insanligin-stratejileri
İnsanlığın Stratejileri

İnsanlığın Stratejileri

29 Nisan 2014
Okuyucu

Yeni Dünya Düzeni

Batı’nın tarihsel icraatlarına baktığımızda şunu görmekteyiz: “Şuraya sahip olan, buraya sahip olur!” Buna bir “sahip olma ve ele geçirme stratejisi ile hareket etme becerisi” mi desek acaba? I ve II. Dünya Savaşları neden yapıldı diye soramayız, ama sömürü düzeni ve savaşlar insanlığa büyük faturalar ödetti diyebiliriz.

Küreselleşmeye dek bu düşüncedekilerin sürekli bir “dünya merkezi” tarifleri ortaya atıldı. Diğer tarafta ise barış ve kaynaşmadan söz edilmektedir. Sonuçta strateji yapıyorum diye ortaya birçok harita çizimi ile çıkmak pek de yarar getiren bir sonuç doğurmamıştır. En azından insanlık bunun farkına varmış olmalıdır.

Avrupalı devlet sistemi benzeri biçimde milletlerin öne çıktığı II. Dünya Savaşı sonrası siyasi düzende emperyalizmin egemenliğine maruz kalan devletler, çok iyi birer ulus devlet savunucusu olmuşlardır. ABD’nin ulusları ekonomik ve politik kurumlar ve yöntemleri ile entegre etme girişimi bu altyapı üzerine kolaylaşmıştır. Bilgi çağının ön ayak olması yanı sıra politik açıdan SSCB de yıkılınca, küreselleşme süreci ivme kazanmıştır. Küresel dünya, politik, ekonomik, teknolojik, sosyal ve kültürel katılım ile kendine yeni bir düzen kurmuş görünmektedir. Bu aşamaya gelen dünya küreselleşmeye “Yeni Emperyalizm” mantığıyla bakmaya başladı.

Gücünü uluslardan alan yeni emperyalizm daha da evrilerek insanlara, “Artık kimliksiz olsanız da kabul edilir; ama siz adınıza yine de ulus deyin” şeklindeki imayı çağrıştırdı. Böylece minik ve zayıf karakterli uluslar türetiliyordu. Bu noktadan bakıldığında yeni yapıda, “İtiraz etme de kim olursan ol, yeter ki tüket,” temalı bir yaklaşım ön plana çıkmıştır.

Yeni emperyalizmin mantığı, “Herkesin emperyale bağlanma usullerini kendi iradesi ile oluşturması,” esasına göre çalışmaktadır. Kabı tutan emperyal güçtür. O sadece kabı sallar. Kap küresel çerçevedir. Kabın içindeki taşların iriliğine ufaklığına, kaba ne şekilde yerleştiklerine, hangisinin altta veya üstte olduğuna bakmaz. Ortaya çıkan görünüm tanınan “meşruiyet” olmaktadır. “Meşrudur…” denenle işler yürütülür. Ama bu diğerlerini bütünüyle dışlamak değildir. Kap bir gerekçe ile sallanır. Taşlar yerlerinde tekrar oynatılır ve yeni bir meşruiyet tanımlanabilir.

Küreselleşen bu modern ve post-modern kültür ve içindeki serbest pazarın istismarı hedefleyen yöntemleri insanları mutluluk ve özgürlük vaatleriyle etkilemektedir. Buna Amerikalı bakış açısıyla “Yaşam Tarzı” veya “Yaşam Standardı” diyenler vardır.

Adı ne olursa olsun, bir tür “özgürlüklerin teslimi ve geliştirilmesi” mantığındaki yeni egemen tarzın işletilmesini görmekteyiz. Sistemin dışında kalma özgürlüğünün olmadığı bir özgürlükten bahsediyoruz. İnsanlara yardım etmek için bile yine “ana” bir sistemin onayına ihtiyaç duyulmaktadır.

Burada bir “sistem” olarak tarif edilen nedir? Mevcut kavram ve kurumları kendi amaçları için kullanan, her bir konuda vahşi ve baskıcı bakış açısına sahip yerel veya küresel oligarşidir. Başlı başına bu ne bir ülke, ne bir kurum, ne bir şirket, ne bir şahıstır. “Yeni egemen” diyebileceğimiz bir güç mekanizmasıdır.

Günümüzde post-modernist yaklaşımlarla “yeni stratejilerin” de ortaya çıktığına şahit olmaktayız. Bunlardan en etkin olanı Yumuşak Güçtür. Yeni stratejide harita çizmek yoktur. Çünkü küresel bir yaklaşım vardır. Tüm yerküre işin içindedir. Bu kapsamda Amerika Yumuşak Güç kavramından sonra dünyayı yönetmenin basit ve yeni şeklini tanımlamıştır.

J. Nye bakın ne diyor[9]: “Askeri veya ekonomik güç olsun, şiddet içermektedir. Şiddet içeren güç cezbetmeye veya sevmeye ya da tehdit etmeye veya dövmeye yarar. Buna karşılık bir ülke diğerine hayranlık duyar, onu izler, refah toplumu olur ve hatta onu da izleyenler olur ise dünya politikası açısından hedef elde edilmiş demektir. Gücün bu yönü, yani başkalarının kendi istedikleri şeyleri isteyecek hale getiren yönü, yumuşak güçtür.

Buradaki temada öne çıkan fikir artık insanlara; “Gel zorla bunu al!” demedikleridir. Her coğrafyadaki insana hitap edilir. Din, dil, ırk gibi kimlikler sorun edilmez. Ortamın hazırlanması ve her şeyin bu doğal ortam içinde seyretmesi beklenir. Doğal ortamın elementleri içinde “bilişim ve medya” ile ilgili her düzenek vardır. İnsanların bilincine, arzusuna, beklentilerine, ruhuna hitap edilmektedir. Kaçışı olmayan bir yöntem olup, aslında sinsidir. Aynı zamanda yoğundur. Bunu yapmak için sadece ekonomiye değil, bilgi ve sistemlerine de ihtiyaç vardır. Bunu iyi yapanlar refah sıralamasında yol alırlar.

Bu stratejide silahlar gizli tutulur ve sivil ortama dâhil edilmez. En azından izlenim böyle verilir. Buna karşılık ateşli silahların yerini başka şeyler almıştır. Günlük hayatınızda bireyler nelerin bombardımanına tutuluyorlar? Sinema, reklam, televizyon, moda, oyun, üniversite, kitap, mobil iletişim için küresel sistem, bilgisayar, elektronik ileti, müzik, video, klip, besin, market, ödüllendirme, şanslı görme… Hepsi sizi etkilemekte ve yönlendirmektedir.

Yumuşak gücün toplumları etkilemesi için imaj önemlidir. Başkanlık makamı bu iş için başlangıcı oluşturan bir noktadır. Halkın ve dünyanın görmek istediği bir imajla yola çıkılır. Amerika’da bu fikre dair son dönemlerin örneklerinden en belirginleri; Soğuk Savaş’ın galibi eski aktör Başkan Ronald Reagan, hem Amerika’ya hem de dünyaya yumuşak (soft) bir izlenim vermiş saksafon çalabilen Clinton, yine demokrat ve yumuşak bir yüz olan Başkan Obama’dır. Obama genç, dinamik, güler yüzlü ve siyahî olması ile Teksaslı kovboy Bush’lardan sonra küresel imajda önemli bir ilk oldu. Dedesi bir Müslüman olan Başkan Obama tam bir “Yumuşak Başkan” görüntüsü vermektedir. Amerika, Barrack Hussein Obama ile dünyaya dolaylı olarak şu mesaj verdi: “Amerika bile bir siyahî vatandaşını başkan yaptı, siz de artık keskin anlayışlarınızı törpüleyin!”

Aslında Amerika için bir yumuşak, bir sert tavırlı kişiliğin yönetime getirilmesine de rastlanmaktadır. Belki de; yüzü eskitmemek, herkesin isteğine uygun konuları zamana yaymak ve büyük hataların bile demokrasi içinde eritilebileceği düşüncesini yerleştirmek ve hatta her şeyi affedilebilir kılmak için bu uygulanan bir yöntemdir. Bu kapsamda George Bush başkan oldu. 1991’de Körfez Savaşı’nı gerçekleştirdi. 1992’de Bosna Harekâtı başladı. Cumhuriyetçi baba Bush’tan sonra Amerika Demokrat Clinton’u seçmişti. Sosyal ve ekonomik ağırlıklı konulara eğilmişti. Jeo-politik konularda bile yumuşama havası vardı. Ardından Demokrat Parti’den harp gazisi oğul Bush Başkan oldu. Irak, İran ve K. Kore’yi “Şer Üçgeni” olarak tanımladı. Koltuğa oturur oturmaz New York Dünya Ticaret Merkezi’ne 11 Eylül 2001 saldırısı gerçekleşti. “Asimetrik Savaş” ve “Terörizmle Savaş” resmen dünyaya maloldu. Bush, Ekim 2001’de Afganistan’a saldırdı. 2003 yılında Irak’a girdi. Sertlik yanlıları kendilerine Yeni Muhafazakar (Neo-Con) adını taktılar. Fukuyama Irak’taki duruma bakarak bu grubun etkinliğinin tamamlandığını bile söyledi.[10] Daha sonra yine demokrat ve yumuşak bir yüz 2008’de başkanlık koltuğuna oturdu. Başkan Obama dünyada stresi azaltacak politikalar yürüttü. Ülkesinde temelde sağlık konusuyla ilgilendi. Irak’tan asker çekti. Küresel Mali Kriz oldu ve belli miktardaki Dolar hareketleri küresel düzene işletildi.

Askeri alandaki asimetrik savaşa paralel olarak ekonomide de asimetrik bir savaş devam etmektedir. Yumuşak güçlerle saldırıda bulunan ülke veya toplumlar klasik yöntemleri kullananlara karşı sürekli bir galibiyet içerisindedir. Askeri asimetriye tam ters olarak ekonomik asimetri dünya savaş alanındaki nedensellikleri tarif eder görünümdedir. Batı’nın İslâm’a karşı insanlığın sonuna kadar süreceği iddia edilen bir savaş. ABD zorlaması ile ortaya çıkmış, olayı ve tecrübesi kavramın ortaya konuşundan yaşatılmıştır.

Uzun Savaş[11] İslâm ile savaşı konu alarak üretilmiş bir kavramdır. İslâm’ı terör ile özdeşleştirerek gerekli tedbirler alınmasını emreder. Teröre karşı tedbirler, bilgi harbi, Müslüman ülkelerin etkin olduğu coğrafyaların kontrolü gereklidir. Yumuşak güç kullanma, ikna yolları bulma, ortak hareket etme, piyasa ekonomisine dönüştürme gibi yöntemlerle zenginleştirilir. Ama işkence, terör, canlı bomba, siber taarruz, psikolojik harekât gibi birçok savaşın istenmeyen yüzünü içine alır. Olmayan bir konuya dayandırıldığı için kavramın değişikliğe uğraması söz konusudur. Sürekli düşmanlık ile insanı ve insancıları karşı karşıya getirir. Beklentisi “fiili düşmanlık” ve “kontrollü savaş” olup tecrübe beklentisi arttıkça kavram güçlenir. Çatışma alanları yaratılmasını gerekli kılar. İddialı ve dayatmacı bir kavramdır ve her şeyi bağlamında düzenlemeyi amaçlar.

Son dönemde; Ağırlık Merkezli Savaş, Ağ Merkezli Savaş, Bilgi Harbi, Asimetrik Savaş gibi birçok savaş türleri tanımlandı, teşkiller oluşturuldu, altyapıları kuruldu, denendi. Silahlanma şekli de değişti. Örneğin bir hava vasıtası terörizme, elektronik karıştırmaya göre silahlar taşır oldu. Yeni nesil uçakların lojistiğinden tutun, bütün kontrolü, küresel tanımlamalar adı altında aynı amaç etrafında örgütlenen hâkim ülkelerin müşterek organizasyonları ile tanımlandı.

Günümüz çatışmalarındaki bir diğer konu da asimetrik savaştır. Simetrik savaşta ordu orduya, asker askere karşıdır. Asimetrik savaşta karşı tarafta kimin olduğu belli değildir. Asimetrik savaş terörü kullanır. Terörizm insanlık ayıbıdır. Terörün hedefi masumlardır. Dili eylemdir. Sinsilik, zalimlik, fesat gibi kabul edilemez yöntemleri kullanır. Böyle bir intikam alma, zora koşma, alt etme yöntemi insanlık için tam bir fiyaskodur. Çünkü hedef geri plandadır ve bunu elde etmek için masumların öldürülmesi bile söz konusu olur. Korku ve dehşet saçarak sansasyonla meydan okuma yolu seçilmiştir.

Barışçı olacaklarla; savaş ve fitneyi kendine yöntem olarak alan toplumları insanlık ayırt edecektir. İnsanlığın safiyane yaşamına çeşitli yöntemlerle küfür etmişlerin savunulması kabul edilemez. Böyle davranış sergileyen toplumlar ile savunma amaçlı savaş meşrudur. Kötülerin, insancıların çabaları fikirdaş olmak yönündedir. Bir başka yöntem olan diplomasi ile bazen küfrü onaylatmak isterler. Bir şekilde düşüncelerinin ve eylemlerinin onaylanmasını beklerler. İnsanlığa ihanet içinde olan bu topluluklar hiçbir şekilde dost değildir. Yanlıştan vazgeçip insanlığa hizmet etmede doğru yolu seçenlerle anlaşma yapıldı ise şartlara uyulacaktır. Savaşta taraf olmayan, dost ve tarafsız olduğu kanıtlananlara ise asla zarar verilmez. İnsan neslini korumak en başlıca ilkedir.

Tarihin bu döneminde Müslüman totaliter rejimlerinde özgürlük hareketleri görülüyor. Bazıları ibretlik sorunları da beraberinde sürüklüyor, bazıları ise az hasarlı çatışmalarla gerçekleştiriliyor. Demokrasilerde özgürlük çok genel anlamda; seçim sandığına oy atarken, ekonomide tüketirken; sosyal yapıda ise seyahat ederken, insan kendini ifade ederken; diğer taraftan basınla, derneklerle, inancının gereğini yaparken karşılaşılan bir kavramdır. Diğer rejimlerde ise özgürlük kavramı ülkesine, liderine ve toplumun geleneklerine bağlı olarak gelişir; bazen sahte seçim sandığına oy atarken, mal ve hizmeti tüketirken; bazen birey kendi evinde veya işyerindeyken; eğer sorun yoksa inancının hizmetini yaparken karşılan bir kavramdır. Hukuk ve kamu düzeni özgürlük için kulvarları belirler. Meseleye göre kulvarların yeterliliği tam ise sorun olmaz; eksikse veya yoksa normal şartlarda düzenlemeye gidilmesi gerekir. Hatta özgürlük denetlenir, kritik edilir ve geliştirilir. Usuller bir toplumdan diğerine önerilebilen bir şeydir. Örneğin özgür bir toplum, sınırlı özgürlüğe sahip bir ülkeye “şunu yaparsan, senin de olur” diyebilir. Bu işleri takip eden kurumlar veya sivil toplum örgütleri bile vardır. Bu tür sivil toplum örgütlerinin hedefi baskıcı olarak tanımladıkları ülkeleri özgür yapmaya çaba sarf etmektir. Bütün amaç Karl Popper’ın da dediği gibi “açık bir toplum” yaratmaktır.[12] Amerika özgürlük teması üzerine kuruldu. Kapitalizm özgürlükle eşdeğer görüldü. Küresel ekonomik sistem özgürlüklere verdiği primle büyüdü. İnsan kavramsal olarak özgürdür. Anayasalar bile böyle diyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi buna ait çalışmalar içindedir.

Ama bu ortamda bile özgürlük nereden başlıyor, nerede son buluyor; düşünmek gerekmez mi? Özgürlükler bahane edilip insanlar öldürülebilir mi? Özgürlük talebi nerden geldi? “Özgür olmak istiyorum” diyen kim? Ekonomik çıkarlar bu işin ne kadar içinde? Ekonomik çıkarlar toplumları “özgür veya değil; medeni veya değil” diye, hangi amaçla tasnif ediyor? Gerçekten insanlığın menfaatine bir durum ise ki bunun tersini hiç kimse savunamaz, çatışma kültürü oluşturmadan ve üstelik insanları öldürmeden bu iş için dayanışmayla bir çözüm oluşturulamaz mı? Elbette çözüm var. Yumuşak güç yöntemleri ne güne duruyor? Peki, çılgınca tüketmek ve başta üreticilerin, tacirlerin, stratejik değerleri elinde tutmak isteyenler ve bunlara hizmet eden siyasilerin içine yerleşmiş insancıların çıkarı için, az hasarlı özgürlük hareketler sizce onaylanabilir mi? Şu anda egemen küresel kültür hakkında yapılan tespite göre gelinen seviyeye; “insanlığın geldiği iyi seviye” diyebilmek için bazı endişelerin giderilmesi gerekmez mi?

Yeni bir dünya sistemine doğru arayış devam ediyor. Eski tabiri ile enternasyonalizm, aynı mantıkla ama yeni bir isimle yerini bulacak. Komünizmin ve sosyalizmin ütopyası olarak “enternasyonal” bir dünya öngörülmüştü. Fakat bu siyasi formlar kapitalizme yenik düşünce bir süre kavram beklemişti. Kapitalizmin liberal demokrasi ve serbest piyasa ile birleşmesi ile bir ivme kazanılmış ve kürede her coğrafyada aynı veya benzer yönetimlerin kurulmasını yaygınlaştırma eğilimi artmıştır. Yeni-liberal enternasyonalizm,  modernizm ve post-modernizmin politikada belirleyici olmasından sonra tekrar değer kazanmış bir kavramdır. Uluslararası olma paralelinde seyahat, haberleşme, ticaret, simge yayılması gibi konulardaki aşırı yayılma eğilimi geleceğin siyasal tarifinde enternasyonalizmi tekrar gündeme getirmiştir. Immanuel Wallerstein benzer yaklaşımla “Dünya Sistemi”[13] iddiasını ortaya atmıştır. Daha ileri gidenler uluslararası bir düzenin inşası için tartışmalara başlamışlardır bile. Biraz idealist düşünce olarak eleştirilse de en azından mal ve hizmetlerin dolaşımına, internet sistemlerinin izdüşümüne veya takip edilen moda alışkanlıkların yayılmasına bakılırsa, fiili bir durumun söz konusu olduğunu iddia edenler bile ortaya çıkmıştır. Barış, eşitlik, paylaşma, adalet ve küresel sivil sistem kurma gibi pozitif çağrışımları vardır. Buna karşılık modern kölelik sisteminin düzeni olarak da gösterilmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

liderlik-icin-etik-arayisi
ÖNCEKİ YAZI

Liderlik İçin Etik Arayışı

numerik-cozumleme
DİĞER YAZI

Nümerik Çözümleme

Kültür 'ın son yazıları

436 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
435 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
655 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
586 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme