Kırılma Cilt I

8 Ekim 2021
Okuyucu

10 Ekim 2021/

Kırılma-4

ABD-Türkiye senkronizasyon sorunu

Irak’ta erken genel seçim

Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarını savunan ABD’li Senatör Menendez

İsrail ve ABD girişimi İbrahim Anlaşması’na ivme verilmesi

ABD-Taliban görüşmesi

ABD askerinin Irak’tan kısmi çekilmesi

Suriye’de 2 şehit

ABD ve Türkiye arasındaki kırılmayı merkeze koyarak bir anlatım yapıyorken neden Çin’den veya Avustralya’dan bahsettiğimi soranlar çıkabilir, hani olur ya! Küreselleşmeyi iyi anlamak gerekiyor artık. ABD küresel ve başat bir güç iken Türkiye bölgesel bir güç; ama bölgesel ülkeler için rekabet alanı yine küresel. Bu durumda Afganistan’da IŞİD eylem yapsın, Türkiye ile ilgilidir. Çin ile ABD, Tayvan, Hong Kong veya Uygur meselesi ile ilgili yeni bir kriz yaşasın, bu Türkiye ile ilgilidir. Hatta bu verdiğim örneklerin tersi de geçerlidir; Türkiye Çin’in kenarında bile dolaşsa bu ABD’yi ilgilendirir, haliyle. Bundan böyle düşüncelerimiz bir kaba sığmayacak cinstendir.

ABD ve karşısında dünya, Türkiye, politikalar ve ekonomiler, daha ne varsa, hepsi bir senkronizasyona tabiler. Rusya ve Çin gibi güçler ABD’nin bu senkronize etme politikalarına karşı olan taraftalar. “Eğer bu bir ayarlama ise neden ABD, Biden, Amerikan elitleri bunu yapıyor ki?” diyen bir başka dünya var. Gerilim artıyor… Bunu fark edebiliyoruz?

2021 yılı başından itibaren daha belirgin ortaya çıktı, buna “post-covid” dönemi de demek mümkün, Amerika Birleşik Devletleri farklı bir politika izliyor. 

Amerika dışındaki kesimler, Türkiye’dekiler dahil, “Bir seçim oldu, Donald Trump vardı, o gitti, Joe Biden başa geldi, o bildiğimiz Amerika, o gider bu gelir, normaldir, ne var bunu anlamayacak?” diyecektir. Bir başka açıdan değerlendirenler, “Emperyalist Amerika her dönem (örneğin) Türkiye’ye karşıydı, bugün de saldırıyor, normaldir, ne var bunu anlamayacak?” diyorlar. Bu tip açıklamalar yapılıyor. Peki, bunları ifade edenler konunun detayını açıklayabiliyorlar mı? Bugün ne değişti?

Başından itibaren Biden için, “küreselcilerin temsilcisi” tanımını yapanlar var. Elbette küreselleşme tanımını bilmeyen yok. Ancak, Dördüncü Sanayi Devrimi ile beraber ve post-covid’de küreselleşmenin politik uygulamasında bugünün senkronizasyon meselesini açıklamak önemli olsa gerekir. Bu bileşenler bütünü tamı tamına anlaşılmadı ki bugün hem Biden’ın Çin ve Rusya ile sürdürdüğü rekabeti veya Türkiye gibi ülkelere karşı politikalarını doğru noktalarıyla tartışabilelim. Bu arada, Biden müesses nizam ile barışık hareket ediyor.

Mukayeseye referans olsun diye bir önceki “uluslararasıcı” ve Cumhuriyetçi ABD yönetiminin uygulamasını ortaya koyalım. Çok kısa: Trump, Amerika’nın meselelerini savaşla değil, ticari metotlarla çözüleceğine ve içeride iş imkânı yaratmanın yararına inanıyordu, küresel rekabeti öngörüyordu. Önemlisi, bu politikaları ile Rusya ve Çin’e alan açtı ve rekabette Amerika’yı öne geçirecek bir yöntem değildi yaptıkları, tam tersine sonuçlar vermekteydi. Üstelik dünyada otoriter ve popülist yönetimlerin yaygınlaşacağı bir ortam oluştu. Trump, bu ısrarıyla beraber içeride müesses nizamla ters düştü.

Biden yönetiminin tarzı ve yöntemi ne? Şimdiden gördüğümüz o “küreselci” politikaları sıralayalım: Askeri olarak güçlü kalmaya devam etmek. Zorlayıcı biçimde yüksek bütçeli dönemi başlatmak. ABD desteğiyle küresel politika alanında yapılacaklara ağırlık vermek. Buradaki stratejik bakış: Amerikan Enternasyonalizmi olarak açıklanan vizyonda “Batı Demokrasisi”ne bağlı tutumların güçlenmesini ve uluslararası kurumlarca tam anlamıyla “küreselci” bir yaklaşımın benimsemesini sağlamak. ABD’nin bu stratejisini müttefiklerle ve ortaklarıyla geliştirmek. ABD ve onunla yürüyen küresel ve uluslararası kurumların çalışmalarını disipline etmek, bu maksatla onları gerekirse dönüştürmek ve yönlendirmek. ABD için gerekli çıpa ülke sayısını artırmak. Bu çıpa ülkelerin, parlamenterleri, sivil toplumu, kamu ve özel sektör uzmanlarını ve gençleri bir araya getirerek yapılarını, daha güçlendirmek, böylelikle küresel bir ittifak haline gelmek. Diplomaside sertleşmek, hasım ülkelere otoriterlik açısından sert tavır göstermek, müsamahakarlık göstermemek, küresel sistemin otoriter rejim tanımlaması yaptığı yönetimleri doğrudan hedef göstermek ve onlarla mücadelenin merkezine bu argümanı koymak, bu tür ülkelere psikolojik baskı uygulamak. Medyayı aktif kullanmak, konvansiyonel ve sosyal medyada sıradan bilgilerle zaman kaybetmemek, tam tersine, bu mecraları küresel çıkarlar için formülleştirmek ve silah kullanır gibi kullanmak, bu mecrada aldatma yöntemlerini kullanmak. Müesses nizam bağlısı organların, gizli servislerin, paravan kurumların küreselleşme kapsamındaki çabalarına imkân sağlamak. Rusya’yı müttefikleriyle berber sert güç alanlarında baskılamak, bu ülkeyi kararda son noktaya ve savaşa en yakın noktaya kadar getirmek, işte bu baskı altında bir karar vermesini sağlamak. Çin’e somut teklifte bulunmak, “liberal ekonomiyi liberal demokratikleşmeyle bütünleştirecek adımları atmazsanız hem Çin bölgesinde hem de küresel yatırımlarınızda Amerika ve müttefiklerini karşınızda bulacaksınız,” demek. Ancak bu arada uzayda, siber alanda, Dördüncü Sanayi Devrimi teknoloji ve gerekli projelerini hızlandırmak, buna bütçe ayırmak, öne geçmek. Küresel Amerika olarak, küresel Kanada ile bütünleşmek, Pasifik’te ve Okyanusya’da ilgili ortak ülkelerle küreselleşme alanını tahkim etmek, küresel Avrupa için küresel İngiltere, Almanya, İtalya, Hollanda, Fransa, vs. ülkelerle ve güç yapılarıyla bağı belirginleştirmek, öncelikle Hint-Pasifik, Orta Doğu ve Afrika bölgelerinde bu bakışla nüfuz alanlarını geliştirmek. Avustralya, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda, gibi ülkeleri kendi ağına eklemek. Bütün bunlarla ticaret, teknoloji, yeşil enerji, politika ve savunma alanlarında işbirlikleri kurmak. Bütün bu politikalarda içeride ve dışarıda küreselci olmayan yapılarla çalışmayı bırakmak veya bunların her biri için plan yapmak.

Küresel güç ABD’nin Başkanı Biden yönetiminin Türkiye ölçeğinde politik izdüşümü nasıl? Bakın yaklaşık bir yıl oluyor, Biden işbaşına geleli diplomatik ilişkiler pek iyi gelişmedi. NATO zirvesinde Biden-Erdoğan görüşmesi yapıldı. Fakat halen Beyaz Saray Türk diplomasisine mesafeli duruyor. Bunun nedenleri var. ABD diyor ki, Rusya ile işbirliğine girmeyin! Türkiye de rahatsızlıklarını dile getirdi. bazılarını sıralayalım: Biden’ın Ermeni (sözde) soykırım tasarısını oylaması, S-400 ve F-35 meseleleri, ABD’nin FETÖ’ye, SDG’ye (PKK/YPG) verdiği desteği ve Suriye kuzeyine bir garnizon devletçik kurma projesini sürdürmesi, gibi. Geldik F-16 talebine ve Yunanistan ile ABD askeri anlaşmalarının doğal dengeyi bozmak üzere geliştiği meselelerine dayandık! Bütün bu hususlar, daha önceki Demokrat Başkan Barack Obama zamanında Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu zaman başlatılan ABD politikalardır. Bunlar kadar önemli, Biden işbaşına gelmeden hemen önce, siyasi sürecin en başından itibaren çok iyi tanıdığı Recep Tayip Erdoğan’a karşı olduğunu açıkladı, Beyaz Saray’a geçer geçmez de Türkiye’ye yönelik psikolojik baskı uygulamaya başladı. Türkiye’den gelen diplomatik mesajları bile açmamaya, cevap vermek zorunda kalmamaya ve görüşmeleri geciktirmeye çalıştı.

Bölgesel güç Türkiye ne yaptı? Bir kere, “Dünya beşten büyüktür!” dedi. Diplomasi için sabır gösterdi. Kendi planladıklarını gerçekleştirmeye devam etti. Savunduğu konularda geri adım atmadı ve kararlı duruş sergiledi.

Dördüncü Sanayi Devrimi ile beraber ve post-covid’de küreselleşmenin politik uygulamasında bugünün senkronizasyon meselesini bilerek siz söyleyin, Erdoğan ve Biden ilişkileri iyi yönde gelişir mi?  

Güç mücadelesinde tarafların niyetleri gözden geçirilir, ama önemli adım sahaya aktarılabilen kapasitesi ve performansıdır asıl belirleyici olan. Bu durumda ilişkileri sadece Türkiye bağlamında düşünmezsek, küresel çapta bu merkezden bakarak, sahada olacaklar açısından görmek gerekir. Bundan dolayı her adımda değerlendirmeler yapılır. Ama değerlendirmeleri yapanlara ben buradan bir hatırlatma yapmak istedim, bugün olanın adı, küresel senkron sorunudur.

Haberlere bakıyorum neler var diye. ilk gözüme çarpan Irak’ta bugün yapılan erken genel seçim. Partilerden birinin tek başına iktidar olma olasılığı zayıf, bakalım nasıl neticelenecek. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) KDP çatısı altında seçime giriyor, oyları alırlar. Türkmenler de tek çatı altındalar. Şii İttifak çoğunluk halinde mecliste olur, peşinden Sünni İttifak gelir.

Gördüğünüz gibi Irak modelindeki ülkelerde, Orta Doğu artık böyle oldu çıktı, din/mezhep ve etnik partilerle seçim yapıyor. Buna demokrasi denir mi tartışılır ama sonuç her ne olursa olsun anlaşma zemini bildiğimiz politik yaklaşımlarla açıklanabilen şekilde değildir. Halbuki ABD Irak’ta 1991’den bu yana Francis Fukuyama’nın da Devlet İnşası‘nda ifade ettiği gibi bir çaba içerisindedir. Ismarlama devlet inşa edilemediğinin en büyük kanıtı Irak olsa gerekir.

Buna tersten bakalım, eğer ABD bir ülkeyi, yaşamı, insanlarını istikrarsız hale getirmek istiyorsa demokrasi söylemi dilinden düşmemek kaydıyla, usulen demokrasi prosedürleri de uygulanmakla beraber, sonuçta toplumu iliklerine kadar bölen bir dokuyu inşa ediyor ve buradaki olumsuzlukların hepsine dair yeni-sömürgeci bir politika izliyor diyebiliriz. Bilindiği gibi OPEC üyesi Irak’taki petrol kuyularının işletilmesi hakkı küresel şirketlerin elinde.

Irak her ne tür hükümet kursa da olmuyor! Şii yayılmacılık sesindeki İran fiilen bölünmüş Irak Şiileri ile beraber politika güdüyor. Kuzeyde Kürt Yönetim. Merkez ve güneyde ise Sünniler var. Coğrafya bu şekilde parçalanmış halde. Sonra IŞİD ve El Kaide devamı radikal unsurlar var. İstikrarsızlık yaratacak türden çıkar grupları ve kaçakçılık rüşvet alabildiğine yaygın… Bir de PKK terör örgütü var, ABD bu örgütün yerini yurdunu bilir, ama gidip üzerlerine bir mermi atmaz!

Akşam saatlerinde Irak seçimlerine katılımın az olduğu bilgileri geldi: %41. Ancak bu şekliyle bile düşündürücü, halkın inancı kalmamış! Başbakan Mustafa Kazımi ise memnun, zira en azından bir güvenlik sorunu olmadı. Kazımi, “Allah’a hamdolsun, görevimizi tamamladık” dedi. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu seçim sonuçlarının 24 saat içinde açıklanacağını duyurdu. Toplam 24 milyondan fazla seçmenin bulunduğu Irak’ta seçmenler 329 sandalyeli meclis için yarışan 3 bin 249 aday için oy kullandı. Bin 877 yabancı gözlemci seçimleri izledi.

Haber sayfasını çeviriyorum, karşımda Kıbrıslı Rumlarla paslaşan ABD Senato Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Demokrat Senatör Bob Menendez’i görüyorum. Menendez’in politikaları Joe Biden ile birlikte gelişir, burası açık. Eski Başkan Donald Trump zamanında bunu defalarca gördük. Hatta Doğu Akdeniz konusunda Senato’ya kanun teklifi hazırlanırken Menendez’in yanına Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio da eklenir ki her iki partinin teklifi büyük çoğunluk alabilsin.

Bir paslaşmadan bahsettim, şöyle: Güney Kıbrıs Rum bölgesinden Cyprus Mail bir haber yapıyor, bunun haberine dayalı Menendez fikir beyan ediyor, twit atıyor, bunun üzerine Cyprus Mail, Menendez şöyle dedi şeklinde bir haber daha yapıyor. Peki Menendez ne diyor? “Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) ihlaller peşinde, Avrupa Birliği (AB) hayati değerler için üyesini tam destekliyor…” diyor. Bu yazıda sırasıyla yazılmış, Kıbrıs’ta iki kesimlilik yok, Ada Rumların, hatta AB üyesi ve tam desteğinin alıyor, Batı çıkarlarıyla ortaklık var, MEB konusunda çıkarların korunması ve geliştirilmesi gerekir, Türkiye saldırgan taraf… İşte ABD’nin politikası budur. Cyprus Mail’in müteakip haberinde de “Menendez’dan Kıbrıs’a tam destek,” deniyor.

Şimdi biraz gerilere gidelim, ABD, GKRY’ye 2018 yılında askeri ataşe görevlendirmiştir. Bunun anlamı KKTC’yi görmezden gelmektedir, Ada’da resmi muhataplığı GKRY üzerinden sürdürmektedir. Zaten 2004 yılından bu yana AB için de durum budur. Şimdi Nisan 2019’a gidelim, neler var bakalım.

Demokrat Senatör Bob Menendez ve Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji İşbirliği Kanunu” tasarısını Kongre’ye sundu. Bu tasarıda, Doğu Akdeniz’de İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında kurulan enerji ve güvenlik ortaklığına tam destek verilmesi öngörülüyordu. Tasarı ABD’nin Doğu Akdeniz’deki uzun dönem stratejisini yeniden şekillendirmeyi hedefliyordu. Bu kapsamda 1987 yılından beri yürürlükte olan Kıbrıs’a silah ambargosunun kaldırılması öngörüyordu. Bu tasarı kabul edildi.

O dönemde Senatör Menendez şöyle dedi: “Amerika Birleşik Devletleri’nin Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’le güçlü ve gelişen ilişkileri sayesinde Doğu Akdeniz’deki çıkarları önemli boyutlardadır. Bu ülkeler arasında son yıllarda enerji eksenli gelişen işbirlikleri daha geniş kapsamlı bölge güvenliği, ekonomi ve enerji ile ilgili işbirliklerine kapı aralamıştır. Birleşik Devletler’in bu işbirliğini derinleştirmek ve Doğu Akdeniz’i daha güvenli hale getirmek ve bu işbirliğini kullanmak için devreye girme zamanı gelmiştir. Bu tasarı barış, refah ve uluslarımızın güvenliği adında ortak çabalarla bu dostluk ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

ABD’nin Kıbrıs’ta Türk ve Rum kesimlerine birlikte uyguladığı ambargoya rağmen adada 40 bin Türk askerinin bulunduğu ve bir kısım Amerikan menşeli silahların burada kullanıldığı,” vurgulanan tasarı hakkında Rubio da; “Güney Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosunun kaldırılması ve Yunanistan’a askeri desteğin arttırılmasıyla bu tasarının bölgedeki kilit ortaklarımızın istikrarına daha kapsamlı bir yaklaşım sağlayacaktır,” dedi.

Rubio ve Menendez imzalı kabul edilen tasarıda diğer düzenlemeler şöyle: ABD, İsrail, Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs arasındaki enerji işbirliğini arttırmak için “Birleşik Devletler-Doğu Akdeniz Enerji Merkezi”nin kuruluşuna onay verilmesi; Yunanistan’a 3 milyon dolarlık askeri destek sağlanması; Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs’a ikişer milyon dolarlık askeri eğitim desteği sağlanması; Beyaz Saray’dan Kongre’ye Doğu Akdeniz’deki ülkelerle kapsamlı enerji ve güvenlik işbirliği stratejisi ve bölgedeki Rusya ve diğer ülkelerin zararlı aktiviteleri hakkında rapor sunmasının talep edilmesi.

Amerikalı Yahudi ve Yunan lobilerinden yoğun destek sağlandı. Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) ve Helenik Amerikan Liderlik Konseyi (HALC) yaptıkları yazılı açıklamayla bu kabul edilen tasarıyı memnuniyetle karşıladıklarını duyurdular.

Rusya’dan S-400 alımını bahane göstererek Türkiye aleyhine sürdürdüğü F-35 meselesi bu iki semnatörün kanun teklifleriyle başlatıldı. Türkiye’ye uygulanacak Amerikan kısıtlamanın içeriği kısaca şöyleydi: “Kaynak ayrılmasının, Türkiye’ye bazı hakların devrinin ve teknik verilen kısıtlanması.” Tasarıda sadece uçaklar değil, beraberindeki uçuş destek üniteleri, hangarlar, vs. içerilmektedir. En büyük kısıtlama, “uçakların fiziken Türkiye’ye transferine müsaade edilmemesi” hususudur. Tasarının istisnalar bölümündeki maddede, Türk hükümetinin S-400 alımından vazgeçtiğini Amerikan Kongresi’ne yazılı bir şekilde bildirmesi halinde ABD başkanının söz konusu kısıtlamaları kaldırabileceği yer almaktadır.

Kısıtlamanın hukuki gerekçesi ne? “S-400 ile F-35 teknik bakımdan birlikte uçamazlar, bu ABD teknolojisi için büyük bir risk. Bu tür riskler ABD tarafından 2017’de kabul edilen “Avrupa ve Avrasya’da Rus Etkisini Azaltma Kanunu” ile açıklanmıştır. Ayrıca bütün bu hususlar NATO Anlaşmasına terstir.” Böyle ifade ediliyor ve ekleniyor, “S-400’ler ve F-35’ler birlikte Türkiye’nin elinde olursa, bu durum Amerikan ordusunun kendisini ve koalisyon içerisinde gerçekleştirdiği operasyonlarını olumsuz etkiler ve Birleşik Devletler ile Türkiye arasındaki savunma işbirliğine zarar verecek gelişmeler yaşanır.

Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sonucunda ABD ile varılan mutabakat metninde (Ekim 2019) “Türkiye’ye uygulanması öngörülen yaptırımlardan vaz geçildiği” maddesi vardı. Burada dikkati çekti mi bilmiyorum, zaten yaptırımların (CAATSA) içinde Suriye konusundan daha ziyade, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sürdürdüğü ve sürdüreceği Enerji Bakanlığı çerçevesindeki faaliyetler hedef alınmış idi. Şöyle ki: Savunma Bakanı, Enerji Bakanı, Maliye Bakanı (eski Enerji Bakanı olup “Enerji ve Maden Vizyonu” çerçevesindeki çabaların altına imza atan Berat Albayrak), sondaj gemilerinde ve onlara refakat eden savaş gemilerindeki mürettebata “ismen” uygulanacak mali yaptırımlar var idi. Görüldüğü gibi asıl mesele Doğu Akdeniz idi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken önümüzdeki hafta İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dışişleri bakanları ile görüşecek. Görüşmelerde İbrahim Anlaşması (Abraham Accords) ve bölgesel güvenlik ele alınacak. İbrahim Anlaşması ne durumda ve nasıl geliştirilir, esasen buna bakılacak. Arap ülkeleri ile İsrail’in arasını iyileştirme bakımından yeni adımlar da atılabilcek türden plan yapılacak. Bütün bu yöndeki çabalara Orta Doğu’da “istikrar” ve “normalleşme” denmektedir.

İbrahim Anlaşması 2020’de Beyaz Saray’da BAE, Bahreyn ve İsrail arasında imzalanmıştı. İmza, Trump yönetimi açısından diplomatik başarı olarak değerlendirilmişti. Bu çabada damat Jared Kushner önemli görev üstlenmişti. İmzaların ardından Sudan da İsrail ile ilişkileri normalleştireceklerini açıklamış, Fas Aralık 2020’de İsrail’le diplomatik ilişkiye yeniden başlamıştı. Joe Biden Ocak 2021’de göreve başlamasının ardından anlaşmaları desteklemiş ve üst düzey yetkililer anlaşmaya daha fazla Arap ülkesinin katılmasına çalışacaklarını belirtmişti. Peki Arap ülkeleriyle bu normalleşme sağlanırsa sonraki hedef ne olacak? İran. Biden Yönetimi İran Nükleer Programı ile somut adım atmadı, İbrahim Anlaşmaları’nın ilerlemesini bekliyor olmalı.

ABD askerleri Irak’tan kısmen çekilmeye başladı. Irak Başbakanı Kazımi’nin Askeri Sözcüsü Yahya Resul, yaptığı yazılı açıklamada, ABD’nin muharebe güçlerinin ülkeden çekilmeye başladığını belirtti. Resul, çekilme sürecinin 31 Aralık’a kadar tamamlanmasının planlandığını vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerikalı bazı yetkililerin 9-10 Ekim’de Katar’ın başkenti Doha’da Taliban temsilcileri ile Afganistan’daki son durumu ele almak için görülmeler gerçekleştirdiğini kaydetti. Al Jazeera televizyonuna konuşan Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki, ABD ile ilişkilerde “yeni bir sayfa açma” konusunu görüştüklerini ve insani yardım konusuna öncelik verdiklerini söyledi. ABD’nin Afganistan Merkez Bankası rezervlerine koyduğu engelin kaldırılmasını talep ettiklerini ifade eden Muttaki, ABD’nin Afganistan halkına yeni tip koronavirüs aşısı sağlayacağını açıkladı, ayrıca Taliban yetkililerinin Avrupa Birliği temsilcileriyle görüşeceği bilgisini de verdi.

Yemen’de Aden Valisi’ne bomba yüklü araşla terör saldırısı oldu, kayıp yok.

Suriye, Halep kuzeyi Azez, Marea’dan üzücü bir haber geldi. İki özel harekat mensubu polis şehit düştü. İki de yaralı var, şifa diliyorum. PKK/YPG terör örgütü Tel Rıfat Ayn İsa köyünden konvoyumuza güdümlü roketle saldırdı. Tel Rıfat, Rus kontrolündeki bir bölge olmasına rağmen PKK/YPG rahatça hareket edebiliyor. Alınan bilgilere göre Türk topçusu karşılık verdi.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Terörizm ve Uluslararası Hukuk

DİĞER YAZI

Yunanistan’ın Anlaşmazlık Stratejisi

Politika 'ın son yazıları

29 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
107 views

Yerelde Yapısalcılık

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir.
157 views

Emperyalizm

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli “kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli! Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..
165 views

Doku Bozumu

Bu makale Ortadoğu'da kangren olan meseleleri stratejik düzlemde incelemektedir. Mevcut dokuyu bozan yapay düşünceler ile gerçekte olanlar arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir. Halen bölgede savaş, çatışma, suç, terör, işgal, soykırım, gibi pek çok olumsuzluk yaşanmaktadır. Uluslararası sistem bu olup bitene çare bulamamaktadır. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Libya, gibi ülkelerin halkları harap ve bitap düşmüş durumdadırlar.
227 views

Devlet-dışı Aktörler

Burada gayet karmaşık, iç içe geçen ve masum insanların istismarına dönük olayları ihtiva eden, bütün gayrimeşru faaliyetleri, politikaları, planları ve operasyonları, terörizmden tutunuz, vekalet savaşlarına, buradan iç savaşlara, gri bölge operasyonlarına, meşru görünse de esasen çıkara hizmet edenlere, meşru siyaset yapmak ve bunu geliştirmek varken, siyaset alanını anti-demokratik yöntemlerle daraltanlara kadar, birçok durumu kısaca da olsa açıklama imkânımız oldu. Meşruluk ile gayrimeşruluk arasındaki perdeyi görmek veya belirlemek çok çok önemlidir. Ben de sizler de hep birlikte bu dünyada birer aktörüz, tıpkı devletler, hükümetler, liderler, şirketler, gibi. Politika, insana has bir yetenek, işlev ve özelliktir. Meşruiyet dahilinde kalabilmek çok önemlidir. İnsanlar, istikrar, barış ve esenlik içinde yaşamayı, gelişmeyi, evlatlarını refah ve güven içinde yetiştirmeyi istemektedir.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme