sosyalitede-zannetmeli-dunya-kurgusu
Sosyalitede Zannetmeli Dünya Kurgusu

Sosyalitede Zannetmeli Dünya Kurgusu

6 Şubat 2014
Okuyucu

Sosyalleşiyoruz! Zannettiğimiz bir kurgu içinde şımararak kayboluyoruz! Boşa zaman geçirmenin sistemleştirilmesine değer veriyoruz. İlgi duyduğumuz dünya çok yararlı ama bir o kadar da karanlık!… Basit bir yaklaşımla anlatmaya çalışacağım ve özellikle yeni nesil bunları benden daha iyi biliyor!

 Sanal dünya

Bir tasnife göre dünyaları gerçek ve sanal olarak ayırıyoruz. Gerçek, her zaman gerçektir, anlayabilene… Sanal dünya yansımalıdır; dört farklı şekilde meydana gelebilir. Bunlar; 1) Bilinen sanal dünya, 2) Bilindiği zannedilen sanal dünya, 3) Bilinmeyen sanal dünya ve 4) Karma sanal dünya.

Bilinen sanal dünyada konuya dahil bilgi kümelerinin referansla ve ispatla ilgili gerçekliği üst seviye bir algı oluşturur. Daha çok bilimsel bir dünyadır.

Bilindiğini zannedilen dünyada bilgi açıklık alanları vardır. Yüzeysellik önemli ölçüde hakimiyet kurmuştur. Fırsatlara açık gibidir. Bir tür kazanç alanı olarak da ifade edilebilir; kazancın nasıl ve ne yönde olduğu ise tartışılabilir. Fırsatlar insanın yararına da zararına da gelişebilir. Ancak görülmüştür ki cehalet zararın davetçisidir; cahil olan sanal dünyadan medet umarsa zarar görür. Zannetmeli dünya kurgusu sosyal alanı daha çok kullanır.

Zannetmeli bir dünya kurgusuna düştük,

Hem pek farkındayız, hem beklentili…

Sosyalitemize diyecek yok gayri

Hep birlikte eğleniyoruz; işte size cahil cesareti.

Bilinmeyen dünya cevap beklenen soruları içerir. Örneğin 3D printing teknolojisini kullanan eğitilmiş robotların her yere yerleştirilmesiyle meydana gelebilecek ortamın özellikleri nedir? Peki, yapay zekaya sahip robotların neler yapabileceklerini irdak edebildik mi? Bunu bilmek için zamana ihtiyaç vardır.

Sanal dünyanın kazanımlarını kimse tartışamaz! Üstün insan bilgisinin sürekli kendini çoğaltan vasfının en son buluşudur sanal dünya bilgisi. Kolaylıktır, hızdır, yoğunluktur, güçtür, hükmetmektir ve bilmektir…

Karma sanal dünya da her bir sanallık alanının olduğu yapıdır. İlgi alanları karışmışsa karışıklık da artar. Önemli olan bireyin kendi sanallığının limitini belirleyebilmesidir, en azından karıştırmamak için!

Yine kendini bilmelisin, ey kemersiz!

Bilgiden bilince, bilinçten bilgiye yolculuğun uzun…

Yine hesap etmelisin,

Sanaldan somuta, somuttan sanala akar o benliğinde çok büyüttüğün.

İki parmağınızla ittirilen ekranları düşünün, neleri süpürüyorsunuz? Genelde karmakarışık, anlam arayana göre… Anlam boşluğu da hafızasında tutar. Öyleyse?.. Anın verileri bilinmezliklerde kaybolabilir. Biz yine de “zan” edilenlere bakalım.

Zannedilen sanal dünyada sosyalite

Şu bir gerçek, artık geriye dönüş yok! Bu dünyanın parçası olan sistemler insanları, buna karşılık insanlar da sistemleri besliyor.

Sizce sosyalite olgusu çağımızın en önemli açıklığı mı? En önemli değilse de iyi bir iş konusu. Mark Zuckerberg’in Facebook’u kurma sürecine bakılırsa, ortada insanın zaaflarının sistematik sosyal yaşam olarak algılanması süreci olduğunu görmekteyiz.

Sosyal medya “yüzeysel” yaşamı derinleştiriyor! Bu önermenin sonuçlarını belki bir nesil sonra daha çıplak bir şekilde görebileceğiz.

Önceleri haber okumak gazeteden, dinlemek radyodan olurdu. İyi gazete okuyanlar için “noktası virgülüne okudu” denirdi. İyi radyo dinleyicisi haberlerden başka, radyo tiyatrosunu da dinler ve sonra sohbet konusu ederdi.

Şimdinin sosyalliği adına büyük bir girdap oluşturan Facebook, Twitter ve YouTube gibi imkanlar büyük talep görmekte.

Şimdinin sohbetleri sitelerde oluyor! Bilinmeyen duvarlardan oluşan siteler…

Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de milyonlarla ifade edilen sosyal medya kullanıcısı, her uygun vakit bulduğunda kendi ağ hesaplarına girip, sosyal yaşamı kendi merakıyla çakıştırmaya çalışmakta. Bu bir zaman boşaltma güdüsü mü?

Yoksa aranan bir espri mi? Cem Yılmaz’ın da sahnelediği parmak hareketleriyle büyüyüp küçülen görsellikler, fotoğraflar, videolar, slaytlar büyük bir ilgi odağı halini aldı. Değil mi?

Hemen herkes bir şeyleri paylaşıyor, beğeniyor, yorum yapıyor. E-posta gönderimi ve tweet edilmesi gibi fiiller güncel yaşamın birer parçası oldu.

Aslında halk “okunan” değil, “bakılan” bir ekran uygulaması ile karşı karşıya kaldı.

Baktıkça boşalıyor dünya,

Baktıkça göz kopuyor inan!

Donuk ekranlar çekiyor kendine insanı

Donuk bakışlar her yerde!..

Parmaklarla ekranın süpürülmesi bir beceri işi oldu. “Çek, ittir, kaydır…” gibi fiiller günlük yaşamın içine işledi. Tek elin baş parmağının çok hızlı bir şekilde mesaj yazabilmesi, mesajların kendine özgü bir dilin kullanılması, hep son onlu yılların becerisi olarak görüldü.

Gerçek sosyallik sanal sosyalliğin içine dahil olamıyor. Sosyal medyada etkileşim içine girenleri sistem belirli bir ana düşünceyle ana sayfaya taşıyor. Bu ana sayfada sanal gruplandırma algısı var. Gerçek görüşülenlerden çok görüşülmeyenler ve az görüşülenler ana sayfada daha fazla yer alıyor. Bu farklı olana ilgi sürecinde ayrı bir yapaylaşmadır.

Haberler okunuyor ama ne tür haberler bunlar? Çoğu haberin ve bilginin kaynağı yok. Görüyoruz ki bir çok bilgi bir (gizlenmiş) medya editörünce hazırlanıyor, dizayncının (kurnaz) mahareti ekleniyor ve ortada bir (akıl yönlendirici) ürün var. “Kaynaksız” hazırlanmış bu bilgiler o kadar çoğalıyor ve hızla dolanıma giriyor ki, sonuçta milyonların hafızalarına kazınarak bir gerçekmiş gibi algı yaratmış oluyor.

İşte bu zannedilen sanal dünyadır,

İnsanın kendi ayağına doladığı bir kara çalı.

Sanal siperlerde dolanan gaz zehirlenmesinden daha beter,

Daha beter ne ola ki, sıkılan kurşundan öte?..

Zannedilen sanal dünyada her türlü açıklık istismar konusu olabilir. Amaç ünlü, bilinen, kazana  olmaktır. Fırsata çevrilebilir örnekler yaratılabilir.

Google klikleri hesap ediyor. Bunlar sanki birer kamuoyu araştırmasıymış gibi database’in hesap sonuçları olarak ortaya konuyor. Eğer odaklı bir grup var ise bu Google bilgilerinden yola çıkarak önemli kararları verebilir. Belki de çoğu kararın bundan böyle prosesinde bu tür sanal araştırılmış data kullanımı söz konusudur. Değil mi? Referansı sanal alem olan bir bilgi türetme ve karar alma sürecinde gerçeklik değil, sanallık ön plandadır.

Gençlik kategorileri

Yeni gençlik birçok dışa vurum yöntemini bunun üzerinde geliştirmeye başladı.

Gençlik; “x” gençlik, “y” gençlik ve “z” gençlik diye kategorize edildi. “Y” ve “z” gençlik gazeteyi ekrandan okur, radyoyu müziği için dinler oldu. Tanımadığı insanların fotoğraflarına ilgi gösterir oldu.

“Ben biliyorum!” sözü “y” ve “z” gençlik için önemli bir savunu haline geldi. Bildikleri yüzeyseldi, derin değildi. Onun için bilgi çok tık alandı. O bunu biliyordu: Tık!

Ben bilmiyorum, sen nereden bileceksin?

İlmin tıklattığın ekran cümbüşünden mi gelir, ey kemersiz?

Cahil cesaretin sana soluklanır da göremezsin,

Göremezsin karanlık odaları, bilemezsin!..

İnternetten en çok sorgulananların başında oyunların geldiğini biliyor musunuz? Neredeyse Facebook’a girmek, bir haber portalını ziyaret etmek kadar. Oyun oynamak, oyunda bir takım avantajları kullanmak maharet sayıldı. Adam öldürme antrenmanları insanların düşüncelerinde bilinçaltı tuzakları haline geldi. Parmaklar çok ileri düzeyde gelişti. Göz konsantrasyonunu tamamen görsellikle geliştirdi. Görsel hafıza daha çok önemliymiş gibi düşünüldü. Beyindeki diğer kompartımanlar istirahat eder oldu. Toplu taşıma vasıtalarında insanları gördüğünüzde ciddi işler yapıyor zannedersiniz. Oyun oynuyorlar!

Beynin süngere dönmüş haberin olmuyor,

Kurumuş bir sünger su bile tutmuyor.

Akıl departmanlarına gözenek açacak sorgulaman dahi kalmamış;

Bu ne vurdumduymazlık, ne çaresizlik ey kemersiz!

Yüzeysel algının sürüklediği kitleleri manipüle etmek de kolaylaştı. Kent düzenekleri içinde kitlelerin yaratılması bu işin mimarlarınca kullanılıyordu. Kim neye tıklamış, kaç kere tıklamış türünden data’lar piyasada para eder oldu.

Örneğin bir şirket Google’dan daha çok gelir elde etmek için sitesinin ziyaret sayısını arttırmak amacıyla tıklanan site analizlerine göre etiketleri (tag) gözden geçirmek gerektiğini öğrendi. Kişiye özel reklamlar ve “bunu mu arıyorsun?” tipindeki ipuçları rasgele değil, belirli eğilimlerin analiziyle insanların önüne akar oldu. Yaşamın paraya dönük kısmı agresif hale dönüşmüştü.

E-Mail, E-Learning, E-Kitap, E-… gibi bir sanal dünya yaratıldı. Bunların bir çoğu yararlı kullanıldığında etkinliği arttırmaktaydı. Ancak kötüsü de zarar vermekteydi. Daha 2013 yılında Amerika belirli yaş grupları için ailelerini çocuklarına “medya planı” yapması gerektiğini önerdi. Büyük sosyal araştırmalar sonucu çocukların eline verilen ve daha çok, “aferin şimdiden kullanabiliyor,” denilen sanal dijital cihazlar; akıllı telefonlar, smart teknoloji ürünleri, tablet ve dizüstü bilgisayarlar; internetle, GSM ile, 3G veya 4G ile bağlantılar ve dvd’ler, televizyonlar, PlayStation’larla oyun videoları dikkate değer gösterildi. Bunlar hakkında ailelerin saate dayalı bir plan yapması çocuk gelişimi açısından hayati görüldü.

Ve Türkiye

Türkiye bu işin neresinde? Eğer bazı devlet makamları önleyici tedbir alsa halkı ayağa kaldıracak değişik kamplar bile hazırdır her halde! Önemli olan neslin zararlardan uzak kalması değil mi? Pornodan, sapkın akımlardan ve bazı rahatsızlıklardan insanlar nasıl korunabilecek? Amerika dahil çok ülke sanal dünyanın obezite ve psikosomatik rahatsızlıklar aşıladığını kabul etmekte. Ama bu bir tür özgürlük algısına sarılı kucakta patlaması istenen bir bomba gibi!

Çok nazik bir konu olduğu belli. Sosyologların ciddi çalışma alanı. Yetkililerin titiz davranması gerekiyor. Ancak aileler en büyük sorumluluğu taşıyan kurumdur.

Doğrusu, bilinmezlikleri en aza indirmek değil midir?

Kara ekranın donukluğu bebeye sinsi yaklaşıyor, karabasıyorsa

Gözler boşu dolu yapmaya çalışırsa düşünmemek elde midir?

Her şeyin kararı iyidir kemersiz; yaşam bir oyun değildir!

Suç sanalda değil, sende ve bende…

Daha işin başındayken kaybolmak niye?

Kovmak gerekmez mi benliğe sinmiş o kara lekeyi ellerimizle?

Yaşam bir oyun değil, çok değerli; bas şu tuşa öyleyse!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ulusasiri-devlet-sistemi-ve-turkiye
ÖNCEKİ YAZI

Ulusaşırı Devlet Sistemi ve Türkiye

kuramsal-muttakilik
DİĞER YAZI

Kuramsal Muttakilik

Kültür 'ın son yazıları

330 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
330 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
502 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
471 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme