mutlak-bilinc-ve-insanin-bilgisi
Mutlak Bilinç ve İnsanın Bilgisi

Mutlak Bilinç ve İnsanın Bilgisi

24 Ocak 2014
Okuyucu

Bilimin Uğraşıları

Bilimin meşguliyeti bildiği evrendedir. Bu ölçekle bakılırsa; kısıtlıdır ama bir o kadar da kendine yeter ve artar bile!

Bilim aynı zamanda deterministtir. Buna kısaca belirleyicilik diyebiliriz ve bilim bu açıdan bilinmeyeni kendi evreninde açıklayarak belirginleştirme işini görmektedir. Determinist bilim, bir şeyi yaparak meşru kılma varsayımını ortaya atar, bunu başardıktan sonra diğerine geçer. Bazen ulaşamadığı olur. Bazen de ayağı bir taşa takılır gibi rastlantıyla bilmeyi bulur ve onaylamak durumunda kalır. Rastlantı hakkında kinayeli bir soru sorabiliriz: Bilim içinde rastlantı gnostik midir, agnostik mi? Neyse!.. Bu tür aldanmalar için zamanımız yok kanısındayım.

Diğer yandan sınırlayıcı bilim, her ne kadar bulgusu pozitif gibi olsa da ve adına pozitif bilim dense de; aslen pozitivist değildir. Savlar ortaya atar, paradoksların peşine düşer ve akıl yürütür. Bu bizlere ters gelmesin! Mesele bilimi ve bilgiyi sınırlamamaktır.

Bilim temelde matematikle, fizikle, kimya ile, biyoloji ile ilgili konuları iş edinir. Örneğin matematik evreni okumanın başka türlü bir alfabesidir. Felsefecilerin dile, bilim adamlarının matematiğe önem vermeleri bir bakıma önemli bir ayrımı kanıtlar.

Matematik eşitlikleri ve eşitsizlikleri ele alır; formüller, fonksiyonlar kurar; diferansiyel, geometri, türev, integral, oranlama, çarpma, bölme, toplama, çıkarma; sayılanlar, sayılamayanlar, katlananlar vs ile işlem yapar. Bu da bir dildir. İddia etme, varsayma, ispat etme, tahmin etme, azaltma, çoğaltma, daraltma, genişletme, doğrultma, yamultma işidir.

İşte size bir paradoks: Bilimde eksik bilgi, şüpheli bilgi  mi demektir? Elbette eksik tamın paradıdır. Bu örnek bize doğanın doğal hesabı adına öğrettiği bir savdır. Eksiklik, tamamlanması için bir gerekçedir. Fazlalık da bu gözle değerlendirilebilir.

Bilim modellemesini bilgiyle kurar. Belki de eksik bilgi gereği kurulan küçük ölçekli modeli başka verilerle işleterek bilgi eksiği tamamlanabilir ve hatta bir sonraki adımda daha büyük model kurularak varsayılmayan bulgulara ulaşılabilir.

Model için başka bir örneğe gidelim. Nesnenin (maddi varlığın) doğada bir yeri vardır. Yerin verileri şartlarına bağlıdır. Varlık (bir canlı da olabilir, cisim de) ise öznel karakterdedir. Bilim yeri sabitler, varlığa anlık bakar. İşte size determinizm: Bilim yaptığı sabite dayalı anlık tespite dayanarak özellikleri belirginleştirir ve geliştirir, kural ve standart koyar. Bu felsefedeki normatifliğe de karşılık gelir. Şartlarda süreklilik söz konusuysa bilinen bağlamdaki teoremler ifade edilir. Ya süreklilik olmaz ise yani katastrofik bir hal varsa, bu durumda bilim ne yapar? Yeni teorem belirler! Gördünüz mü? Şüphe ve meşruiyet konuları başka bir sürece girdi! Dolayısıyla sürekli modellerde gelişme sağlanır, yeni sonuçlar değerlendirilir, eksik bilginin peşine düşülür ve bütün bunlar bilimsel yetenek olarak bilinir.

Yine önemli bir açıklığı irdeleyelim: Değişiklik nasıl ve neye bağlı olacak? Bu soru bilim insanının sürekli karşısındadır. Bilinenler çok değişik uygulamalarla üretime döndürülmüştür. Bilim üretilene ilk baktığı gözle bakmaz. Bilinmeyendedir esas merakı. Bilinmeyeni üretmek insanın yaratıcılığının, üstün iradeli olmasının, amacını işlevsel kılmanın ispatıdır.

Bilim meşrulaştırmasını bu bağlamda düşünür ve en verimliyi elde etmeyi hedefler. Bu meşru ve onaylıdır. Sınırı kendi koyar ve hüküm verir. Bilim insanı bir paraloji (mantıksal bozukluk, uyumsuzluk) ile karşılaşınca da meydanı terk etmez ve farklılıklardaki anlaşılamayanları ayıklamaya (diferansiyele) koyulur. Tek başına bu bile başka çalışma alanlarının, teoremlerin ve modellemelerin yeni sahası olur.

En sona sakladığım bilim insanı özelliğini ifade edeyim: Hayal gücü! Bu insana verili önemli bir ayrıntıdır. Esasında hayvanların da hayal yeteneği vardır ama nasıl insanın beyni üstün ise hayali de çok ileridir ve kapsamlıdır. Bu doğal bir konudur; ne metafizik, ne kehanet kokar. Bu yetenekle bilim “neden bilemiyorum ki?” sorusuna muhataptır.

Hayal gücünü bazı yazarlar “bağımsız simgesel üst sistemin düzenlenmesi” şeklinde açıklarlar. Neticede biliriz ki; bilinenlerden kopularak bilinmeyen zaman, mekan ve şartların anına varılır. Beyin içinde kurgular kendi yaşam şeklini ve ortamını tanımlar. İleri yansımalar olur. Akıl oralarda gezinir. Çağrıldığında geri gelir. Bir saçmalık değildir ve tamamen doğaldır. İşte size olmayan bir şeyden bilimsel çalışma güdüsüne kaynak! Ne oldu uzak görülüp çok şeyin bahanesi edilen gaibe?..

Şu bir gerçektir: Keşifler çoğunlukla öngörülmeyen bulguların hazinesidir! Bilim bunlarla dolu gerçekliklerin üzerine inşa edilir.

Bilginin Meşruiyeti (Legitimacy)

Pozitif bilimin anlatımında yer alsa da, spekülatif bir bilgide muğlaklık olması normaldir. Örneğin, Büyük Hadron Çarpışması Deneyi[5] ile Higgs Bozonu’nun tespiti bir gerçektir ve pozitif bilgidir. Buna karşılık, “Evrenin tümünü açıklamaya yeterli bilgi Higgs Bozonu’nun bulunmasıyla mümkün olmuştur,” önermesi muğlaktır ve spekülatif bir bilgidir. Hegel’in pozitif bilgiye “şüpheci bilgi” olarak bakması bu örnekten de anlaşılabilir. Pozitif bilimle meşgul olanların handikabı bu noktadadır.

Bilgi için bir meşruiyet sorunu vardır. Meşrulaştırmayı kim yapacak? “Bilimsel konularda kimse elini süremez, meşrulaştırmayı bilim adamı yapar,” algısının doğruluğu halen en fazla Batı’da tartışılmaktadır. Filozoflar bunun halka indirgenmesinden yana tavır takınırlar. Çeşitli dönemlerde ideolojiler dahi devreye girmiştir. Örneğin komünizmde halk proletaryadır. Liberalizmde güç sahibi olanın imkanlarına her şartta göz yumulur ve aslında piyasaya bilimsel bir bulgunun teknolojik ürününün sürülmesindeki engellerin ortadan kaldırılmış olması yeterli görülür, gerisine bakılmaz.

Aslında bu meşruiyet konusu bile bir vesayet problemidir. Değişik kesimlerin toplum önünde diklenmeleri bundan dolayıdır. Tavır şu: Ne de olsa insan özgürleştirilmelidir (emansipation)!

Ancak Batı felsefesi buna “vesayet” demez; “aşınma” der. Aşınma bilginin meşruiyetinin içinde meydana gelir. Başkaları ise buna “bilginin gayri-meşrulaştırılması,” der. Sonuçta bilgi insanın tekelinde değil. Bilgi mutlak bilincin içindedir. İnsan kendi bilimsel yöntemiyle bilgiyi keşfeder. Zaman içinde yeni bilgiler eskilerin yerine geçer.

Bilimsel çalışma bir kural-koyuculuğu gerektirir. Özellikle deneyse (emprik) bakış açısı kuralları sabitelerle geliştirir. Bir sonraki kurala kadar var olan geçerlidir. Tartışmak ise doğaldır. Kant kural koymaya “buyruk” demektedir. Diğer yandan Kant, bilmeyi eleştirmenin gereğine vurgu yaparak; etik ve adil olmak gerektiğinin felsefesini geliştirmiştir.[6]

Nesnesel bakışa bağlı tanrı tasarımının metafizik olarak bağlanması, insan gözündeki bilgi tasarımında da bir tahdit yaratmaktadır. Haliyle metafizik şüpheli konuma yerleştirilmiş bir bilgi olmaktadır. Şüpheli olması doğal olarak gerekmektedir. Tersine iddia edilecek bir konu yoktur. Bir şüphenin olması süreci belli olmayan bir ilerlemenin anlık bulgularına gebe ise mutlak bilinçten alınacakların bilinememesi de bir o kadar meşrudur. Fazla da zorlamaya gerek yoktur. Zaten din bunun üzerinde iddia geliştirmez. İddiacı makam insanlar içinden çıkar ve buradan hareketle sapkınlıklar meşrulaşır.

Bilginin insan ölçeğinde bilimsel onayının alınması sürecinde bilim insanları haklı olarak insanlığa şunu öğretti: “Metafizik de spekülasyondur!” Bu bakış açısı insanın özgür iradesiyle kendi bilgisini tartma ve yaratma anlamına geldi. Meşrulaştırıcı olan insandı. Meşrulaştırılmış bilgiden insan, “Bu benim süzgecimden ve metodumdan geçmedi,” dediği gerekçe ile benimsenmedi. Doğrusu da bu! Yoksa iradeden dolayı bir muhasebe hak olmazdı. Muhasebe hak ise gereğinden muhatap olan bireyler yükümlüdür. Bana göre, hak konusu mutlak bilinçle ilgiliyken, Hegel onu bilginin meşruiyeti hakkına dönüştürdü.[7]

İnsanın benliğine bağlılığı, egoist yaklaşımı, onu doğada hakimiyet kuran, ele geçiren ve aşırı kullanan yaptı. Özgürlüğü adına çıktığı yolda elde ettikleri küçümsenir türden şeyler olmadığından, daima ileri giden hamlelerini geliştirdi. Dönülmez bir yol insanı kendi içinde çelişkiye soktu.

Mutlak bilince bağlı bilgiye bakış açısı görmezden gelindi. Burada insanın bilinci ön planda görüldü. Benlik öyle yap, dedi.

Kendini tutsak kabul eden ve aslında tarihte büyük ölçüde öyle olan halk kendini birçok engel gördüğünden kurtarmak istedi ve özgürleşmek için kurumları yeniden inşaya yöneldi. Kendini baskı altında gören Batı’nın kafasındaki bütün yapı özgürleşme üzerine inşa edilmiştir. Tarihsel sürecinde; sapkın dinlerden, tanrılardan, şeytanlardan, rahiplerden, kiliseden, şövalyelerden, tiranlardan, feodalden, krallardan, kahinlerden, tekdüze yaşantıdan ve prangadan kurtulmak için çok çaba gösteren Batı’nın her zerresinde bir köle fikri vardı. Salimen düşünmenin anahtarını ilk olarak özgürleştirilmesinde görüyordu. Bir anlamda kötülükler içinde doğan, bahtsız, kaderi bağlı insan bir şekilde arındırılmalıydı. Bu fikir süreç içinde kurumsallaştı. Nihayet her alanda bireyi ve toplumu yansız, bağlantısız ve serbest kılmak meşrulaştırıldı.

Batı nihayet Aydınlanma ile birlikte ilk, Fransız İhtilaliyle ikinci özgürleşme sürecini tamamladı. Bundan sonra bilim, sanat ve felsefe başta olmak üzere, her konuda aklın ve bunu açığa vuran dilin meşrulaştırılması ameliyesi halkın eline geçti. Bir süre bu böyle devam etti. Ta ki bin dokuz yüzlerin hemen başlarında Ludwin Wittgeinstein, Emmanuel Levians ve Martin Buber’in cesaretlendirmesiyle bilim insanlarının ilave bir bağımsızlık ilanıyla ,“Bilimsel bilgi ancak bilim insanlarının kurallarına uyar,” demesine kadar.

Bundan böyle bilim kendini her türlü bariyerden ayırma yolunu seçmiştir. Politika, iktidar, halk, sermayedar, din ne derse desin bilim insanı kendini her türlü etkiden izole etti. İyi bir dilci olan Wittgeinstein, bilim insanın kullandığı dili kendinden başkasının kullanmadığını iddia etmekteydi. Öyleyse kendi araştırmalarına getirdiği yeni dili, kuralları, normları, modelleri ve standartları da kendi onaylamalıydı. Wittgeinstein, “Özgürleşme projesinin bilimle hiçbir ilgisi yok,”[8] demektedir. Bu değişimden sonra bilimin sosyal varlık olarak “demokratik” olmadığı ortaya çıkmış oldu.[9] Buna karşılık bilim insanları dışındaki insanlara özgürleşmesi için yapılan çağrıda kilit düşünce cumhuriyet ve demokrasi idi.

Sonuç

Cehalet, kibir ve sapkınlık, insanlığı içinde olduğu şartların genel tarifidir. İnsanları sıkboğaz eden her türlü baskı neticede çıkış imkanı olanları cendereden dışarı çıkmalarına izin vermiştir.

Ortak bir yol bulunabilir.

  • Batı felsefesi “mutlak bilinç” konusuna ağırlık verirse, bilim alanında da kullanımı meşrulaşır;
  • İslam felsefesi “mutlak bilinç” düşüncesini özümserse, kaybettiği Altın Çağ’ı tekrar yakalama fırsatı bulur; 
  • İkilemlerden ve boşluklardan kurtulmak için mutlak bilinç konusu tümel bir çalışma alanıdır;
  • Bilim ile mutlak bilincin buluşması insanlık için bir sosyo-politik, dilsel, bilimsel ve çevresel açılım konusu haline gelir.

[1] Jean François Lyotard, Postmodern Durum, Çev. İsmet Birkan, Bilgesu Yayınları, Ankara, 2013, s. 23.

[4] G. W. F. Hegel, Tinin Fenemolojisi.

[5] Örnek, güncel ve somut bir konuyu göstermektedir. Bu bakımdan önemsemekteyim. 10 Mayıs 2013 tarihinde gündemde olan deney sonuçları hakkında geniş bir seminer yapılmış (CERN TH Seminar, 22 January 2014, Stan Brodsky) ve bulgular teorik olarak toplanıp insanlığa sunulmuştur. (Doküman: https://indico.cern.ch/getFile.py/access?resId=0&materialId=slides&confId=288041)

[6] Immanuel Kant, Saf Aklın Eleştirisi.

[7] G. W. F. Hegel, Hak Felsefesi.

[8] Jean François Lyotard, Postmodern Durum, Çev. İsmet Birkan, Bilgesu Yayınları, Ankara, 2013, s. 79.

[9] D. J. De Solla Price, Little Science, Big Science, Columbia U., N.Y., 1963, s. 59.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

maksatli-aforizmalar-ii
ÖNCEKİ YAZI

Maksatlı Aforizmalar (II)

degisimi-yonetmek-ve-liderlik-sanati
DİĞER YAZI

Değişimi Yönetmek ve Liderlik Sanatı

Kültür 'ın son yazıları

370 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
367 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
562 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
513 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme