olanlar-uzerine-bir-beyin-firtinasi
“Olanlar” üzerine bir beyin fırtınası

“Olanlar” üzerine bir beyin fırtınası

10 Ekim 2013
Okuyucu

Sizlere sırasıyla; esas olanı, yanlış olanı, ardından doğru olanı, kişisel olanı, akıllı olanı, başa gelecek olanı, özde olanı, muttaki olanı ve sonuçta gerekli olanı takdim edeceğim. Böylelikle bir beyin fırtınası yapma sürecimiz gerçekleşmiş olacak. Kişiye, topluma ve politikaya ayrı ayrı odaklanalım. Çağdaş, pratik ve mantık süzgeciyle düşünelim. Sadece kendimizin girebileceği bir kapının arkasına değil, öncelikli olan sorumluluğumuza dair bir tespit yapacağız. Hatta bir ders çıkaracağız.

Esas olan

Öncelikle anlatılmak istenen şudur:

Şimdi’nin değerini hakkı bilerek vermek ve alanımızda sorumlu davranmaktır. Ancak önemli bir konu daha var. Örneğin 2050’lere gelindiğinde torunlarımızın daha adil ve sorumlu bir tavırla insanlığa ve dünyasına yararlı olmasına katkı sağlamak, daha şimdiden bunun bilincini oluşturmak.

Bu hususlara kısaca bir muttaki tavrı diyebiliriz.

İslam tüm kâinatın dinidir. Kur’an’a göre diğer bütün semavi dine mensup peygamberler İslam peygamberidir. Tamamlayıcı ve son peygamber olan Hz. Muhammed’in ümmetine Müslüman denir. Muttaki kavramı Kur’an kavramıdır; İslamidir, tüm insanlığa (hatta tüm mahlûkata) bir hatırlatmadır ve tebliğin muhatapları olarak özellikle Müslümanları sorumlu tutmaktadır. Bu sorumluluk diğerlerine göre iki kat fazla mesuliyettir. Yanlış değerlendirilmesin! Çünkü Yaratan doğal yasaları gereği varlığı her verdiğinden sorumlu tutar. Vermediğinden ve öğretmediğinden zaten sorumluluk yoktur.

Bunu neden açıklıyorum? Çünkü bu sitenin düşünce şemsiyesi, her sorumluluk duygusuyla hareket eden inanmış bireyi içine alır. Ancak inancın kimde, ne ölçüde olduğunu; ne zaman ortaya çıkacağını veya ne zaman kaybolacağını sadece “Veren” bilir. Diğer tüm iradeli varlıklarda olduğu gibi insana düşen görev; ölçüyle, uyumla, sabırla, bilinçle, doğru tarafta ve sorumlulukla hareket etmektir.

Yanlış olan

Yazılıp çizilenlere istinaden şunu söyleyebilirim: Batılı toplum başta olmak üzere politikada aktör önemli çevreler zannediyor ki Müslümanlar dünyanın ilerlemesine, gelişmesine, daha güvenli olmasına engeller. Bu yargıya bakarak işin özünü kavrayamayan bir kesimin olduğunu düşünüyorum. “Kesim” diyorum, çünkü bu bölümde belli bir amacı güden toplumsal yapıyı tarif ediyorum.

Burada önemli bir yanlış var! Tarihi, siyasi, sosyal ve ekonomik açılardan çok yönlü bir anlatımla bu yanlışı açıklamak mümkündür. Bu yargının sebepleri uzun uzun tartışılabilir. Bunu bir tarafa bırakıp daha çağdaş ve pratik olalım, mantığımızla hareket edelim ve konuya doğal şekilde bakalım.

İnsanlık için yapılan bir yanlış mı var? “Yerküre, atmosfer, canlılar ve büyük bir insan nüfusu dile gelse, olup bitenden hoşnut mu kalır?” sorusunun cevabı sanırım yaşananların doğru veya yanlış olduğunu gösteriyor. Peki, kim sorumlu? Tüm insanlık mı, Müslümanlar mı? Gelecekte kimleri yanlış yapan olarak işaret edeceğiz?

Tarihi süreç bize gösteriyor ki insanlığı amansız bir aceleciliğe teşvik eden bir zihniyetin iktidar olduğuna şahidiz. Sorumluları bulmak için iktidar sahiplerinin her bir dosyasının açılıp incelenmesi, verilecek hükümlerin alt alta yazılması halinde bir genelleme yapabileceğiz. Yanlışı yapanı görmek için muhasebe şart!

Doğru olan

İnsanların içinde saflığını koruyabilmiş bir kesim hep oldu, olacak da!

İnsanların birbirini yaftalamalarının hiç bir tarafı doğru değildir. Ne maksatla olursa olsun, siyahın beyazı, beyazın siyahı hedef göstermesinin yanlışlığını ifade etmek istiyorum. Toplumların bir diğerini olduğundan başka göstermesi, varsa sürekli kusurları ön plana çıkaracak kurnazlıkla üstüne gelinmesi insanlı ne yarar sağlar?

Bu noktada Müslümanları yaftalayanlara soralım: Saflık oranı Müslümanlar içinde daha fazla olmasın?  Öyleyse gelecek için endişe duyanlar sadece bir kesim mi? Kimler insanlığın öz eleştiri yapmasını sağlayacak somut bir duruş göstermiş oluyor? İnsanlığa bakarak hangi kesim, “Bu gidişle derin sularda boğulacaksınız!” diyor?

Kötülükleri daha da büyüterek örnek göstermenin, düşman belletmenin kime yararı var? Ama var herhalde!

Bir yandan aynı gemide olan insanların bir kesimi daha fazla oranda ötekileştiriliyor, diğer yandan düşman belletilenlerin sayesinde kendi yanlışlarının üstü örtülüyor. Kendini ifade etmekte biraz (!) eksiği olanların bile istismarına şahit oluyoruz.

İstismar! Geçici tatmin olmuşluğun ipine sarılanların istismarını sömürgecilikte ve insanlığı ezip geçtiklerinde görmedik mi? Dünya Savaşlarının maddi ve manevi kaybı nedir? Şimdi de sömürdüklerinin büyük bir kısmını muhtaç olarak belletiyorlar. Peki, bu tüm insanlığın tarihi mi? İşte size istismardan çıkar elde etmenin basit bir anlatımı…

Aynı yanlışla hareket etmenin bir yararı yoktur. Yanlışı düzeltmenin bir yolu vardır. Örneğin küresel iktidar sahipleri ellerindeki bilgi, görgü, bilimsel ve teknolojik kapasite ve güçle hareket ederek yanlış taraftakinin iyileştirilmesini sağlasa ya! Yok, istismar daha kolay!

Şapkayı önümüze koyup düşünelim. Eğer konu neyi fırsat bilmekle, neyi istemekle ve koşturulacak yönü kestirmekle ilgili ise öncesinde tamamen iyi niyetle ve sorumluluk sahibi olarak düşünmek gerekir. Bir deneyin başarılı olması için bilim insanları şöyle yapar; ortamı sabitler, modeli düzenler ve süreci uygun ölçüde başlatır, bıkmadan gözler, sonuç çıkarır ve ilerleme için bütün sonuçlardan istifade eder. Öyleyse dünya ölçeğinde toplumların karakterize edilmeleri, politikanın yönlendirilmesi, sürecin sevk ve idaresi de doğa bilimlerine benzer yürütülür.

İşte size gerçek: Karanlıkta olan kendi karakterine uygun aydınlatılmalı, aydınlıktaki ise asla karartılmamalı!

Kişisel olan

Müslüman olmayan birinin gezegenimiz için neler yaptığını inceleyince mutlaka ortaya koymam gereken bir gerçek olduğunu düşünüyorum. Bu kişisellikle ilgili bir konudur.

Bana ters gelenler şunlar:

Daha fazla çıkar ve iktidar için politika uygulayan kurumsal ve toplumsal yapıların yanlışları ile insanlığın çıkarına olduğu halde Yaratan’ın defalarca işaret ettiği kâinatın uyumu ve bilincini alenen inkâr edenler ve saptıranlar.

Öyleyse kişisel olan neyse, kendi alanında saklı kaldıysa ben bununla ilgilenmiyorum. Açığa vurulduysa, yine kişisel ölçülerimle sadece doğru mu, yanlış mı olduğuna bakıyorum. Hatta görebildiysem eğer, kişisel gayretle yapılan bütün doğruları da alkışlıyorum.

Ben, bir başkasının özünde neyi, ne kadar duyumsadığını tamamen anlama bilgisine sahip miyim? Diğer taraftan, Yaratan’ın ona nasıl bir değer biçeceğini de bilemem. Benim takdir hakkım dışa yansıyanlar kadardır ve bu da büyük oranda olanın tamamını tarif etmez.

Kişisel girişimleriyle dünyanın birçok sorununa el atan, hatta çoğu kimsenin cesaret edemediği güçlük alanlarına koşarak giden pek çok Müslüman dininden olmayanı tanıyorum. Onların iyi yaptıkları, bir insan olarak benim için de iyidir.

Kaçırdıklarım için şöyle diyorum: Keşke imkânım olabilseydi de onlarla el ele ben de dünya ve insan için koşturabilseydim.

Akıllı olan

Birileri aklını iyiye kullanır, diğerleri de kötüye. Birileri kötüye iyi der, diğeri tam tersine. Dünya halidir bu!

Sadece kimin ne yöne gittiğine bakıldığında somut bir çıkarımda bulunulabilir. Karanlığa giden için, “orası aydınlık,” denmez. Karanlık karanlıktır. Ama herkes kendi yolunu bulacaktır; iyi veya kötü!

Dediğim gibi, kişiselse söylenecek pek bir şey yok. Çünkü ben de kişisel olarak değerlendirirken yanılabilirim.

Budala, körükörüne yanlışı savunan olmayabilir. Kafası karışık olan da budalalığa adaydır. Kafaları karıştıranlar ise zaten akıllı olanlardır!

Herkes için ölene dek tanınmış bir fırsat vardır. Ölüm anını bilmek ise mümkün değildir. İnsanoğluna düşen görev diğerinin fırsatına engel olmamaktır. Akıl bunu bilir ve yardım için ortamı hazırlar.

Akıl ile tecrübenin ilişkisine değinelim: Tecrübe insanı büyütür. Akıl tecrübeden yararlanır. İnsan büyüdükçe sorumluluğu artar. Birey kadar tüm insanlık için de sonuç aynıdır.

O halde soralım: İnsanlığın tecrübesi olgunlaşmadı mı? Acaba insanlık yeterince büyüyemedi mi?

Başa gelecek olan

Yakın gelecekte dünya nüfusu on milyar olacak. İnsanların tümünün başarılı, zengin ve mutlu olmaları için şimdikilerin, yani bizlerin önerisi nedir?

Tarihin bize işaret ettiği ve öğrendiğimiz gibi; bir kesimin aç, düşük düzeyli, muhtaç ve yönetilebilir olması, diğer kesimin gerekli dinamizmi gösterebilmesi için şart mıdır? Sürekli bir kesim tüketici, talep edici, kullanıcı, harcayıcı olmak mecburiyetindedir, değil mi? Yani bu kesim diğerleri tarafından bir iştah açıcı şurup gibi görülür.

Öyleyse başa geleceği az çok şimdiden belli olan doğal gidişte görelim. Bunda bir değişiklik olacak mı? Bu yöntemle ilerleyişte bir umudumuz var mı?

Yoksa bütünüyle bu mantık kurgusu yanlış ve taraflı mı? İnsanlık adına, örneğin 2050’ler için bir düşünce yöntemimi ifade ettiğimde şimdiden buna yanlış diyenler mi çıkıyor? “Neden önündeki işe bakmıyorsun,” diyenler mi var?

“Bütün yönleriyle (!) sen de benim gibi ol ve sen de başar, sana engel olan ne?” diyen düşünce yapısını tekrar düşünmeye davet ediyorum. İnsanlığın başına ne gelecekse üstünlük kullananların yanlışlarından gelecektir.

Savunulanlar bir din değil ama bir tür inançtır. İnsanın başına gelecekler ise bu inancından dolayı olacaktır, dinden değil!

Özde olan

İnsanın özünde olanlar nelerdir? İslam insanın özünde “nefis” ve “ruh” var der. Nefis insanın kendindendir, ruh Yaratan tarafından verilendir. İslam, “insan nefsini eğitmelidir,” der. Nefis, can ve kişiliktir der. Ruh asla tarif edilemez. Ancak düşünürüm ki ruh üstün insanın kâinatın uyumuna bağlı özüdür.

Batı kültürü (genelleyerek Batı diyorum) ise insanın içinde bir tek öz olarak “ruh” var der. İslam’ın nefis dediği burada ruhtur. Örneğin Hegel’in (çok dolambaçlı yolla söylese de ben sadeleştirdim) açıklaması şudur: Ruh, can ve kişiliktir. Yani bu inanca göre insanda var olan, doğal olan ve esas olduğu ileri sürülen öz sadece ruhtur.

Aslında bu nefistir, başka bir ifade ile benliktir. Bu kültür nefsini eğiteceğine yüceltmek için bu yolu seçmiş ve kafasındaki sorunu sözümona çözmüştür. Bu bir nefis iktidarıdır! Bir anlamda nefsini “özgür” bırakan kültürün kâinatın uyumuyla köprü kurabileceği bilinç kanalları kapanmıştır, öğreneceği ne varsa kendi denemeleri ve seçimleri üzerine inşa edilecektir.

Farklı düşüncenin ve inancın da özü budur.

Muttaki olan

Muttaki kelimesi bazılarına soğuk gelebilir. Arapça ve din kökenli olduğu önyargısıyla, peşinen kelimeyi görmezden gelenler çıkabilir. Ancak şu temel bir gerçektir ki çevreci olmak, çok akıllı olmak, en bilimsel çözümleri önermek; ne kadar savunulabilecek şey varsa hepsi söylense de, ruhuna kapalı olanın insanlığın ve dünyasının geleceğine sunabileceği doğru bir çözümü olamaz! Bu muttakinin farkıdır.

Peki, kimin çözümü olur? Var mı başka bildiğimiz bir sözcük? Ancak bu sözcük, işte tam da aradığımızı ifade ediyor. Çağdaş, akılcı, sorumluluklarımızı çağrıştıran ve pratik bir anlatım aracı arıyorsanız beğenmeseniz de kullanın. Daha sonra benimseyeceksiniz. En azından bunu torunlarınız için bir gereklilik olarak görün.

Gerekli olan

Yapılan yanlışlara ve küçük meselelere takılmayalım. İşin temelindeki çağrıya kulak verelim. Zaten temeldeki doğrunun özelindeki bireysel seçimleri yaparken de farklılıklarımız olacak. Olması da doğal anlamda gereklidir. Yeter ki doğru yolunda farklı görüşlerimiz olsun. Sapkınlık ve saptırma baskısı olmasın.

İnsanlığın yaptığını elbette yıkıp yenisinin yapılmasını söyleyemeyiz.  Ayrıca, “Yöntem sadece bu, bundan başka bir yöntem aramanın da yararı olmaz,” demeyelim. Bundan sonra yapılacaklar için sorumluluklarımıza bir kriter koyalım: Alınan dersler.

Bana göre her şey doğaldır, doğacılıkla insan istismar edilemez; bilimseldir, bilimi istismar ederek insanın aklı daraltılamaz; akılcıdır, vicdanın sesinden mahrum bırakılamaz; vardır, insana varlık içinde yokluk dayatılamaz; söylenmiştir, unutturularak zulüm işlenemez… Bana göre mananın özü anlaşılmadan maddeye değer yüklenemez. Ruh doktora götürülemez. Ben bu doğrularımla yazıyorum.

Kültür 'ın son yazıları

327 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
328 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
500 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
471 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme