Konu hepimizi ilgilendiren ve zamanın ruhunu yakalamak açısından değer taşıyor. Aslında sadece tehdit kavramı çerçevesinde değil, jeopolitik, stratejik, ekonomik, politik ve teknolojik alanlarda öne çıkan esaslı konuları, jeo-ekonomiyi, dijital asimetriyi, griliği ve yeni ittifak anlayışını bir bütün halinde okuyacaksınız.
Dünya 2021'e hazırlanırken kötü geçen, hatta felaketlerle yüklü diyebileceğimiz bir 2020'in ardından oluşan "yeni normaller" içinde kendine şans yaratmakla ilgili inisiyatiflerle boğuşacak gibi gözüküyor. 2021'de bizi neler bekliyor, jeopolitik zorunluluklar neler?
Son dönemde İstanbul’da dördüncü istinat duvarı çöküşüne tanık olduk, hem de birkaçı canlı yayındaydı. Bilim insanları açıklama yaptılar. Böyle vakıalar artacak, dediler. Artan ne? Yağmur mu? İnşaat mı? Rant mı? Akılsızlık mı? Peki bu çökmelerin anlamı nedir?
Küresel stratejide çok şey değişiyor. Bunun sancılarını yaşamaktayız. Amerikan başkanlık seçimlerinden sonra daha da belirginleşecek olan dünyada yeni jeo-politik düzen için taraflar pozisyon alma peşindeler. Türkiye de bu bakımdan bir sıkışma içinde. Daha gerilere gitmeden geçtiğimiz son çeyrek asra bakılsa bile, küresel güçlerin paylaşım süreçlerinde Türkiye’nin yanı başındaki ve bir bakıma da içine çekilmeye çalışıldığı coğrafya bir oyun alanı olarak görüldü. Böyle olmasının doğal sebepleri de yok değildi; coğrafya, enerji savaşı, kültürler arası farklar, tarihsel sebepler hep önemli oldu. Bu bakımdan bir çok olayı çok kısa bir zaman içinde yaşadık, yaşamaya devam etmekteyiz. Bu bakımdan bazı yaşananları Türkiye’yi de merkeze
Neden sosyopat konusunu ele aldım? Etrafımıza dikkatlice baktığımızda sosyal sorunlu çok insan olduğunu daha belirgin şekilde görebileceğiz. Bu “koruyucu sağlık” gibi ele alınması gereken bir konuyken görmezlikten gelinen bir olgu halinde kalmaktadır. Neden? Toplum sağlığının psikolojik bozukluklar boyutunu önemsemek şarttır. Özellikle ülkede sosyal çalkantıların çok yaşandığı bir dönemde psikolojik sorunları görmezden gelmek doğru olmaz. Sağlıksız olan insanlar yardım almak zorundadır. Bu belirgin bir kuraldır. Psikoloji de buna dahildir. Eğer sorunsuzlar yardım gerektirenleri ayıt edemezler ise sonra bu topluma kaynamış sorunlu haldeki kesim kendilerini meşrulaştırırlar ve normal sosyal yapı bir şekilde dejenere olur, ki bu toplumsal çöküntünün de bir gerekçesi haline
Dünya Bankası kız çocuğunun okuması için projeyi yürürlüğe koydu. ABD First Lady’si iki kız annesi Michelle Obama bu projeyi destekledi ve “Olay çok açık; şimdi kızlar için yatırım yapma zamanı!” mesajını verdi. Daha çok Afrika ve Güney Asya’daki kız çocuklarını kapsayan proje için Dünya Bankası’nın harcayacağı para 2,5 milyar USD olacak. Buna ilave olarak yetkililer bu projeyi destekleyecek ve kendilerince yeni projeler yapacak serbest girişimciler ve hükümetler sayesinde katkının çok daha da fazla olacağını beklemekteler. Dünya Bankası yetkilileri uzun vadede bu projenin dünyadaki büyümeye %18 daha fazla getirisi olacak bir girişim olduğunu açıkladılar. Hatırlanacağı gibi konu ile ilgili önceki yıllarda
Daha ziyade ekonomi başlıklı küresel ilerlemelerin hazmedilmesi ve yeni kavramlara dayalı model belirleme süreçlerine ev sahipliği yapan Davos, Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum-WEF) bu yılki başlığı Dördüncü Sanayi Devrimi. İsviçre’nin bu güzel beldesi dünyanın önde giden kişilerini ağırlıyor. Spekülasyonlar ve tepkiler bir yana, Davos’un bu yılki toplantısı için belirtilen bu temel başlık doğru mudur? Başlık başka bir ifadeyle nasıl anlaşılmalıdır? Şöyle soralım: Yaşanan bu değişim nedir, insanlığa neler getirir ve bütün bu değişim süreçleri nasıl yönetilir? Eğer bir fert olarak karşımda duran bir gerçek ise benim de asıl merak ettiğim bu: Durum nedir? Davos’ta konuşanlar, el sıkışanlar, kapitalizm veya
“Kalkınmış” ve “kalkınmakta olan” ülkeler gibi sınıflandırmaları bilmekteyiz. Örneğin Türkiye epeydir kalkınmakta olan ülkeler kategorisinde yer almaktadır, hedefi ise haliyle kalkınmış olmaktır. Diğer yandan günümüzde küreselleşme, liberalizm ve kapitalizm gibi yoğun ilişki yumaklarına bağlı bir boyutta ulusların ve hatta devletler sisteminin egemenlikleri tartışılır görülmektedir. Bir süredir küresel mega-kentlerin dinamikleri daha başka türlü dönmeye başlamıştır. Bu yazı ana hatlarıyla politik alana karşılık gelen temel kavramları eşleştirirken, öne çıkanları da işaret edecek mahiyettedir. Altyapı yatırımları ile standart koyabilme süreçleri arasında önemli bir ilişki vardır. Her ikisine hükmeden ise bilgidir. Bilgi süreçlerini yönetmek ise tam bir liderlik sorumluluğudur. Bütçe kullanarak bir icraat içinde
Genel Bilindiği gibi demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erklerinin bulunduğu ifade edilir. Türkiye’ye bakarak yürütme konularına giren bazı sorunları, seçilen yolları ve belli alanlarda nasıl sonuçlara ulaşabileceğimizi gözden geçireceğim. Yetmişli yıllardan günümüze, küreselden yerele, devletten kente ve bireye kadar bazı açılardan konuyu ele alacağım. İncelemede dördüncü güç olan medyayı bir tarafa koyacağım. Medya ayrı bir inceleme konusudur! Bu yazı size bir şablonmuş gibi sunulacaktır. Kolay bir formülü vardır. Sonuçta göreceksiniz ki bu şablonla siz; “Bu şekildeki bir yürütmenin başında olsam, kolay, ben de yönetirim,” diyebileceksiniz. Size hiç mali rakamlar, grafikler, mukayeseler vermeyeceğim. Basit bir mantık sırasıyla, zaten çoğunu bildiğimiz süreçlerdeki