muttaki-icin-dua
Muttaki İçin Dua

Muttaki İçin Dua

23 Aralık 2013

Duanın kendisine söylenecek söz yok. Aslında din hakkında ne deniyorsa hepsi duadır. Kainat duanın ta kendisidir. Örneğin, “Gökten dua yağdı,” dersek; vahiy, rahmet, hikmet, hayr ve ilim yağması anlamına gelir. Fertlerin yaptığı duadır konumuz, yaratılandan Yaratan’ına… İşte bu açıdan, yaratılandan Yaratan’a doğru olanda bir yanlış varsa, onu arayalım, idrakimizdeyse gereğini yapalım.

Peki, bunun bizle ilgisi nedir? Muttaki için dua nedir?

Dua için kendince reçete veya kopya verenler var. İradeli için dua bile bir sınav konusudur, herşeyde olduğu gibi. İradeli demek, doğru da, yanlış da karar verebilir demek! Nereden bileceğiz tur rehberliği gibi bir tavırla, bireysel ve içten yapılması gereken duaların ne olması gerektiğini? Hiç böyle yapılır mı? Toplu yapılan fiillerde, “Allah bu yaptığımız işi hayırlı eylesin…” demek ayrı; bireysel yapılan fiillerde ve taleplerde, “Allah’ım bu aciz kulunu bağışla…” demesi ayrıdır. İşte bu ikinci duada, “Allah’a şöyle dersen af edilirsin…” denilir mi? Konumuz bununla ilgilidir. Toplu fiillerin iradesi dahi Peygamberimizin dileklerinde örneklendiğinden öte değildir! Toplu fiillerin liderliğinde sorumluluk çok yüksektir. Sadece Allah’ın (cc) olan kullarına, “Beni takip edin, ben yolu biliyorum…” demenin bir vebali vardır. Allah, kimseye kul hakkı yemeyi nasip etmesin! Hak yemekten ağırı ne olabilir ki?

Allah’ın (cc) hepsi güzel ve anlamı çok kapsamlı sıfatlarını, isimlerini, vahyi, Kur’an’ı, kainatı, uyumla yaşamanın yollarını anlatın; ama duayı Yaratan’ın kullarının ruhuna bırakın. Allah (cc) ruhu kendinden verdi, bir insan sıfatıyla siz ruhun sesine müdahil olmayın. Esasında kimse olamaz ya!

Ancak yapabileceğiniz, yine bir iradelinin nefsine (benliğine) değebilmenizdir. Eğer imanlıysanız, siz, inkarcılar gibi nefse ruh demeyin! Nefis dünyada çıkarı, ruh ilahi bilinçte uyumu arar! Dünyalık işlere dini yönden baskıyla müdahale tehlikelidir. İdrake ve iradeye takdir mi gerekir; kimden? Allah (cc), Resulüne dahi, “… sadece tebliğ et!” dedi. Öyleyse, Resulün görevinden öte kendine bir misyon biçen, iddialı iradeliler mi var?

Diyanet İşleri Başkanlığı (ki doğal olarak, bu da benim gibi kusurlu iradelilerin işlettiği bir kurumdur,) Dini Kavramlar Sözlüğünde dua şöyle tanımlanıyor:

Sözlükte “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelen dua, din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir.

Duanın ana gayesi insanın Allah’a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir diyalog anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür.

Kur’an’da yirmi yerde dua kelimesi geçmekte, ayrıca pek çok ayette dua kökünden fiiller yer almaktadır. Duada daima tazim ve tazimle birlikte istekte bulunma anlamı vardır. Dua aynı zamanda zikir ve ibadettir. Böylece duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki unsur hep yan yana bulunur. Bu sebeple “Dua ibadetin özüdür,” (Tirmizî, Deavat, 1) ve aynı sebeple en önemli ibadet olan namaz dua (salât) kelimesiyle ifade edilmiştir (En’âm, 6/52; Kehf, 18/28).

Bir ayette, “De ki; duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin” (Furkân, 25/77) buyrulmak suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazanabileceği belirtilmiştir.

Kur’an’da insanın ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği, kendini emniyet içinde ve başarılı gördüğü durumlarda dua isteğinin zayıfladığı, Allah’tan yüz çevirdiği, kendi güç ve yeterliliğini gözünde büyütüp nankör ve bencil olduğu, zalimane tutum ve davranışlar sergilediği anlatılmaktadır (İsrâ, 17/67; Lokmân, 31/32; Fussilet, 41/51). İnsanın başı dara düştüğünde dua etmesinin (Mü’min, 40/60) yanı sıra özellikle refah ve rahatlık durumlarında da Allah’ı hatırlaması kulluğun bir gereğidir.

Duanın sadece Allah’a yöneltilmesi; Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine üstün nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua (ve ibadet) edilmemesi hususu Kur’an’da ısrarla vurgulanmıştır (Şu’arâ, 26/213; Kasas, 28/88).

Dua, Allah’ın (cc) kainata nakşettiğinin farkına varılması, okunması, hamd edilmesi, af ve bağışlanma dilenmesi; ulaşılacak nihai hedefi (Cenneti) elde etmeyi istemek, kötülüklerden, şeytandan sakınmayı talep etmek, hayırdan azami istifade etmeye yönelmek, imanımızın samimiyetini ve derecesini göstermek, iyiye ve doğruya ulaşmak; her bir fiil için söz vermek, tövbemizin kabulünü sunmak değil mi; salih amel, muttakilik, halifelik çabası değil mi; içten, gönülden, bilinçle, özgün…

Ezberlere dualar çerçeveletmekle sınırladılar gönülleri, bilinci… Şöyle dediler: “Önce şunu diyeceksin, bunu şu kadar tekrar edeceksin… Sürekli söyle, kabul zamanını denk getirirsen kazanırsan mesela…” İşe bakın! Sıraya koydular hamd’i, ezbere okudular, gönülden ayırdılar; tekrarla fırsat kollamak öneriliyor, devlet dairesinin kapısında bekletilir gibi, olmama ihtimaline “mesela” kulpu takılıyor, acizliği meşru kılar gibi…

Ne gerek var? Girme Yaratıcısı ile kulunun arasına, dua ederken, en özel, en mahrem hissiyatın dile geldiği anda. Hani demişti ya; “… ben de seninle kulunun yolu üstüne oturacağım…” diye İblis isyan edince; bu mudur yol kesmenin bir şekli de zahiren dünyada? Bu dua mı, ümitsiz yolcuya el sallamak mı, ayrılık mı, yardım mı, kazanç mı; nedir? Duayı Allah emretti, beddua nereden geldi?

En belirgin dua Fatiha, Ayetel Kürsü, Amenerresulü değil mi? Esma-ül Hüsna dua değil mi? Hatta Allah Kur’an’da dua örnekleri vererek sanki insana, “böyle yapabilirsiniz,” demek istemiyor mu? Nasıl dua edilmesi gerektiği şöyle açıklanıyor: “Rabbinize yalvararak, için için dua edin. Şüphesiz O haddi aşanları sevmez!” (A’raf, 7/55)

Kur’an’dan dualar hakkında bazı örnekler verelim:

“Rabbimiz, bu dünyada bir güzellik, ahirette de bir güzellik ver, bizi ateş azabından koru!” (Bakara, 2/201)

“Ey Rabbimiz! Hidayetine erdirdikten sonra, kalplerimizin yamulmasına izin verme, katından bize rahmet ihsan et! Şüphesiz, bütün dilekleri karşılayan, Sensin Sen! Ey Rabbimiz! Muhakkak ki Sen, insanları, geleceğinde şüphe olmayan bir günde toplayacaksın. Şüphesiz Allah, vaadini şaşırmaz.” ( Al-i İmran, 3/8-9)

“Ey egemenliğin sahibi Allah’ım! Dilediğine egemenlik verirsin, dilediğinden de egemenliğini çeker alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Hayr, Senin elindedir. Muhakkak ki Sen her şeye gücü yetensin. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü gecenin içine. Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü. Dilediğine hesapsız rızık verirsin.” ( Al-i İmran, 3/26-27)

“Onlar, ayaktayken, otururken, yatarken hep Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler): Ey Rabbimiz! Sen, bunu boşuna yaratmadın. Sübhansın. O halde o ateşin azabından bizi koru! Ey Rabbimiz! Çünkü Sen kimi ateşe sokarsan, muhakkak onu rezil rüsva etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur. Ey Rabbimiz! Gerçekten biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diyerek imana çağıran bir çağırıcı işittik ve bunun üzerine iman ettik. Ey Rabbimiz! Mağfiretinle günahlarımızı bizlere bağışla! Kabahatlerimizi ört! Bizleri, Sana ermiş kullarınla beraber yanına al! Ey Rabbimiz! Hem peygamberlerine karşı bize vaat ettiklerini ihsan et. Kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma. Şüphe yok ki Sen, sözünden caymazsın!” ( Al-i İmran, 3/191-194)

“Ey Rabbim! Beni bağışla, bana acı, Sen merhamet edenlerin en iyisisin!” (Mü’minun, 23/118)

“Ey Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Şüphesiz onun azabı daimidir. Muhakkak ki orası en kötü yerleşim ve yaşam yeridir.” (Furkan, 25/65-66)

“Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden, soylarımızdan gözümüzü aydınlatacak, (gönlümüzü ferahlatacak çocuklar) ihsan ve ikram eyle! Ayrıca Sen, bizleri (Sana saygısızlık etmekten sakınan) muttakilere önder yap!” (Furkan, 25/74)

“Ey Rabbimiz! Rahmetin ve ilminle her şeyi kuşattın, tövbe edip yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru! Ey Rabbimiz! Onları, onların anne babalarından, eşlerinden, soylarından sahih amel işleyenleri kendilerine vaad ettiğin and cennetlerine koy. Şüphesiz Sen, yalnız Sen, çok güçlüsün ve yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunansın! Onları kötülüklerden de koru! Sen kimi kötülüklerden korursan, Sen O gün onu acıyıp bağışlamışsındır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Mü’min, 40/7-9)

“Ey Rabbimiz! Beni, bana ve anne babama ikram ettiğin nimetine şükretme, hoşnut olacağın salih amelde bulunma yoluna sevk et, benim soyumu da düzelt! Çünkü ben, Sana tövbe ettim, gerçekten ben Müslümanlardanım.” (Ahkaf, 46/15)

Siz Müslüman mısınız? Müslümansanız bunlar Kur’an’daki dualardır. Benim gibi mükemmel olmadığı muhakkak bir iradelinin yazdığı veya söylediği değil, vahyin tebliğidir. Şüphe var mı?

Kur’an’da yazan ve vahiyle tasdik edilen bütün peygamberlerin duaları (ki, bu dualar yaşanabilecek çeşitli durumlara karşılık gelir,) yazılıyken başka söze ne hacet var? Hz. İbrahim’in (as) duası (İbrahim, 14/35-41) iyi bilinen örneklerdendir. Hz. Muhammed (sas), Hz. Musa (as), Hz. Eyüp (as), Hz. Yunus (as) da dua etmişlerdir, bunları kendimiz için değerlendirebiliriz.

Bakın Yaratan ne diyor: “Allah bana yeter! O’ndan başka ilah yoktur, ben O’na tevekkül ettim, O yüce arşın sahibidir.” (Tevbe, 9/29) Allah (cc) kime yetmiyor? Allah (cc) tek muktedir olandır. İnsanın muktedirliği sınırlıdır, zamanla gelişir, Yaratan’ın inşa ettiği kainatın bilinç atmosferinden beslenir.

Şeytana, şeytanın işbirlikçisi insana, şeytanın işaret ettiği metaya, sembole, geçici bir değere değil; Yaratan’a yönelmek esastır. Şeytanı alt etmek, onu kahretmek esas savaştır. Ortada şeytan göremezsiniz; bir, ondan gelen vesvese, yani nefiste duyulan sestir; bir de, onun işini görenlerin gerçekte açığa çıkan sesi, fiili ve duygusu vardır. Bu açığa çıkan gerçeklerden bir sonuç çıkmıyor mu?

Konuya Muttakilik bağlamında bakalım:

Muttaki; halifeliğe adaydır (Adem öyle atanmıştır, peygamberler doğal olarak öyledir…), üstün iradesinin farkındadır, doğru cevapları vardır, sınav yolu yamandır, şeytanı alt etmişliğin gururuyla yürür, çukurlardan sakınır; ama emindir, kendinden, Rabbinden, etrafındaki Hafaza Meleklerinden…

Muttaki için dua bilinç atmosferiyle hemhal olarak girmektir ve bilinç dahilinde seslenmektir, içten geçirmektir, dilemektir; hem de sadece kendine değil, her varlığa, her iradeliye; sonraki kavuşmanın mütekamil bilincinde ebedi kalışın asaletiyle…

Muttaki merkezde durandır. Kainatın duasını merkezden okuyandır. Çünkü her şeyin özü de merkezdedir. Muttaki öze uyumludur, böylelikle kainata uyumludur. Uyum en büyük irade koyma alanıdır! Muttaki duasını uyumla ispat eder.

Merkezde duranlarla toplanın, öyle hemhal olun. Merkezde kendi iradeleriyle toplananlar ümmet olurlar. “Merkez burasıdır,” diyerek insanları bir tarafa çekmeyin. Kendi iradeleri onların Cennet ve Cehennem yolu olacak, siz vebal almayın. Buradan iyi niyet çıkmaz, buradan dua çıkmaz…

Sadece isteyene “… ben böyle yapıyorum,” deyin. “Siz bilirsiniz,” deyin. Gerçekte demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, insan hakları belgelerinin aradığı da bu değil mi?

“Allah (cc) hayırlısını versin!..” derken bile düşün: Zaten Allah’tan (cc) hayr olandan başka bir şey gelmez ki! Allah (cc) ne insana, ne de diğer varlıklara zamanın sonu olsun diye şer vermez ki! İlahi dualitede artı da var, eksi de; iradeli pozitif tarafta kalsın ve kazanan olsun! İlahi dualitede hayra çabalayan da var, şerre de; iradeli hayr tarafta kalsın ve kazanmayı istesin! Her şerde bir hayr aranmalıysa, bunun sonucunu kim bilir? Allah (cc) adına seçim mi yaptırıyorsun, ey Allah’ın kulu! Allah’ın (cc) şaşmaz iradesini (haşa) kendi iradene dahil edip diğerine bir şifre vermeye yeltenme; bu O’nun gücünü istismar etmekse eğer, bu yola girme; nefsin ne diyor ey Allah’ın kulu!

Muttaki; sevgi doludur, hoşgörülüdür, uyumludur, hayr için çabalar, iradesi üstündür, bunları bilir, halifeliğe adaydır, şehadet gösterir, kendini bilerek, içinden ve samimi şekilde dua eder. Öyleyse, herkes duasını kendisi etsin, ama sonuçta üstün iradeler merkezde ümmet olmayı tercih etsin, bu da bir irade; doğrusu bu değil mi? Ümmetin fiili daha güçlü durur. Ama Uhud unutulmasın! Kur’an Uhud Savaşı’nı ayrıntısıyla anlatır, bir daha okunsun. Ortak fiiller buradan öğrenilsin, kaynağından… Rehberimiz Kur’an olsun.

Allah hepimizi affetsin, herkesin duasını kabul etsin!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

asabiyye
ÖNCEKİ YAZI

Asabiyye

dogal-insan-ve-fenotipe-etkiler
DİĞER YAZI

Doğal İnsan ve Fenotipe Etkileri

Kültür 'ın son yazıları

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme