25 Ekim 2021/

Kırılma-19
Sudan’da darbe girişimi
10 Büyükelçi konusu çözülme yolunda
Demirtaş’ın açıklamaları demokrasi mi?
Yargıtay Başkanı Akarca’nın 10 Büyükelçi konusunda açıklaması
ABD Büyükelçiliği ve sırasıyla diğerleri, Viyana Sözleşmesi 41. Madde açıklamasıyla geri adım
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Büyükelçi konusu hakkında açıklaması
ABD’nin tavrı
Sudan’da darbe girişimi olduğu bilgisi var. Sudan’da bir grup askerin sabah saatlerinde Başbakan Hamduk ile ülkeyi yöneten koalisyon hükümeti ortağı partilerin liderlerini gözaltına aldığı bildirildi. Sudan Enformasyon Bakanlığı ise Egemenlik Konseyi üyelerinden bazıları ve geçiş hükümetinin bazı bakanlarının ortak askeri güçler tarafından tutuklandığı bilgisini paylaştı. Gözaltılar sonrası başkent Hartum’da protesto gösterilerinin başladığı ve bazı yollarda göstericilerin lastik yakarak yolları trafiğe kapadığı kaydedildi.
10 Büyükelçi konusu çözüldü sayılır.
Çok sayıda Alman politikacı, hafta sonunda yaptıkları açıklamalarda, Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını talep etti. Yaşanan gelişmeleri, “eşi benzeri görülmemiş bir dış politik gerginlik” olarak tanımlayan Federal Parlamento Dışişleri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen “Eğer büyükelçiler sınır dışı edilirse bu durumda tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, birlikte hareket ederek Erdoğan’a aynı şekilde cevap vermeleri ve Türkiye’yle elçilik düzeyinde ilişkileri sona erdirmeleri gerekiyor” dedi. 26 Eylül’de yapılan seçimden sonra görevinden istifa eden Armin Laschet’ten sonra Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi başkanlığı için adı geçen Norbert Röttgen, “Büyükelçilerin, mahkeme kararı olmadan bir kişinin tutuklanmasına karşı yaptığı açıklama, haklı ve yerinde. İnsan hakları sadece bir ülkenin kendi iç meselesi değildir. Bu NATO üyesi olan Türkiye için de geçerlidir” dedi. Röttgen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tarz acıkmalarla, ülkesini Avrupa ve Batı’dan tümüyle başka bir yöne çevirdiğini de söyledi.
Almanya’da yakında kurulması beklenen koalisyon hükümetinin ortaklarından Yeşiller Partisi’nin Federal Meclis Grubu Dış Politika Sözcüsü Omid Nouripour da partisinin hukuk devleti ve demokrasinin ayaklar altına alınmasına seyirci kalmayacağını belirterek “Erdoğan’ın tavrı kabul edilemez ve karşılığında yaptırımları olmalı. Bundan sonra da Erdoğan’a karşı açık bir tonda konuşmamız gerekecek” dedi. Nouripour, Cumhurbaşkanın sözlerinin, kurulacak Alman hükümetine yönelik “sözde ne kadar güçlü olduğunun işareti” şeklinde bir mesaj olduğunu da öne sürdü.
Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth’sa yaptığı açıklamada, yaptırım çağrısında bulunarak “Erdoğan’ın muhaliflere karşı artan vicdansızca tutumu engellenmeli. Uluslararası çapta yanıt verilmeli ve Türkiye’ye silah ambargosu konulmalı” dedi.
Diğer yandan Almanya’daki siyasi partilerden Team Tödenhöfer’in Genel Başkanı Jürgen Todenhöfer, Osman Kavala’nın serbest bırakılması için bildiri yayımlayıp Türk yargısı hedef alan Büyükelçilere tepki gösterdi. “Neden Birleşik Krallık’ta Julian Assange’ın ya da ABD’nin Guantanamo mahkumlarının hapsedilmesini protesto etmediler?” diye soran Alman siyasetçi, “Korkaklar böyle davranır” dedi.
İç politikada muhalefetin geliştirdiği süreçlerle dışarıdan gelen baskılar birbirini tamamlamaya mı başladı? Önce bu soruyu sorduk. 10 Büyükelçi meselesi, arkasında Joe Biden’ın olduğunun NYT’da ifade edilmesi tartışılırken tam da bu sırada Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Demokrasi Kültürü başlıklı yazısında, “Baskıcı bir yönetimin değişmesi, otomatik olarak demokrasiye geçtiğimiz anlamına mı gelir?” ifadelerini kullandı. Demirtaş yazısında “Önümüzdeki seçimi bu denli önemli kılan, tarihimizde ilk defa bir seçime demokrasi isteğini, demokrasi vaadini merkeze oturtarak gidecek olmamızdır,” dedi.
Demirtaş devam ediyor: “Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilince her şey tastamam olacakmış gibi bir hava yaratılıyor sanki. Ben bu bakış açısını son derece yetersiz görüyorum. Devlet yönetimi, eskisine göre kısmen demokratikleşince demokrasi sorunu tümden çözülecek diye düşünenler demokrasiyi zerrece bilmiyorlar kanımca. Oysa demokrasi devlet tarafından inşa edilmez, devlet demokrasi kültürünü yaratmaz, yaratamaz. Devlet, en fazla demokrasinin önünde engel olmakta çıkabilir veya demokrasi kültürünün gelişmesine destek olabilir. Demokratik devlet budur, bu kadardır. Demokrasiyi inşa edecek olan, giderek bir kültüre dönüştürecek olan esas özne toplumdur, bireydir. Toplum ve bireyler de bunu siyasetle değil, sadece ve sadece eğitimle, sanatla, edebiyatla yapabilir. Çünkü demokrasi bir yasa, anayasa meselesi değil, kültür meselesidir. Anayasa ve yasalar, bu sürece yasakçı olmamakla yardımcı olabilir sadece.”
Demirtaş’ın demokrasiden beklentisi, toplumun içindeki ayrılıkçı unsurların önünde devletin olmaması gerektiğidir. Bunun özgürlük demek olduğunu savunur. Bu vasıtayla HDP, birlikte hareket ettiği diğer siyasilere mesaj vermektedir.
Buradan yola çıkarak Joe Biden’ın belli ülkelere ve rejimlere kendine göre demokrasi dersi vermesiyle, Türkiye’de bölücülük yapan Demirtaş’ın demokrasi anlatımı hakkında bir şeyler söylemeliyiz, acaba ABD’de de toplumlar kendi demokrasi tariflerini yaparlar ise Amerika Birleşik Devletleri, Biden yönetimi, CIA, FBI, Homeland Security, Pentagon, vs. kurumlar, “biz karışmayız” mı desin, bugüne dek böyle mi oldu?
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, 10 Büyükelçinin tutuklu Osman Kavala’yla ilgili açıklamalarda bulundu. Anayasa’nın 138. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir, talimat veremeyeceğini, genelge gönderemeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını” vurgulayan Akarca, şunları kaydetti: “Bahsi geçen sayın Büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil de adeta örgütlü şekilde bir araya gelerek, toplu şekilde bildiri yayımlamış olmaları Türkiye’de bağımsız yargıyı, bağımsız yargı mensuplarını, tüm hakim ve Cumhuriyet savcılarını, yüksek yargı mensuplarını derinden yaralamış ve üzmüştür. İnfiale neden olmuştur. Sayın Büyükelçilerin bulundukları ülkenin hukukuna da bağımsız yargının verdiği kararlara da saygılı olmasını beklemek en doğal hakkımızdır. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1920 yılında yaptığı konuşmada, ‘Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.’ demektedir. Burada bağımsız yargıya hiçbir makam, merci, güç içeride veya dışarıda tavsiye ve telkinde bulunamaz, emir ve talimat veremez. Burada bulunan sayın büyükelçilerin de diplomatik teamüllere uygun olmayan bu davranışlarından büyük ve derin üzüntü duyduğumuzu belirtmek isterim.“
Kabine toplanmadan önceki saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli görüşme yaptılar.
Kabine’nin toplanacağı ve devamında 10 Büyükelçinin istenmeyen adam ilan edileceği saatlerde ise işler değişti. Büyük ihtimalla 10 Büyükelçi ile ilgili ülkelerin Dışişlerinin geri plandaki çalışmaları neticesinde bir yöntem bulundu ve krizin atlatılması yoluna gidildi. Diplomasi tarihine geçecek bu süreç çok önemlidir, her anı düşünülmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri Ankara Büyükelçiliği bir twit attı ve Viyana Sözleşmesi 41. maddeye tabi olduklarını ifade etti. Peşinden Kanada, Hollanda, Yeni Zelanda (ve diğerleri olacaktır,) benzer açıklamalar yaptılar.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı’ndan açıklama geldi. ABD Büyükelçiliğinden (ve diğer Büyükelçiliklerden) 10 Büyükelçi ile ilgili meselede Viyana Sözleşmesinin 41. maddeyi teyit eden mesajının olumlu bulunduğu, duyuruldu. Bu maddenin son cümlesi: “Anılan devletin iç işlerine karışmamak da bu şahısların keza görevidir.”

Demek ki tamamından, 10 Büyükelçilik’ten aynı mesaj geliyor. Bunun karşılığında Türkiye Persona Non Grata ilanından vaz geçeceğini açıklayabilir veya bu olay hiç olmamış gibi davranabilir.
10 Büyükelçi meselesinde olumlu bir yol bulundu. Gelecekte ilişkilerin olumlu gelişmesini talep edelim. Olumsuzluğu imkanını kışkırtan mihraklar kendini hemen gösterdi bunlara tevessül etmeyelim. Dışişleri meseleleri itidalle sürdürülür.
Evet, “kırılma” bahsini ortaya atma zamanımız doğruydu. Diplomasi tarihi açısından bir kırılma noktası. Türkiye-ABD ilişkilerinin tekrar olması gerektiği bir noktaya dönmesi için bu bir fırsat ise kırılma noktası. Avrupa’da kolaylıkla Türkiye aleyhine konuşan kesimlerin tekrar söylediklerini düşünmeleri için bu bir kırılma noktası. İç politikayı dışarıdaki kötü niyetlilere göre yapmaya çalışanlar için bu bir kırılma noktası. Şimdi hemen herkes bu konuyu değerlendirecek.
İki organizasyon vardı: Birincisi, ABD’de geri planda olup kendi Büyükelçilerine “bu işi yapın” diye talimat vermesi, ikincisi ise Ankara’da Büyükelçileri toplayan organizasyon. İkisi de sorgulanabilir, nedenleri derin bir biçimde araştırılabilir. Zaman içinde böyle olacaktır da. Ancak organizasyonlar bir yana, burada adı geçen her ülke için ifade edelim, ikili ilişkilerin nasıl seyretmesinden yanayız? Olumlu gelişmelidir. Bu arada kendine fırsat verildiğini zanneden kötü niyetlilerin de derhal görevlerinden uzaklaştırılmalarını isteyeceğiz, en azından vicdanen. Hatta medyada dünyayı kötülüğe sürüklemek istercesine tutum içinde olanların takip edilmemerini sağlayacağız. İşte bu bir fırsat, bu bir kırılma noktası.
Günün sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Büyükelçi meselesi hakkında ne söyleyeceği merak eden konu oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süredir yaşanılan siyasi, ekonomik, toplumsal, diplomatik saldırıların gerisinde bu panik halinin yol açtığı acelecilik ve saygısızlığın bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Türkiye’nin nezaketini, teennisiyle davranma tarzını zaaf olarak görerek eski alışkanlıklarına yönelenler, yaptıkları yanlışı kabul etmedikleri sürece hak ettikleri cevabı alacaklardır. Son dönemde bazı ülkelerin büyükelçileri tarafından yapılan hadsiz ve talihsiz açıklamayı da aynı çerçevede değerlendiriyoruz. Bu açıklama herhangi bir kişiyi ve konuyu değil doğrudan ülkemizin yargısını ve egemenlik haklarını hedef almıştır. Her şeyden önce bu tavır ülkemizdeki yargı teşkilatımız, hakimlerimiz, savcılarımız avukatlarımızla birlikte tüm yargı mensuplarımıza yapılmış bir büyük hakarettir. Anayasamızın 138’inci maddesinde belirtildiği şekilde, Türk yargısı kimseden talimat almaz, kimsenin emrine girmez. Kendi yasama ve yürütme organlarımızın bile Anayasa gereği işine karışamadığı yargımızı, bir grup büyükelçinin sigaya çekmesine tahammül edemeyiz.
Dünyada nice acılar yaşanır, zulümler yapılır, adaletsizlikler sergilenirken Türkiye’yi dillerine dolayanların amaçlarının hak, hukuk takibi olduğuna kimse bizi inandıramaz. Bağımsız ve tarafsız yargımızla yargı mensuplarımıza yönelik bu saygısızlığa gereken cevabı vermek, devletin başı olarak herkesten önce bizim görevimizdir. Cumhurbaşkanı olarak, malum açıklamayı yapan büyükelçiler hususunda ülkem ve milletim adına ortaya koyduğumuz tavır, işte bu sorumlu ve samimi duruşun tezahürüdür. Bizim niyetimiz asla kriz çıkarmak değil, ülkemizin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumaktır.“
Bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan yeni bir açıklamayla Türk yargısına ve Türkiye’ye yönelik bühtandan geri dönüldüğüne işaret eden Erdoğan, “Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine, yani ülkelerin kanunlarına ve nizamlarına uyulacağı, içişlerine karşılamayacağı taahhüdüne bağlılıklarını ifade eden bu büyükelçilerin artık Türkiye’nin egemenlik hakları konusundaki beyanlarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz. Ülkemizin bağımsızlığına ve milletimizin hassasiyetlerine saygı duymayan hiç kimsenin, sıfatı ne olursa olsun bu ülkede barınamayacağını da ayrıca ifade etmek istiyorum.” şeklinde konuştu.
Bu süreçte kimin Türkiye’nin ve milletin yanında durduğunun, kimin de ellerin kılıcını çaldığının bir kez daha görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, “Türkiye’nin bugün yaşadığı en büyük sancılardan biri de bu tür meselelerde yerli ve milli duruş sergilemeyi bir türlü başaramayan kimi siyasetçi, eski diplomat ve medya mensubundan oluşan güruhtur. Kişisel hırsları, ideolojik saplantıları ve kalplerini karartan kinleri uğruna kendi ülkelerinin aleyhindeki kampanyaların gönüllü aparatlığına soyunan, sözcülüğünü üstlenen mankurtları milletimiz yakından takip etmektedir. Önümüzdeki dönemde güvenlikten ekonomiye pek çok sorunumuzla birlikte inşallah bu hastalıklı zihniyetten de kurtulacağız.” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, ülke ve millet olarak bu tür çarpıklıklarla, uluslararası medyadan siyasetçisine kadar farklı kesimler üzerinden ilk defa karşılaşılmadığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Gezi olaylarında, neredeyse bir ay boyunca ülkemizden yapılan canlı yayınları hatırlayın. Benzer hadiseler çok daha vahim boyutlarda Avrupa başkentlerinde yaşandığında aynı çevreler tek bir karenin bile dışarıya sızmasına izin vermediler. Ülkemizin yakın tarihindeki en büyük ihanetleri olan 17-25 Aralık emniyet, yargı darbe girişiminin ardından kopartılan fırtınaları da hatırlayın. PKK terör örgütünün çukur eylemleri ve HDP’nin 6-8 Ekim kanlı sokak olayları sırasında yaşananları da hatırlayın. DEAŞ’ın ve PKK’nın sınırlarımız boyunca ve sınırlarımız içinde gerçekleştirdikleri kanlı eylemleri de hatırlayın. Elbette 15 Temmuz darbe girişimini hatırlayın. Bunların hangisinde ülkemize her fırsatta demokrasi ve hukuk diskuru çekenlerin haktan, adaletten, meşruiyetten hepsini bir kenara bıraktım, insanlıktan yana tavır aldığını gördünüz mü? Tam tersine bu hadiselerin hepsinde de terör örgütleri ve darbecilerin sırtları sıvazlanmış, Türkiye’nin seçilmiş yöneticileri, diplomasi ve medya kıskacına alınarak pes ettirilmeye çalışılmıştır. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle tüm bu oyunları bozduk, tuzakları boşa çıkardık, hevesleri kursaklarda bıraktık. Hangi engelle karşılaşırsak karşılaşalım ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştırma azmimizden zerre kadar geri adım atmadık.“
O halde sıra Türkiye’nin içerideki sorunları çözmeye gelecek, örneğin Türkiye’yi dışarıya şikayet emek veya dışarıdan göz kırpan birilerine yanaşarak çıkar elde etmek peşinde koşanlara son bir şans daha verecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu ifade etti.
ABD tarafı ne demiş olabilir? Kısaca değinelim: “Erdoğan’ın açıklamalarını not ettik. 18 Ekim’de Kavala ile ilgili açıklama Viyana Anlaşmasının 41. maddesiyle tutarlıdır. Tüm anlaşmazlıkları dile getirmeye devam edeceğiz. ABD Büyükelçisi Türkiye’dedir.”
Ned Price, Türkiye ile iş birliği yapmaya devam edeceklerini vurgulayarak şöyle konuştu: “Biden yönetimi ortak öncelikler üzerinde Türkiye ile iş birliği yapma arayışındadır ve bir NATO müttefikimiz olarak herhangi bir anlaşmazlığın çözümü için diyalog yolunu kullanmaya devam edeceğiz. Önümüze bakmanın en iyi yolunun, ortak çıkar alanlarında iş birliği yapmak olduğuna inanıyoruz ve Türkiye ile pek çok ortak çıkarımız olduğunu biliyoruz.“
ABD Basını ne demiş? New York Times “Türkiye Cumhurbaşkanı 10 Batılı Diplomatın sınır dışı edilmesinden geri adım attı” derken, Washington Post “Erdoğan, ABD ve diğer Batılı müttefiklerle olan krizi önleyerek elçileri sınır dışı etme tehdidini azalttı” dedi. Tam tersi iddialar…
Ne anlaşılır? O halde ABD ile meselelerin devam etmesi başka, bu hamleden boşa çıkmaları boşa!
NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.
Gürsel Tokmakoğlu