stratejik-sabirlilik
Stratejik Sabırlılık

Stratejik Sabırlılık

28 Aralık 2013
Okuyucu

Sabretmek üzerine kültürel yaklaşımları ifade ettikten sonra, yönetsel erklerin düzlemindeki işlevlerini tartışacağız. Stratejik hataların analizini temel dokusal eksiklikleri işaret ederek yapacağız.

Kargaşanın sahibi insancılar

“İnsanlar ve İnsancılar” isimli kitabımda ifade ettiğim tanımla, “insancılar”ın inşa ettiği ve daha çok Batı kültürüne ait olan bir sistemin baskın etkisi altındayız. Değişik kültürlerin mensuplarınca, onun gibi ve ona karşı olmanın çelişkisini yaşayanların ortaya koyduğu yaşam tablosu, sadece kendilerine değil, aynı zamanda çevresine de zarar vermektedir.

Muttaki” isimli kitabımda yer alan aşağıdaki görsel (Tablo-1), esas olarak Batı kültürüne mensup insancıların ve onun etkisiyle kendi kültürlerini şekillendirmeye çalışanların yapısal durumunu ifade eder niteliktedir.

insaninşası

 Tablo-1: Batı kültürünün yapısı

Bu görsel aynı zamanda bir “karışıklık” göstergesidir. Tanrı’dan demokrasiye, özellikle bir dönem etkilerinin fazlasıyla görüldüğü veba gibi felaketlerden materyalizme, sekinizmden püritenliğe, adaletten rasyonalizme… belirtilen tüm kavramlar ve olaylar bireylerin yaşamlarına tam olarak işlediyse ve buna uygun bir yaşam tarzı belirginleştiyse; sorun yoktur. Eğer bu yapı, süreçleri ve etkileri hazmetmeyen topluma aitse ve bir zorlamayı kapsıyorsa, değişik alanlardaki ikilemler giderek derinleşir ve bireylerin karşısına çıkar. Yozlaşma meydana gelir.

Muttakiler

Batı dışına çıkacak olursak ve özellikle İslam dünyasına gelirsek, karşımıza benzeri bir sistem şeması koymamız gerekecektir. Yine “Muttaki” isimli kitabımda yer alan ikinci görsel (Tablo-2) bunu ifade eder. Aşağıda ayrıntısı yer almaktadır.

muttaki inşası

 Tablo-2: İslam kültürünün yapısı

İslam kültürüne ait bu tabloda görülenler “kargaşadan uzak”tır. Bugünün Müslüman dünyasına bakarak, “Bu düzenli yapı nasıl mümkün olabilir,” diyenler çıkabilir. Belirtilen düzen, Vahyin işaret ettiği Sahih İslam’ı ve bunu içselleştirmiş Muttaki düzenini ifade eden bir yapıdır. Bu düzen, temeliyle, duvarlarıyla ve çatısıyla tam bir bina inşasını tarif etmektedir.

Yapıyı kısaca “üç sağlam direk” şeklinde açalım:

  • Muttaki: Yaratılanların tümü, irade sahibi olanlar, insan ve bunların içinde inanan muttakidir.
  • Değişmez Doğrular: Yönetme, yaşam, varlık, ruh ve nefis bilincidir.
  • Tamamlayıcı Özellikler: Sorumluluk, ahlak, vicdan, uyum, sevgi dolu, sabırlı, yetkin ve ilim sahibi olmasıdır.

Bu üç direk (1. Muttaki, 2. Değişmez Doğrular ve 3. Tamamlayıcı Özellikler) doğru inşa edilmedi ise ortaya çıkan görüntünün ilkinden (Batı insanının inşa ettiğinden) farkı olmayacaktır.

O halde, Batı kültürü yapısında bir ikilem varsa, “Müslümanlar açısından ikilem nerede?” bunu tespit etmemiz gerekiyor. İlk bakışta, kendi iç dünyasındaki doğruları inşa edememişlerin, burada belirtilen doğruları karşılayamayacağı da açıktır. Bakınız dünyaya, Müslümanlık adı altında gerçekleştirilen yanlışlar ortadadır. İtiraz olarak, “Ne açıdan bakıldığına bağlı?” denebilir. Dünya tarihi bize öğretti ki; “gerçek” dediğimiz, değişmez özelliğe sahip, terbiye edici bir olgudur. Bugün değişiyor gibi görülen bile, yarın yine bütün çıplaklığıyla, “gerçek” halinde ortaya çıkar ve insan/insanlık bununla yüzleşir. İkilem gerçeklikte gizlidir!

Doğru için ne gerekmektedir? Kritik nokta neresidir? Dünyada belirtilen tamamlayıcı özellikleri dışlayan, benimsemeyen, “bu yanlıştır” diyen biri veya düşünce sistemi olamaz. “Eksiktir, ilavelerim şunlar… veya bu başlıkla ele almamalıyız,” diyen olabilir. Hemen her kültür kendi toplumsal yapısını inşa ederken bu gibi hususlara itibar etmektedir.

Sabır

Benim burada üzerinde durmak istediğim bir konu var: Sabır!

Yaratan defalarca insana sabırlı olunması gerektiğini emrediyor. Neden? İşin zamanında yapılması veya çabuk davranarak diğerlerinin önüne geçilmesi önerilmiyor da, sabırla iş yapılması, yaşanması emrediliyor?

Kitaplarımda şöyle bir açıklama yapmıştım: İnsanlık zamanı ve mekanı sıkıştırarak yanlış yaptı! Bugün 50 bin yılda geldiğimiz seviyeye, 100 bin yılda gelseydik ne kaybederdik? Batı kültürü 1 ve 2. Dünya Savaşları gibi bir süreci bize yaşattıysa tarihe ve coğrafyaya baskı yaptı… Bunları yaşamak zorunda mıydık?

Benim görüşüm şöyle: İnsan tavrından insancı tavra geçiş ne zaman bir matahmış gibi kabul gördü, o zamandan sonra işler karıştı, zaman ve mekanda sıkışmalar oldu! Sıkıştırdıklarımız ise haliyle insanlığa fatura ödetecektir. Dolayısıyla sabrın tarihsel algıdan günlük yaşama yansıyan taraflarıyla, bir bütün olarak ele alınması gereken bir kavram olduğunu savunmaktayım.

İnsan neye sabreder? Öncelikle insan şeytanın düşmanlığına karşı sabırlı olmalıdır. İnsan Ahirete kadar geçecek sınav süresince (bu yaşam zamanı) sabırlı olmalıdır. İnsan doğanın getirdiklerinin ve diğer kardeşinin (Ademoğlu’nun) yapacakları üzerine sabırlı olmalıdır.

Bu genel konulara ilave olarak, bir ipucu özelliği taşıyan “sabır” kavramını insan günlük yaşamına da dahil etmelidir. Günlük yaşamda sabırlı olunmaz ise adımların yanlış veya gereksiz olmasından doğabilecek hatalar bir “vebal” doğurur. Vebal, karıncadan kul hakkına kadar değişiklik gösterir. Bu haliyle bakılırsa Yaratan, (mealen) “Benim karşıma hak yiyerek gelmeyin!” demektedir. Yani bu, “Vebal almayın!” şeklinde bir emirdir.

Elbette vebali umursamayanlar sabırsız davranır ve inşa edecekleri yapıdaki “tamamlayıcı özellikleri” yerli yerine koymaz. Sabretmesini bilmeyen (bilerek veya isteyerek olabileceği gibi, istemeyerek veya bilmeyerek bile olsa) vebal alınınca; sorumluluk, ahlak, vicdan, sevgi ve uyum çöker; bilim bir gerçeklik ifadesi ise bilimden de uzaklaşılır; yetkinlik ise tamamen meydana gelmemiş olur.

O halde insanın ne düşündüğü, ne niyette olduğu, inanıp inanmadığına bakmadan önce “sabırlı mı?” sorusuna cevap vermek gerekmektedir. Çünkü sabır bir erdemlilik göstergesidir.

Örnekler çok ve çarpıcı verilebilir. Örneğin kendini “strateji uzmanı” görenler vardır. Ellerine bir harita alır, faraziyelere dayanır, kendi hareket tarzlarının hassas ve zayıf taraflarını tartışır ve ilk hareket tarzını belirler, bunu siyaset yapar ve saldırır. Hitler böyle biridir. Zaman ve mekan onun vesilesiyle nasıl sıkıştı? Tarih gerçeği bize sunmaktadır.

Günümüzde de benzeri sabırsız, vebal almayı göze alan insanlar görüyoruz. Bu iş dünyasında da böyledir, başka alanlarda da.

Liderlik

Otorite inisiyatif alırken haktan ve adaletten yana taviz vermemeyi düstur edinir. Otorite sabırla hükmeder. Otorite vebal alınmayacak ortamları öngörerek gerekli kararları alır. Otorite ayağı sağlam yere basarak yürür.

Hüküm verme konusu liderlikle özdeşleşir. Liderlik zamana, mekana ve şartlara en kapsamlı bakış sergilemeyi becerebilme işidir.

Lider için sabır en önemli özelliklerdendir. Liderlik süreçleri inşa etmek, belirlemek; mekanı oluşturmak, coğrafi şartları siyasetle buluşturmak çabasıdır. Eksiği olanlar başkadır. Tarih onları lider olarak bile hatırlamaz. Ama esas olan şu ki; bir kimse liderse, evvela sabretmesini bilecektir. Dolayısıyla “tamamlayıcı özellikler” olarak işaret edilen; sorumluluk, ahlak, vicdan, uyum, sevgi, sabırlı, yetkinlik ve bilim, sabırla yerli yerine yerleştirilir.

Zulüm ve kibrin ortaya çıkması süreçlerine bakalım. Zulüm ve kibir, “nefsin büyük oynama istekliliğinden” kaynaklanır. Nefis doğası itibarı ile sabırsızlık gösterir. Zamanı, mekanı ve kaynakları kendi lehine toparlayıp kullanmak ister. Tüm telkini, “Lidersin, haydi, ne bekliyorsun, bugün tarihi değiştirme günüdür…” gibisinden gelişir.

Lider sürekli sınırda olandır. Doğaldır: Her şeyin sınırını zorlar ve bu sebeple değişimi yaratır. Değişim ya iyi, ya da kötüdür. Lider sabretmeden, nefsinin ileri hamlelerine yeterince bakmadan, değerlendirmeden hareket ederse, istemese de haktan uzaklaşabilir. Karışıklığın sebebi olabilir.

Stratejistler işe hesapla yaklaşırlar, lider karar verirken hislerine de bakar. Hisleri bazı hallerde sabırlılık, bazen de sabırsızlık gösterebilir. Lider stratejistlerin hesabından anlamalıdır. Hem de kendinin olduğu kadar hasmının stratejistlerinin de hesabını bilmelidir. Bu bir istihbarat işi değildir. Bu bir bilimden nasiplenme işidir. Bilimsel yaklaşımlar bir yetkinlik meselesidir. Bilimin metodolojisi; tam anlamıyla araştırmayı, etraflıca düşünmeyi, tekrar tekrar modellemeler üzerinde deney yapmayı, kayıt tutmayı, her defasında aynı sonuçları almayı ispat etmeyi, sürekli yenilemeyi ve sabırla çalışmayı kapsamaktadır. O halde liderin bilimsel tamlığına dair bir sabır göstermesi gerekliliği ortadadır.

Yetkinlik

Bu noktada daha önce de sözünü ettiğim “yetkinlik” kavramını açayım. “Yetkin insan” kavramını ilk “Muttaki” isimli kitapta ortaya koymuştum. Batı kültürünün eksiksiz, her türlü işini görebilen, ahlaklı, dengeli, bilgili vb özelliklerle donanımlı bireyidir. Aslında sahip olduğu özellikleri itibarı ile; ideal bir insandan sadece imanı çıkarın, geriye kalana bakın; işte bu birey yetkin insandır. En kolay tarifi budur.

Ben yetkinlik çerçevesinde basit açıklamalar yapmaktayım. Bazı işlevleri görelim: Yetkinlikte inisiyatif alma becerisi vardır, liderliğe yatkındır, organizasyon gücü yüksektir. Görüyoruz ki Batı, tarihinden çıkardığı dersleri kendi sistemine derhal monte ediyor ve yanlıştan uzaklaşarak kendi kültürünün arasındaki boşlukları kapatmaya çaba gösteriyor. Böylelikle Tablo-1’de gösterilen dağınıklık büyük ölçüde gideriliyor. Pratik yaşamda yetkin bireylere bir ivme kazandırılıyor ve başarı anahtarı sunuluyor.

İfade ettiğim gibi, kendi sistemini sabırsızlık göstererek dağıtan insan, eksik donelerle ve merkezi noktadan uzaklaşmış değerleriyle yetkin olanın karşısına çıkıyor. “Ben de biliyorum, benim neyim eksik ki…” gibisinden düşünceler muhatabı belirsiz bir ikileme sürüklüyor ve nefsinin sabırsız hareketine itiliyor. Vebali ise başarısızlığından ortaya çıkan kayba eşit görülüyor. Ama aslında, tarihsel çizgide, başarısızlıkların bir kültür eksikliği görüntüsü vermesine sahne olduğu açıktır.

Batı’nın liderlerine yardımcı olan yeniyetme stratejistlerin daha sakin, derinden ve insani imiş gibi gösterilen yöntemini ben, “yeni yetkinlik tavrı” olarak tanımlıyorum. Özellikle “Yumuşak Güç” esprisinde bunu görmekteyim. Eğer Müslüman liderler bu “sabırsız” tavırlarıyla ortaya çıkmaya devam ederlerse, Batı kültürünün yumuşak gücü kullanan “yeni yetkin tavırlı” liderlerinin karşısında, ne olduğunu bile anlamadan, başarısız olabilirler.

Buradan çıkaracağım bir diğer sonuç da şudur: Lider sadece sabırlı olmakla da kalmamalı, yetkin olmalıdır. Yani, çok donanımlı olma özelliğiyle ortaya çıkmalıdır.

Batı bugün yetkinlik anlayışını kendi kültürel eksiklerinin arasındaki boşlukları örerek kapattı. Bunda bilim, teknoloji, buraya ulaştıran eğitim ve öğretim gibi temel alanların rolü oldu. Neticede elinde tuttuğu değerleri artık sabırla yürütebilecek safhaya girdi. Zamanı ve mekanı elinde tuttuğunun fakında olarak davranıyor. Zamana oynuyor, mekanın önemini farklı tanımlarla genişletti. Örneğin sanal haritalarda gösterilebilecek ölçütler, siyasi haritaların işlevsizliğini işaret etmektedir.

Sonuç

Gelelim Muttaki tavrına! Zaten durum ortada:

Sabırlı, dengeli, uyumlu, merkezde duran, bilimden yana olan, ahlaklı, imanlı, adaletli, insanı üstün yönleriyle yüceltme görevini üstlenmiş, sorumluluk sahibi insandan bahsetmekteyiz.

Sahih İslam’ın donanımlarına sahip Muttaki, dünya üzerinde (Peygamberimizin dönemi ile Halifelik dönemini içeren) yaklaşık 50 yıl sürmüş örnek bir yaşam tarzını Müslümanlığa tekrar yaşatabilme idealindedir. Ama aynı zamanda gerçekçidir. Şartları bulunduğu zamana göre belirginleştirecek bireysel gücü ve inisiyatifi kendinde görmekle ilgilenir.

Yani, Muttakinin kendi bulunduğu çevre Sahih İslam hinterlandıdır.

Karıştırmadan yürü ey insan! Sabret ve öğren, sorumluluk duygusuyla yaklaş, hak ve adalet senin vicdanına kazınsın; yanlış yapan olma. Biliyorsun ki şeytan hata ile hatalı arasında, hatalı üzerinden işleri karıştırır. Muttaki hatalıya bakmaz, o kardeşidir; hataya bakar ve onun üstesinden gelmeyi hedefler. Sinsi görülmeyen ve insanı kullanan, insanın içindeki şeytan; kötülüğü bırakmışsın, kötülerle ilgileniyorsun; eksikliği bırakmışsın, eksikli insanla uğraşıyorsun… Muttaki ise eksikleri onaracak, iyilikten yana olacak…

Öyle değil mi? Barış, huzur, refah, güven başka nasıl inşa edilecek?

Kültür 'ın son yazıları

378 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
375 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
571 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
523 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme