turkiye-ve-amerika
Türkiye ve Amerika

Türkiye ve Amerika

1 Şubat 2018
Okuyucu

Türkiye ve Amerika karşı karşıya mı? Burada kapsamlı bir çalışma yapacağız. Esasen bir durum muhakemesi yapacağız. Türkiye ve Amerika’nın hareket tarzlarını analiz edeceğiz. Konunun değişik yönleri ile ele alınması sonucunda sizler kendi düşüncelerinizi üretebileceksiniz.

Kim ne dedi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Afrin’den sonra Menbiç’i bize söz verildiği şekilde teröristlerden arındıracağız, kimse bundan rahatsız olmasın. Sonra Irak sınırına kadar hiçbir terörist bırakmayana kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz,” demişti. Hatta, teröristin yanında kim var kim yok, bu saatten sonra bakılmayacağını işaret etti. Menbiç’te YPG, PKK veya IŞİD militanının yanında Amerikan askeri duracaksa, o kendi bileceği bir şey demek istedi.

Benzer şekilde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Bir terör örgütüyle ABD’nin bağını koparması gerekiyor. Menbiç’ten derhal çekilmeleri gerekiyor,” ifadesini kullanmıştı.

Haberlere göre ABD’den de konuya ilişkin bilgi geldi. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel, Amerikan CNN televizyonuna yaptığı açıklamada Menbiç’ten ayrılmayı düşünmediklerini söyledi.

İnsan sormadan geçemiyor: CENTCOM’un Komutanı General görev sahasına Türkiye sınırını da mı aldı? Votel NATO’nun görevini hiçe saymakla mı ilgileniyor? Elbette Votel doğrudan Türkiye’yi hedef alacak bir söz söylemiyor, Suriye’den sorumlu olduğunu, Türk askeri Suriye topraklarına girdiğinde sorumluluğunun başladığını açıklıyor. Elbette Türk sınırına yönelen PKK saldırılarını, sınırdaki Türk yerleşim yerlerine atılan roket saldırılarını, Suriye’de Amerikan yardımı silahtan ateşlenen ve Türk güçlerini hedef alan saldırıları, IŞİD teröristlerinin geçişlerini bir NATO komutanı gibi ele almıyor, mealen, “YPD olmasa Amerika burada biter!” diyor.

Yakın zaman diliminde neler olabilir? Türkiye’nin planı nedir? Bu soruların cevabını vermek güç. Tarafların karşılıklı tepkilerini gördükçe kararlar düzeltilmektedir. Örneğin bugünlerde teröristler sınırdaki yerleşim alanlarına roketle saldırıyor. Soçi’de zirve gerçekleştirildi. Sürekli bir şeyler meydana geliyor.

İyi ki General Votel gibileri konuşuyor. Yoksa Amerika ne düşünüyor anlayamayacağız. Amerika’nın konuya bakış açısını Votel bütün çıplaklığıyla söylüyor. Bunlar neler? Amerikan askerinin Kuzey Suriye’de Türk askeri ile karşılaşmamak için alınan teknik tedbirleri söylüyor, ama böyle bir şeyin olmasını istemediklerini söylemiyor. Türk askerinin meşru müdafaası esnasında teslim olmayan ve bedelini ödeyen YPG’li için üzülmek gerektiğini söylüyor. IŞİD ile mücadelelerinden dolayı teröristleri övüyor, hatta küresel toplumu da bu övgü için davet ediyor. Durmuyor, hâlâ IŞİD ile mücadele için YPG’yi destekleyeceklerini yineliyor.

Votel gibilere nasıl güvenilecek? Vaktiyle Ege’de tatbikatta Muavenet destroyerine yanlışlıkla (!) füze atıldığı gibi, burada da bir çatışma veya en azından bir gözdağı verme süreci yaşanabilir mi? Türkiye’nin Amerika için yaptığı özverili askeri faaliyetleri kitap yazıp kendisine hediye etmek gerekir mi? Votel ve onun gibi düşünenler aslında şunu biliyor: Amerika bölgede bir operasyon yapıyor ve görev tartışılmadan yerine getirilmeli. Onların işi doğruyu bulmak veya savunmak falan değil.

Barış ne zaman?

Suriye için barış yakın mı, uzak mı? İki farklı düşünce var: İlkine göre barış uzak görünüyor. İkincisi ise şöyle, kasıt yok, gerekli fırsat yaratılamıyor.

“Amerika Suriye’de barışın yakın olmasını istememekte,” görüşünü savunanlar giderek çoğalmaktadır. Bunu neye bağlıyorlar? Bölgenin sürekli sorun içinde kalmasının bir yandan Amerika’nın, diğer taraftan İsrail’in işine geldiğini ifade ediyorlar.

İsrail nereden çıktı? Vaktiyle İsrail Kuzey Irak’ta teröriste eğitim vermişti, bugün Suriye’de neden devrede olmasın ki, şeklinde endişe duyanlar var. Eğer endişeler doğru ise Amerika gibi İsrail de bu bölgede bir terör devleti  projesini destekliyor olmalı. Bu yönüyle Menbiç İsrail için de önemsenecektir. Değişik çevrelerce şu değerlendirme yapılıyor: İsrail’in hem Irak’ta hem de Suriye’de, ileride kendisine tehdit olabilecek türden güçlü bir ülkeyle (örneğin Türkiye ile) arasındaki mesafede, İran sınırından Akdeniz’e kadar uzanan ve Amerika kontrolünde olan bir yapay-kuşak ülkenin varlığını tercih ettiği fikri bilinen bir konudur.

Bu durumda; Amerika’nın “enerji yollarını kontrol” etme düşüncesi ile İsrail’in kendine “güvenlik kuşağı” imal etme düşüncesi benzer sonuçlar içermektedir. Bu nedenlerle, Amerika ve İsrail Ortadoğu’da yapay sorunların sürekli var olmasını ve Suriye’de barışın kısa vadede gerçekleşmemesini istiyor olabilirler.

Yapaylık! Mevcut sınırlar da yapay diyenler çıkabilir. Ama her bir değişim zulüm demek değil mi? İngilizler ve Fransızlar Suriye ve Irak sınırlarını cetvelle çizdiler, evet bu ciddi ve tarihi bir hatadır. Eğer bugün de yapay bir devlet kurulmaya çalışılırsa bu da hata olmayacak mı? Gelecekte tarih ne yazacak?

Barışın kısa zamanda gelmesinin istenmediği düşüncesini destekleyen konular neler? Amerika ve İsrail Suriye’de var olan belli gruplara etki ederek, Rusya, İran ve Türkiye inisiyatifiyle gelişen barış görüşmelerine katılmamalarını talep ediyor. Bazen onlara maddi destek veriyor, bazen de tehdit ediyor. Bu bakış açısıyla Cenevre dışındaki barış toplantılarına katılımı engellemek ve katılanların meşruiyetini sorgulatmak istemektedirler.

İkinci görüş, barışın ötelenmesi bakımından bir kasıtlı girişimin olmadığı ve barış için gerekli fırsatların yaratılmasından uzak durulması gibi bir düşünceden ileri gelmektedir.

Amerika’nın Türkiye’yi gözardı etmemesi gerektiği fikrine nasıl bakmalıyız? Amerika ve Türkiye elele verse neler yapılır? Bu fikrin gereğini yapmak daha az maliyetlidir. Tatbiki kolaydır. Amerika’nın asıl ağırlık vermesi gereken konulara odaklanabilir. Nasıl olsa Amerika İncirlik’te bir askeri üsse sahiptir. Amerika’nın müttefiki Türkiye ile uzun yıllardır kurulmuş sağlam bağları vardır. Örneğin Afganistan’dan Yemen’e CENTCOM’un her türlü faaliyeti ikili ilişkilerle desteklenebilir. İsrail ile de ilişkilerini güçlü tutmak mümkündür. Türkiye Rusya’nın yayılmacılığının kötü taraflarını tarihte çok görmüştür. Türkiye “aşırı dincilik” konusuna uzak bir ülkedir. Bütün bunlara bakılarak kısa zamanda eskisi gibi iyi ilişkiler kurulabilir. Kuzey Suriye’de sorunlu bir bölge oluşturulması planı şimdiden terk edilir ise herşey doğru bir yola girebilir. Türkiye ile bölgede barış ve esenlik için her türlü çabayı destekler ve güçlendirilir.

Bu düşünce çok masum görülebilir ama yaşananlara bakılırsa durum başka yerlerdedir. Fikir doğru ise de zaten zemin başka bir yerde olduğundan bu süre için çabalar tüketilmiş gibi görülebilir. Nasıl? Düşünceler şöyle: Zaten Türkiye 15 Temmuz FETÖ darbesi ile Amerika Türkiye’ye bir müdahalede bulundu. Bu yönde ciddi emareler olduğu dile getirilmekte. Eğer bu girişimde FETÖ başarılı olsa idi Amerika’nın Ortadoğu planındaki işbirlikleri şimdikinden farklı olacaktı. En azından bugün süreç Amerika açısından daha sorunsuz (!) işletilecekti. Örneğin Kuzey Irak’ta olduğu gibi Kuzey Suriye’de de bir özerk yönetim kuruluverecekti. İsrail ile ilişkiler şimdiki gibi gidip-gelen biçimde olmayacaktı. Örneğin Kudüs meselesinde Türkiye sesini yükselten taraf olmayacaktı.

Hatırlasanıza, bu yönde atılan başka adımlar neler oldu? Türkiye, Suriye sınırında bir Rus savaş uçağını düşürmüş idi. Ancak Rusya ve Türkiye Amerika’nın beklediği türden bir gerginlik yaşamadı, üstelik daha da yakınlaştı. İkinci örnek Ankara’da Rus Büyükelçisi Karlov’un katledilmesidir. Yine aynı şey beklendi ama tersi oldu. Rusya ve Türkiye bu gibi önemli olaylarda dahi serinkanlı düşünebilmiş ve oyunu doğru yerden okuyabilmişti.

Şimdi durup düşünüyoruz ve şöyle diyebiliyoruz; Amerika bunu çok önceden hesaplamış ve bazı adımları somut biçimde atmış olabilir. Dolayısıyla bu fikrin gerekleri tüketilmiş gibi görülebilir. Amerika Türkiye’de bazı değişimlerin olmasını planlamış, Rusya’yı köşeye sıkıştıracak adımları atıyor, Suriye’de bazı kesimleri eğit-donat ile destekliyor, Mısır ve Suudi Arabistan ile bölgede boy gösteriyor, Kudüs planında ilerleme içine giriyor, Katar ve destekleyenlerine ders verme hamlesi yapıyor, mezhep çatışmasını körüklüyor, İran’ı sürekli hesap içinde tutuyor…

Şimdi uygulamaya bakalım: Amerika PYD/YPG’ye silah verdi ve eğitti. Hatta Türkiye’ye kinayeyle, bu duruma neden itiraz edildiğini soruyorlar. Peki, asıl mesele ne idi? Suriye’deki kalıcı barışın sağlanması mı? IŞİD ile mücadele mi? Bölgede bir terör devleti kurulması mı? Suriye’nin Rusya ve Amerika tarafından paylaşılması mı?

Amerika Irak’ta yaptığı gibi Suriye’de de parçalı bir yapıyı oluşturma çabası içindedir. Eğer kalıcı çözüm olacaksa üç-dört federal yapıdan oluşan bir parçalı Suriye önermektedir. Biri de Kuzey Suriye’deki şu kantonlarla (Cezire, Kobani, Afrin) kurulmaya çalışılan yapıdır. Bunu Rusya’nın da bölgeden uzaklaştırılması için gerekli görmektedir. Görünürdeki düşünce, Doğu Akdeniz sahillerinde var olan Rus askeri üsleri bu mevkideyken, Amerika imal ettiği kantonlu yapıyı sürdürmek ve barışı mümkün mertebe uzak tutmak şeklindedir. Hatta Amerika bölgedeki meseleye Suudi Arabistan’ı, Mısır’ı ve bazı Körfez ülkelerini de dahil etmektedir.

CENTCOM Afganistan’da, Basra ve Aden Körfezleri’nde ve Doğu Akdeniz’de bir plan gereği faaliyetlerini yürütmektedir. Engel olan kim olursa o CENTCOM’un, dolayısıyla Pentagon’un hedefidir. General Votel bunun komutanlığını yapmaktadır.

Menbiç üzerine hareket tarzları nelerdir?

ABD askerinin Menbiç’te kalma olasılığını analiz edelim. Bunun anlamı şudur: ABD bölgedeki politikasında değişiklik yapmama yönünde kararlılık gösterecek, bugüne kadar PYD/YPG’ye verdiği silahları geri almayacak, kimden gelirse gelsin bu plana tepki gösteren (bu durumda Türkiye, Rusya, İran, Esad yönetimi kastediliyor,) karşısında Amerikan güçlerini bulacak.

Eğer Türkiye, ABD askerine rağmen Menbiç’in kapısına dayanırsa neler olabilir, olasılıklara bakalım.

Amerika açısından:

  1. Yumuşak güç kullanımı: ABD devleti Türkiye’ye yönelik dolaylı yaptırımlarla gözdağı verebilir. İktidara ve liderliğe yönelebilir. Bu yöntem ABD açısından en az riskli olandır.
  2. Sert güç kullanımı: ABD güçleri Suriye’deki Türk birliklerine sembolik bir saldırı yapabilir. Bu olasılıkta Suriye’de bulunan Türk birliklerine uzaktan ve nereden geldiği pek anlaşılamayacak türden ateş gücüyle olabilir. Bunun anlamı Türkiye’ye tamamen gözdağı vermektir.
  3. Pasif tavır: Bu yönteme Amerika açısından, “Bekle ve gör!” de denebilir. Bu olasılık içinde alınan riskleri gözden geçirmek gerekir. Esasen bu olasılık çatışmayı göze almakla ilgilidir. ABD pasiftir ama atılan adımları izler. Gerekirse sert güç unsurlarını kullanır. Örneğin: ABD askerleri Menbiç’in kapısına dayanan Türk birliklerinin önünde set oluşturabilir. Türkiye’nin saldırıda bulunmasını bekleyebilir. Eğer Türk tarafından bir askeri müdahale olur ise diğer süreç başlatılabilir. Askeri müdahale olursa durumu belgeleyerek daha sonra kullanabilir. Türkiye’yi her anlamda gözden çıkarabilir. Bu düşmanlık olarak yorumlanabilir. Başka sorular ortaya çıkıyor: Bu çatışma halleri NATO’nun sonu mudur? Bu çatışma olasılıkları neredeyse NATO’nun kapsamı dışındaki olasılıklardır. Bu durumda NATO ne yapabilir? BM nerede duracak? Bu çatışma olasılıkları BM içinde derin bir tartışma yaratacaktır. Çin dahi devreye girecektir. Türkiye bu olasılık dahilindeki uygulamayı hangi durumda göze alabilir? Şimdi bu durumda iki alt olasılık görülebilir.
    • Türkiye ile birlikte Rusya ve İran devrededir. Bu durumda Türkiye Menbiç kapısına dayandığında Rusya ve İran güçleri de yanında yer alarak caydırıcılık sağlayacak mıdır? Eğer bir çatışma olur ise bu halde gerginlik giderek “bölgesel veya küresel savaş” niteliğine dönüşme potansiyeli taşır.
    • Türkiye kimseye güvenmeden haklılığı yönünde inisiyatifle hareket eder. Bu durum, “Türkiye ile Amerika sıcak bir çatışmanın bütün risklerini üzerlerine almışlar,” demektir.

Türkiye açısından:

  1. Pasif/yumuşak güç kullanımı: Türkiye Menbiç’in kapısına dayanmak yerine yumuşak güç kullanımına ağırlık verebilir. Türkiye teröristleri Afrin’den temizledikten sonra Menbiç için daha fazla ısrarcı olmayabilir. Bunun yerine diplomasi yoluna daha fazla ağırlık verebilir. Bu nedenle Soçi ve Astana süreçlerinin devamında Rusya ile birlikte daha sıkı ilişkilere girerek konumunu güçlendirme yönünde kendi tarafında yumuşak güç kullanımına ağırlık verebilir. Suriye’nin paylaşımı da dahil, asıl görüşmelerin yapıldığı ve adına “kalıcı çözüm” dendiği Cenevre masasına daha sağlam oturmayı garanti etme yolunda ilerleyebilir.
  2. Sert güç kullanımı: Türkiye Afrin’den sonra söylediğini yapar ve Menbiç’in kapısına dayanır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği üzere, eğer Amerikan askeri teröristin yanında durmak isterse bu kendi bileceği bir iştir, bu saatten sonra bunun önemi yoktur. Ancak Türkiye bu hareket tarzını Menbiç’te mi yoksa başka bir hedefte mi gerçekleştirir? İki olasılık vardır:
    • Hedef Menbiç, yani önce Fırat’ın batısını terörden temizlemek.
    • Önce başka bir terör yuvasını dağıtmak, ardından Menbiç’e bakmak. Bunu biraz daha açalım. Bu hareket tarzı, Fırat’ın doğusundan başka bir cepheden PYD/YPG, PKK ve IŞİD terör örgütlerine saldırmakla ilgilidir.

Türkiye neler yapabilir?

Türkiye bugüne dek beklemiş, tüm olasılıkları tüketmiş ve teröristlere karşı “sert güç” kullanımı yöntemine geçmiştir. Afrin’e gelene dek, Fırat Kalkanı çerçevesinde Cerablus ve El Bab’a harekat yapmış, Rusya ve İran ile (ve dolaylı olarak Suriye rejimi ile) anlaşarak İdlib’e “çatışmasızlık” için gitmiş ve bugün de terörle mücadelede meşru müdafaa hakkına dayanarak Zeytin Dalı Harekatı’nı gerçekleştirmektedir. O halde neyi tartıştığımızı sorabilirsiniz. Bu bir durum değerlendirmesidir. Bu inceleme ile bazı başka sorulara cevap bulabilmek amaçlanmaktadır.

Türkiye açısından asıl mesele bellidir. Suriye’de (ve Irak’ta) toprak bütünlüğü olsun, bölgeye kalıcı barış gelsin, terör olmasın. Türkiye PKK ile aynı olan PYD/YPG’yi terör örgütü görmektedir. IŞİD de terör örgütüdür. Halen IŞİD Suriye’den (neredeyse) temizlenmiştir. Türkiye Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerini bugün de sonrasında da tanımaktadır. Türkiye, Suriye için yeni bir anayasa hazırlanması ve seçim takvimi belirlenmesi yönündeki çalışmayı desteklemektedir.

Bu noktada Türkiye neler yapabilir, olası hareket tarzlarını sıralamış idik. “Pasif/yumuşak güç” ve “Sert güç” kullanımı. Şimdi bunları gözden geçirelim.

Bir kere Türkiye Menbiç meselesinde ABD ile bu denli riskli bir noktaya gelinmesini hazmedememektedir. Türk askeri bölgedeki Amerikan askerine karşı değildir, teröre karşıdır. Ancak burada Amerika ile öteden beri var olan, “Senin teröristin, benim teröristim,” anlaşmazlığı devam etmektedir. Amerika ve İsrail Türkiye’ye şunu mu diyor? “Eğer siz Ortadoğu barışına engel olan Müslüman Kardeşleri ve Hamas’ı terörist görmezseniz ben de Mısır ve Suudilerle birlik olurum ve PYD/YPG’yi (ve hatta dolaylı biçimde PKK’yı) terörist görmem.” Bir başka konu CENTCOM’a verilen vazifeyle ilgilidir. Türkiye Amerika’nın Ortadoğu’da (Basra ve Aden Körfezleri’nde ve Doğu Akdeniz’de) yapmak istediği değişimleri kabul etmemektedir. Çünkü yöntem olarak birileri diğerlerine göre kayırılmakta, mezhep çatışması körüklenmekte, aşırı silahlanmaya gidilmekte, meseleler çözüleceğine derinleştirilmektedir.

Şimdi buradaki asıl soru şudur: Terör ve terörist konusunda karşılıklı tartışma sonlandırılmadan sahada bir yerlere varabilmek mümkün olabilir mi? Türkiye’nin iddiası: Millet ne diyorsa odur. Dışarıdan bakışla, ısmarlama düşüncelerle politika üretmeyelim. Silah, Yahudi ve Enerji Lobileri böyle istiyor diye Ortadoğu’da terörle diplomasi yapmayın… Bunlar CETCOM’un hedeflerine ters ama doğal yaklaşımlardır.

Türkiye Suriye topraklarında attığı her adımda Suriyeli askeri güçlerle birlikte hareket etmektedir. Tamam, yanında rejimin askerleri yoktur ama Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) vardır. Eğer Türkiye hangi cephede olursa olsun Suriye’de bir adım atıyorsa önünde ve yanında Suriyeli vardır. Amerika da benzeri bir yöntemi uygulamaktadır, hatta Rusya da. Her biri yanına bir Suriyeliyi alıyor, ya rejimden yana ya da rejime muhalif; ya birine göre diğeri terörist ya da işbirlikçi… Burada en sağlam olan dayanak rejim olsa gerek. (Türkiye için Suriye’deki Türkmenler zaten özel bir öneme sahiptir. Onların haklarını korumak Türkiye’nin görevidir.) Çünkü halen yeni bir anayasa ve seçim yapılana dek meşru ve resmi temsil hakkı üzerinde durulacak olunursa (Halkına karşı savaş suçu işleyip işlemediği konusu saklı kalmak kaydıyla,) şunu ifade edebiliriz: Mevcut yönetim asıl muhataptır, zayıf da olsa mevcut anayasa ile kurulu silahlı bir gücü vardır, devletinin tanınmış bayrağını taşımaktadır.

Türkiye ne yapabilir? Önce şu nokta onarılmalıdır. Türkiye mevcut Suriye yönetimine, topraklarında IŞİD terörünün kalmadığını ve dolayısıyla Amerika tarafından sürdürülen operasyonun son verilmesi gerektiğini söyletebilir. Bunun için önce mevcut yönetimle sıkı bir işbirliği sürecini Rusya ve İran ile birlikte sağlaması söz konusu olabilir. Bu olur ise bundan sonraki adımlar atılabilir, değilse bir yere varmak güçtür denebilir.

Suriye konusuna biraz daha değinelim. Ülkesinde sorun olan Suriye’dir, Suriyelidir. İster rejim isterse Suriyeliler ülkelerine, yerleşim yerlerine, evlerine ve işlerine sahip çıkmalılar. Eğer rejim ile uç noktalarda olmayan Suriyeliler barışmak, kucaklaşmak istiyorlarsa buyursunlar. Madem ki IŞİD marjinalleşti, o halde en azından bundan dolayı evlerini terk edenler tekrar geri dönmeyi istesinler. BM bunun için seferber olsun. Gerekiyorsa Esad bir çağrı yapsın, gelin ülkemizi savunalım, onaralım desin. Bu öncelikle Suriye ve Suriyelilerin işidir. Herkes onların adına konuşuyor. Buna bir noktadan sonra sonuç alınır alınmaz, ama dur diyecek de kendileridir. Bunun politik bir anlamı vardır. Bazı oldubittilerin önüne geçilebilir.

Türkiye’nin Afrin’den sonra Menbiç’in kapısına dayanacağı şimdiden söylenmektedir. Sonraki adım tartışılabilir. Menbiç’teki Amerikalılar Türk askerinin önünde durduğu sürece pozisyon sabit bir hal alacaktır. Yani süreç uzayacaktır, Amerika bunu göze almaktadır. Karşılıklı tetikte durulması halinde Türk askerinin uzunca süre aynı vaziyette durması için tedbirler güçlendirilebilir. İlk bakışta Türkiye’nin lojistiği bu durumu sürdürülebilir kılmaktadır. Amerika’nın hem kendi ülkesinde hem de dünya kamuoyu önünde tenkit edilmesi için Türkiye sürekli diplomatik çaba ve propaganda faaliyeti içinde olabilir. Süre uzadıkça dünyanın Amerika’ya olan tepkisinin artmasını tesis edebilir. Zira bu durumda Suriye’ye barış bir türlü gelmemiş olacaktır. Bu somut bir durumdur. Eğer Amerika Türkiye’ye ambargo benzeri yaptırımlar uygularsa ekonomik kondisyon bugün olduğundan daha fazla oranda Avrupa, Rus ve Çin tarafına kaymış olacaktır. Türkiye sürekli dünyaya haykıracaktır, Amerikalıları kastederek, “Siz neden buradasınız?” diye. Ama Amerika her yerde! Üstelik Amerikan kamuoyu kendine sormuyor, “Neden ben başka ülkelerde propaganda yapıyorum, neden asker bulunduruyorum?..” Bu tür Amerika’ya iç baskılar yaratmak güçtür. Bu süreç uzadıkça Amerika’nın bölgedeki durumu değişik platformlarda tartıştırılabilir mi? En azından Amerika’nın desteği ile gelişen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi kendini rahat hissetmeyebilir ve Irak Merkezi Yönetimi bu bölgeye baskısını artırabilir. Irak’taki seçimlerden sonra Kuzey Irak’a baskının artırılması için İran ve Rusya ile temaslar geliştirilebilir.

Türkiye’ye karşı sertleşmek dönüp Amerika’ya zarar verir mi? Bu, Türkiye’nin yönetebildiği sorun alanları ile cevaplanabilecek bir sorudur.  Türkiye kontrollü bir sorunu ne denli büyütebilir? Bunu göze alıp almayacağı yine Amerika’nın kendi bileceği bir konudur. Ama Türkiye kendini Amerika’ya karşı yeterince güçlü kılacak ise sadece Menbiç kapısındaki duruşuyla ve bölgedeki haklılıkları ile değil, aynı zamanda dünyadaki paylaşımlarda görünür denklikler yaratabilecek diplomatik güçle başarabilir. İşte “milli mücadelenin” en zor tarafı da budur.

Diyelim, Türkiye Menbiç olasılığında ısrar ettikçe Amerika Suriye meselesinde zorlanmış olsun. Amerika bu durumu hesap etmemiş midir? Önce bunu cevaplamak gerekiyor. Bu bakışla Amerika’nın öncelikli planı ne olur dersiniz? Amerika Türkiye’nin odaklandığı askeri konuları bir yana bırakarak iktidara ve lidere yönelme olasılığını devreye koyabilir mi?

Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki başka bir cepheden PYD/YPG, PKK ve IŞİD terör örgütlerine saldırmakla ilgili bir planı olabilir mi? Bu stratejide “şaşırtma” yöntemidir ve etki yapabilir. Türkiye yine ÖSO ve/veya rejimin güçleri ile hareket ederek etkili olunacak bir coğrafyadan Fırat’ın doğusuna girerek Suriye-Türkiye sınırında tesis edilmeye çalışılan bölücü kanton yapısının sonlandırılmasını sağlayabilir. Örneğin (sözde) Cezire kantonu bölgesi hedef alınabilir. Haseki önemli bir yerdir. Irak topraklarındaki Sincar dağlarının uzantısında bir kavşak noktasıdır. Türkiye sınırındaki Kamışlı’nın güneyindedir. Ticaret ve geçiş yolları buradadır. Bu bölgede yapılacak bir harekat hem daha kolay sonuç verebilir. Arazi daha düzdür keşif-gözetleme rahat olacaktır. Tank ve zırhlı birlik harekatı kolaylıkla yapılabilecektir. Kısa sürede sonuçlanabilecek bu harekat ile Amerika kendi içinde olduğu kadar uluslararası platformlarda da zor duruma düşecektir. Eğer bölgenin kontrolü sağlanır ise Suriye’nin Irak ile bağı kesilmiş olacaktır. Hatta Kandil’den ve Sincar’dan PKK takviyesi alan YPG zorlanacaktır. Daha güneylerde olduğu işaret edilen bir avuç IŞİD için de baskı sağlanır.

Türkiye’nin sert değil, yumuşak güç kullandığı durum bellidir. Bu hareket tarzı “beklemek” üzerine kuruludur. Buna göre Afrin’den sonra yerinde bir müddet bekler ve gelişmelere göre pozisyon alır. Bu, Türkiye’nin zaman içinde tüm aktörleri bütün çıplaklığıyla görebilmesi ve ihtiyatla adım atması bakımından değerlendirilebilir. Amerika kadar Suriye rejimi, Rusya ve İran gibi tüm aktörler ellerindekileri ve eteklerindekileri bir daha döksünler diye beklenebilir. Biraz da “Onlar birbirleriyle uğraşsınlar,” denebilir. “Cephede ileri sürülen,” olmamak için tempo yavaşlatılabilir. Elbette bunun bir son çizgisi belirlenir. Eğer şunlar olursa bu hareket tarzı devreden çıkar ve diğerine geçilir denebilir. Bu hareket tarzının zayıf tarafı da bellidir. Eğer geç kalınırsa YPG daha fazla yerine yerleşir. Hatta PKK bir oranda YPG ile “küresel toplumlar önünde” legalleşmiş olur. Votel buna benzer birşey demişti!

Geri manevra olabilir mi? Türkiye üzerinden bir gerginlik planından kim ne elde eder? Türkiye’nin yapabileceği başka bir yöntem daha var mı? Amerika’nın Türkiye’yi gözden çıkarmaması için bu noktadan sonra ne kadar çaba gösterilebilir? Bu bakışla Amerika’ya işlenecek konu, “Türkiye ile işbirliğini kesme!” şeklinde tekrarlanabilir. Çünkü bu yol daha az maliyetlidir, tatbiki kolaydır, Amerika’nın asıl ağırlık vermesi gereken konulara odaklanmasına imkan verir, Türkiye ve İsrail Ortadoğu’da daha belirgin inisiyatif alabilir, Rusya ve Çin’in bölgedeki emellerine dur denebilir, İran’ın barışçı olmayan politikalarının önüne geçilebilir, radikal terörle mücadelede işbirliği hususları derinleştirilebilir, Suriye’ye kalıcı çözüm birlikte en kısa sürede getirilebilir. Ancak Türkiye Ortadoğu hakkında Amerika ve İsrail ile ciddi bir pazarlık yapması pahasına bu tür bir geri-dönüş gerçekleşebilir.

Böyle bir hareket tarzı başka bir sorunun cevaplanmasını zorunlu kılıyor: Hangi Amerika? Zira Amerika’da değişik güç odakları var. Lobiler, bürokrasi, başkan… Eğer Donald Trump, muhatap benim, gelin benle konuşun dese, bunda ne derecede ikna edici olur. Örneğin Yahudi Lobisi veya Pentagon Trump’ın söylediklerine göre mi hareket eder? Demek ki zorluklar burada da söz konusu olmaktadır.

Küresel ve insanlıkla ilgili sorular, sorunlar! Çin veya Rusya Amerika’nın umurunda mı? Amerika’nın bildik manada dünya meseleleri hakkında “işinin bittiği” söylenebilir. Silah kapasitesi, yeni doktrinler ve mikro silahlar, parayla pulla işinin bitmesi, bilim ve teknoloji, sanal dünyadaki ilerlemeleri, sosyal medya ile yapılabilenler, uzayda maden arama işleri… Amerika’nın diğer bir ülke ile örneğin Almanya ile arasındaki fark inanılmaz açıldı. Bu gerçek. Ama yine de insanız ve insan dünya meselelerinden soyutlanamaz. Bu durum örneğin Amerikalı için de Çinli için de böyledir. Eğer Rusya’nın şu meşhur Deli Petro’nun, “Sıcak denizlere inme!” hedefi bakımından bakılırsa, Türki Milleti Amerikalıya kalmaz, Rusya’ya dur der. Hatta insanlıktan dem vuracak olursak, bugün Çin dünyada yaklaşık 250 milyon modern köle kullanarak, hem de kendi insanına zulmederek, dünyada politik, ekonomik dengesizlikler yaratıyor. Konu insanlık ve adalet ise Türk insanı Çin’in bu eşitsizliğini ve zulmünü mü görmezden gelecek? Şimdi nasıl Suriyeliyi düşünüyorsa yarın da başka akrabalarını düşünecek. Demek ki Türk Milletinin hassasiyetleri bakımından ülkelerin genelinde türlü türlü problemler vardır. Dünya bu ise kiminle işbirliği yapılacak? İşte uluslararası ilişkilerin klişesi: Duygusal olma, çıkarına bak!

Tekrar soralım, Türkiye böylesi geri-dönüş manasında bir politik manevra yapabilir mi? Bu tür bir manevra kabiliyeti tüketildi mi? Başlangıçta da ifade edildiği üzere, Amerika bunu önceden hesaplamış olabilir. Rusya ile yaşananları hatırlayalım, FETÖ darbe girişimini… Bütün bunları bilerek, Amerika ile tekrar masaya oturulabilir denebilir mi? Bu liderlerin bileceği bir iştir. Çünkü onlar kendi aralarında yan yana geldiler, konuştular, birbirlerine vaatlerde bulundurlar, nefeslerini kokladılar…

Amerika’da iç politika böyle de Türkiye’de nasıl? İç politikaya gelindiğinde durum değişiyor mu? Örneğin Türkiye’de A yerine B iktidarda olsa ne değişir? Eğer şartlar böyle ise değişecek olan açıktır; Amerika ile olan “pazarlık” gündeme gelecektir. Yeni soru: Bu bir milli mesele midir, yoksa seçeceği olan sıradan bir dış politika mıdır? Seçeneği olan sıradan dış politikadır diyenler Amerika ile olası bir pazarlıkta masaya ne koyacaklar, bunu şimdiden söylemeleri gerekir.

Bugünden demeliyiz ki, mesele tarihte olmadığı kadar gergindir, hatta daha da gerilme potansiyeline sahiptir! O halde neler yaşanacak, bekleyip göreceğiz. Türk Milleti bugüne kadarki gibi, bundan sonra da kendince en doğru olanı bulup yapacaktır. Köklü düşüncelerinden esinle bir tavır gösterecektir, göstermektedir de. Türk Milleti dolambaçlı işleri sevmez, doğrudan tavrını ortaya koyar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

soci-zirvesine-dogru
ÖNCEKİ YAZI

Soçi Zirvesi’ne Doğru

nato-tartismasi
DİĞER YAZI

NATO Tartışması

Politika 'ın son yazıları

32 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
37 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
71 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
87 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme