çıkarıldı.

Obama ilk olarak Afrika açılımını öne sürdü. Ancak Çin bu alana daha hızlı yerleşti.

Cumhuriyetçi Donald Trump yönetimi Ocak 2017’de göreve başladı. Aynı zamanlarda ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi yayımlandı. Hedef ülkeler Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran.

Pasifik’te Çin’e yakın alanda ABD’nin Güney Kore, Tayvan ve Japonya’da askeri üsleri var, donanmasını bu ülkelerin açıklarında bulundurur.

ABD Güney Çin Denizi ticaret yolunun Çin tahakkümünde kalmamasını arzu etmektedir. Diğer taraftan Batıya uzanacak ve yeni açılan Arktik bölge ticaret yolunun Çin ve Rusya ortaklığında Batı blokuna baskı aracı haline dönüştürülmemesi gerektiğini savunmaktadır.

ABD, başta Ortadoğu enerji havzasını elinde tutmak, hidrokarbon piyasasını ve yolunu elinde tutmak istemektedir. Bu bakış açısı bir yerde Enerji Savaşı kapsamına girmektedir.

Trump döneminin ilk hamleleri neydi? Bakalım:

  • Obama’nın İran ile yaptığı nükleer anlaşmadan çıkmak, İran’a 12 Meddelik Yol Haritası vermek (Mayıs 2018); 
  • Rusya ile Orta Menzilli Nükleer Kuvvet Antlaşmasını (INF) yenilememek (2 Ağustos 2019), 2021’e kadar geçerli olan Stratejik Nükleer Silahların İndirimi Anlaşması’nı da (START) imzalamayacakları doğrultusunda sinyal vermek, Rusya’nın Ukrayna ve dünyanın diğer yerlerindeki yayılmacılığının önüne geçmek; 
  • Kuzey Kore‘yi sınamak;
  • Esasında başka ülkeler için de CAATSA ile gündeme geldi ama temelde hedef Çin olacak biçimde Ticaret Savaşı‘nı başlatmak, Çin’in uzayda, teknolojide, silahlanmada uyguladığı projeleri geciktirmek, vaz geçirmek, ekonomik bağımlılığını tesis edecek bir para sistemin kullanılmasını sağlamak, genel olarak Çin’i üreten ve tüketen ülke konumunda tutmak oldu.

Trump yönetimi süresince Gri Bölge Harekatı veya Kampanya Planı uygulaması öne çıkarıldı (Ağustos 2019). Yukarıdaki hedefler için hasmın uygulayacağı usullere önlem almak, diğer taraftan ise hasma Gri Bölge Savaşı usullerini gerçekleştirerek, üstünlüğü muhafaza etmek.

ABD’nin gri bölgeler içinde Terör Savaşı uygulamasını sürdüreceği açıktır. Özellikle Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri’nin ve Tibet bölgesinin bu amaçla devreye konması söz konusu olabilir. Ayrıca Hong Kong gibi yönetimi, ekonomik kondisyonu ve kültür dinamikleri farklı olan alanların çeşitli şekillerde Çin’i meşgul etmesi sağlanabilir. Bu konuda 2019 sonlarında gözlenen Sarı Şemsiye olayları bir örnektir.

NATO

NATO, Kuzey Atlantik İttifakı, Kasım 2019’da Brüksel’de, Aralık 2019’da Londra’da 70. Yıldönümü ile yeni hedeflerini açıkladı. Arktik bölgede, uzayda, siber alanda, nükleer dengesizlikte, hem Çin hem de Rusya hedeftir diyerek, kararlılığını gösterdi.

Avrupa

Avrupa Birliği ülkesi, ancak Euro Zone dışı bir ülke Britanya, Brexit sürecini yaşıyor. Londra Finans Merkezi (%33.7) New York Finans Merkezi’nden (%56.2) sonra dünyanın en büyük sermaye döngüsünün olduğu bir merkezdir. Bu süreç ancak üç başbakandan sonra şimdiki Boris Johnson döneminde gerçekleşiyor. Brexit, Avrupa için olduğu kadar, dünya için de bir anlaşmazlık konusu biçiminde nitelendirilmektedir.

Almanya’nın Çin’de önemli yatırımları vardır. İlişkinin devam etmesinden yanadır.

COVID-19 sorunu içinde yakın zamanda Almanya ve Fransa ABD’nin Ticaret Savaşı politikalarının dışında Avrupa olarak hareket etmek istediklerini açıkladılar.

İsrail

Ortadoğu’daki birçok meselenin temelinde İsrail-Filistin anlaşmazlığı vardır. İsrail’in genişleme stratejisi, Filistin halkının buna karşılık hak arama mücadelesi bölgesel bir sorunken, giderek dünya meselesi olarak yankılanmakta, birçok meselenin önüne geçmektedir.

Daha geçen hafta İsrail’de üç seçim sonrasında nihayet Netanyahu’nun başbakanlığının devam edeceği yeni bir koalisyon dönemine daha girildi. Mike Pompeo Tel Aviv’e gelerek Netanyahu ile bazı anlaşma ve anlaşmazlıkları konuştu. Hangi konular var? Filistin’i yok sayan Yüzyılın Anlaşması diye isimlendirdikleri bir plan ve İsrail’in Çin ile sürdürdüğü teknoloji transferini ve ticaretini kesmesi konusu.

İşte bu ikinci konu, yani İsrail’in Çin ile ilişkisini kesmesi önemlidir. ABD İsrail’e diyor ki, tarafını net belirle! İsrail buna uyar mı? Şüpheli.

Dördüncü Sanayi Devrimi

2016’da Dünya Ekonomik Forum’nun ana teması buydu. Bilgi Çağı ve Dijital Çağ dünyada yeni bir safhayı başlatmıştı. Birçok yeniliğin adı kondu. İnsanlığın vizyonu buna göre tekrar belirlendi.

Silahlanma

SIPRI’ye göre 2019 yılı savunma harcamaları, ABD %38 ve Çin %14 olacak biçimde en üst noktadalar. Bu küresel sosyo-ekonomik şartlarda, 2019 yılı için; ABD 732 milyar dolarlık, Çin ise (tahmini) 261 milyar dolarlık askeri harcama yapıyor. Bölgelere göre bakılacak olursa dağılım şöyle:

Güney Çin Denizi bölgesi silahlanıyor. Asya ve Okyanusya küresel çapta %27’lik bir silahlanma temposuna sahip. 2010-1019 arası döneme bakılırsa bu bölgede silahlanmadaki artış %51 oranındadır. O zaman son dönemdeki bu bölgesel silahlanma, ki Çin ve Çin’i çevreleyen alan olduğunu bilelim, yarı yarıya artış göstermiş durumdadır. O zaman burası neden bu kadar çok silahlanıyor, bu bölgede bir savaş mı bekleniyor, diye sormadan geçmemek gerekiyor.

Silahlanma programlarının özünde konvansiyonel silahlar yer alır. Ancak teknolojideki değişimle beraber bütün silah sistemlerinin yeni versiyonlarının üretilmesi ve bazılarının modernize edilmesi söz konusu oldu. Yapay zeka kullanımı ve robotik sistemlerin devreye girmesi otonom silah sistemlerinin ve buna uygun mühimmatın kullanılması anlamına geldi.

Kitle İmha Silahları (KİS) bakımından da benzer bir olay söz konusudur. Atma vasıtaları, depolama ve neticede nükleer, biyolojik ve kimyasal (NBC) silahların üretilmesi söz konusu olmaya başladı.

Nükleer silah dengesinde ABD ve Rusya Soğuk Savaş sonrası dengeyi yakalamışladı. Ancak Çin’in nükleer silah üretimi ile denge bozuldu. Hatta Şangay İşbirliği Teşkilatı ile birlikte bakılırsa Rusya ve Çin toplamı KİS kapasitesi ABD’den üstün olmaya başladı.

Nükleer ve kimyasal silah yakıcı ve yıkıcıdır. Biyolojik silah şimdi yaşanan gibi çok sinsidir ve yayılmasını kontrol etmek güçtür.

Hindistan

Nüfusu Çin’e yakın başka bir büyüyen Asya ülkesi. Hint Okyanusu’nda egemen. Nükleer gücü var. Teknoloji ve yazılım uygulamaları için potansiyele sahip.

Geçenlerde Başkan Trump Hindistan’a ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret ile ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı bir pozisyon alıp almadığını zaman gösterecek. Ama şurası net, Trump’ın heyeti, Çin yerine sen üret, bazı ürünleri senden alalım mesajını verdi.

Rusya

Merkez ülke Rusya kuzeyde Arktik bölge, doğuda Pasifik, Batı’da Adriyatik arasında. Enerji kaynakları yönüyle zengin. Devlet tecrübesi güçlü. ABD, Çin arası müsabakada kazanan taraf olmanın peşinde. Her zaman ABD’ye ve Avrupa’ya baskı siyaseti uygulamak peşinde. Siber, Uzay, Nükleer, Propaganda, İstihbarat ve Gayri Nizami harp alanlarında ileri.

Kırım’ı işgal yöntemi Batı’yı ve çevre ülkeleri çok rahatsız etti. Akdeniz’de ve Ortadoğu’da Soğuk Savaş zamanı politikalarını izlemekte, yayılmanın ve güç kazanmanın yolu aramakta.

ABD etki etti veya etmedi, ama sonuçta yakın zamanda petrol fiyatları çok aşağılara indi. Bir ara ham petrolün varili 18 dolarlar mertebesindeydi. Bu demek oluyordu ki Rusya’nın gelirleri düşüyor. Bu Rusya için mali açıdan büyük sorun idi. Rusya bu çemberi kırabilmek için diğer petrol üreten Ortadoğu ülkeleri ile değişik mesafelerde işbirlikleri kurmanın peşinde.

Rusya Avrupa’yı petrol ve doğalgaz ile baskılamak istemektedir. Avrupa da bu baskıyı kırabilmenin çıkış yollarını aramaktadır.

Bunlara bakılırsa, Enerji Savaşı içinde Rusya’nın her planda olacağı sonucu çıkmaktadır.

Tayvan

İki ülke arasında Tayvan konusu belirgin anlaşmazlık konudur. Her iki senaryo içinde bu konu çıban başı olacaktır. ABD şimdiden Tayvan’a kendi topraklarında yatırım yapılması noktasında imkan vermiş ve çip üretimi için bir firma teşvik edilmiştir.

Pandemi

Yeryüzünde COVID-19 ile başka bir tartışma başladı. Acaba bir Biyolojik Savaş mı başladı?

Bugün açıkça ortada, ABD Çin’i virüsü ürettiği ve yaydığı nedenle suçluyor, tazminat davaları açacağını işaret ediyor (birkaç eyalette başladı), Başkan Donald Trump ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun kullandığı dil, savaş dili!

Pandemide sağlık alanında önemli efor sarf ediliyor. Ancak bu sürecin çok ilginç bir yan etkisi oldu, ekonomi durdu. Bu ekonomik durgunluk ve pandeminin verdiği derslerle şimdiden şunlar konuşuyor, artık eskisi gibi olmayacak. Peki yeni olacaklar içinde neler var? Bu yenilikler ne tür gerilimleri beraberinde getirecek?

Bu büyük bir belirsizliktir. Ancak şu an Ekonomik Savaş bütünüyle uygulanan bir yöntem olmuştur. Ekonomik gerginliklerin ne derece savaşa yol açtığı Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemleri hafızalardadır. Bugün ekonominin ülkeleri Dünya Savaşları dönemi şartlarına getirdiği değerlendirmesi yapılınca, insanlık adına bu sorunlu dönemin bir sürtüşme vesilesi olup olmayacağı da tartışılan konudur. Yukarıda sıralanan bir çok çatışma ve savaş konularına bir de bu şartlar baskı oluşturmaktadır, ortam hiç de iyi gelişmemektedir.

ABD Seçimleri

ABD demokratik bir ülke, rakipleri Rusya ve Çin öyle değil. Dolayısıyla ABD için bu bir sorun sahası mıdır?

2016’da gerçekleştirilen seçimlerde Rusya’dan kaynaklı Gerçeklik Sonrası (Post Truth) uygulamaları ABD için bir tecrübe olmuş, bu konuyu bir ulusal güvenlik meselesi olarak görmüştür. Geçen sürede tedbirler almıştır. 2020 seçimleri bu tecrübeye istinaden gerçekleştirilecektir. Temelde uygulanan yöntemleri Siber Savaş kapsamı içinde ele almak gerekmektedir.

Aynı uygulama Brexit’te de kullanılmıştır. Bunu daha hatırlayalım.

ABD seçimleri 3 Kasım 2020 günü olacak. Bu küresel bir seçim atmosferinde gerçekleşecek. Bu süreçteki temalar; ulusalcılık-küreselcilik, Fed politikaları, neoliberalizm, postkapitalizm şeklinde geçmektedir. buradan anlaşılan şudur, ABD’de bir kısım siyasiler Küreselleşmeye Karşı Savaş açmış durumdadır. Bu kesim ise Ulusalcılığa Karşı Savaş yürütmektedir. Bu durum küresel yankı bulan bir konu olduğundan genel adına Politik Savaş dememiz gerekiyor.

Gidilecek yolda ABD’nin seçimleri dünyayı da ilgilendirir olacak, Çin daha ziyade sessiz ve derinden yürürken… Yol haritası için ABD rehberliği önemli. Nihayetinde varılması istenen noktaya erken veya geç gitmekle alakalı bir süreci işleteceğiz. Yakın senaryoları işaret edelim.

Küresel neoliberal politika yapanlar, Avrupanın önemli güçleri, Kasım 2020 ABD Başkanlık seçimlerinde Trump’ı alaşağı ederek dünyada Obama dönemindeki politikalara dönülmesini hedeflemektedir. Eğer böyle olursa, Joe Biden kazanırsa, elbette dünyada hiç kimse elini tetikten çekmeyecek, Paylaşım Savaşı küreselleşme bakımında ulusların daha küçülmesi buna karşılık karşı güçlerin öne çıkmaları şeklinde gelişecek ve Yeni Hegemonik Dönemin çatışmaları gerçekleşecek. Yönetilebilir zayıf devlet yapılarına geçilebilmesi için pek çok alanda huzursuzluk çıkması olasıdır. Bu bakımdan hemen herkesin izlenebildiği bir ağın oluşmasına direnç ile toplumlar kendilerini sorgulama sürecine gireceklerdir. İş kollarındaki değişimler, mali sorunlar, bütün bunların üstünde küresel gözlem mekanizmalarının kurumsallaşmaya başlamaları yeni düzenin tartışma konuları olacak gözükmektedir. Bu durumda imkanları artan Çin ile işbirliği yapan ABD, İsrail, Avrupa, İngiltere gibi güçlerin ortak hareket edecek kesimleri olacak, buna muhalif olanlar da görülecek. Bu birinci senaryodur.

Birinci senaryo belirsizliklerle doludur. Bu kadar hazırlık bir kenara konur mu? ABD ipleri büyük ölçüde Çin’e teslim etmeye yanaşır mı? En azından bu konu dahi tartışma götürür bir husustur. Ancak Çin’i üreten ve tüketen bir fabrika ülke statüsünde tutmak istemelerine ne tepki gelecektir? Çin’in gelişmelere boyun eğmeme olasılığı nasıl açıklanacak, zaman içinde görülecek bir konudur.

Eğer Trump tekrar kazanır ise bu durumda uluslar sisteminin sürdürülen çatışma dili etkisini gösterecek. Yukarıda ifade edilen pek çok savaş ve gerginlik konusu uygulanma imkanı bulacak. Bu durumda ABD’nin amacı Çin’i her alanda geri bıraktırmak ve bilinen sebepleri sıralayarak onu sıkıştırmak, planlarından geri bıraktırmak olacak. Amaç Çin’i ve ona destek verenleri cezalandırmak şeklinde olacak. Çin’e açılan tazminat davaları, politik ve ekonomik baskılar ile Çin dışında da birtakım ülkelerin mevcut şartları değişecek. Bu da ikinci senaryodur.

Sonuç, Değerlendirme

Mevcut yapılar, güçler, kurumlar, bilinen yöntemler, birikimler ışığında insanlık Güç Mücadelesi veya Üstünlük Mücadelesi içinde hareket etmeye devam edecek. Yeni gereçlerini, emeğini, kaynaklarını bunun için seferber edecek. Her kültür kendi karakterine uygun önceliklerle sahnede olacak. Çoğu kere jeostratejik hususlar ne yapılmasını işaret edecek, bazen liderlerin gösterdiği yoldan gidilecek.

Plütokrasi, meritokrasi, kleptokrasi, otokrasi, demokrasi… Birini söylerken içinde başka yönetimlerin dönüşü bir karmaşık süreci görebiliriz. Küresel mega-kent ağlarının yönetimlerinin varoşlardan ve merkezi hükümetlerden ayrışmaya başladığı zamanlardan itibaren bir çok fonksiyonun sözünü birlikte etmeye devam edeceğiz.

Temelde savaş kentlerde, ekonomik ve sosyal dokuda kendini değişik baskı unsurlarıyla gösterecek. Para sistemi üzerinden öncelikli çözüm bekleyen bir konumuz olacak gibi duruyor. Ekonomi, bunun içinde finans imkanları ABD ve Avrupa kökenli kültür için Çin, Rusya ve Hindistan gibi kaba kuvvete dönüşebilecek potansiyeli kontrol edebilecek sinsi bir yönetim fonksiyonu olmaya yetebilecek mi, zaman içinde göreceğiz.

Yumuşak Güç diyenler çıktı. Daha düz bir ifadeyle bir süre daha insanı ele geçirme ve kontrol etme bakımında sistemleşme sürecini yaşayacağız.

Ancak Demokles’in Kılıcı misali kütlesel silah sistemleri sürekli insanlığın tepesinde olmaya devam edecek. Bu manada önemli bir baskıyı sıfır kayıplı otonom sistemlerle, robotlarla, dronlarla göreceğiz. Nüfusun bütün bilgilerinin Büyük Veri içinde toplandığı ve kişisellik meselesinin güvenlik gerekçesi ağır basacak biçimde bundan böyle başka bir safhada, değerlendirileceği aşikar olacak. İstihbarat (intelligence) konusu önde olacak. Diğer taraftan terör ve vekil (proxy) savaşçılar gibi asimetrik etkilerin olduğu çok olaya hazırlıklı olalım. Terörün Atlantik kıyılarında Ortadoğu’dan, Güney Asya’dan Güney Çin Denizi’ne kadar uzanan coğrafyada olumsuz etkisini göreceğiz. Gri bölgeler daha da çoğalacak…

Atlantik halkı ve sermayesi adına NATO başlı başına caydırıcı bir organ. Şangay İşbirliği Teşkilatı bununla boy ölçüşecek noktada değilse de aday bir yapı. ABD şimdiden Hindistan’ı kendi tarafında tutmak istiyor.

Bakir alanlardaki kapışma bildik yöntemlerle gerilim yaratacak. Örneğin enerji alanı olarak Doğu Akdeniz, birçok kaynağı ile Afrika, ulaşım kapasitesiyle Arktik bölge sürekli gündeme gelecek coğrafyalardır.

Pasifik yeni güç dengeleri kurulması adına sürekli gündemde olacak ve silahlanmaya devam edecek.

2025’lerde uzayda olan gerginlik günlük yaşama etki eder olmaya başlayacak. Şimdiden yarış alabildiğine kendini gösteriyor.

Diyeceksiniz ki COVID-19 ve bununla beraber gelen küresel ekonomik yapılanma süreci insanlarda ve kurumlarda ne etkide bulundu? Savunmada en önemli konu güvendir. Güven sözcüğü bir kez daha sınandı, ortaya çıkan şu; herkes her şeyi yapabilir, her an her şey olabilir, kimseye güvenmiyorum, yine de otoriteye hayır demem mümkün değil, muhtacım, şeklinde. Yaşanan son olaylar çok ciddi bir insanlık tartışması haline dönüştü, insanlık aciz ve kırılgan olduğunu bir kez daha gördü.

Eğer Birleşmiş Milletler tekrar masada olacaksa bu önemlidir, ancak çıkar için değil, insanlık için. Bunu yapabilir mi?

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

vatiyye-ussu
ÖNCEKİ YAZI

Vatiyye Üssü

uzay-savasi
DİĞER YAZI

Uzay Savaşı

Güvenlik 'ın son yazıları

58 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
89 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
146 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
191 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
218 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme